Ebu Basir El Tartusi, Suriye devrimini değerlendirdi
Suriyeli davetçi Şeyh Ebu Basir El Tartusi, katıldığı bir televizyon programında Suriye’deki durumu değerlendirdi. Suriye rejiminin işlediği suçların ne bu çağda ne de Tatarlar döneminde benzerinin görüldüğünü söyledi. Suriye halkınınsa bugün özgür ve çok mutlu, başı dik olduğuna işaret etti.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-05-08 13:30:26
Ebu Basir El Tartusi adıyla bilinen Davetçi Şeyh Abdulmunim El Tartusi, El Hivar Kanalı’nda yayınlanan Arap Ayaklanması (El İntifadatu’l Arabiye) programında Cemal Ahmed’in konuğu oldu. El Tartusi program boyunca oldukça gerçekçi ve cesur açıklamalarda bulundu.
Geçtiğimiz Şubat ayında yayınlanan programda Ebu Basir El Tartusi ilk olarak Kahire’de 70’den fazla ülkenin katılımıyla düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nin son bildiri taslağı hususunda kendisine yöneltilen soruyu yanıtladı. El Tartusi öncelikle zirveye katılanların açıklamalarından ötürü kendilerine teşekkür etti. Ancak gerçekliğe bakıldığı zaman bu açıklamaların kayda değer hiçbir etkisinin olmadığını vurguladı. Suriye Başkanı Beşşar Esad’la diyalog çağrısına dair ise ‘müsaade ederseniz ne için diyalog diye sormak istiyorum’ dedi. Spikerin kanı durdurmak için cevabına ise bu rejimle kanın durdurulabilmesi için hangi noktada buluşulabileceğini sordu. El Tartusi Esad rejiminin diyalogla gitmesini düşünmenin kuruntu ve hayal olduğunu ifade ederek şöyle ekledi: "Diyalog ya da bir kelimenin rejimi ortadan kaldırmasının imkanı yok. 50 sene süren şiddet, terör, mezhepçi zihniyet, zulüm, yok etme kelime aracılığıyla ortadan kaldırılamaz. Halkımız 10 ay, 11 ay boyunca ‘barışçıl’, ‘barışçıl’ diyerek bu tagutla karşılıklı anlaşmayı denedi. Ancak kesip öldürmesi ve katletmesi daha da arttı.’
El Tartusi zirveden çıkan diyalog çağrısı tarzı önerilerin rejimin taşkınlığını, zulmünü artırmasının muhtemel olduğunu ve istenenin aksinin gerçekleşmesine neden olacağını belirtti. Bu tür bir önerinin rejimi neden akıl etmeye itmeyeceği sorusuna ise şöyle cevap verdi: "Çünkü sahip olduğu tagutî doğası ve Suriye’yi 50 sene yöneten mezhepçi zihniyeti senin zayıf olduğunu ve kendisine uzlaşma, diyalog elini uzattığını gördüğünde zulmü, kibirlenmesi, inadı ve aşırılığı artar. Senin zayıf noktanı; çocukların ve kadınların kanına karşı hassasiyetini bildiğinde daha da artıracak. Ben diyorum ki bu girişimler halkımızın ve kurbanların başındaki felaketi daha da artıracak. Çünkü tagut, seni acıtan elin nerede olduğunu, hangi konumların senin canını yaktığını gözetleyip o noktalarda odaklanıp vurmayı artırıyor. Kendilerini ‘muhalefet’ olarak sınıflandıran o kişilerin işlediği en büyük hata bu taguta halkımızın zayıf noktalarını hissettirip belli etmeleridir."
El Tartusi daha sonra önemli bir başka noktaya değinerek bölgesel bazı güçlerin Suriye Rejimi’ne yönetimi terketme izni vermeyeceğine işaret etti.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın sunabileceği tek şeyin bu tür diyalog çağrısı mı olduğu sorusuna ise bu teşkilatın aslında çok daha fazlasını sunabileceği, para ve silah yardımı yapabileceği ancak iradenin, inancın, özgürlüğün çalınmış olduğu ve yardımların damla damla geldiği cevabı verdi.
