Mehmet Zahid Kotku Erbakan'a bırak dedi mi?
Mehmet Zahid Efendi, Erbakan Hoca’ya siyaseti bırak dedi mi?
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-02-28 15:14:15
Takvimhaber.com'dan Erkan İlyas Helvacı'nın yaptığı röportajda, bugüne dek basına tek kare fotoğraf dahi vermeyen Milli Görüş camiasının 'Kemalettin Amca'sı yıllar süren sessizliğini bozdu ve çarpıcı açıklamalarda bulundu.
*Mehmet Zahid Efendi’nin, Erbakan Hoca’ya siyaseti bırak dediği ve başına bu tür musibetlerin kendisini dinlemediği için geldiği söyleniyor, siz bu konuda ne diyorsunuz, doğru mu bu?
Şimdi bu konunun dünyada bir numaralı şahidi benim. O konu öyle değil, sesimi yükseltiyorum kusura bakmayın. Kitabımda da ben bunu yazdım, ben size bunun macerasını anlatayım.
Az önce anlattığım olaylar olduğu sıralardı. Yanlış hatırlamıyorsam Ankara’dan döndükten üç veya dört gün sonra Rıfat Tandoğan geldi yanıma. Dedi ki; “Ankara’daki arkadaşlar toplanmışlar benden cevap bekliyorlar, bir hususu Hocaefendi (Mehmet Zahit Kotku) ile konuşmak istiyoruz. Senin de bulunmanı istiyor arkadaşlar.” Ben de sordum, kim bu arkadaşlar? İşte, Turgut Özal, Korkut Özal falan, dört beş kişiyi saydı, ben de, bu arkadaşlarla bir yere gitmem, siz ne görüşecekseniz görüşün, dedim. Onun üzerine dedi ki; bu arkadaşlar Ankara’da Osman Çataklı’nın evinde toplanmışlar, bunun üzerine hemşire (Kemalettin Bey’in ve Erbakan Hoca’nın kız kardeşi) senin de bulunmanı istemiş. Hemşirem istediyse giderim, dedim.
Vardık Hocaefendi’nin kapısına, tam kapıyı çalacakken Rıfat Tandoğan’ın elini tuttum ve dedim ki; içeride konuşulanlardan arkadaşlara sadece hüküm fıkrasını söyleyeceksin, başka hiçbir şeyi arkadaşlarına nakletmeyeceğine karının üç nikahı üzerine yemin edeceksin, yoksa ben girmem içeri, dedim. Olur mu öyle şey, dedi, arkadaşlara izahat vermem lazım. Hayır, dedim. Bak, ben hemşiremin hatırı için buraya kadar geldim, geri dönerim, dedim. Mecburen peki dedi, girdik içeri. Hocaefendi bir kanepede oturuyor, bizde önüne oturduk. Ankara’daki arkadaşların söylediklerini şöyle olmuş böyle olmuş diyerek bir takım olaylarla birlikte anlattı. Hocaefendi kanepenin kenarındaki bir şeyle parmağıyla oynuyor, bir yandan da dinliyor. Rıfat Tandoğan bir 10 dakika kadar konuştuktan sonra, Hocaefendi döndü bana, sizin bana o gün bahsettiğiniz meseleyle ilgili (Hocaefendi’ye Hac dönüşünde anlattığım mesele) bir gelişme var mı, diye sordu. Ben de, o hakim arkadaşla olan görüşmeyi kendisine anlattım. Şöyle bir durdu, biraz sonra döndü Rıfat Tandoğan’a; sen arkadaşlarına söyle herkes kendi işiyle meşgul olsun, dedi. Hocaefendi’nin talimatı bu, yani siyasetten ayrılsın sözü palavradır. Sonra dışarı çıktık, Rıfat’a bak dedim, arkadaşlara tek bir cümle söyleyebilirsin yemin ettin, dedim. Rıfat Tandoğan işte şöyle böyle demeye başladı. Hayır, dedim.
Ben o gün Rıfat’ın sözüne sadık kaldığına inanıyorum, çünkü o günkü o halinden sonra kıpırdayacak bir durumu yoktu Rıfat’ın. Sonrasındaki hadiseleri Süleyman Arif Emre Bey’in siyasette 35 yıl kitabından okuyabilirsiniz, orada hepsini anlatıyor.
