'Öcalan'ın geliş gününün kullanılması PKK'nın otoriter yapısını kurumlaştırıyor'
Kürt siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü, teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye gönüllü geldiğini savunarak, "Öcalan'ın Türkiye'ye geliş gününün kullanılması, insanlar ve özellikle Kürtler üzerinde terör ve tehdit estirilmesi; PKK'nın kendi hegemon
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-02-17 09:02:09
Cihan Haber Ajansı'na (Cihan) konuşan Güçlü, "Devletin değişmesine, PKK'nın silahsızlanmasına, demokratikleşmeye evet. Ama gerçeklerin örtbas edilmesine ve tartışılmamasına hayır." ifadelerini kullandı. İbrahim Güçlü, bu sürecin, aynı zamanda devletteki ve PKK'daki otoriterliğin çözülmesi, demokratikleşmenin gelişme süreci olması gerektiğini vurguladı.
Güçlü, "Oysa benim en fazla endişe duyduğum ve sürekli üzerinde durduğum konu, Hükümetin bu sürece ilişkin metodunun demokratikleşmeyi sağlama yerine, otoriterleşmeye; Kürtler adına tek bir güç odağını ve lideri öne çıkarmaya yönelik olduğudur. Gelişmeler de benim bu endişelerimi doğrular nitelikte. Hükümet, Kürtler adına varsa yoksa BDP, Öcalan, PKK (Kandil) diyor. Kürtlerin diğer toplumsal ve siyasal kesimlerini; hükümet partisi içindeki Kürt milletvekillerini ve AK Parti'ye oy veren Kürtleri bile önemsemiyor. Barış adı altında PKK/BDP'nin yaptıkları görülmek istenmiyor; devletin olumsuzlukları gözden kaçırılmak isteniyor. PKK/BDP de hegemonyasını güçlendirmek için bazı enstrümanları ustaca servis yapıyor." diye konuştu.
"ÖCALAN'A ULUSLARARASI KOMPLO, BİR EFSANE"
Öcalan'ın, 14 Şubat 1999'da Türkiye'ye gelmesi veya getirilmesiyle ilgili söylenen 'uluslararası komplo' teorisinin efsane olduğuna dikkat çeken Güçlü, 1985 yılında İsveç'in başkenti Stockholm'un merkezinde PKK tarafından, muhalefet ettiğinden dolayı suikast sonucu öldürülen PKK Merkez Komitesi Üyesi Çetin Güngör'ün (Semir), Öcalan'ın Suriye'ye çıkarılmasının 'planlı bir eylem' olduğunu söylediğini aktardı. Güçlü, şöyle dedi:
"Semir diyor ki Ankara'da grup olarak bizden habersiz bir eylem gerçekleştirildi. Bu eyleme bağlı olarak bize karşı emniyet güçleri bir operasyon geliştirdiler. Bu operasyon sonrası, Kürdistan'a yöneldik ve dağıldık. Çünkü o zamana kadar metropollerdeydik. (Sanki birileri Apocu/UKOCU/Kürdistan Devrimcileri denilen grubu sürüyor, yönlendiriyor-İB). Durumu değerlendirmek ve alacağımız tedbirleri konuşmak için toplandık. Toplantı açılır açılmaz, Öcalan, kendisinin Suriye'ye çıkarılmasını önerdi. Toplantıda olan hepimiz şaşırdık. Çünkü Öcalan nasıl olduysa grubumuzun lideri olarak tanıtılmış ve lanse edilmişti. Biz karşı çıktık. Ama o bize karşı büyük bir direnç gösterdi. Gerekçesini de belirtti ve dedi ki: 'Eğer yakalanırsam kendime işkence yaptırmam. Sizleri de ele veririm'. Öcalan bunu deyince, onu Suriye'ye çıkarmaktan başka çaremiz kalmadı. Öcalan'ı çıkarmaya karar verdik."
Teröristbaşı Öcalan'ın; Suriye, İran, Irak, Ermenistan, Yunanistan, Rusya ve diğer birçok ülkenin istihbaratı ile ilişki geliştirdiğini vurgulayan Güçlü, bütün bu ilişkilerinin bir bedeli, askeri ve siyasi karşılığı olduğunu ifade etti. Terör örgütü PKK'nın İran, Suriye, Irak ve Türk derin devleti ilişkilerinden dolayı bir dönem sonra Kürtlerle savaşmaya başladığını anlatan Güçlü, PKK'nın bu tutumundan Kürtleri egemenliği altında tutan tüm devletlerin çok memnun olduğuna dikkat çekti.
