Anadolu Birliği, Başbakan Erdoğan'a terörle mücadelede destek mektubu yazdı
İzmir'in en büyük sivil toplum kuruluşlarından Anadolu Birliği Derneği, İmralı görüşme süreciyle ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bir mektup gönderdi. Destek, duygu ve tarihî vurgunun bulunduğu mektupta ilginç tespitler yer aldı.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-02-20 09:02:03
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-02-20 09:02:03
Şehirdeki 34 hemşehri derneğinin desteğiyle yazılan mektupta şunlar kaydedildi: "Sayın Başbakanımız. Biz adımızı, farklı dilleri, lehçeleri, dinleri, kültürleri barındıran, onlarca uygarlığın doğduğu Anadolu'dan aldık. Aynı (bir) kaynaktan gelen insanlar olarak da Anadolu Birliği Derneği kimliğiyle İzmir'de 34 sivil toplum örgütünü biraraya getirdik. Daha çok Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kahramanmaraş, Hakkâri, Van, Ağrı, Siirt, Elazığ, Bitlis, Muş, Erzurum, Erzincan, Iğdır, Malatya, Tunceli, Adıyaman ve Bingöl illerinden İzmir'e göç etmiş yurttaşlarız. Adımız gibi bir rüyamız var: 'Türkiye'nin birliği, Anadolu'nun yeniden dirliği'. Yaşanan onca acıyı sonlandıracak, gerçek bir liderin ortaya çıkmasını bekledik. Günlerce duvar yazıları yazdık, 'Benim için kardeşimi öldürme.' dedik. Ana dilimizle akrabalarımıza seslendik, 'Edibese, yeter artık.' dedik. Biz kardeştik, aynı camide namaz kılıyor, aynı mezarlıkta gömülüyorduk, aynı işte çalışıyor, aynı aşı paylaşıyorduk. Dilimizi, rengimizi, ırkımızı sorgulamadan düğünler yapıyor, aileler kuruyorduk. 80 milyon kez harmanlanmış, kaynaşmıştık. Aynı cephede savaşmış, aynı vatana sevdalanmıştık. Eşit miydik? Kuşkusuz değildik ama kardeştik, bundan daha büyük zenginlik olur muydu? Sizin de vurguladığınız gibi, 'Yaradılanı, Yaradan'dan ötürü sevmiştik'. Gediz'in bereketinden, Dicle'nin asaletinden, Fırat'ın heybetinden, Menderes'in mertliğinden beslenirdik. Aynı kilimin desenleriydik. Öykülerimiz de türkülerimiz de aynıydı. 'Burası Muş'tur, yolu yokuştur. Giden gelmiyor, acep ne iştir?' diye gidip de dönmeyen şehitlerimize aynı ağıtları yaktık. Çok zengin, eşsiz bir memlekettik. Büyümek, daha büyümek yerine birbirimizi yedik, çünkü Osmanlı çözülürken Anadolu, 'Türk modernleşmesi' denen daracık bir parantezin içine sokulmuştu. Osmanlı bakiyesi olan çok dilli, çok dinli, çok renkli Türkiyemiz, tek tip insan üretimine başladı. O günden sonra bu topraklar, gözü yaşlı çocukların ülkesi oldu. Kimsenin değil, en yalın ifadesiyle halka rağmen bir kısım seçkinin ülkesi durumuna geldik. Anadolu Türkiye Cumhuriyeti'nden, Ankara'dan uzak tutuldu. Anadolu'yu oluşturan halkların sesleri, dilleri Ankara'da karşılık bulamadı. Ankara'da kurulan dil, kendini halka dayattı. Ve o seçkinler dışında hepimiz ağladık. Türkiye tarzı modernleşme, dahası Anadolu'ya giydirilen gömlek, en zayıf noktasından yırtıldı. İşte sizler, cumhuriyetin enkazı altında kalan bizleri kurtardınız. Sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda onardınız. O süreci başlattınız. Şahsınıza ve Başbakanlık'ınıza böylesi değerli ve kıymetli bir mesuliyet düştü. 'Dönemlerin ruhu, kendisine omuz olacak insanları çağırır.' denir. Biz Türkiye'de, Anadolu'da böyle bir durumun yaşandığına inanıyoruz. Dolayısıyla mesuliyetiniz büyük! Yasakları birer birer kaldırdınız, faili meçhul cinayetleri, siyasi suikastları önlediniz. Diliyle, tarihiyle, kültürüyle, alfabesiyle dileyenin kendini ifade etmesinin önünü açtınız. Bu ülkenin bütün çocuklarına aynı duygularla sarıldınız, kardeş kavgasında yitirdiklerimize aynı acılarla ağladınız. Muhterem eşiniz Emine Hanımefendi'nin Uludere/Roboski köyünde 35 köylümüze döktüğü gözyaşı birliğimizin, bugünlere ulaşabilmemizin harcı oldu. Şimdi geçmişiyle hesaplaşmak yerine geleceğe odaklanmanın, bu ülkeyi topyekûn onarmanın, bütün yaraları sarmanın zamanı. Geçmişin hatalarından beslenen siyasi stratejiler iflas etmiştir. Geleceğin Türkiye'sini inşa edenlere, barış ve kardeşlik adına yola çıkanlara selam olsun. Sayın Başbakanımız'a son sözümüz: İnsanlık tarihi savaşı çıkaranları değil, barışı sağlayanları rahmetle anacaktır. Saygılarımızla."
SON VİDEO HABER
Haber Ara