Bu tür diyalog çağrılarının hiçbir netice getirmeyeceğini tekrar vurgulayan El Tartusi, zirveye katılanların üzerlerinden vacibi düşürme gayesiyle bu tür girişimler sunduklarını, ‘bakın biz üzerimize düşeni yaptık’ havası oluşturmaya çalıştıklarını savundu.
Zirveye katılanların sarfettikleri güzel sözlerden ötürü kendilerine teşekkür edileceğini bildiklerini vurguladıktan sonra ise ‘peki sonra’ diye soran El Tartusi Suriye’nin içindeki halkımız onları şu an duymuyor, sana diyorum ki Suriye içindeki halkımız ve o devrimci kahraman mücahitler bu sözlere dönüp bakmıyor. Çünkü boş söz olduğunu biliyorlar. Çünkü bu laflara doyduk, dedi.
Spikerin ancak bu bir İslami teşkilat sözü üzerine ise ‘Kusura bakmayın madem bu teşkilatta Ahmedi Necat ve diğerleri gibiler varsa bu teşkilattan pek bir şey bekleyemeyiz’ cevabı verdi. Teşkilattan çıkan sözlerin fiile dökülebilmesinin yolunun ise irade, inanç ve azimetin mevcudiyeti ve Suriye’deki savaşın gerçeğinin iyi bir şekilde anlaşılabilmesi olacağına işaret etti.
Spikerin bazı devletlerin Suriye devrimini silahla desteklediğine değinmesi üzerine ise bu desteğin devrimcilerin ancak ayakta durmasını sağlayacak oranda olduğunu ve zafer kazanmalarına yetecek düzeye ulaşmadığını zira bu devletlerin savaşın bitmesini istemediklerini, sundukları az yardımla faydadan ziyade zarar vererek hem savaşı uzattıklarını hem de kurbanların sayısını artırdıklarını vurguladı.
Suriyeli devrimcilerin akide, değerler ve prensipler uğrunda savaştıklarını, gaye ve hedeflerinin bulunduğunu ifade eden El Tartusi, Suriye halkının bugün başlarına bombalar düşse de yüzde 60 yüzde 70’inin özgür olduğuna, özgürce konuşabildiğine, onur, izzet, cihadın mevcut olduğuna, dinlerini yaşayabildiklerine dikkat çekti.
Ardından Suriye halkının önünde ya tamamen yok olma, bedensel olarak yaşasa da onuru, şerefi ayaklar altında olan bir hayat sürdürme ya da direnme ve cihad seçeneklerinden başka bir alternatif bulunmadığını belirtti. El Tartusi, Muaz El Hatib’in girişiminin Özgür Suriye Ordusu’nun silah bırakmasını öngörmediği aksine silahla kendini savunmaya devam ederken rejimle diyalog çağrısının yapılmasını önerdiğini ifade eden spikere böyle bir girişimin başarılı olamayacağını, rejimin en azından ‘bana ne vereceksin, benimle savaşırken nasıl diyalogda bulunacaksın’ diye soracağını ve askeri süreci durdurmasını isteyeceği cevabını verdi. Suriye için bir yandan ağlaşırken bir yandan fiili anlamda hiçbir adım atmayan ülkelerin ise Suriye halkının kurbanlarını artırdığını söyledi.
Suriye’de Esad güçlerine karşı savaşan direnişçi grupların ÖSO sancağı altında birleşmesi sorusuna ise ‘Biz en büyük ölçüde kelimenin birleştirilmesi, safların toplanmasından yanayız. Ancak bu birleşme net şer’i, ahlaki kurallar ve sabiteler üzerine olmalıdır’ cevabını verdi.
Suriye’deki cihad gruplarından Nusret Cephesi’nin Amerika tarafından ‘terör’ listesine alınmasının bir önem arzetmediğini belirten El Tartusi Amerika’nın çok yerde nefsini, dinini, haklarını, mukaddesatını savunanları terör listesinde sıralayabileceğini dile getirdi. Buna karşın Beşşar Esad’ı hala terörist saymadığını vurguladı.
