Devlet Eliyle İslam: Almanya İslam Konferansı
Deutsche Islam Konferenz'a Almanya’daki müslümanların güveni kalmamıştır. DIK Konferansı bu şekli ile, İslamın, topluma entegresi yerine, islami teşkilatlarda gönüllü olarak hizmet eden ve bu topluma katılımı hedef edinen müslümanların önüne engel konmaktadır
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-05-14 11:15:18
Dünya Bülteni'nden Muhterem Dilbirliği'nin haberine göre, Geçtiğimiz hafta Almanya İslam Konferansı (=Deutsche Islam Konferenz – DIK) öncesinde ve sonrasında yapılan tartışmalar, İslam dininin batı toplumlarındaki algısının, devlet kontrolünde olduğununu bir kez daha göz önüne koymuştur. İslamofobi, İslamcılık ve terörizm gibi kavramlarla, İslamın nasıl devlet eliyle ötekileştirildiği aşikar hale gelmiştir. Bu açıdan, Batı toplumlarındaki, İslam, Göç ve Çok Kültürlülük algısı ve olgusu hakkında yapılan çalışmalar, kıymetli çalışmalardır.
HUGO Sempozyumu: Batı, Göç, İslam ve Ötekiler
Geçtiğimiz ay, 11-12 Nisan tarihlerinde, Ankara’da Hacettep Üniversitesi HUGO göç araştırmaları merkezi evsahipliğinde bir sempozyum gerçekleştirildi. “Avrupa’da göç, islam ve çok kültürlülük” konulu, sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün himayesinde ve açılış konuşmalarını yaptığı sempozyum gerek konuşmacılar açısından, gereksede katılımcılar açısından uluslararası düzeyde temsille gerçekleşmesi açısında oldukça önemliydi.
Sempozyum sonrası Dünya’da gerçekleşen olaylar, bu alandaki çalışmaların ne kadarda gerekli olduğunu ve uluslararası düzeyde bu tür toplantıların sıkça tekrarlanması ihtiyacını ortaya koydu. Bu açıdan Hacette Üniversitesi Göç araştırmalar merkezi gibi, bu alanda aktif çalışan araştırma enstitülerinin sayılarının artması gerekteğini de göstermiş oldu.
Başta Cumhurbaşkanının konuşmasında ve sonrasında ise, sempozyuma katılan konuşmacıların defaatle vurguladığı ve üzerinde durduğu husus; Batı’da demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne gibi küresel ölçekte yansıması olan değerlere rağmen, farklılıkların, Batı toplumlarında, bu gün çatışma sebebi olarak görülür hale gelmesidir. Batı toplumlarında çatışma sebebi olarak görünen meseleler ise, başta ırkçılık olmak üzere, İslam karşıtlığı ve Yabancı düşmanlığıdır.Bir taraftan Avrupa’yı da etkisi altına alan ekonomik krizle birlikte, gittikçe artan bu meselelerin, endişe kaynağı olmaya başlamasıdır.
Sempozyumda, cumhurbaşkanı Gül’ün konuşmasında üzerinde durulan konulardan biride göçmenlerin seçim malzemesi yapılmasıdır. Avrupa’da göçmenlerin, her yaklaşan seçim öncesi, güvenlik, işsizlik, artan suç oranları ve diğer toplumsal sorunların ana sebebi olarak gösterilmesi artık bilinen bir gerçekliktir. İşin garibi, göçmenleri sorun gibi gösterip, seçimlerde başka alternatif fikir üretemiyen bu partilerin oy oranlarının giderek artmasıdır.
Ekonomik ve sosyal alanlarda, bilhassa Avrupa coğrafyasındaki değişikliklerin, diğer coğrafik bölgelerden, Avrupa’ya göçü arttırdığını belirten Cumhurbaşkanı, her toplum için, kültürel, dini ve etnik farklılıkların zafiyet değil, aksine o ülkeyi zenginleştiren bir faktör olarak gören bir sosyal kültürün kök salması için çaba gösterilmesi gerektiği belirtti.
Cumhurbaşkanı; politikacıların, kapsayıcı ve kucaklayıcı bir siyaset dili üretmesi gerektiğini ve göçmenlerin ve farklı dini toplulukların entegrasyonu bakımından bu dilin hayati bir önem taşıyacağını belirtti. Siyasetin, bir kesimi ötekileşt,irmeye başladığı takdirde, göçmenlerin ve azınlıkların yaşadıkları ülkelerden ve toplumlardan yabancılaşması kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkacaktır, diye ifade etti. Cumhurbaşkanı devamla,tarihte sayısız örneklerinden de görüldüğü üzere, toplumsal ve kültürel çeşitliliği, birlik ve uyum içinde yaşatabilen ülkeler, her bakımdan tarih sahnesinde öne çıktıklarını vurguladı.
Cumhurbaşkanı son olarak, İslam ve göçmenlerin yüzyıllardır Avrupa’nın bir gerçeği olduğu tespitinde bulunarak, Avrupa kıtasının, özellikle din bakımından çoğunluktan farklı olan kesimlere hoşgörüyle yaklaşmadığı sürece; yeni Engizisyonların, Holokostların ve Srebrenitsaların yaşanması muhtemel olacağı uyarısını yaptı. Bu açıdan, her ülke kendine has çözümleri üretmekle mükellef olduğunu ve bu çözümler üretilirken ise, çok kültürlülüğe saygı göstermek işin esasını oluşturması gerektiği tavsiyesinde bulundu.
Sempozyum çerçevesinde, konuşmacıların ortak olarak dile getirdikleri; ötekileştirmenin Batı toplumlarına has bir özellik olduğunu, yüzyıllarca, hakim toplumun sürekli bir diğerini, din, dil ve ırk sebebiyle ötekileştirdiği ve son olarak İslamofobi ile ortaya çıkan ve artık Batı Avrupa’nın İslam dinine mensup olanları öteki olarak gördüğü hususundaki düşüncelerdi.
Haber Ara