Dolar

34,8653

Euro

36,6179

Altın

3.048,07

Bist

10.058,47

10 soruda İmralı süreci ve sonrası

İmralı görüşmeleri nasıl başladı, Öcalan ne istiyor, PKK Öcalan'ı dinler mi?, Görüşmeler nerede tıkandı, bundan sonra ne olacak...

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-02-27 22:26:33

10 soruda İmralı süreci ve sonrası

TIMETURK / Nevzat Çiçek

1-Öcalan neden paradigma değiştirdi:

Abdullah Öcalan 1999 yılında teslim edildikten sonra uzun bir süre askerin gözetiminde kaldı ve okumaları asker tarafından şekillendirildi. Öcalan AK Parti Hükümeti’nin de diğer hükümetler gibi gelip geçici olduğuna ve hükümet olsa bile iktidar olamayacağına inanıyordu. Ama özellikle E-Muhtıra karşısında partinin tavrı ve geri adım atmaması Öcalan’ın kafasındaki AK Parti imajının yavaş yavaş değişmesine yol açtı. Daha sonra yapılan seçimler, Ergenekon ve Balyoz operasyonları ve Uluslararası destekle birlikte Öcalan, AK Parti ile ilgili tavırlarını de ve düşüncelerini değiştirmeye başladı. İmralı Adası’nın da askerin inisiyatifinden çıkıp sivil inisiyatife geçmesi ile birlikte Öcalan, AK Parti’ye sorunu birlikte çözelim teklifinde bulunmaya başladı. Öcalan’ın eski görüşme notlarına ve özellikle de 2007 yılından sonraki görüşme notlarına bakıldığında Öcalan’ın bu değişimi net biçimde gözüküyor. Bütün bunlarla birlikte özellikle Arap Baharı gelişmeleri ve PKK’nın “Serhıldan” hareketinin de istenen seviyeye gelmemesi Öcalan’ın değişimindeki diğer etkenler olarak karşımıza çıkıyor.

Diğer taraftan hükümette gerek Ortadoğu'daki gelişmeler gerekse de Irak Federe Kğrt Bölgesi'ndeki değişim ve gerekse de Suriye'de meydama gelen yeni durumla birlikte Kürtleri dışlayan politikaların yerine Kürtlerle birlikte büyüyen bir politikayı seçtiki buda herkesin yeni bir paradigma değişikliğine gitmesine yol açtı

2-İmralı görüşmeleri nasıl başladı?

Abdullah Öcalan ile daha önce adada çeşitli görüşmeler yapılıyordu. Bu görüşmeler devlet aklıyla değil devlet içerisindeki bazı güçlerin kendi inisiyatifleri ile gerçekleşiyordu ve ne yazık ki politika olarak da bir ve bütüncül bir hareket tarzını ortaya koymuyordu. MGK’da alınan kararla Öcalan ve PKK mensuplarıyla görüşme yapılmasına karar verildi ve gerek İmralı’da gerekse de Dışarıda “Oslo süreci” olarak adlandırılan görüşmeler yapılmaya başlandı. Bu görüşmeler AK Parti Hükümeti’nin inisiyatifle değil devletin ortak aklı ile yapıldı ve yürütme mercii olarak Hükümet bütün süreci koordine etmeye başladı. Kısaca Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarı görevine getirilmesi ile birlikte  Öcalan ile devlet heyeti arasındaki görüşmeler başladı.

3-Daha önceki görüşmeler nerede tıkanmıştı?