Mensubiyeti ne olursa olsun genel olarak İslam dinini, Suriye halkını savunmak için Suriye topraklarında savaşan tüm mücahitlere saygı gösterdiğini, takdir ettiğini belirterek sevgi ve bağlılığını sunan El Tartusi bu konumunun herhangi biri hata yaptığı zaman kendisine nasihatleşme babından hatasını bildirmekten ve ‘bak doğrusu böyle’ demekten de alıkoymayacağına işaret etti. Aldıkları tavrın ‘ıslah ve nasihat’ üzerine kurulu olduğunu söyledi.
Spikerin bazı komşu ülkelerin, mevcut rejim düştüğü takdirde Nusret Cephesi gibi grupların kontrolü ele geçirmesinden yana endişe duyduğu yönündeki sorusuna ise Suriye halkının, adil ve reşit kurumları bulunan, Allah’ın indirdiğiyle hükmeden bir İslam Devleti kurulması çağrısı yaptığı, karşıdakilerin bunu ‘İslam emirliği’ ya da başka bir şekilde isimlendirmesinin farketmeyeceği cevabı veren El Tartusi, adil, reşit kurumları bulunan bir İslam devleti kurulmasının tüm Suriye halkının istediği olduğunu vurguladı.
El Tartusi daha sonra Esad rejiminin düşmesinin ardından hazırlanacak yeni anayasada iki önemli maddenin bulunmasını önerdiklerini, bu anayasanın hazırlanmasında Suriye dahilinde savaşan Suriye halkından mücahitlerin ortak olması gerektiğini vurguladı. Bunun yerine dışarıdakiler tarafından hazırlanıp içeridekilere dayatılmasının doğru olmayacağına işaret etti. Önemli iki maddeyi ise şöyle sıraladı:
1- Yönetici Allah’tan korkan Sünni-Müslüman olmalı.
2- İslam Şeriatı’nın kanun çıkarmada tek kaynak olması.
El Tartusi, spikerin Suriye’de sadece Sünnilerin yaşamadığı yönündeki itirazına ise Suriye’nin çoğunluğunu; yüzde 85’ini Sünnilerin oluşturduğunu buna karşın 50 yıl boyunca Suriye’nin Nusayriler tarafından ellerinden çalındığını açıklayarak cevap verdi. Ayrıca Lübnan’da Hıristiyanlar yüzde yirmi beş gibi bir oranı oluşturduğu halde neden orada yönetici Hıristiyan olurken kimsenin sesinin çıkmadığını sordu.
Devrimcilerin Esad rejimini kışkırttığı sorusuna ise asıl rejimin 50 senedir zillet, katletme, zulmetme, hapsetme yoluyla halkı kışkırttığı cevabı verdi. Suriye’de bugün olanların tümünden de rejimin sorumlu olduğunu ifade eden El Tartusi, rejimin yanında duran herkesin de aynı şekilde sorumlu olduğunu, kendini savunanın ise sorumlu olamayacağını vurguladı.
Suriye Ulusal Koalisyonu gibi teşkilatlara karşı ise halkın bekleyiş ve şüphe içinde olduğuna işaret etti. Suriye halkının bu koalisyondan razı olmadığını da belirten El Tartusi koalisyona hitaben ‘içerideki halkımıza siyasi, askeri, insani, yardım açılarından ne sundun’ diye sordu. Spikerin koalisyon aracılığıyla Suriye dahiline yardımlar girdiği sözü üzerine ise Suriye’nin içinde hangi şehre hangi köye her nereye gitmişlerse halktan şikayet duyduklarını ve halkın ‘bize hiçbir şey ulaşmadı’ dediğini ifade etti. Koalisyonun Suriye’den çok uzakta toplantılar yaptığına ve Suriye’nin dahilinde varlık göstermediğine de değinen El Tartusi ‘size Suriye’nin içine girin demiyoruz ama en azından Reyhaniye’ye, Antakya’ya gelin’ dedi. Ardından Suriye’nin içine girip halkla görüşmeleri, ihtiyaçlarını sorup gidermeleri gerektiğini vurguladı.
