DHKP-C'nin hedefi mezhep çatışması
Zirve Yayınevi dava dosyasına giren belgelere göre, 1990'lardaki seri suikastlar TUSHAD tarafından gerçekleştirildi. TUSHAD'ın taşeron olarak kullandığı örgütler arasında DHKP-C de var.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-02-07 08:16:37
Takvimler 7 Nisan 1991 gününü gösterdiğinde 74 yaşındaki Memduh Bey, eşi Nerime Hanımla oturdukları Üsküdar İhsaniye Mahallesindeki evlerinde henüz iftar sofrasından kalkmamışlardı ki kapı zili çaldı. Nerime Hanım, kapı dürbününden baktığında biri üsteğmen üniformalı üç kişiyi görünce tereddüt etmeden açtı kapıyı. Üsteğmen üniformalı olan “Komutanla görüşeceğiz” deyince Nerime Hanım tereddüt etmeden içeri buyur etti gelenleri. O anda fark etti üçünün de ayaklarında askerî postal değil de spor ayakkabı olduğunu. Ancak, artık çok geçti. Üsteğmen üniformalı olan belinden susturucu takılı tabancayı çıkarıp yemek masasındaki emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk'ün yanına gidip sorgulamaya başladı. Namlunun ucundaki Memduh Paşa teröristleri önce vazgeçirmeye çalıştı. Belki faydası olur diye, sol örgütlerin sembol isimlerinden Nihat Töre'nin dayısı olduğunu söyledi, ancak teröristler infazda kararlıydı. Ve yaşlı eşinin gözleri önünde başından susturucuyla vurularak infaz edildi. Olayı DHKP-C terör örgütü üstlendi. Peki, DHKP-C bu eylemi neden gerçekleştirmişti, 74 yaşındaki bir emekli generali neden hedef seçmişti? Olayın asıl nedeni Erol Mütercimler'in yıllar sonra yaptığı açıklamalarda gizliydi. 1996 tarihli bir röportajında Ergenekon adını ilk kez Memduh Ünlütürk'ten duyduğunu belirten Mütercimler daha o tarihte verdiği bilgilerde DHKP-C ve PKK gibi örgütlerin bu yapı tarafından kullanabileceğini iddia ediyordu. Ünlütürk cinayetinin perde arkasında onun Ergenekon ve derin bağlantıları hakkında bildikleri yatıyordu. Paşa'ya yönelik suikast de bu tür derin eylemlerin önemli taşeronlarından DHKP-C'ye ihale edilmişti.
“SİYAH” KUVVETLER
Karanlık güçlerin son dönemde yeniden uyandırdığı DHKP-C'nin 1990'larda işlediği cinayetler serisinin derin bağlantılarına dair çok önemli belge ve bilgiler yakın zamanda ortaya çıktı. Gölcük Donanma Komutanlığında yapılan aramada ele geçrilen “Akdeniz Raporu” adlı belgeye göre DHKP-C, TUSHAD ve ERGENEKON'la bağlantılı çalışıyor. TUSHAD, geçtiğimiz yıllarda kozmik odaya yapılan baskınla gündeme gelen Seferberlik Tetkik Kuruluna bağlı olduğu iddia edilen Türkiye Ulusal Stratejiler ve Hareket Dairesi'nin kısaltması. Bünyesinde “Siyah ve Beyaz kuvvetler” diye iki ayrı grubu barındıran bu yapının operasyonel faaliyetlerini “siyah kuvvetler” yürütüyor. Oluşumun görev tarifi “toplumun farklı kesimlerini karşı karşıya getirmek” olarak tanımlanırken, 1990'lardaki siyasal cinayetlerin bu birim tarafından işlendiği kaydediliyor. 3 sayfalık Akdeniz Raporu belgesinde ekipteki görevlilerin nitelikleri ve hangi eylemlere karıştıkları tek tek sıralanıyor. Örgütleniş hücre sistemine göre her birinin başında bir üsteğmen bulunuyor. Onlar da yüzbaşı veya binbaşıya bağlılar. Belgeye göre PKK ve DHKP-C eylemlerde kullanılmış. Örneğin Üsteğmen S.A. ile ilgili bölümde şu ifadeler dikkat çekici:”İskenderun'da siyah ve beyaz kuvvetleri koordine etmektedir. Kuvvet içindeki Alevi grupları yapıya kazandırmaktadır. Dairesi ile birlikte DHKP-C ile ortak eylemler yürütmüştür.”
DİNDARLARA MAL ETTİLER
1990'ların başından itibaren pek çok isme seri suikastlar düzenlendi. Bunlardan bazıları mütedeyyin kesime mal edilip, laiklik tartışması alevlendirildi. Ancak, başta Prof. Dr. Bahriye Üçok suikastı olmak üzere bu dönemde yaşanan olayların perde arkasında derin odaklar ve onların yönlendirdiği sol taşeron örgütler bulunuyordu. Dönemin en aktif örgütü DHKP-C, MİT Müsteşar yardımcısı Hiram Abbas, Korgeneral İsmail Selen, Tuğgeneral Temel Cingöz, Oramiral Kemal Kayacan, Cumhuriyet Savcısı Yaşar Ünaydın, MİT eski müsteşarı Adnan Ersöz suikastları ve daha pek çok eyleme imza attı.
Tüm bu eylemler, örgüt lideri Dursun Karataş'ın Bayrampaşa cezaevinden firarından hemen sonrasına denk geliyor. Sanki derin bir akıl Karataş'ı bu eylemler için cezaevinden çıkarmış ve o da serbestçe dolaşarak peş peşe kanlı saldırıların emrini veriyordu. Hayatı boyunca 29 kez polisin elinden kurtulmayı başarmış olması gizli bir el tarafından korunduğunu gösteriyor. Geçtiğimiz yıl Moldova'da yapılan bir operasyon bu gizli elin ne olduğuna dair önemli bilgiler içeriyor.
İSTİHBARAT DESTEĞİ
DHKP-C'nin çok etkin ve karanlık isimlerinden biri olan Merkez Komite Üyesi Necmi Suna, Mayıs 2012'de Moldova'da yakalandı. Türkiye, hemen iade talebinde bulundu. Ancak, devreye Almanya girerek iade edilmesini engelledi. Almanya, Necmi Suna'nın kendi ülkelerinde mülteci statüsünde olduğunu ileri sürerek iadesini önledi. 18 gün gözaltında kalan Suna serbest kalır kalmaz soluğu Almanya'da aldı. Bu gelişme örgütün bağlantılarının nerelere dayandığını göstermesi açısından ibretlik bilgiler içeriyor. Peki, Suna'yı bu kadar önemli kılan neydi?
Suna eski bir astsubay. Başta emekli Korgeneral İsmail Selen suikastı olmak üzere pek çok eylemin faili olarak Türkiye'de tarafından aranıyor. Suna, Ankara'da Jandarma Genel Komutanlığı'nda görev yaptığı sırada örgüte önemli bilgiler sağlıyordu. Ergenekon Davasında ifade veren eski DHKP-C'li gizli tanık “İsmet”, Nemci Suna'nın faaliyetlerine ve Ergenekon-DHKP-C ilişkisine dair önemli açıklamalarda bulunuyor: “1988-89 yıllarında jandarma A tip özel kuvvetler birlikleri kuruldu. Bu birliklerde subay olarak görev yapan görevlilerle örgütün talimatıyla görüşmeler yapıyorduk. Görüşmelerde silah, patlayıcı ve istihbarat konularında bilgi alışverişi yapıyorduk. 1989 yılında Dursun Karataş'ın cezaevinden firarı ile birlikte örgütte atılım yılları yani örgütün silahlı ve bombalı saldırı eylemlerinin, suikastlarının yapıldığı sürece geçildi. Örgütün eylem yapmak için silah ve patlayıcıya ihtiyaç vardı. Yine o yıllarda peş peşe gelen cinayetlerden de anlaşılacağı gibi ciddi bir istihbarat desteğine ihtiyacımız vardı. O dönemde jandarma A tipi özel kuvvetlerinde görevli Necmi Suna vasıtasıyla örgütün eylem için ihtiyaç duyduğu patlayıcı ve silahlar ile eylem istihbaratlarını tedarik ediyordum...”
>>> Hedef mezhep çatışması
DHKP-C'nin son dönemdeki eylemleri geçmişten bu yana sahip olduğu bağlantılarının ürünü. Aynı el tarafından aynı amaca doğru yönlendiriliyor. Üstelik bugün de örgütün tepesinde geçmişteki karanlık provokasyonlarda etkin olan isimler var. 1990'lı yıllardaki seri suikastların planlayıcılarından biri olan Necmi Suna, halen Almanya'da ve eylem kararlarını verem Merkez Komitedeki etkin isimlerden biri. Diğer Merkez Komite üyeleri Hüseyin Fevzi Tekin, Musa Asoğlu gibi isimler de karanlık bağlantıları ile bilinen isimler. Örgütün mevcut lideri olarak bahsedilen Dursun Karataş'ın sevgilisi Zerrin Sarı ise sahip olduğu derin bağlantıların en yakınındaki isimlerden biriydi. Bu ekibin tamamı bugün Avrupa'da. Bağlantılı oldukları yabancı istihbarat örgütleri ve Ergenekon türü yapıların kontrolünde Türkiye'nin iç siyasi dengelerini sarsmayı amaçlayan eylemlerin talimatlarını veriyor. Şimdiki hedefleri de Kürt sorununun çözümüne ve şiddet döneminin bitmesine engel olmak, ayrıca Suriye politikası üzerinden bir mezhep çatışmasını alevlendirmek.
>>> Zirve davasında çarpıcı iddialar
DHKP-C'nin derin bağlantılarına dair bir diğer önemli bulgu da Malatya'da görülen Zirve Yayınevi Davasında ortaya çıktı. TUSHAD'ın kurucusu olmakla suçlanan Emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un bir numaralı sanık olduğu davada, kendini sürekli “milliyetçi muhafazakar” olarak tanımlayan sanık Varol Bülent Aral'ın DHKP-C'yle bağlantısı kayıtlara girdi. Aral, 1995'te DHKP-C adına yapılan bir eylemde Şengül Akkurt isimli örgüt üyesiyle birlikte gözaltına alındığını kabul etti. Akkurt, 2008 yılında eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'e saldırı hazırlığındayken yanlışlıkla patlattığı bomba yüzünden öldü.
SON VİDEO HABER
Haber Ara