Öcalan, İmralı’da bulunduğu dönemde birçok defa sürecin iyi ilerlemesi için ateşkes ilan ederken son üç yılda da 17 kez devlet heyeti ile görüştü. Öcalan, 156 sayfalık “Yol Haritası”nı 15 Ağustos 2009 tarihinde cezaevi idaresine teslim etti. Öcalan’ın sorunun çözümünü 10 temel ilke başlığında topladığı Yol Haritası ancak 1 buçuk yıl sonra kamuoyuna ulaşabildi. Öcalan, “çekileceğim” sözünü ilk kez Yol Haritası’nı teslim etmeden önce söyledi. Öcalan, 2 Ağustos 2009 tarihinde çekileceği uyarısını şu sözlerle dile getirdi: “Ben 15 Ağustos’ta kendi yol haritamı sunduktan sonra çekileceğim. Artık çözümün nasıl olacağına ilişkin Kürtler kendi kararını verir, PKK kendi kararını verir, DTP kendi kararını verir, Kürt halkı kendi kararını verir. Herkes kendi kararını kendisi verir. Ben buradan dağdaki adam hakkında karar verecek durumda değilim. Orada her gün eziyeti çeken kendisi. Sorunun içinde olan kendisi. Ben burada dağdaki insan için karar veremem. Hatta Kandil merkezi dahi karar veremez. Her grup, her kişi kendi kararını kendisi verir. Çünkü eziyeti kendisi çekiyor, kendisi ölüyor, kendisi mücadele veriyor. Benim bu şartlarda bu konularda bir şey belirtmem doğru olmaz. Kürtlerin de 40 bin şehidi var. Değerleri var. Çok büyük mağduriyetleri var. Kürtler kendi kararlarını kendileri verirler.” Öcalan’ın çağrısı üzerine 19 Ekim 2009 tarihinde Kandil ve Maxmur Mülteci Kampı’ndan 4′ü çocuk 34 kişiden oluşan Barış ve Demokratik Çözüm Grubu Silopi’deki Habur Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye giriş yaptı. 6 Nisan 2010 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Barış ve Demokratik Çözüm Grubu üyesi 30 kişi hakkında 490 yıl hapis cezası istemiyle dava açtı. Eylemsizlik kararının uzatılması, KCK Operasyonları, Hakkari’nin Geçitli (Peyanis) Köyü’nde bir minibüsün geçişi esnasında patlama meydana geldi, 9 kişi yaşamını yitirmesi, Silvan’da çıkan çatışmada 13 asker ve 2 HPG’linin yaşamını yitirmesi gibi olaylar süreci sekteye uğrattı. Öcalan “Benim yapacaklarım bitti. Bundan sonra benim rolümü sürdürmem için sağlık, güvenlik ve özgür hareket alanının sağlanması gerekiyor. Artık bunlar olmadan hiçbir şey yapmıyorum. Ben burada pratik önderlik yapamayacağımı, bu şartlarda bunu sürdüremeyeceğimi söylemiştim. Her iki taraf da bana bir şeyler söylüyorlar. Devletin-AKP’nin zaten ne yaptığı ortada. Her iki taraf da beni idare ediyor. Bundan sonra benim rolümü sürdürmem için sağlık, güvenlik ve özgür hareket alanının sağlanması gerekiyor.” Bu süreçlerden sonra Öcalan’ın avukatları ile yaptığı görüşmeler engellenmeye başlandı .Oslo Görüşmeleri olarak adlandırılan görüşme notlarının kamuoyuna sızdırılması ile birlikte süreç içinden çıkılmaz bir hale geldi

4-Öcalan daha önce ne önermişti?

Öcalan, 24 Haziran avukat görüşmesinde şunları söyledi: “Burada yaptığımız görüşmeler önemlidir, ciddidir. Belli bir aşamaya da gelmiştir. Artık konuşma, tartışma aşamasını bitirmiş bulunuyoruz. Tartışacağımız bir konu kalmadı. Benimle görüşenler devlet adına görüştüler. Hükümet Kürt sorununun demokratik anayasal çözümü konusunda pratik adımlar atmazsa kriz doğar. Bugüne kadar yapılan görüşmelerin oyalama amaçlı olduğu ortaya çıkar. 15 Temmuz’a kadar benimle tekrar görüşmeye gelecekler. Bu görüşmede pratik adımları hayata geçiremeyeceklerini beyan ederlerse ondan sonrası devrimci halk savaşı devreye girer.” Öcalan, tüm bu gelişmelerin ardından 6 Temmuz’da avukatlarıyla yaptığı görüşmede, daha önce süreçten çekileceğine dair verdiği 15 Temmuz tarihinin anlamını yitirdiğini, heyetle “Barış Konseyi”nin kurulması için mutabakata vardıklarını belirtti. Öcalan, yine 6 Temmuz görüşmesinde, devlete sunduğu “protokollere” de açıklık getirdi. Öcalan, heyete ve Kandil’e sunduğu protokollerin karşılıklı imza şeklinde değil de çözüme ilişkin üzerinde mutabakata varılan metinler olduğunu kaydetti.Öz savunma güçlerinden, demokratik Cumhuriyet tezlerine kadar bir çok talep bu görüşmeler öncesinde de dile getirildi.

