Batı'nın Mısır ikilemi
Batı, Mısır politikaları konusunda büyük bir ikilemde. Zira Batılı devletler, Cumhurbaşkanı Mursi'nin ordu tarafından devrilmesini ne sert bir şekilde kınayabiliyor ne de destekleyebiliyor.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-07-31 12:34:41
Andreas Gorzewski- Başak Demir / Deıtsche Welle Türkçe
Batılı devletler Mısır politikalarında bir çıkmaz içerisinde. Seçimle göreve gelen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin darbeyle devrilmesine karşı sessiz kalmaları, demokrasi konusundaki ısrarcı tutumlarına olan inancı sarsıyor.
Almanya’daki Mainz Üniversitesi Arap Dünyası Araştırmalar Merkezi Başkanı Günter Meyer, "Batılı hükümetler, Muhammed Mursi’nin 3 Temmuz 2013 tarihinde ordu tarafından devrilmesini sert bir şekilde kınayıp geçiş hükümeti ile işbirliğini reddetseydi, Kahire’deki etkisini yitirirdi" diye konuşuyor. Ancak Meyer’e göre; sebep sadece bununla sınırlı değil. Meyer "Sorun, aslında Batı’nın Mısır’daki nüfuzunu her halükârda sürdürmek istemesi ve Müslüman Kardeşler'in iktidarı kaybetmesinin gerek ABD, gerek Alman hükümeti açısından çok da uygunsuz olmaması. Diğer yanda ise şöyle bir çıkmaz var. Batılı hükümetler bir yanda demokratik değerleri savunmaya gayret gösteriyor. Ama ağızda nasıl döndürülürse döndürülsün, burada bir askeri darbe olduğu gayet açık" diye konuşuyor.
'Bu ikilem yeni değil'
Alman Dış Politika Derneği’nden (DGAP) Mısır uzmanı Christian Achrainer de Batı’nın Mısır politikasındaki çelişkili tutumun yeni olmadığına dikkat çekiyor. Achrainer "Aslında bu çelişki, bilimsel olarak da 'istikrar-demokrasi ikilemi' olarak tanımlanan bu durum yaklaşık 40-50 yıldır mevcut. Yani Batı, Mübarek döneminde istikrarı her şeyden önde tuttu. Zira enerji güvenliği, terörle mücadelenin devamı, İsrail ile olan Barış Antlaşması’na dokunulmaması önemliydi. Ancak birçok Mısırlı ve Avrupalı gözlemcinin Mübarek döneminde Batı’ya yönelttiği suçlama, arada demokratikleşmenin unutulmuş olmasıydı. Batı’nın tüm sözlü açıklamalarında, güçlü bir şekilde demokratikleşmenin arkasında durması ama iş icraata gelince istikrarı, her şeyden önde tutması, Batıya sık sık yöneltilen bir itham olmuştur. Dolayısı ile bu ikilem yeni değildir ancak belki şimdi farklı bir çehreyle karşımızda" diye konuşuyor.
Mursi’nin devrilmesinin ardından Batılı politikacı ve diplomatlar, stratejik çıkarlar ile ilkesel söylemleri arasında bir denge kurmaya çalışıyor. Batı'da kimse Mursi’nin yeniden göreve iade edilmesini talep etmiyor. İktidarın seçimle iş başına gelecek yeni hükümete devredilmesi, talepler listesinin ön sıralarında yer alıyor. Avrupa ve ABD'nin en büyük önceliği, şiddetin daha da tırmanmaması. Bu bağlamda, Mursi dahil siyasî tutukluların serbest bırakılması ve taraflar arasında diyaloğa zemin hazırlanması çağrıları öne çıkıyor.
'ABD ve AB'nin baskı araçları eksik'
Ancak tüm bu çağrı ve talepler, Batı’nın geçiş hükümetine karşı, hangi baskı araçlarını elinde bulundurduğu sorusunu akıllara getiriyor. Örneğin ABD, her yıl Mısır ordusuna 1,5 milyar dolar malî yardımda bulunuyor. Gerçi Amerikan yasaları, darbe ile iktidara gelen hükümetlere bu yardımların yapılmasını yasaklıyor. Pek çok uzman gibi Meyer de, Amerikan yönetiminin Mursi'nin devrilmesiyle ilgili 'darbe' sözcüğünü kullanmaktan kaçınmasını bu yasaya bağlıyor. Meyer, ABD'nin Mısır ile stratejik işbirliğine verdiği öneme dikkat çekiyor ve Mısır ordusunun da para musluğunun kısılmayacağını iyi bildiğini belirtiyor. Meyer, "İktidardaki askerler, ABD’nin en nihayetinde onların yanında olduğunu iyi biliyor. ABD'nin çıkarları bölgenin istikrara kavuşmasından yana. Bunun için de oradaki askerlerle sıkı işbirliği yapmak suretiyle ülkedeki nüfuzunu koruması gerekiyor" diye konuşuyor.
Uzmanlar AB’nin ise elinde geçiş hükümetine karşı güçlü bir baskı aracı olmadığı görüşünde. Alman Dış Politika Derneği’nden (DGAP) Mısır uzmanı Christian Achrainer, Batı’nın sadece baskı aracından değil, aynı zamanda demokratik bir muhataptan da yoksun olduğunu belirtiyor.
Haber Ara