Şimdi olayın perde arkasına gelelim, bütün bunlar Demirel’in oyunudur. Demirel, Hocaefendi ile Necmettin Ağabeyimin arasını açmak için Korkut Özal, Turgut Özal ve Osman Çataklı’yı daima kullanmıştır. Hatta 28 Şubat bile bunun bir bölümüdür.
Hocaefendi’yi 30 Eylül 1980’de Hac dönüşünde biz karşıladık. O zaman 12 Eylül’den dolayı Ağabeyim hapishanedeydi. Hocaefendi’nin o gün bize sorduğu ilk soru “Necmettin nasıl?” idi. İşte, Demirel, Hocaefendi’nin Necmettin Ağabeyime olan bu sevgisini bildiği için bu üç arkadaşı daima aralarını açmak için kullanmıştır.
*Teşkilatlarda hiç resmi vazife almamanıza karşın, anlattıklarınızdan anlaşılıyor ki, sürekli bu çalışmaların içerisinde yer almışsınız. Ağabeyiniz ilk günden beri yanında mısınız?
Şimdi, bu çalışmaların ilk ne zaman başladığını bilmek lazım. Milli Görüş’ün temel organizasyonları 1950’lerden önce başlar. Hasib Efendi zamanında ondan sonra Abdülaziz Efendi, sonra da Mehmed Zahid Efendi zamanında devam etmiştir. Kore Harbi’nin arkasından Amerika’nın, Rusya’yı çevrelemesi için yeşil kuşak hareketi diye bir projesi vardır. Bu projede de Türkiye’ye biçilmiş bir rol vardı. Türkiye’nin bu rolü rahat oynaması için Türkiye’de İslami taleplere bir takım gevşeklikler getirilmesi gerekiyordu. Bu gevşetilme hareketi 1948’de İmam hatip okullarının açılmasıyla başlıyor. Bakınız, Demokrat Parti zamanında yapılmış bir şey değil bu. Bu hareket içerisinde İslami şeylere biraz serbestlik gelince Necip Fazıl, Nurettin Topçu Beyler ile başlayan bir şey var. 1950’li yıllara gelince İmam hatip okullarının açılmasından ziyade müfredat meselesi mühim hale gelmişti. Ne okutacaksınız öğrencilere, bu davaya nasıl adam yetiştireceksiniz? Orada da Celal Hocayla başlayan İmam hatip müfredat programlarının çalışması var. Daha sonra da İlim Yayma Cemiyeti kuruluyor. Yine, Ali Fuat Başgil’in gençlerle başbaşa hareketi var…
1953’lü yıllarda Mümtaz Turhan Hoca, Ali Fuat Başgil Hoca, Nurettin Topçu Hoca ve Necmettin Ağabeyimin yapmış oldukları çalışmanın, 60 ihtilalinin Halk Partisi’ni tekrar iktidara getirme ihtilali şekline dönüşünce, sıkıntıya girme durumu söz konusu oldu. Ne yapılacağı konusunda bu isimler tekrar bir araya geldiler. O akşam Necmettin Ağabeyim beni de götürdü toplantıya, Gureba Hastanesi’ne. Dr. Süleyman Yalçın Bey vardı, Aydınlar Ocağı’nın kurucusu, orada Adnan Menderes’in idam edildiği akşam üzüntü içerisinde, Süleyman Yalçın Bey ile gençlerin şuurlandırılması konusunun ele alınması, bunun akademik olarak üniversitedeki Mümtaz Turhan Hoca’nın çalışmalarının buna yeni bir yön vermesi yönünde Aydınlar Ocağı kuruldu. Süleyman Yalçın Bey de ‘Fikir Adamları’ kitabında anlatıyor zaten. Beni de orda Necmettin Ağabeyim onlarla irtibatı temin etmek için görevlendirdi. Böylece başlamış oldu.
*Erbakan Hoca bu çalışmaların her aşamasında bulundu yani?
Evet, o zamandan beri içinde.
*1961’de de siz dahil oluyorsunuz bu çalışmalara?
Evet, sokuyorlar beni de bu çalışmalara.