5-Süreç tekrar nasıl başladı?

19 Ocak’ta Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan’ın cezaevine gidişinde idare tarafından Öcalan’ın gönderdiği söylenilen, “Burası çok hassastır. Görüşe çıkmamız uygun değildir” cümlesi kamuoyu ile paylaşıldı oldu.

Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan 21 Eylül’de İmralı Adası’na giderek Öcalan ile görüştü. 15 ayda sadece 2 defa görüşe izin verildiğini belirten Mehmet Öcalan, ağabeyi ile yaptığı görüşmeyi şu sözlerle anlatmıştı. “Ağabeyim, ‘Dışarıda hergün 15, 20 genç ölürken bizim görüşe çıkmamız insani değil, ancak gelmişsin görüşelim. Devlet eğer çözüm istiyorsa oyalama yerine çözüme dönük adımlar atmalıdır. Bizim çözüm projelerimiz önlerindedir. Ancak oyalama taktiğini kullanıyorlar. Her gün gençler ölüyor. Sokaktan geçen insanlarımız cezaevine atılıyor. 10 bin insan boş yere cezaevine atıldı. Bizden katkı istiyorlarsa adım atsınlar, sonuna kadar katkı sunalım. Ancak amaçları oyalamak ise yapabileceğim bir şey yok. Herkes işini doğru dürüst yapmalıdır’ dedi.” Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan, 19 Abdullah Öcalan ile görüşmek için yeniden İmralı Adası’na gitti. Mehmet Öcalan çıkışta yaptığı açıklamada, görüşme gerçekleştiremediklerini belirterek, “Cezaevi müdüründen aldığımız bilgiye göre, yazı gelmiştir. Abdullah Öcalan şöyle bir yazı yazmıştır: ‘Burası çok hassastır. Görüşe çıkmamız uygun değildir.’ Bizim orada olan bitenlerden haberimiz yoktur. Müdürün bize verdiği bilgi bu kadar” dedi. Öcalan üzerindeki tecridin derinleşmesi ve sürecin tıkanmasının ardından 12 Eylül’de PKK ve PAJK’lı mahkumlar cezaevlerinde Abdullah Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının yaratılması ile anadilde savunma ve anadilde eğitim hakkı için süresiz-dönüşümsüz açlık grevi başlattı.

Açlık grevleri yayılırken, 67. Gününde Abdullah Öcalan’dan haber geldi. Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan, 17 Kasım günü yeniden İmralı Adası’na gitti. Öcalan ile kardeşi arasında görüşme gerçekleşti. Mehmet Öcalan adadan dönüşünde şu açıklamayı yaptı: “Ben bugün İmralı Cezaevi’nde kalan ağabeyim Sayın Abdullah Öcalan ile yüz yüze bir görüşme gerçekleştirdim. Kendisi açlık grevlerine ilişkin yaptığı çağrıyı zaman kaybetmeden kamuoyuyla paylaşmamı istedi. Ağabeyimin çağrısı şöyle: ‘Açlık grevine girenler dışarıdakilerin yapması gereken işi ve sorumluluğu kendi üzerlerine almışlardır. Dışarıdakiler, kendi görev ve sorumluluklarını zaten zor şartlarda olan, hasta olan, dört duvar arasındaki tutsaklara yüklemesinler. Açlık grevi eylem tarzı olarak genel itibariyle doğru bulmamakla birlikte, açlık grevleri yapılacaksa bile içeridekilerin değil dışarısının yapması gerekir. Açlık grevi eylemi çok anlamlıdır. Bu eylem yerini bulmuş ve amacına ulaşmıştır. Hiçbir tereddütte kalmadan, bir an önce açlık grevine son versinler. Buradan açlık grevindeki herkese özellikle birinci ve ikinci gruptakilere tek tek selamlarımı söylüyorum.” bunun üzerine açlık grevleri bitirildi

