Kuantum'a göre evrim imkansız
Hücre ölçülerinde bir parçacığın/iyon başka bir parçacığın/iyon işini görebileceği Kuantum olarak söylenemez. Buradan hareketle; ilkel hücreden modern insana kadar bırakın bir canlının başka bir canlıya evrimleşerek geldiğini bilimsel olarak iddia etmek, bir canlı hücresi başka bir canlı hücresine dahi dönüşemez
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-06-08 14:40:45
Maddi dünyanın elemanlarını; en küçük ölçekte fiziksel, kimyasal, elektronik, biyolojik, iyonik ve tıbbi olarak inceleyen bilim, Kuantum. Evrene ve özellikle canlılara dair gelişmişliği, değişimler ve zamana dayandırarak anlatmaya çalışan teori, evrim. Bu alanların yolları pek kesişmez/kesiştirilmez. Evrim, yaradılış ve din üçlüsü işlenir. Çünkü iyi rayting toplayan, gündemde işlenecek konu olmadığında sık sık müracaat edilen bir tutunma dalıdır, Yaradılış ve evrim tartışmaları.
Madde alemini en küçük ölçekte ve temel büyüklüklerde inceleyen bilim olarak Kuantum, aynı çember (orbital) üzerinde hareket eden iki elektronu tamamen ayırt edebilecek derinliğe sahiptir. Yani bir koltuğa iki insanın oturması düşünülemezken, bir duruma iki elektron, yüzlerce ortak özelliklerinden sadece biri farklı olan dönme (manyetik moment) şartıyla oturabilir. Bu elektronlardan her biri tamamen etiketleme ve terim sembolleriyle tam olarak diğerinden ayırt edilebilir.
EVRİM MÜMKÜN DEĞİL
Bu kadar hassaslıkta ve detaylıktaki bilgi canlılar için sadece bir alt detay olarak durmaktadır. İyonlar da biyolojik olarak beyinde ve hücrelerde en küçük elemanlar olarak işe ortaklık ederler. Açıkça, bir canlı hücresinde elektronla benzer davranış sergileyen iyonlar bireysel olarak ele alındıklarında tamamen bir iradenin, bir kasdın ürünü olarak işledikleri görülür. İyonlar bir biyolojik sistemde (hücre, iyon kanalları, vb.) toplu olarak ele alınmak istendiğinde Kuantum sınırdan klasik sınırlara doğru gidildiği için (küçük sistemlerden büyük sistemlere) toplu bir hareketin etkisi görülür. Böyle bir durum olasılık ve ihtimaliyet hesaplama tekniklerinin ürünüdür, iyon ve elektronların değil.
En küçük atom altı parçacıkların, en küçük ölçekte hemen hemen herşeyi bilinip irdelenme fırsatı göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü evrimciler (Darwin'ci ve inkarcı anlamında) yaratılmanın olamamasını ilkel hücre üzerine inşa etmektedirler. Bu hücre ne kadar ilkel olursa olsun içindeki elemanların her birine dair fiziksel, kimyasal, biyolojik bilgi Kuantum bakışla diğer parçacıklardan ayırd edilebilecek özelliktedir. Bu hücre ölçülerinde bir parçacığın/iyon başka bir parçacığın/iyon işini görebileceği Kuantum olarak söylenemez. Kaldı ki, bu iyon ve benzer küçük parçacıkları bünyesinde barındıran hücrenin başka bir canlı hücresine dönüşebilmesini söylemek Kuantum olarak imkânsızdır. Buradan hareketle; ilkel hücreden modern insana kadar bırakın bir canlının başka bir canlıya evrimleşerek geldiğini bilimsel olarak iddia etmek, bir canlı hücresi başka bir canlı hücresine dahi dönüşemez.
Evrim kelimesinin ingilizcesi evolution dur. Bu kelime gelişme ve olgunlaşma gibi anlamlara da gelir. Bilimsel makalelerde bazı biyologlar evrim anlamında kullanırken fizik, kimya ve iyon kanalları gibi bililerle uğraşanlar gelişim ve olgunlaşma anlamında da kullanırlar. Gelişme ve olgunlaşma bizim gibi toplumlarda ise tamamen evrimden farklı bir kulvardadır. Çünkü; gelişme ve olgunlaşma insanın ilk muhatap olduğu emrin icabı olup, en büyük duadır. Bu anlamda toplumlar/insanlık; vahşet, memlukiyet, esir, ecir ve serbestiyet devirlerini geçirmiştir. İslâmiyet insanlığın tam da serbestiyet devrinde bütün insanlığa gönderilmiş olması bilim açısından son derece manidar durmaktadır.
DOĞU BİLİMDE ZAYIF DEĞİL
Kuantumu ilk keşfeden Alman fizikçi Max Planck'ın dediği gibi; bilim adamlarının kendi dünya ve inanç görüşlerini bilime söylettirme gyreti hiçbir zaman bitmez. Yani bilim adamlarının ve evrimcilerin ne dediğinden ziyade bilimin canlı ve evrene dair net bilgisi ortaya konmalı. En ilkel hücrenin bile halet-i ruhiyesi ortaya konmalıdır. Bu net bilgi ortaya konurken hiç de kolay olmayan zor iş bilim adamlarını karşıladığı için her zaman evrim ve yaradılış tartışılmaya devam edilecektir. Bu zor iş; insanın akıl ve kalp ilişkisini eğitim düzeyinde doğru dengeye oturtamamasıdır. Çünkü; akıl kalbe bağlı olarak çalışır.
Batı bilimi bunun aksi bir yönde değirmenine su taşımaktadır. Doğu ise fen bilimlerinde zayıf olup (Batı'ya göre) aklın kalbe bağlı çalışmasını Batı'nın/Avrupa üstünde bir emekle sunmadıkça bu tartışma/kavga devam edecektir. Akıl ve kalbe dair eğitim bir insana ayrı ayrı verilirse yaradılış-evrim kavgası bitmez. Bu derece derin ve ince sis perdesi, imtihan sırrı olup kazanma ve kaybetme yolunda tercihin doğru yapılması için kullar için manidardır. Kalbe dair 'İslamiyet bir efendiyken, fen onun kölesi hükmündedir.' Akla ışık tutan kalptir. En küçük bir maddi parçacığın saflığı inkar etmek isteyen insanlar için tehdit olarak algılanıyor. Bu nedenle akleden kalp çalıştırılmalıdır. Böylece evren ve canlılara dair sis perdesinin arkasındaki her şey apaçık görülür.
ORHAN YALÇIN (DOÇ. DR.) - NİĞDE ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ
(Yeni Şafak)
SON VİDEO HABER
Haber Ara