*Bu çalışmalar ne zaman Milli Görüş ismiyle anılıyor, Milli Görüş’ün isim babası kim?
Milli Görüş ismini koyan Mehmet Zahid Efendi’dir. Kendisine çalışmalar hakkında bilgi verilirken, o arkadaşlarla toplanılıyor, şunlar bunlar, arkadaş toplantıları, falan diye bahsedilince, o zaman bizim görüşteki arkadaşlar desenize şuna, dedi. Bizim dediği görüş hangi taraf olur düşüncesiyle Milli Görüş ismi ortaya kondu.
*Erbakan Hoca’ya, sen bu işleri bırak, çekil şeklinde bir takım tehditler yapıldı mı hiç sizin bildiğiniz?
Bakın, bu imani bir mesele. Siz ömrünüz boyunca Cenabı Hakk’ın çizdiği yolda yürüyeceksiniz ve insanları bu yolda yürümeye teşvik edeceksiniz. Göreviniz, dünyaya geliş hikmetiniz bu. Nasıl, adama sen bu işi yapma diyeceksin, denir mi bu? Ama onu engellemek için ellerinden ne geldiyse yaptılar.
*Erbakan Hoca’dan başka bir şekilde kurtulmayı düşünmediler mi hiç acaba, suikast gibi mesela?
Siz öyle bir şey yaparsanız Erbakan’ın kendisinden kurtulursunuz ama başlattığı bu davasından kurtulamazsınız. Onun için buradaki metot, onunla beraber bu davanın açmaza girdiğini ispat ederek sıfırlama metodudur. Bu güne kadar, bunların hep tatbik ettikleri bu, arkadan biri gelir bunu devam ettirir ama bunun olmayacak etmeyecek hayal ürünü olduğunu ispat etmeye çalışma çabasıdır.
*Erbakan Hoca, bu mücadelede ihtilaller, muhtıralar gördü, az önce de dediğiniz gibi birileri kendisini engellemek için ellerinden geleni yaptılar. Hiç yoruldum, bunaldım dediği oldu mu size?
Olur mu öyle bir şey! Yaşıyorsanız mücadele edeceksiniz, yaşamda bir gayeye varmak istiyorsanız bu gayenin mücadelesini bütün ömrünüzce yapacaksınız. Bunun emekliliği de olmaz, tekaütlüğü de olmaz.
*Sizi de çok yorduk, farkındayız ama son birkaç sorumuz daha olacak. Vefatından ne kadar süre önce görüştünüz kendisiyle?
Birkaç gün önce görüştük, biz ziyaretinden geldik bir iki gün içerisinde vefat etti.
*Bunu özellikle soruyoruz çünkü Erbakan Hoca vefat ettiğinde sizinle küs olduğunu söylüyorlar?
Çok derin bir konuya temas ettiniz, rahatsızlanmadan bir hafta evvel beni Ankara’ya çağırmıştı. Ben de gittim, görüşmemiz esnasında bana Emin Saraç Hoca’yı sordu, nasıl, ne yapıyor diye? Bende dedim ki; evvelki hafta Cuma günü Emin Ağabeyle beraberdik, bana dedi ki, ben sizinle bir konuyu konuşmak istiyorum, bana bir takım rivayetler geldi ve ben fevkalade üzüldüm, dedi. Erbakan Hocayla sizin aranız bozulmuş diye, ben buna ihtimal vermiyorum, sizi tanıyorum mümkün değil amma o kadar emin ve kararlı bir şekilde söylüyorlar ki bunun karşısında acaba demeye mecbur oldum, dedi. Ben de dedim ki, Hocam babam öleli yetmiş sene olmuş, annem öleli kırk sene olmuş bizim aramızda ne ihtilaf olacak, böyle bir şey olması mümkün değil, dedim. Hay Allah razı olsun gönlüm öyle bir rahatladı ki, dedi. İşte, Necmettin Ağabeyim Emin Ağabeyi sorunca bende bunu anlattım kendisine. Ne dedin dedi, bende böyle cevap verdim deyince gel bir alnından öpeyim seni, dedi. Bu lafları kimler neden çıkarıyor bunu kitabımda teferruatlı olarak anlatıyorum.
