İmralı görüşme notları olduğu söylenen belgelerin medyaya sızması çok tartışıldı. Notların içeriğinden çok, belgelerin kaynağını, hedefini, yayınlamanın gazetecilik başarısı olup olmadığını çok tartıştık. Belgenin yayınlamasını 2. Oslo sabotajı olarak gören kadar, sürecin şeffaflığına hizmet ettiğini düşünen de var. Biz de Söyleşi-Yorum'da süreci yakından takip eden, en son 6 ay önce Kandil'e giden gazeteci Avni Özgürel ile bu konuları konuştuk.
İmralı görüşmelerinin medyada sızmasından başlayalım. Ne düşündünüz?
Görüşme notları olduğu söylenen bilgilerin kamuoyuna sızmasının müsbet bir yanı yok. Söz konusu yayını şeffaflıkla izah etmek de mümkün değil... Başlangıçtan itibaren herkes sürecin kırılgan olduğunu biliyor. Hülasa bu kez süreç kesintiye uğradığında telafi edilmesi zor sonuçlarla karşılaşacağımızı herkes biliyor.
Neden?
Çünkü geçmişte buna benzer Oslo tecrübesini yaşadık. Oradaki görüşme notlarının yayınlanmasının -üstelik kısa bir süre internette kaldı- doğurduğu sonuçları biliyoruz. O sızma sürecin sabote edilmesine yol açtı, MİT Müsteşarı hakkında soruşturma başlatıldı. Daha ötesi Başbakan'a uzanmak istenen bir tehdit odağının ne denli aktif olduğu görüldü; söz konusu iddialar siyaset sahnesinde kullanıldı. Dolayısıyla BDP'liler de dahil herkes süreç hakkında ne kadar az konuşurlarsa süreç o kadar başarı ile yürür.
HEDEF SÜREÇ
Yani süreci kesmek isteyen bir girişim mi?
Evet. Yani süreci akamete uğratmak isteyen bir girişim. Bu yüzden ben bunu bir istihbarat operasyonu olduğunu düşünüyorum. Açıkçası BDP'liler tarafından da yapılmasının uzak bir ihtimal olduğunu düşünüyorum.
Fikret Bila kaynağın BDP olduğunu söyledi...
O zaman ben 'neden?' sorusunu sorarım. Bu görüşmeye giden üç kişi var ve bunların görüşme sırasında tuttukları notlardan sürece zarar verecek seçme yapmaları bana mantıklı gelmiyor.. Üç saatlik görüşmenin tutanağı iki sayfa değil herhalde. Daha önemlisi bunu yapanlarının sürece katkısı olmayacağının da farkında olduklarını düşünüyorum. Hiç bir BDP'li bu notları medyaya vermenin sorumluluğunu üstüne alamaz.
O görüşmede BDP'liler dışında bir de MİT görevlisi vardı. Kaynak o mu sizce?
Ben o görüşmeye katılan kişi olduğunu düşünmüyorum. Ama o görüşmelerin notlarını düzelterek sunduğu amirleri aracılığıyla sızdığını düşünüyorum. Yani bana göre bu notların kaynağı BDP üzerinden olsa bile MİT'tir.
BDP KULLANILMIŞTIR
MİT mi?
Biraz açarsak, sadece MİT değil, başka ülkelerin parmağı da olabilir. Mesela bu belgelerin ortaya çıkmasından bir gün sonra ABD yeni Dışişleri Bakanı J. Kerry Türkiye'ye geldi ve muhtemelen Ankara'ya gerek İsrail gerekse bölgenin Kürt meselesi konusunda mesajlar verdi. Ki ABD, Türkiye'nin Barzani yönetimiyle kurduğu yakın ilişkiye çok sıcak bakmıyor.
Yani süreçten rahatsız olan çok...