Bu tür (siyasi) girişimlerin Suriye’yi destekleyen Rusya ve İran gibi ülkelerin en azından hesaplarını yeniden gözden geçirmelerine vesile olabileceği ve Suriye rejimini sıkıntıya sokacağı iddiasına ise ‘Çıkış noktası mezhepçi bir anlayış olan ülkeleri bu tür kelimelerin (konferanslarda sarfedilen sözler) sıkıntıya sokması beklenemez’ cevabı verdi. Rusya mezhepçi mi sorusuna cevaben ise İran’ın yüzde yüz mezhepçi olduğu, şu anda Suriye’yi yönetenin, savaşı yürütenin İran olduğu, bu savaşta İran’ın çok kaybettiği ancak Beşşar düştüğü takdirde daha da fazla kaybedeceğinin farkında olduğu için savaşını sürdürdüğünü söyledi.
Sunucunun, bazı insan hakları kuruluşlarının son zamanlarda yayınladığı bazı raporlara istinaden devrimcilerin de ellerine geçenlere karşı Suriye rejiminin işlediği suçlara benzer bazı insanlık suçları işlediğini ifade etmesi üzerine El Tartusi ‘Suriye rejiminin işlediği suçlara benzer’ ifadesi doğru değil, onların işlediği suçların benzeri ne bu çağda ne de Tatarlar zamanında görülmüştür. Ancak şunu da söylemek istiyorum; Suriye devrimi şu anda çok geniş mesafeye yayılmış durumda. Bazı, sınırları aşmalar söz konusu olabilir. Ancak ben bunların hepsini bu suçlara ve baskıya karşılık verilen ‘tepki’ olarak görüyorum. Bir insanın evi yıkılacak, çocukları, kadınları öldürülecek sonra senin ifadenle ‘insani olmayan’ tasarrufta bulunacak, bu olabilir.’ Buna karşın daima nasihatte bulunduklarına da işaret eden El Tartusi bazı insan hakları kuruluşlarının ‘rejimin işlediği suçlar’, ‘devrimciler ve mücahitlerin işlediği suçlar’ diye bir sınıflandırma yapmasını ise katil ve kurbanın eşit tutulduğu bir ‘zulüm’ olarak nitelendirdi.
Kendilerinin Amerika ile irtibatının olduğu iddiasına gülen El Tartusi ‘yurt dışındaki bazı muhalif grupların –genellemiyorum- Amerika ve başkalarıyla irtibatları olabilir. Ancak Suriye dahilindeki halkımızın, mücahitlerin ve devrimcilerin bir tek dayanağı var. O da Allah’ dedi.
Suriye halkına Batı’nın ve Amerika’nın iki senedir yardım vaatlerinde bulunduğunu ancak bu vaatlerin gerçekleşmediğini de vurgulayan El Tartusi: ‘Çünkü halk gizli anlaşmayı kabul etmedi. Hala ‘bizim senden başka kimsemiz yok Allah’ sloganları atıyor. Şu ana kadar bu sloganını ‘senden başka kimsemiz yok Amerika’ sloganıyla değiştirmedi. Amerika kendilerinden bu sloganı istiyor. Eğer halkımız ‘bizim senden başka kimsemiz yok Amerika’ derse Amerika gelip yardım etmeye başlayacak. Ama madem hala ‘bizim senden başka kimsemiz yok Allah’ sloganı atılıyor, iki senedir –yardım- damlalıkla veriliyor. Biz sabrediyoruz, halimizden razıyız, halkımız razı, çok mutlu, üzgün değil’ dedi.
Son olarak ise Suriye halkının ne zamana kadar bu hal üzerine kalacağı sorusuna ‘Allah bizimle o tagutun arasını hakla ayırana kadar. Bu da inşallah yakın’ cevabını verdi. (İncanews / Defne Bayrak)
SON VİDEO HABER
Haber Ara