6-BDP milletvekilleri neden İmralı Adası’na gönderildi?

Başbakan Erdoğan, TRT’de katıldığı programda Abdullah Öcalan ile İmralı’da görüşmelerin yapıldığını belirterek, “Hala görüşmeler var. Çünkü netice almamız lazım. Işık olduğu sürece devam ederiz” dedi. Ardından Öcalan ile görüşmeler Türkiye gündemine oturdu. Erdoğan’ın açıklamalarının ardından MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yılın son günlerinde İmralı Adası’na giderek Abdullah Öcalan ile görüştüğü ortaya çıktı. Öcalan ile MİT Müsteşarı Fidan arasında yapılan görüşmenin detayları merakla beklenirken, 3 Ocak günü sabah saat 08.00’da DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk ile BDP Batman Milletvekili Ayla Akat, İmralı Adası’na giderek Abdullah Öcalan ile görüştü. Bu aynı zamanda 14 yıllık İmralı sürecinde de bir ilk oldu. DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, 4 Ocak günü Diyarbakır’da yaptığı açıklamada, görüşmeye ilişkin, “Başından beri söylediğimiz bu sürecin, barışa evrilmesi konusunda kim ne katkı sunarsa gerçekten memnun oluruz. Meseleyi çok büyütmemek gerek. Ama kanayan bir yara var, bu yarayı deşmek, kanatmaktan ziyade herkes merhem sürmeli. Aynı zamanda basına da söylüyorum hassas süreçlerden geçiyoruz. İnşallah olumlu bir noktaya varır” dedi. BDP Milletvekillerinin İmralı’ya gönderilmesi yeni başlayan sürecin de nasıl devam edeceğini ve süreçten BDP’nin de dışlanmayacağının da tipik göstergesiydi.

7-Neden Altan Tan, Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan adaya gönderildi?

Hükümet açısından bu sorunun cevabı; “Teröristle dağda kucaklayanı göndermeyiz” cümlesiydi. Ancak Altan Tan’ın İslamcı bir gelenekten gelmesi, Sırrı Süreyya Önder’in sol bir gelenekten gelmesi ve Pervin Buldan’ında tabandan gelmesi aslında bir dengeyi de beraberinde getirmişti. Söz konusu isimlerin hükümet ve BDP arasında mutabakatla ortaya çıkması neticesinde bu isimler gitti. Emine Ayna, Aysel Tuğluk, Selahattin Demirtaş, Hasip Kaplan gibi gelenekten gelen isimler değil de bu isimlerin yerine bu isimlerim gönderilmesinin temel sebeplerinden bir tanesi de Öcalan’ın bu isimleri istemesiydi. Heyette yer alan bir ismin, “Ben ismim ilk ortaya çıktığında çok sevinmiştim ama Öcalan ile görüştükten sonra bunun doğru olup olmadığını çok düşündüm” dediği ifade ediliyor. Öcalan’ın heyette yer alanlarla yaptığı görüşmede MİT mensuplarının bulunması ve ortaya çıkan diyalogların bu şekilde görüş belirtilmesine yol açtığı ifade ediliyor

8-Sürece ilişkin beklentiler nasıl dillendiriliyor?