Keza Ankara'nın PYD üzerinden Suriye'deki gelişmeleri kontrol imkanı elde etmiş olmasına da.. Türkiye'nin Kürt sorununu çözme kararlılığı sadece Avrupalıları değil ABD'yi de çok mutlu etmiyor olabilir. Çünkü Kürt sorununu çözme projesi Ortadoğu'da büyük değişimlerin önünün açılması demek. Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyi, Irak'ın kuzeyi ile yani kendi doğal kültür coğrafyasıyla yakınlık kurması demek. Bu da pek çok ülkeyi rahatsız edebilir. Yani gazeteye bu belgeleri servis edenlerin arkasında Türkiye içindeki rahatsızlık odakları dışında pekala başka ülke örgütleri de olabilir.
HAKAN FİDAN DA HEDEFTE
Süreç kesilmek mi isteniyor?
Hedef hem süreç hem de doğrudan MİT müsteşarı Hakan Fidan olmalı. Fidan başbakanın en güvendiği iki bürokrattan biri ve Türk dış politikasına temel olan istihbarat kaynağının başındaki kişi.. Öte yandan tabii ki en büyük hedef çözüm sürecini akamete uğratmak. Bu şunu gösteriyor MİT içinde kontrol dışı birimler var. Bu sürece MİT'in içinde de karşı olan, süreci bozmak isteyenler olduğu görünüyor. Sızdırma bence onların işi. Bu yayın sürecin daha sancılı ilerlemesine neden olur.
Süreci durdurabilir mi?
Ben durduracağını zannetmiyorum. Elbette güven zedelenmesine yol açmıştır, süreci biraz aksatabilir ama, o kadar. Çünkü hükümet kararlı, Öcalan kararlı, BDP soğukkanlı davranıyor, CHP'de örtülü desteğini sürdürüyor. Bunların hepsi süreç açsısından önemli avantajlar.
Öcalan'a kimse itiraz edemez
Mektuplar Avrupa'ya, Kandil'e gitti. Süreç nasıl ilerler?
Ben bu mektupların ben detay olduğunu düşünüyorum. Önemli olan daha derinde varılmış olan ilkesel çözüm iradesi ve mutabakatıdır. Ben buna son halin Mart ayı sonunda verileceğini düşünüyorum. Asıl süreç o zaman daha hızlı ilerleyecek. Mektuplara da ne Kandil'den ne de Avrupa'dan eleştiri ya da itiraza geleceğini düşünmüyorum.
Yani mektuplara karşı çıkış olmayacak…
Olması mümkün değil. Bu tür örgütleri kurmak kolay, dağıtmak, çözmek zordur. Bu yüzden süreye ihtiyaç var. İkinci olarak psikolojik iklimi yaratmak durumundasınız. Yani PKK'ya yenildi, Türkiye yendi gibi bir imaj ya ad görüntü bu süreci baltalar. Ortada yenen-yenilen yok. Öyle bir iklim yaratmak zorundayız ki, Türkiye Türk'üyle, Kürt'üyle kazanmalı. Hepimiz kazanmalıyız. Çözüm tam da budur.
İLK ADIM SINIR DIŞI OLMALI
İlk adım ne olmalı?
Söylenilenin aksine ben silah bırakmanın en son aşama olduğunu düşünüyorum. PKK'nın silah bırakması bence ikincil öneme sahip. Bu aşamada asıl önemli olan PKK'nın Türkiye'deki unsurlarının sınır dışına çekilmesidir. Çözümün en büyük adımı budur. Kuzey Irak'taki adamın elinde silah olması bu aşamada ikincil sorundur. Türkiye'nin bu aşamada birincil sorunu PKK'nın sınır dışına çıkmasıdır. Sınır dışına çekilme ile sağlanacak barış ortamı yeni anayasa başta olmak üzere pek çok sorunun daha sağlıklı tartışılmasını ve çözüm bulunmasını sağlayacaktır.
SİLAHLARIN GÖLGESİNDE ANAYASA OLMAZ
Çekilme ile anayasa süreci hızlanır mı?
Yeni anayasa Kürt sorununun çözümünde en önemli araçtır. Silahlı unsurların Türkiye'de olması anayasa sürecini olumsuz etkiler. Silahların gölgesinden anayasa olmaz. Bunun olmayacağını Öcalan da biliyor. Yeni anayasa süreci, PKK'lıların sınır dışına çekilmesi ile hızlanacaktır. Devletle-Öcalan arasında bu konularda bir mutabakat var. Bunu Kandil'de kabullenmiş.
