Dolar

34,9484

Euro

36,7790

Altın

2.996,57

Bist

10.043,50

Köşe yazarlarının İmralı mesaisi

BDP'li Buldan, Önder ve Tan'ın PKK lideri Öcalan'la yaptığı görüşmeyi değerlendiren köşe yazarları genel olarak umutlu. Ancak bugüne kadar gündeme gelen' açılım' süreçlerinin akıbetleri nedeniyle de temkinli.

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-02-25 16:05:19

Köşe yazarlarının İmralı mesaisi
TIMETURK / Haber Merkezi

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Grup Başkanvekili ve Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in İmralı Adası'nda hükümlü bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan'la yaptıkları görüşmeyle ilgili köşe yazarları genel olarak umutlu ifadelere yer veriyor.

Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can, bugünkü köşesinde Öcalan'ın Newroz'da ateşkes çağrısı yapacağını iddia ederken, Cengiz Çandar ülkenin batısı ve doğusunda sürecin farklı değerlendirildiğini belirterek, Öcalan'la yapılan görüşmelerin Diyarbakır'da insanları nasıl etkilediğini okurlarıyla paylaşmış.

Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, sürecin gereğinden fazla hızla ilerlediğini belirterek, hayal kırıklığına uğrama endişesini dile getirirken, Hürriyet'ten Fatih Çekirge, gündeme ve sürece dair aklına takılan soruları okurlarına soruyor.

Milliyet'ten Mehmet Tezkan, yaklaşmakta olan Newroz'un barış sürecini olumsuz etkilememesi umudunu paylaşırken Kadri Gürsel, "İmralı süreci" adı verilen durumun, görüşmelerle birlikte ilk kez "süreç" olarak adlandırılmayı hak etmek üzere olduğu görüşünde.

Taraf'tan Kurtuluş Tayiz, Öcalan'ın da artık milliyetçilikten uzaklaştığı görüşünde. Özgür Gündem'den Veysi Sarısözen, süreçte Türkün merdivene "Çörçil" lakaplı NATO botlarıyla, Kürtün de merdivene "mekap" lakaplı gerilla ayakkabılarıyla çıktığını söylüyor ve ekliyor: "Kimse yalın ayak, başı kabak, ağzı açık ayran delisi değil..."

Cumhuriyet'ten Utku Çakırözer ise Öcalan'ın kesin talimatlar vermekten özellikle kaçındığı, çünkü Kandil üzerindeki tahakkümünü test etme niyetinde olduğunu ileri sürüyor.

CAN: ATEŞKES NEWROZ'DA


Pervin Buldan, Öcalan'ın ağzından ilk açıklamayı yaptı. "Bu görüşme tarihi bir adımdır. Tarihi bir süreç yaşıyoruz. Bütün taraflar bu süreçte çok dikkatli ve duyarlı olmalıdır. Devletin ve PKK'nın elinde tutsaklar var. PKK tutsaklara iyi davranmalıdır ve umarım en kısa zamanda evlerine ulaşırlar."

(...) Şimdi nihayet onca hazırlık görüşmesinden sonra merdivenin ilk basamağına ilk adım atılıyor. Öcalan 21 Mart'ta Nevruz'da kalıcı bir barış için PKK'ya çatışmasızlık/ateşkes çağrısı yapacak. Kendisini ziyaret eden heyete bu konudaki kararlılığını çok net bir biçimde ifade etmiş.

(...) Üç bölümden oluşan üç kopya Kandil, Avrupa ve BDP'ye yazılmış mektuplar var. Öcalan bu mektuplarda PKK'nın silah bırakmasıyla sonuçlanacak barış sürecinin nasıl sağlanacağını adım adım anlatıyor. Öcalan mektupları heyete vermedi. Mektuplar bu hafta iletilecek...

ÇANDAR: FIRAT'IN DOĞUSU YOĞURDU ÜFLÜYOR


Buldan, Önder ve Tan'ın bir gün önce İmralı'da Öcalan'la görüşmüş olması, İmralı dönüşünde "süreç"ten "tarihi" olarak söz ettiğinin aktarılması bile Diyarbakır'daki havayı çok etkilememişe benziyor.

Diyarbakır-Hakkari ekseninde yaşayan insanlar, sadece Türkiye'nin -hatta dünyanın önemli bir bölümünün- "en politize" insan kitlesinin yaşadığı alanlar. Bu nedenle "sütten ağzı çok yanmış" bu alanın "yoğurdu üfleyerek yemek"te ısrar etmesinin anlaşılır bir yanı var.

Bu bakımdan "Fırat'ın batısı"nın buraya yani "Fırat'ın doğusu"na oranla "süreç"e ilişkin olarak fazlasıyla iyimser olması anlaşılabilir bir şey. Bunda, medya üzerinden yürütülen hayli başarılı bir hükümet manipülasyonunun etkisi de söz konusu.

(...) Sürekli olarak, "Hükümet ne kadar samimi" sorusu yöneltiliyor. Başbakan'ın attığı tüm adımların "seçim hesapları"yla attığı bir "taktik manevra" olduğu kanısı ve kaygısı yaygın.

KÜÇÜKKAYA: HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRAMAYALIM DA


Başbakan, kendisi için hiç tercih etmeyeceği bir dönemde risk almak durumunda kaldı. Şu zorlu üç seçimi atlatıp, Kürt sorununu çözme iradesi göstermeyi tercih ederdi, eminim.

(...) Öcalan, eğer Türkiye bu meseleyi hallederse ömrünün son döneminde İmralı'dan kurtulur. Belki önce ev hapsine çıkar... Belki tamamen serbest bile kalabilir. Olmaz demeyin. Terör tamamen biterse...

Fakat keşke işler o kadar kolay olsaydı. Bütün süreci iç kamuoyunun desteğiyle götürmek gerekiyor. Sinop ve Samsun'da olup bitenleri küçümseyemeyiz.

(...) Türkiye'de yaşayan Kürt kardeşlerimizin hemen tamamının barış, birlik ve bütünlük yanlısı olduğuna hiç şüphem yok. Taban sağlam yani. Hatta PKK militan kadroları da Öcalan'ın ne diyeceğine bakar. Ama PKK'nın zirvelerinde (!) rüzgarların ters yönden estiği sır değil. Bu noktada ABD ve Avrupa'nın istihbarat örgütlerinin tutumu belirleyici olacaktır.

(...) Zannedildiğinden çok daha hızlı ve olumlu ilerleyen bir süreç var karşımızda. Fakat bu bile ürkütücü değil mi? Hayal kırıklığına uğramayalım da... Alevi açılımı dedik, kaldı. Ermeni açılımı dedik, kapandı. Komşularla sıfır sorun dedik, sıfır komşuya düştük...

ÇEKİRGE: ÖCALAN'IN KARŞISINDA AYAĞA KALKTILAR MI?


Öcalan ve BDP'yle görüşmeler tekrar başladı. İçimizde yeniden bir umut ışığı belirdi. BDP ve PKK muhatabın Öcalan olduğunu söylüyor. (...) Peki, 15 yıldır hücrede tek başına yaşayan bir kişinin psikolojik durumu, böylesine hassas bir süreçte dikkate alınıyor mu? Öcalan'ın psikolojik yapısı inceleniyor mu? Devletin bu konuda bir tedbiri, hazırlığı hoşgörü ve esneklik politikası var mı?

(...) Barış görüşmeleri sürecinde BDP kendisini Kürtlerin partisi olma misyonundan çıkarırsa, Türkiye halklarına nasıl bir imajla yaklaşacak? Kendisini sosyal demokrat ya da sosyalist bir parti olarak mı tanımlayacak? Ve en önemlisi bunun bir misyonsuzluğa dönüşmesinden korkuyor mu?

(...) Öcalan'la görüşmeye giden BDP heyeti o anı nasıl yaşadı? Öcalan ayağa kalktığında onlar da bir lider saygısıyla ayağa mı kalktılar? Mesela Sırrı Süreyya Önder o pervasız ve özgür tavrını orada da gösterebildi mi? Yoksa "Buyurun efendim" halinde miydi?

TEZKAN: DEVAMI ÖNEMLİ


Belli ki, BDP heyeti İmralı'dan yüklü geldi. PKK kaçırdıklarını bırakacak, toplumda olumlu rüzgârlar esecek. Ardından eylemsizlik kararı gelecek. Karşılığında operasyonlar duracak. Buraya kadar olacaklar hem mühim hem değil.

Mühim. Barışa gidecek sürecin ilk adımı. Mühim değil. Çünkü daha önce yaşadık. Ateşkes dönemini de gördük, iyi niyet gösterisi için asker salıverme günlerini de. Bu sebeple devamı önemli. Gerisinin nasıl geleceği. Getirileceği.

(...) Bu arada süreci bekleyen büyük bir tehlike var. Nevruz veya Newruz. Şu gerçeği kabul edelim. Vali, kaymakam, belediye başkanı, garnizon komutanı el ele tutuşup ateş üstünden atlasa da Türkler atlamıyor.

Kim atlıyor? Kürtler. Ne dersek diyelim Nevruz Kürtlerin bayramı veya öyle kabul edildi. Hata şuydu... PKK da bugünü kalkışma günü yapmaya çalıştı.. Kolluk kuvvetleri de Nevruz'u kutlamak isteyen herkese PKK'lı muamelesi çekti. Nevruzun bayram günü değil çatışma günü olmasının nedeni buydu. Bu yıl. Eski alışkanlıklar terk edilmezse kötü olur. Süreç kırılır, sekteye uğrar. Kritik gün demem bundan.

GÜRSEL: İLK KEZ "SÜREÇ"


"İmralı süreci" adı verilen durum, önceki gün itibarıyla "süreç" olarak adlandırılmayı belki de ilk kez gerçekten hak etmek üzere. Abdullah Öcalan'ı İmralı'daki müebbetlik makamında ziyaret etmesine nihayet izin verilen üç kişilik bir "hafif BDP" heyetinin içindeki, ana damara en yakın kişi olan Pervin Buldan'ın dönüşte naklettiği Öcalan açıklaması, artık duruma süreç dememizi icap ettirecek bir içeriğe sahip.

(...) Öcalan, örgütünün alıkoyduğu bazısı asker ve sivil devlet görevlisi olan insanların serbest bırakılmasını temenni ediyor. Demek ki gelecek vakitlerde, bu temenniye uygun olarak PKK bazı rehineleri serbest bırakacaktır.

(...) Malumunuz öncesinde, bu üç BDP milletvekilinin İmralı ziyaretinden "ateşkes çağrısı çıkacağı" istikametinde haberler okumuştuk. İki hafta kadar evvelinden itibaren de, en azından bir ateşkes çağrısı kastedilmiş olsa gerek, bazı mecralarda "İmralı süreci"nin önemli gelişmelere gebe olduğu yolunda "enformasyon" dolaştırılmıştı.

Teselli kabilinden belirtmek lazım; fiili olarak sahada ateşkese benzer bir durum zaten söz konusu. Buna "resmiyet" kazandırmak ise başlı başına siyasi bir adım ki henüz o aşamadan uzak olunduğu görülüyor.

(...) Türkiye'de demokrasiye ve barışa aynı anda yapılacak en büyük hizmet, bir "barış süreci" ile başkanlık vesaire gibi mutlak iktidar hesapları arasında kurulmuş illiyet ilişkisini koparıp atmaktır.

Bu bakımdan Öcalan'ın açıklaması daha önce hazırlanmış beklentileri karşılamasa da çok olumludur çünkü barış ile otoriterlik arasındaki al-ver münasebetini akamete uğratabilme imkanını sunmaktadır.

(...) Barış sürecinin Türkiye'de demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesine de katkı yapabilmesinin ön koşulu, bunun kendine özgü bir örüntüsünün, yani olayların birbirini düzenli biçimde izlediği bağımsız bir sistematiğinin olmasıdır.

PKK'nın elindeki rehineleri bırakmasına karşılık, KCK tutuklularının bırakılması gibi... Operasyonların durmasının karşılığında fiili ateşkesin resmiyete dökülmesi gibi... Nihayet anayasal ve siyasal garantiler karşılığında, arzulandığı üzere PKK'nın silahlı güçlerini Türkiye'nin dışına çıkarması gibi...

SARISÖZEN: BURAYA KADAR ANLAŞTIK

Türkiye'nin temel meselesi, Başbakan'ın tabiriyle bir tür "adına ne derseniz deyin" meselesi... Yani Kürt meselesi... Zor oldu, ama bu konuda artık "anlaştık"... "Anlaştık" ama, buraya kadar anlaştık. Bundan sonrası bir karışık...

(...) Basamakların arasına nelerin gireceğini önceden bilemeyiz. Hiç belli olmaz. Her basamakta barışın karanfilleri de açılabilir, birkaç basamakta bir savaşın çakır dikenleri de tabanlara batabilir. Herkes her şeye hazır. O nedenle Türk merdivene "Çörçil" lakaplı NATO botlarıyla, Kürt de merdivene "mekap" lakaplı gerilla ayakkabılarıyla çıkıyor. Kimse yalın ayak, başı kabak, ağzı açık ayran delisi değil...

Türk devleti bu savaşı daha fazla yürütemez; yıkılır. Kürt hareketi de kendi amaçlarına yıkılan bir Türkiye'de ulaşamaz. Savaş yeniden başlarsa, geçen bahar aylarından da anlaşıldığı gibi, bu defa çok daha yıkıcı hale gelir; savaşa bölgede kızışan devletler arası çelişkiler yüzünden "başkaları"nın da bulaşmasıyla işler "Cilvegözünde" hissedildiği üzere çığırından çıkabilir.

Bu durumda Erdoğan ve Davutoğlu "bölgesel emperyalist amaçlarına" elveda demekle kalmaz, başka "bölgesel emperyalistlerin" egemenliğiyle yüz yüze kalır. İran azarlar, Rusya tekme atar. Böyle bir ülkede Öcalan'ın "demokratik ulus, demokratik cumhuriyet, demokratik özerklik ve konfederal Ortak Ev" hayali de kaybolur gider. Barış her iki tarafın ve tüm bölge halklarının ortak menfaatinedir.

ÇAKIRÖZER: ÖCALAN KANDİL'İ TEST EDİYOR


(...) Öcalan "Devletin elinde tutsaklar var. PKK'nin de elinde tutsaklar var" diyerek, KCK davası hükümlü ve tutuklularını 'tutsak' olarak kabul ettiği ve PKK'nin elinde rehin tutulan asker ve sivil devlet görevlileriyle 'eşit statüde' gördüğü mesajını veriyor. Açıkça söylemese de, rehinelerin, KCK tutuklu ve hükümlüleri ile karşılıklı serbest bırakılacağı bir 'takas' sürecinden yana olduğunu ima ediyor.

Önceki gün verdiği mesajla örgütün Kandil'deki silahlı kanadının kendisine bağlılığını da test ediyor Öcalan. Mesajında "PKK tutsaklara iyi davranmalı, umarım en kısa sürede ailelerine kavuşurlar" cümlesi çok açık. Verdiği talimat sadece 'tutsaklara iyi davranılması'. Serbest bırakılmaları değil. Serbest bırakılmaları konusunda talimat yerine, bir sürecin sonunu işaret eden 'umarım' ifadesiyle yetiniyor.

(...) Ancak Kandil'deki yöneticilerin kendisine tam olarak sadık olup olmadığını ölçemediği için 'bırakın' talimatı yerine, temenni mesajı veriyor. Kandil'deki kadronun bütünlük halinde arkasında yer alacağından emin olamadığı için de açıklamasında, 'çatışmasızlık' ya da 'Türkiye dışına çekilme' gibi bir talimat ya da tavsiyeden de kaçınıyor.

(...) Başta Murat Karayılan olmak üzere birçok PKK yöneticisi son günlerde Öcalan'ı tek muhatap gördüklerini belirterek destek mesajları verdiler. Ancak somut adım içermeyen bu açıklamalar resmi bir tavır olarak algılanmadı...

TAYİZ: ÖCALAN DA MİLLİYETÇİLİĞİ AYAL ALTINA ALDI


(...) Amaç Kürt sorununun çözümünde silahları tümden devreden çıkarmak. Süreç, "merdiven stratejisi"ne göre yürümüyor. Süreç üç aşamalı bir çözüm planına göre yapılmış. Başlangıç aşaması silahların susturulması; ikinci aşama sınırdışına çekilme; üçüncü aşama ise PKK ve Kürt sorununun çözümüne dönük yasal ve anayasal düzenlemelere koşut olarak silahlara veda edilmesi.

(...)PKK'nın elindeki rehineler konusu ve "eylemsizlik" ilan edip etmemeyi tartışması şimdilik zaman kazanmak için biraz top çevirmeden ibaret. İşin bu kısmı biraz da örgütü hazırlamaya dönük; Öcalan'ın yol haritasında örgütün kısa sürede çekilmesi planlanıyor.

Dördüncü Yargı Paketi'nin beklendiği gibi çok sayıda KCK'lı tutukluyu kapsamasının ardından örgüt de güçlerini sınır dışına çekmeye başlayacak. Bu arada Öcalan ile "doğrudan" görüşme talepleri ile yine İmralı'nın koşullarının düzeltilmesine ilişkin istekleri de müzakere ediliyor.

Abdullah Öcalan önceki gün kendisiyle görüşen heyete aynı Başbakan Erdoğan gibi Kürt milliyetçiliğiyle ilgili eleştirilerini aktardı. BDP'ye yönelik yaptığı uyarılar arasında milliyetçiliğin ilk sırada olması, aslında manidar. Görüşmede Öcalan'ın devletin samimiyetine inandığının altını çizmesi de çok önemli. (Bianet)
SON VİDEO HABER

Suriyeliler gitti, atölyeler boş kaldı!

Haber Ara