*Erbakan Hoca'nın vefatını ilk duyduğunuzda neler hissettiniz?
Size bir hadise anlatayım, benim kızım doktor olduğu için abimi ziyarete Cuma günleri gidiyorduk. Hem abimi ziyaret ediyorduk, hem de doktorlarla konuşuyorduk. Yoğun bakıma girmiş, tamamen bile çıkmamış. Ankara’daki arkadaşlar, Avrupa’daki Milli Görüş teşkilatlarının arasında ihtilaf varmış bunları Hocamla görüştürmeleri gerekiyormuş, getirmişler. Almanya’dakiler gelmiş, ben gittiğimde Hoca’nın elbiselerini çıkartıyorlardı, görüşme bitmiş. Ben hem Oğuzhan Bey’e hem de Yasin Hatipoğlu Bey’e dedim ki, sizin bu yaptıklarınız ne maksatla yapmış olursanız olun doktorların müsaadesini alarak mı yaptınız. Şöyle bir durdular, sonra biri geliyor yanına giriyor, öbürü geliyor yanına giriyor bunun üzerine Yasin Bey’e şuraya bir defter alın koyun gelmek isteyen gelsin ziyaretini yapsın bu deftere yazsın gitsin, ille de Hoca’yı görecek diye bir şey olur mu, dedim. Sonra doktorların söylediği şu; bunların fevkalade zararlı olduğunu biliyoruz, bunu Hoca’da kendisi baş işaretiyle falan bizi tasdik ediyor ama sizin bu arkadaşlarınıza anlatamıyoruz bunu, dediler.
Şimdi ben bunu niye söylüyorum? Hoca’yı böyle işkence altında orada tutmaktansa vefat ederse rahat eder, rahata erer diye düşünüyorsunuz. Yani görüyorsunuz, Hoca orada nefes almakta zorluk çekiyor, siz etrafını işgal etmişsiniz, olmayacak şeyler yapıyorsunuz. Şimdi burada ölüm iyi midir, kötü müdür? Şimdi ben kendi nefsimi onun yerine koyuyorum, yani bütün bunlara maruz kalmaktansa bir an evvel ruhumu teslim edip rahata kavuşmayı tercih ederim. Onun için ölümden dolayı insan bir akrabasından yakınından ayrıldığı zaman üzülüyor ama onun iyiliği içinse bu tercih edilecek bir şey oluyor.
*Erbakan Hoca’nın siyasette yol yürüdüğü kişiler hakkında hiç tereddütleriniz oldu mu?
Tabi oldu. Bir kitap yazıyorum şimdi, bunların bir kısmını o kitapta ele alacağım. Şimdi girmeyelim o konuya…
*Erbakan Hoca’yı rüyanızda görüyor musunuz hiç?
Bazen görüyorum tabi, genelde kızdığım zamanlar.
*Neden kızıyorsunuz?
Bu tür adamları başıma sardığı için
*Gördüğünüz rüyalardan bir tanesini paylaşır mısınız bizimle?
Yok, o bana kalsın.
*Son günlerde yaygın bir kanaat var Fatih Erbakan’la ilgili, babasının yerine geçebileceği hususunda. Fatih Bey'de bu istidadı görüyor musunuz?
Fatih’in bu işlere girmesini istemiyorum, kendisine de zaten izah ettim bunu. Gerekçesi de şu; abimin arkasından kim çıkarsa çıksın zorlanır, bu psikolojik bir şeydir, zirveye çıkmış bir liderin arkasından çıkan insanın ondan daha başarılı olması mümkün değildir.
*Ailenin en büyüğü siz kaldınız. Baba tarafınız Adana, anne tarafınız Sinop’lu, hiç akrabalarınız var mı oralarda görüştüğünüz?
Kitabımda da bunun bir kısmından bahsediyorum, benim baba tarafımdan dedelerim, bir amcam ve bir halam hariç diğerleri 1905 senesindeki Ermeni ayaklanmasında bir camiye konularak yakılmışlar. Onun için oradan babam pek bahsetmek istemezdi. Çünkü, çok üzüntülü, hüzünlü bir durum o. (Erkan İlyas Helvacı – Takvimhaber)
SON VİDEO HABER
Haber Ara