Sınır dışına çekilme, silah bırakma konusunda PKK'dan itiraz gelebileceği ifade ediliyor...
Bunlar Öcalan'ı ve örgütü tanımamaktan gelen ezberlerden kaynaklanıyor. Öcalan PKK'nın her unsuruna, her elemanın sonuna kadar, altını tekrar çiziyorum sonuna kadar kontrol edebilme şansına sahip bir insan.
ÖRGÜTÜN TEK LİDERİ
Şu anda bile...
Evet, şu anda bile. Bakın 3.5 milyon insan noterden 'irademiz Öcalan'dır' diye imza verdi. Bir sözü ile Habur'dan insanlar Türkiye'ye gelip teslim oldu. Örgüt Öcalan'ı dinlemiyor dendiği halde bir sözü ile açlık grevleri bitti. Bütün bu süreçlerde kim Öcalan'ın sözünün üstüne söz söyleyebildi? Öcalan konusunda duyulan kuşkunun anlamı; 'Öcalan Kürtleri kandırıyor mu?' sorusudur. Ki, bu da mümkün değil. Öcalan şu anda kafasındaki büyük barışa giden yol haritasının taslağını PKK'ya BDP'ye ve Avrupa'ya sundu. Hiç kimsenin de bu içeriğe itiraz edebileceğini sanmıyorum. PKK içinde de öyle görüş ayrılığı olduğunu da zannetmiyorum. Öcalan ne derse uyarlar. Aksini düşünmek akla ziyan. Bazı konuları Öcalan PKK ile istişare ediyor olabilir ama orada da son söz yine Öcalan'ındır.
Süreç hızlı ilerlemeli
Süreç nasıl ilerlemeli?
Olabildiği ölçüde hızlı. Aksi halde, süreç o kadar kırılgan ki, her an başka bir provakasyonla karşı karşıya gelebiliriz. Sarkma ve uzama sürece zarar verir. Haziran ayına kadar bu noktada çok önemli mesafenin kat edileceğini düşünüyorum. Şunu da biliyoruz bu sürece bir anda gelinmedi. AK Parti bu sorunu çözmek için uzun yıllardır çaba harcıyor. 2009'da açılım oldu, Oslo süreci oldu, 14 Temmuz sonrası PKK masayı devirdi ama hükümet vazgeçmedi. Hatta 2012 ilk aylarında yeni bir süreç başlatacaktı Uludere oldu. Bugün içinde olduğumuz nokta 1-2 yıl kaybederek gelidğimiz nokta. Bu açıdan kırılgan ve hassas olmak gerekiyor. Ama diğer taraftan çok şanlı bir dönemdeyiz.
Neden?
Çok büyük bir siyasi desteği olan hükümet var. Hükümet desteğinden daha fazla desteği olan bir Başbakan var. Bu çözüm yolunda kimi eleştirel yaklaşımları olan ama geçmişte Baykal'ın yaptığı gibi bir kavga halinde olan bir ana muhalefet lideri yok. Özellikle CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun ısrarlı sorulara rağmen büyük ölçüde soğukkanlı diyebileceğim açıklamaları, daha önce hükümete verdiği desteğin samimiyetini gösterir ki, bence bu çok önemli. Onlar kadar önemlisi bu şekilde çözümden rahatsız olan kitleleri ve onların itirazlarını siyasetin meşru zemininde tutan bir MHP var. Bunların kıymetini bilmek lazım. Bu şansı kaybetmemek lazım.
Gazetecilik değil operasyondur
Bu gazetecilik başarısı mıdır?
Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Bir gazetecinin hele hele konuyu yakından takip eden bir gazetecinin eline geçen böylesi bir belgenin yaratacağı etkiyi düşünmemesi mümkün mü? Değil. Gazeteci bu belgeleri yayınlamanın sonuçlarını bilir. Daha önce Oslo deneyimi var. Üstelik sadece muhabir değil, genel yayın yönetmeni, Ankara temsilcisi yılların gazetecileri. Onların da bunları düşünmemesi imkansız. Bence bu riskler alınarak yayınlanmış bir haber. Ve bunu gazetecilik olarak savunmaları da inandırıcı değildir. Yayınlanan metne baktığınızda zaten bunu fark ediyorsunuz.
Nasıl?
Kurgulanmış bir metin. Görüşme metninin daha uzun olması gerekiyor. İşe yarar, süreci provake edebilecek bölümler özellikle seçilmiş. Sürece düşman üretecek biçimde kurgulanmış. Bu açıdan kimse bu metni gazetecilik başarısı ya da gazetecilik faaliyeti olarak sunamaz.
METNİ YAYINLAYIN DEMİŞLERDİR
Nedir peki?
Ellerine verilen metni yayınlama işidir.
Nasıl olabilir bu?
Yayınlayın demişlerdir, yayınlamışlardır. Talimatla yayınlamışlardır. Bu yayından Milliyet Gazetesi'nin sahibi Demirören'in mutlaka haberi vardır. Yani yayınlayın talimatı Demirören'e de gitmiştir. Bu çözüm sürecine kurulmuş bir tuzak, bir provokasyondur. Bilerek, isteyerek. Sürecin akamete uğraması için yapılan istihbarat operasyonudur. Üstelik Hürriyet Gazetesi'nin sonraki günlerdeki yayını da ayrıca soru işaretidir.
Kahraman olarak anılmak istiyor
Herkes şu soruyu soruyor. Öcalan'ın barıştan çıkarı ne? Sizce ne?
Öcalan 30 yıldır savaşan bir örgütün lideri. Yani süreç başarısız olursa Öcalan'ın liderliği son bulur. Bu açıdan Öcalan'ın bu süreçte büyük bir risk aldığını görmek gerek. Kolay değil. Savaşmak kolay. Zor olan barış. Öcalan İmralı'da hapiste. Ve kendisine devletin 'seni şu tarihte serbest bırakacağı' diye verdiği bir taahhüt de yok. Kendisi de böyle bir talepte bulunmayı onursuzluk sayarım diyebilen birisi. Yani barıştan Öcalan'ın sağlayacağı kişisel bir avantaj da yok.
Hiç mi yok?
Şu olabilir. Bundan sonraki süreçte Kürtlerin ve Türklerin gözünde nasıl anılmak istiyor, bu konuda bir tercih yapmış olabilir. Tarihe terör örgütünün lideri mi olarak mı yoksa Türkiye'nin iç barışını sağlayan, demokratik Türkiye'yi yeniden kuran aktörlerden birisi olarak mı? Ben ikincisini tercih ettiğini düşünüyorum.
Ya barış olursa korkusu var
Fakat kamuoyunda, bölgede, aydınlardan, kanaat önderlerinden yansıyan bir ihtiyat var neden?
Bunların tamamı için söyleyemesek de şöyle bir korkular var; 'ya barış gelirse'. Barış gelirse işsiz kalırım diyen çok insan var. Kürt sorunuyla yatıp kalkan pek çok insan var. Kabul edelim ki, Kürt sorunu STK temsilciliğinden siyasete, hukuktan kanaat önderliğine, yorumculuktan köşe yazarlığına kadar pek çok alanda bir özel bir çalışma alanı yaratmıştır. Bu alandan bir çok insan geçinmekte, uzmanlıklarını, bilgi ve birikimlerini kullanmaktadırlar. Kürt sorununun çözülmesi bu özel alanın ortadan kalkması demektir. Bazı köşelere yansıyan tedirginlik de bundandır. Şunu da ekleyelim...
Buyrun...
Aynı tedirginlik PKK'nın içinde de var. Barış gerçekleşirse BDP'den bölgedeki STK'lara, kanaat önderlerinden köşe yazarlarına, hukukçusuna kadar herkes kendini yeni duruma uydurmak zorunda kalacak. Bazıları şu anda sahip oldukları imtiyazlarını kaybedecek. Bu kolay değil. Kandil'den ya da Avrupa'dan Kürt siyasetçileri gelirse BDP'de mi siyaset yaparlar? Sanmıyorum yepyeni bir parti olur bu..
Yenişafak