Sürece ilişkin beklentiler üzerinden çok farklı değerlendirmeler yapılıyor. Başbakan Erdoğan, ikinci bir ülkeye gitmeleri gerektiğini ifade ederken, Duran Kalkan ise farklı bir değerlendirmede bulundu. Ancak silahın susturulmasının ayrı şey, silahın bırakılmasının ayrı şey olduğu noktasında herkes hem fikir. Silahın bırakılmasının en son kısım olduğu dünyan örneklerinden de karşımızda.

Öcalan’ın yol haritasında sürecin şöyle işletileceği tahmin ediliyor:

Planın ilk aşaması Türkiye'deki PKK unsurlarının Irak Kürt Bölgesi’ne çekilmesi. Bunun için atılacak ilk adım örgütün Haziran'a kadar eylemsiz kararı alması olacak. Bu konuda 21 Mart’a kadar süresiz bir ateşkesin devreye girmesi bekleniyor. Bu aşamada Erdoğan’ın daha önce söylediği operasyonları durdururuz ve çekilmelerinde bir olay yaşanmayacağının güvencesini veririz sözü ateşkesin olma ihtimalini kuvvetlendiriyor

İkinci aşama sürecin sağlıklı yürümesi için bir alt yapı oluşturmak. Meclis'te bir komisyon kurulması da gündemde. Ancak beklentiler, adının "Hakikatleri Araştırma Komisyonu" olmayacağı yönünde. Komisyon süreçle bağlantılı olarak yapılması gerekenleri, yasa ve mevzuattaki değişiklikler gibi konuları ele alacak. Meclis komisyonuna paralel olarak Sivil Toplum Kuruluşlarının oluşturacağı ayrı bir komisyon ise doğuda ve batıda toplumun değişik kesimleriyle görüşecek, çekinceleri ve kaygıları değerlendirerek görüşlerini meclis komisyonuna sunacak. Süreç bir nevi Yeni Anayasa çalışmalarındaki gibi işletilecek

Üçüncü aşama ise normalleşme dönemi. Mahmur'un yeniden düzenlenmesi, Irak’ın kuzeyindeki PKK unsurlarından suça karışmayanların ailelerinin yanına dönmelerinin sağlanması bu dönem için öngörülen adımlar arasında. KCK tutuklularının yargılanmasının hızlandırılması, ana dil vb meseleler masaya yatırılacak, Bu adımların sonrasında sadece siyasi partilerle değil, toplumun tüm kesimlerinin dahiliyle eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasa hazırlanacak. Mevcut yasalardaki antidemokratik tüm düzenlemeler çıkarılacak. Bir geçiş dönemi tayin edilecek ve bu geçiş dönemi sağlıklı geçerse PKK silahı bırakacak
İmralı'ya yeni bir heyet daha gidecek

9-PKK Öcalan’ı dinler mi?

KCK’nın 11. maddesine göre Öcalan temel konularda tartışmasız en son karar mercii. Kendisinin atadığı Yürütme Konseyi’nin bütün kararlarının onay için gittiği son adres. Yani Öcalan PKK için yasama, yürütme ve yargı organlarını elinde bulunduran mutlak iktidar demek. PKK’da Öcalan yakalandıktan sonra liderliğe her anlamda bağlı kalacaklarını teyit ettiler. Öcalan, PKK için birleştiren bir unsura sahip dolayısıyla Öcalan’ı dinlememe gibi şansları yok. Öcalan’ı dinlemedikleri zaman PKK’nın parti okullarından tutun, oluşturulan Önderlik felsefesine kadar her şeyin çökmesi anlamına gelir ki, buda bu aşamada mümkün değil. PKK yetkilileri bir şeyin daha farkında, oda halkın Öcalan’a verdiği desteğin ve karizmasının altında herkesin kalma ihtimali. Bir başka gerçekte Öcalan asla ama asla hiçbir şekilde liderliğini sorgulatmaz. Bu bakımdan kendi emriyle bir çok yöneticinin göz altına alındığı, sorgulandığı ve cezalandırıldığını yakın zamanda biliyoruz. Keza aynı şekilde “PKK’nın silahlı kanadı HPG’nin karargâhtan ve tüm komutanların korunmasından sorumlu Özel Kuvvetler’inin başında halen Suriye uyruklu Ferhat Abdi Şahin var. Şahin, daha önce Avrupa’da yöneticilik yapmış, 1998 ateşkesi görüşmelerini bizzat Öcalan adına yürütmüş, Öcalan’a manevi oğlu denecek seviyede yakın bir isim. Yani Öcalan ne derse onu yapacak bir isim. Mesela Öcalan, şu lideri gözetim altına alın derse o lideri gözetim altına alacak isim o.”
Bütün bunlar yanında gerek Suriye’de Öcalan’ın isteği ile PYD ve ÖSO arasında imzalanan anlaşma, gerekse de Zübeyir Aydar başta olmak üzere Avrupa’nın verdiği mesajlar Öcalan’ın dinleneceğini gösteriyor.