"DERİN DEVLET GÜÇLERİ ÖCALAN'IN TÜRKİYE'YE GELMESİ İÇİN ARACI KULLANDI"
Türkiye'nin PKK'nın 1984 yılında silahlı mücadeleyi başlatmasına rağmen, hiçbir zaman Öcalan'ın ve PKK'lıların Suriye'den teslimini talep etmediğini dile getiren Güçlü, ama PKK'nın bölge ülkeleriyle ilişkilerine bağlı olarak silahlı mücadeleyi başlatmasından sonra, işin denetimden çıktığını düşünen ve PKK'yı örgütleyen derin devlet güçlerinin Öcalan'ın Türkiye'ye gelmesi için gazetecileri ve siyasetçileri aracı yaptığını, gelme koşullarını olgunlaştırmaya başladığını kaydetti.
Türkiye'nin, Öcalan'ın teslimini değil, Suriye'den çıkarılmasını istediğini vurgulayan Güçlü, bunun o zamandan beri karanlık bir nokta ve konu olarak orta yerde durmakta ve açıklanmaya, tartışmaya değer bir konu olduğunu söyledi. Güçlü, şöyle devam etti: "Bu tutum da gösteriyor ki Türkiye, kendi iradesiyle Suriye'den Öcalan'ın çıkmasını istemedi. Anlaşılıyor ki bu konunun arkasında ABD vardı. Öcalan'ın teslimi istenmediği için serbestçe bir başka yere gidebileceği alternatifi ortaya çıkmıştı. O zaman da herkes normal olarak Öcalan'ın dağda arkadaşlarının yanına gideceğini ve gerillalarının başına geçeceğini çok normal bir biçimde düşünürken, öyle olmadı. O, Türkiye'ye gelmeyi kafaya koyduğu ya da kendisinin Türkiye'ye getirilmesi plânlandığı için dağa, arkadaşlarının yanına gitmedi. Ayrıca, Öcalan'ın dağa gitmemesinde, bir gerilla liderinde olması gereken cesarete sahip olmamasının rolü de vardı."
Teröristbaşı Öcalan'ın, Avrupa'da terörist ilan edildiğini bildiğini ve çıkması halinde Türkiye'ye teslim edilmezse bile tutuklanacağının açık olduğunu belirten Güçlü, Öcalan'ın İtalya'ya gitmesinin teslim koşullarını daha da kolaylaştırdığını vurguladı. Güçlü, sebebini ise İtalya'da sol bir yönetim olmasına bağladı.
"ÖCALAN İÇ İNFAZLARDAN DOLAYI İTALYA'DAN KENDİ İRADESİYLE ÇIKTI"
"Öcalan, Avrupa'da tutuklanmayı, yargılanmayı, özellikle de iç infazlardan dolayı Kürt ailelerin davalarından korktuğu için İtalya'dan kendi iradesiyle çıktı." diyen Güçlü, "Kenya'ya gitti. Kenya'dan özel bir uçakla ve özel tim güçleri tarafından getirildi. Havaalanına iner inmez de annesinin Türk ve devletine her yönüyle hizmet etmeye hazır olduğunu açıkladı. Türk bayrağı önünde de resim çektirmeye de itiraz etmedi. Sonra itiraf niteliğinde sorgu ifadeleri verdi. Belki yıllarca sürecek davasını 3 haftada bitirdi. Avrupalı basının tespit ettiği gibi 'dağ fare bile doğurmadı.' Mahkemedeki sorgu savunmalarında, PKK'nın bütün amaçlarından vazgeçti. Yapılan bütün eylemleri ve ölümleri, kendi dışındaki PKK sorumlularına ya da PKK'dan ayrılanlara yükledi. Kürt liderlerini ve Kürdistan Federe Bölgesini düşman ilan etti. M. Kemal'i övdü, demokratlığını savundu. Kürdistan'daki ulusal ayaklanmaların M. Kemal'in demokrasiyi gerçekleştirmesini engellediğini ileri sürdü." diye konuştu.
Güçlü şöyle devam etti: "Bütün bu gerçekler ortada iken Öcalan'ın dağa gitmesi olanaklı iken bunu yapmaması ve Avrupa'ya gitmesi sorgulanmadan; sorunun bir komplodan ziyade Kürtlere vermekte olduğu zararın engellenmesi olduğu görülmeden; Öcalan'ın kendisinin Türkiye'ye geliş için gönüllü olduğu saptanmadan; Öcalan'ın getirilişinin uluslararası bir komplo olduğu anlayışını ileri sürmek, tam anlamıyla bir körlük ve gerçekleri saptırmaktır. Bu gerçekler ortada iken, Öcalan'ın Türkiye'ye geliş gününün kullanılması, insanlar ve özellikle Kürtler üzerinde terör ve tehdit estirilmesi; PKK'nın kendi hegemonik yapısını güçlendirme, otoriter yapısını katılaştırma ve kurumlaştırmaktan öteye bir şey değildir. Kürt aydınlarının; reform iddiasında olan, statüye karşı olan siyasetçilerinin de bu gerçekleri görmemesi, gelecekte oluşacak karanlık otoriter ve totaliter rejimin oluşmasını görmemektir. Bu tutumun, tarihi ve vicdani tarihi bir vebali ortaya çıkaracağı bilinmeli."
Haber Ara