10-Bundan sonra bizi neler bekliyor?

Bana göre mektuplardan önce Kandil’e yansıtılan hava ve Kandil’in kendi içerisindeki değerlendirmeleri ile birlikte öncelikle PKK’nın elindeki kişilerin serbest bırakılması olacak ki, bu satırlar yazıldığı zaman insan hakları örgütlerinin Irak Bölgesel Kürt Yönetimi topraklarında çalışmalar yaptığını biliyoruz.

Kandil’de yapılacak olan toplantılarla birlikte süreçle ilgili olarak kaygılar ve beklentiler dile getirilecek ama Öcalan’a verilecek olan cevapta tam destek dile getirilecek

İmralı’ya bu mektup cevaplarından sonra heyetlerin gitmesi devam edilecek

Süresiz bir ateşkes ilanı başlayacak

Meclisteki Anayasa Komisyonu daha aktif hale getirilecek ve özgürlükçü bir anayasa çalışması devam edecek
Dördüncü Yargı Paketi çalışması hızlandırılacak, KCK tutukluları başta olmak üzere bir çok iyileştirme yapılacak
Normalleştirme süreci ile ilgili olarak masada görüşmeler devam ederken silahlar susturulacak

En erken Mayıs ayının sonuna en geç Ağustos ayının sonuna kadar PKK unsurlarının Türkiye sınırları dışına çıkarılması beklenecek

Öcalan’la iletişim yolları açık hale getirilecek

Çerçeve bir yol haritası gündeme getirilecek ve bu yol haritasının ana hatları kamuoyuna açıklanacak
PKK ve BDP Başkanlık sistemine karşı olmadığını, demokratik olduğu ve doğru tanımlandığı sürece başkanlık sistemine destek verecek

Öcalan'ın yeni yol haritası ile birlikte Demokratik bir Türkiye meselesi gündeme geldi. Öz savunma gücü, demokratik özerklik gibi kavramlar durulmamaya başlandı. Mesele herkesi ilgilendiren yeni bir Anayasa içerisinde Kürt meselesini çözmek.Adımlar bu noktadan atılacak

Başbakan Erdoğan'ın önüne gelecek olan anketlere göre siyasetin dili şekillenecek ama asla ve asla geri adım atılmayacak. 

Yerel Yönetimlerin güçlendirilmesi çalışmalarında AK Parti’nin Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilen yasası ile DTK’nın taslakları bir birine yakın olduğu için bunlar tekrar gündeme getirilecek ve Türkiye’nin uluslararası anlamda şerh koyduğu ve imzalamadığı maddeler imzalanacak…

(Bu analiz, Moro ve Irak Bölgesel Kürt Yönetimindeki temaslrımın yanı sıra, Van,Diyarbakır, Konya vb illerdeki görüşmelerin yanı sıra, ANF başta olmak üzere bir çok yerde daha önce yazılanlardan ve yüz yüze yapılan  görüşmelerden derlenerek  yapıldı. Sürecin içerisinde aktif olarak yer alan insanların izin verdiği ölçüde ki sözleri yazıya döküldü.

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara