Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İslam demokrasi ile çelişmez diyen Davutoğlu'na cevap geldi

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, oryantalist yaklaşımın, Müslüman toplumlarda demokrasinin temel düşmanı olduğunu belirterek, ''Kuran'ın en temel değeri insan onurudur. Demokrasinin de temelinde insan onuru yatar. İkisi birbiriyle çelişmez'' dedi. Davutoğlu'na itiraz geldi

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-02-02 10:14:11

İslam demokrasi ile çelişmez diyen Davutoğlu'na cevap geldi

TIMETURK / Haber Merkezi

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, oryantalist yaklaşımın, Müslüman toplumlarda demokrasinin temel düşmanı olduğunu belirterek, ''Kuran'ın en temel değeri insan onurudur. Demokrasinin de temelinde insan onuru yatar. İkisi birbiriyle çelişmez'' dedi.

''Oryantalist yaklaşım sergilenmemeli''

Arap Baharı'nın en önemli unsurlarından birinin ''onur'' olduğunu vurgulayan Davutoğlu, ''Demokrasi onur arayışı için en iyi sistemdir'' değerlendirmesinde bulundu.

Arap toplumlarının artık onurlarını koruyabildiğini ve psikolojik eşiklerin ortadan kalktığını ifade eden Davutoğlu, Avrupa'da, örneğin Balkanlar'da hala demokrasi alanında çeşitli zorluklar yaşandığına işaret ederek, ''Oryantalist bir yaklaşım sergilenmemeli. 'Araplar demokrasiyi başarabilir mi?' diye sorulmamalı. Sizi temin ederim, Arap ve Müslüman toplumlar da aynı seviyede demokrasiye sahip olabilir'' dedi.

Arap Baharı ve Myanmar'daki demokratikleşme sürecini karşılaştıran bir dinleyicinin sözlerine de değinen Davutoğlu, Myanmar'ı ziyaret ettiğini, o bölgedeki çevresel koşulların Arap ülkeleriyle farklılıklar gösterdiğini kaydetti.

Davutoğlu, ''Sonuç olarak, farklı deneyimler olabilir. Ancak, demokrasinin sürekliliği insanların iradesiyle sağlanabilir, sadece uluslararası toplumun desteğiyle değil'' ifadesini kullandı.

''İslam ve demokrasi çelişmez''

''İslam demokrasiye karşı bir tehdit oluşturuyor mu?'' sorusuna da Davutoğlu, ''Bence Müslüman toplumlarda demokrasinin temel düşmanı İslam değil, oryantalist yaklaşımdır'' karşılığını verdi.
Hristiyan toplum analiz edilirken böylesi sınıflandırmalar yapılmadığını belirten Davutoğlu, ABD'de Kabe'yi bombalamak istediğini açıklayan çevreler, Avrupa'da da Anders Behring Breivik gibi bir örnek olduğunu anımsatarak, ''Kuran'ın en temel değeri insan onurudur. Demokrasinin de temelinde insan onuru yatar. İkisi birbiriyle çelişmez'' diye konuştu.

Davutoğlu, Müslüman ülkelerde de zihniyetlerin değişmekte olduğunu, Tahrir'deki gençlerin Avrupa'dakilerle aynı şeyleri istediklerini ifade ederek, İslam dininin bir engel teşkil etmediğini söyledi.

''Önemli olan deneyimin paylaşılması''

Türkiye'nin demokratik dönüşüm yaşayan ülkelere sağladığı finansal ve siyasi desteğin hatırlatılması üzerine Davutoğlu, Arap Baharı'nın ilk günlerinden itibaren diplomasinin gerekliliğine işaret ettiklerini dile getirerek, ''Türkiye, son 10 yılda birçok reform gerçekleştirdi. Şimdi, bu deneyimleri paylaşmaya çalışıyoruz'' dedi.

Türkiye'nin Mısır ve Tunus gibi ülkelere, hem imzalanan anlaşmalar hem mali yardımlar vasıtasıyla destek olduğunu anlatan Davutoğlu, ''Bunu yapmaya da devam edeceğiz. Ancak önemli olan deneyimin paylaşılması. Bunun, sadece sözler ve açıklamalar aracılığıyla değil, sahada yapılması'' ifadesini kullandı.

Davutoğlu, Türkiye'nin yeni demokrasilerde başarı hikayeleri yazılmasına verdiği önemi de dile getirerek, bu ülkelerde asıl sorunun eskiden gelen yerleşmiş tutumlar ve bürokrasiden kaynaklandığını vurgulayarak, ''Psikolojik eşikler geride kaldı, ancak şimdi mesele eski tutumların değiştirilmesi'' dedi.

DAVUTOĞLU'NA CEVAP VERDİ: 

Batılılar ülkelerimizi (ki Davudoğlu da öyle düşünüyordu) işgal eden, yüz Milyonlarca Müslümanı katleden ve ülkelerimizi sömürüp birer harabeye çeviren ve hala da başımıza diktikleri zalimler tarafından kanımızı akıtıyorlarken, onların gözlerinin içine baka baka; nasıl 'İslam Demokrasi ile çelişmez' diyebiliyorsunuz? Gerçekten öyle mi 'hiç mi çelişmiyor?'
 
Türkiye’de MNP, MSP ve RPile devam eden siyasi demokratik süreçte, İslami birçok hassasiyetimiz köreltildi ve dini kavramlarımızın liberalleştirilmesi yanında bir çok kavramın da “Milli Görüş” tesmiyesi altında içi boşaltıldı.
 
Irk temeli üzerine oturan ve laiklik anlayışını din edinmiş bir rejim adına bir çok İslami “ıstılah”ın buyolla  hakikatı unutturuldu. Kısaca söylemek gerekirse, Türkiye’de RP Tevhid akidesini unutturulmasının ve yozlaştırılmasının kapılarını sonuna kadar açtı. Ardından gelen AKP’de İslam’ın konuşulmasını ve İslam’ın yeryüzüne nizam ve düzen veren ve insanları Allah’ın dini olan İslam’a davetin önünü tıkıyor.
 
AKP’nin hükümet olduğu günden bu yana AB yasalarına uyum adı altında; başta Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye düşürücü ve sonra da bütün İslam ülkelerini yeni bir emperyalist hegemonyasının vesayeti altına sokmaya çalışıyor gibi.
Ülkede AKP’nin yaptığı dünyevi hizmetler İslam’ın bir özelliği ve emri değildir. Bunu yapmak için de Müslüman olmak gerekmiyor.
 
AKP geldi ve on yıldan fazladır; sanki İslam ülkeyi yönetiyormuş gibi bir iyimserliğe kapılanlar ya haindirler ya saf beyni sulanmış olan zavallılardır.
 
AKP döneminde okullarda suç oranları arttı. Uyuşturucu tavan yaptı. Zina suç olmaktan çıktı. Avukat hanımlarımızın Allah’ın yasalarını dışlayan mahkemelerde başlarını örterek erkekçesine bizleri savunacaklar. Sadece bizi değil, masraflarını veren herkesi.
 
Türkiye, AKP ve dini cemaatler üzerinden II. Tanzimatı yaşatmakta yalnız bu kez karşımızda Mustafa Reşid Paşa gibi bir Mason ve Batıcı yok. Bu kez karşımızda her şeyimizi Batıya teslim eden namaz kılan, oruç tutan, hacca giden ve Kerbela günlerinde ağlayan ve aynı zamanda İsraile kafa tutan F. Rahman’cı ve modernist bir Demokratik muhafazakâr bir hükümet var.
İslam üzerinde hiçbir söz söyleme hakkı olmayan bu parti ne yazık ki; sanki kendilerine Allah’ın kitabı ve Rasulü’nün Sünneti üzere bir “vekâlet” verilmişçesine, vekillerinin bazıları İslam hakkında özelikle küffara taahhüd sayılabilecek tarzda dilediklerini söyleyebiliyorlar. Allah’ın kendilerine hiçbir yetki vermediği halde, orada burada İslam adına ahkam kesiyorlar ve İslam’ın ne olup olmadığı üzerine fikir beyan ediyorlar.(Şimdi tutturmuşlar bir Medeniyet lafı..!?) O zaman Batılı (Avrupalı da onlara: sanki biz bir Medeniyet değil miyiz diyeceklerdir?)
 
Dolayısıyla, “haçlı zulmü” de böylece kendiliğinden bir DİN savaşı olmaktan çıkmış olacak. Kuru bir kavgaya dönüştürülmüş olacaktır. Buna karşı Allah yolunda Cihad eden milyonlarca şehid..!? Torunları AB’ye Dinlerini unutarak ve inkâr ederek girsinler diye 1200 yıl cihad ettiler öyle mi? Ben tercihimi onlardan yana kullanıyorum. AB ile İslam’ı terbiye (!) etmeye çalışanlara değil.
AKP, Batının istediği, İslam’ı dönüştürme projelerinin en büyüğüdür. Dolayısıyla bizim yeniden S. Paulus gibi, din tahrifçileri ve tahripçilerine fazla ihtiyacımız yok. Çünkü Avrupa’nın bugün bize imzalattığı bir tek satır için yedi yüz yıl önce bizden milyonlarca insanımız harp ve cihad meydanlarında yok ederek bile yaptırması mümkün değilken bugün üç beş milyar euro’ya ülkemizin geleceğini elimizden çalışıyorlar. II. Lozan Savaşı devam ediyor. I. Lozan meyvelerini fazlasıyla topluyor.
 
Tanzimat dönüşümünü sürdürüyor. Afganistan’da vatanlarını savunan hanefi müslümanlar namus ve izzet kavgası verirken, biz gözleri kör olmuş olanları görmüyoruz. Ümmet imha ediliyor kimsenin sesi çıkmıyor!
 
Münafık âlimlerimiz (!) TV ekranlarına çıkıp utanmadan ve haya etmeden Taliban’ın namusuna ve izzetine dokunan değersiz ve sefil eleştirilerde bulunuyorlar. Niye ki? AKP’nin Afganistan’daki işgale ses çıkarmamasına meşruiyet kazandırmak için.
Türkiye’de sermaye sahibi ve gücü eline geçirmiş olan cemaatlerin hemen tamamı ve AKP Hükümetinin gölgesinde İslam üzerinde bir Mühendislik çalışması yapıyorlar. ABD+İsrail ve  AB+ Vatikan’ın istediği bir “Din”i oluşturmaya çalışıyor.
AKP, Allah’ın hükümlerini üstün kılan bir parti değildir. Kur’an’ın ahkâmına iman eden ve etmeyenleri de bünyesinde barındırmaktadır. Kur’an’ın ahkâmının zamana göre değiştirilmesi gerektiğini söyleyen birçok isme de orada rastlıyoruz. Bazıları da bakanlık koltuklarında..
 
AKP, Müslüman Ülkelerin işgalinde; ABD’ye ve Batılı devletlere karşı tek kelime bile diyemezken, Dünya kodamanlarının toplandığı Davos’da Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davudoğlu, yetkisi ve hakkı olmamasına rağmen,İslam’ı  demokratik bir Din olarak te’vil edebiliyor.
 
Aslında Davudoğlu Davos’ta, İslamı ve Kur’an’ı savunuyorum derken; hangi “akide”ye mensup olduğunu ortaya koymuş ve kendini İslam adına konuşabilme makamında görmüştür.
 
Davudoğlu İslam Fıkıh alim mi, Müctehid mi, Müfessir mi, Muhaddis mi, Müslümanların "icmaı" adına mı konuşuyor? Hoca'nın bu konuda daha dikkatli olması gerekmez mi?
 
Değil Davudoğlu, bu hükümetin hiç bir ferdi ve bu parlamentonun hiçbir üyesi, Ümmet’in alimleri (AB yanlılları, Yahudileri ve Nasranileri  cennete kendilerinden önce göndermek isteyenleri kasdetmiyorum) dururken, kalkıp Allah’ın dininin en büyük düşmanı; bu demokrat, kapitalist ve Siyonist Yahudi devletini kuran ve İslam aleminde oluk oluk Müslüman kanı akıtan Avrupa’ya adeta vaadde bulunur gibi, demokrasinin İslam’a denk olduğunu, adeta Demokrasi olmadan zaten İslam da var olamayacakmış gibi sözler söylemesi çok ağır bir vebaldir. Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmemenin ne olup olmadığını Davuduğlu benden daha iyi biliyor.
 
Türkiye’de, yiğit cesur ve sadece Allah’tan korkan âlimlerin fakirliği; bizleri siyasilerin ve partizanların kulu kölesi kılmış ve âlim olduğunu zannettiğimiz birçok zevat da daha önce RP’nin milletvekillerinin söyledikleri ve bu dönemde de AKP’nin hükümet olarak İslam adına söyledikleri ve yapmak istedikleri hakkında Allah’ın bir tek ayetini ve hükmünü hatırlatmıyorlar.
 Cehalete ve zillete teslimiyetle hiyanet belimizi kırıyor ey Allah’ım..!
 
Çünkü bu âlimler varsa bile, bu partilerden yararlanıyorlar onun sayesinde makam ve mevki sahibi oluyorlar. ( BİZİM OLAMADIĞIMIZ GİBİ ELHAMDULİLLAH..) Şeyhler ve tarikatlar, böylece mensuplarına iş ve ekmek te’min ediyorlar. Bunun için birçok kimse, emdiği bir meme gibi bakıyor siyasi Partilere.
 
AKP, gerçek İslam âlimlerinin yokluğundan ve suskunluğundan ve daha önce 28 Şubat vesilesiyle susturulmalarını da en iyi derecede kullandı.Adeta; “bakın ben olmasaydım ananınızı ağlatırlardı” düşüncesini ve belki de uyarısını üstü örtülü bir biçimde dile getiriyor. Kendilerinin İslam adına hiç bir söz söyleme halkları olmamasına rağmen, hakkı söyleyecek olan âlimleri de kendi saflarına çektiler. Neredeyse tamamına bunların tamamına yakınını ılımlı hale getirdiler [AB Kritetlerine uyumlu ULEMA..] İslam’ın ahkâmını savunmak ve Kur’an’ın yeryüzünde İslam’ın en temel yasası olduğunu söyleyenleri ise radikallikle ve marjinallikle suçlayacak bir zemin oluşturdular.
 
Bir zamanlar Avrupa’dayken, Afgan Cihadına en büyük desteği veren Milli Görüş Avrupa’ya yaranmak için ne yazık ki şimdi; dinlerini, vatanlarını ve ırzlarını ABD ve kâfir ordularına karşı savunan Taliban’a “terörist" gözüyle bakıyor ve Taliban’ı aşağılıyor. Bunu bizzat bir öğrencim olan ve şu anda Teşkilat’ın önemli bir mevkiinde bulunan bir Müslümandan geçen yaz duydum.
Sanki Milli Görüş  vd.  Taliban’a “terörist" deyince –hâşâ – Allah da; “öyle mi ey kullarım, Taliban sizin dediğiniz gibi öyleyse, ben de onları terörist ilan ettim” mi diyecek?
 
Bunu kimseye hakaret olsun diye yazmıyorum. Bunu AKP’lilere de diğer, kendilerini İslamcı parti sanan diğerlerine de söylüyorum. Siz Allah’ın kitabıyla hükmetmeyen bir parlamentoya girme mücadelesi veren veya girmiş olan kimselersiniz. Sizin İslam şeriatı hakkında söyleyebileceğiniz tek sözünüz olamaz. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen bir siyasi yapı içerisinde Allah’ın dininden ve O’nun şeriatından söz etmenin zaten gereği kalmamıştır.
 
Siz, Allah’ın hükümlerinin dışlandığı ve İslam dinini; rejimin bir “kurum”u durumuna indirgemiş olan ve İslam’ı sadece pragmatik laik devlet ve liberal ekonomi ve emperyalist bir dünya düzeni için kullanılıyorsunuz. Bunun farkında olasınız diye bunları yazıyorum.
 
Eğer Türkiye’de gerçekten Allah’tan korkan âlimlerimiz olsaydı sizleri de bizleri de uyarırlardı. Aristokrat, evliyacı, Amerikancı ve AB’ci zevat ve cemaatlar bizi zaten Müslüman bile saymıyorlar, fakat buna rağmen sizlere sesleniyorum:
 
Lütfen.. Allah’tan korkun ve Batılıların bulunduğu platformlarda İslam’a şekil vermek isteyen ve zaten de İslam’ı kendi vatanında -hükmen- yok etmiş ve ahkâmını kaldırıp O’nun ahkamını yeniden isteyenleri ebedi düşman ilan eden bu kafir batılılar karşısında Müslümanların genelini bağlayıcı ve bellerini kıracak sözleri söylemeyin!
 
İşinize bakın o kadar. Sizin göreviniz S. Paulus’un Roma İmparatorları karşısında Hz. İsa’nın öğretilerin saptırma ve tevhidi şirke dönüştürme görevi değildir.
 
Tevhid’in Davudoğlu’nun söylediği sözler üzerinde ne kadar etkisi ve anlamı olup olmadığını kendisi de çok iyi biliyordur. Bir zamanlar bizim camiadandı. Davudoğlu Davos’ta İslam adına konuşamaz.. Davudoğlu bir İslam âlimi ve müctehid ya da Müslümanları temsil eden bir Şeyhu’l-islam da değildir. Davudoğlu bir İslam devletinin değil, laik ve demokratik bir devletin temsilcidir.
 
Şu anda Davudoğlu’na yakın olan eski kardeşlere sesleniyorum: Lütfen duyarlı olsunlar ve Kur’an hakkında F. Rahman denen münafıkın öğretilerini İslam diye Avrupalılara sunmasınlar.
 
 Allah Azze ve Celle Kur’an’da:
“ Ey İman edenler sakın Allah’ın ve Rasulü’nün önüne -hiçbir sözünüzü ve hükmünüzü geçirmede- öne geçmeyin.”(Hucurat:1)
Bu söz, İslam adına Müslümanlardan oy alıp da laik Ulusalcı Kemalist bir Anayasa üzerinde “halif”de -kasem- de bulunan partilere hiç bir şey söylemiyor mu? Gaye her vesileyi meşru kılıyor değil mi?
 
Şimdi Davudoğlu’nun Davos’taki “Is Democracy Winning?” (Demokrasi Kazanıyor mu?)  platformundaki sözleri bağlamında, üzerinde düşünülmesi gerek çok önemli ipuçları var.
 
Batılılar ülkelerimizi (ki Davudoğlu da öyle düşünüyordu) işgal eden, yüz Milyonlarca Müslümanı katleden ve ülkelerimizi sömürüp birer harabeye çeviren ve hala da başımıza diktikleri zalimler tarafından kanımızı akıtıyorlarken, onların gözlerinin içine baka baka; nasıl “İslam Demokrasi ile çelişmez” diyebiliyorsunuz? Gerçekten öyle mi ‘hiç mi çelişmiyor?’
O zaman Batıllar bu sözü sizden duyduklarında bir tek cümle ile diplomatik bir tebessümle içlerinden şöyle mırıldanacaklardır:
O ZAMAN BU DEMEKTİR Kİ;
 
" İSLAM, ARTIK KENDİSİYLE ÇELİŞİYOR”
(Then, Islam  does treat with himself..!”
 
Bu sözlerin politik gaflar ya da serâba söylenmiş  sözler olduğunu sanmıyorum. Bu sözler, belli bir “akide” ve bir “din”i içerden dönüştürüyor. Rio -çıplaklık ve şehvet-karnavalını “ibadet”e benzeten “Kur’ancı” vekile dikkat.
 
 
İslam, ABD ve Batılı devletler tarafından ayaklar altına alınıyor. Bütün İslam topraklarında  zalim ve emperyalist demokratların ve laiklerin karşısında durup Allah’ın dinini küfr milletlerinin dini olan ve kökeni Yunan felsefesi ve Roma hukukuna dayanan ve bir nevi “Modern Paganizm” olan bir yönetim felsefesi ve beşeri Din olan Demokrasi ile İslam’ı; gaye ve amaçlarda tevhid edebiliyorsunuz?.. Zaten Pavlus da Nasranîlikte böyle bir çığırı açmıştı; ”Sezar’ın hakkını Sezar’a, tanrının hakkı tanrıya verin”
Batı’nın aklı, bilimi ve gücü karşısındaki zilletimiz hezimetimiz ve küçüklüğümüz devam ediyor. Batı’lı haçlıların önünde rüku’ ederek haklarımızı elde etmek ve insanca yaşayabilmek için biz onların dinlerine girdiğimiz halde, onların inkâr edip aşağıladıkları ve küçümsedikleri -köleleşen- bizlerin dini (!) -hâşâ- İslam’ı onların heva ve heveslerinin bir ürünü olan dinleriyle gayede ve makasıdda denk görüyoruz.!
 
Acaba onlar da sizin inandığınız gibi bir İslam’a inanıyorlar ya da böyle tanımladığınız bir islam’ı Avrupa’da kabullenecekler mi? Rusya ve Avrupa Osmanlıyı birlikte yıktılar. Şimdi Avrupa ve ABD Türkiye’yi birlikte dönüştürüyorlar.
 
 Lozan’ın gerçeklerini öğrensek ne olacak? Cumhuriyet döneminin en önemli ve de en tehlikeli belgeleri açıklansa ne yazar. Millet gemi azıya almış ne İslam’ı dinliyor ne de ahlakı. Sizin ilerlediğiniz yolda, daha önce, bu ülkede İslam’a zulmedenler yürüdü. Şimdi de; ‘sizin ellerinizle bizi idam etmek istiyorlar’ diye düşünen milyonlarca Müslüman var bu ülkede.
 Demokrasi’yi koruyacaklarını, tabii aslında bununla İslam dışı yasa ve yaşam hakkını da koruyacaklarını taahhüd eden tüm Dinci Demokrat (Muhafazakâr)partilerimizin yegâne gayesi var, Batıya hayranlık.” İyi bir köle” hal ve gidişi sergileyerek, efendisinden lütuflara mazhar olmak isteyen siyahîler gibiyiz.
 
Bunu yapanlar; Batılıların asla inanmadıkları “değersiz yalanları”nın kabul görmesi için yapıyorlar. Hâlbuki Batılı diplomasi; dünyanın en zalim, en yalancı ve en hain politika felsefelerini barındırır içinde. Batılıları kandırabilecek kadar ne aklımız var ne de firasetimiz. Tabir yerindeyse, tereciye tere satılmaz.
 
Din ve Müslümanlar adına politika yaptığını söyleyen partiler; İslam’a en büyük kötülüğü edenler ve İslam’ı Batılı anlamda Oryantalleştirenlerdir. Sayın Davudoğlu; Oryantalist yaklaşımı kınayarak, Batılılar karşısında mevzi kazandığını veya kazanacağını zannetmesin! Aslında yenilmiş bir milletin çocuğu olarak orada bulunduğunuzu unutmayın! (Semih Günver’in Anıları bu konuda ışık tutucu olur sanıyorum..)
 
Bu ülke, İsviçre’de kazanılmadı, bu ülke İsviçre’de yıkıldı, bunu bilmeyen mi var?
 
“İslam’la Demokrasi çelişmez. Demokrasi ve İslam gaye ve hedeflerde zaten aynı şeyi amaçlamaktadır” demek kadar, İslam’a zulmeden bir söz olamaz. Davudoğlu; burada İslam’ı bir “kül” olarak ve demokrasiyi de bir “kül” olarak İslam’ı ele alıp birbirine denk tutuyor. ‘Kıyaslıyorum’ dese bu daha büyük bir söz olurdu.Tevhid ve şirk insan onurunu korumada ortak vasıflara sahip öyle mi?
 Bir de Allah’ın şu sözünü düşünün:
إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ..
 
 “Allah katında DİN ancak İslam’dır..” (Al-İ İmran: 19)
 
Allah, hem kendi katındaki DİN’in ancak tevhid olduğunu söyleyecek, hem de Davudoğlu’na O’nun dışındaki bir şeyde; “gerçek insan olma onurunu aramasına”izin vermiş olacak? Bu nasıl bir din ki; en yüce ve en aziz oluyor ve aynı zamanda Demokrat olduğunu zannedenlere de “izzeti” Allah’ın dininin dışında bir yerde arama hakkı veriyor?
 
وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ {120}
“Yahudiler ve Nasara sen onların milletine tabi olmadıkça Senden razı olmayacaklardır. De ki:Allah’ın hüdasıdır hüda. Ve Sen eğer sana ilimden gelenden sonra onların hevasına uyarsan; -bil ki- Allah’tan Sen’in için ne veli ve ne de bir yardımcı olmayacaktır.” (Bakara: 120)
 
Bu bütün beşeri kriterlerine rağmen kabul edilmesi gereken bir İLAHΠ“yasa”mıdır değil midir?
 
Kur’an’ın demokratik ilkelerinden (!) söz ettiğiniz gibi, Davos’ta Kur’an’ın imanî ve uhrevî ilkelerinden de söz edebilirdiniz?
AB kriterlerine göre bütün yasaları değiştiriyorsunuz ama demokrasiyle eşit gördüğünüz İslam’ın bir tek yasasını; yine aynı demokrasi Türkiye’de hayata geçirmenize izin vermiyor. Yaptığınız bazı iyileştirmeler de tamamen “tencerenin havasını alma” tarzında topluma nefes aldırmadır.
 
Bir Cemaat Nasara’yı cennetlik kılmaya uğraşıyor, AKP’de demokrasiyi Dinileştirmek istiyor.
“Dinlerarası Diyalog”, “BOP” vs. biz bir şeyler döndüğünü sezebiliyor muyuz?
“Kur’ân’ın en temel değeri insan onurudur. Demokrasinin de temelinde insan onuru  yatar. İkisi birbiriyle çelişmez’’
Bu sözler üzerinde diyelim k ihtilaf ettik. Hakem kim olacak? Davudoğlu’nun iman ettiğini söylediği Kur’an bu konuda bize neler söylüyor? Allah’ın kitabı ve hükümleri varken, nasıl oluyor da bu kadar rahat bu sözleri söyleyebiliriz?
Yusuf (aleyhisselam) Mısır’ın Aziz’i tarafından kendisine “istihlas” için söz verildiğinde, Davudoğlu’nun sözlerine benzer bir söz söylemedi. Rasulullaha’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) Mekkeliler; kendi Kralları yapmalarını teklif ettiklerinde kendilerinde, O’na servetlerini ve en güzel kızlarını vermeyi teklif ettiklerinde veya Mekke’den hicrete zorladıklarında buna benzer sözler etmedi. Ki, O bu Din’in Rasul’ü ve Nebi’siydi.
 
İslam Allah’ın dinidir. O’nun ne olup olmadığını ancak Kitap ve Sünnet söyler.
 
“Kur’ân’ın en temel değeri insan onurudur. Demokrasinin de temelinde insan onuru  yatar. İkisi birbiriyle çelişmez’’
Bu durumda bütün İslam topraklarında insan onurunu ayaklar altına alan nedir?
 
Batı emperyalizmi ve işbirlikçileri değil mi? Köhne zalim ve batılı sömürgecinin kah kırbacı kah işkence makinesi ve kah jandarması olan rejimleri mi İslam sanıyoruz?
 
 Sömürgecilik sizinle aynı masaya oturan hangi Batılının kanında yoktur ki?
 
Eğer İslam; insan onurunu insana bahşediyor ve “insan onurunu koruyor”sa;   Irak’ta, Afganistan’da, Somali’de, Bosna’da, Çeçenistan’da ve en son da Suriye’de bu onur nerede demezler mi?
 
İslam topraklarında Müslümanlarla savaşan zalim ve emperyalist güçler, acaba kaybettiğimiz “onuru"muzu bize geri iade etmeye mi  gelmişler? Mademki İslam size “onur” kazandıramıyor, alın buradan mı demeye gelmişler?
 
Avrupa ülkelerinin İslam âleminin hala sömürdüklerini ve hala da bu topraklarda dayattıkları rejimlerin elinde esir olduğumuzu, Davudoğlu bildiğim kadarıyla çok iyi bilen bir insandır.
 
Bunun için onun yapması gereken; görevi içinde reel politik kuralları ve teamülüne göre işini yapmak;  İslam ve Müslümanların batı hakkında ki fikirleri ve akideleri hakkında “ihsas-ı re’y”de bulunmamasıdır.
 
Davudoğlu’na hatırtalyıyorum: Madem Kur’an insan onurunu çok önemsiyor, o zaman kendi ülkemizde bu onuru bize nasıl kazanadırdığını ı önce kendiniz parti olarak ispatlayın da sonra batılıların demokrasilerinde bu onurun karşılığını arayalım!
Tarikat ve sömürü tarikat ve cehalet tarikat ve bid’atler. Daha hangi insan onurundan söz edebiliriz? Buralardan gelecek oyların kabarıklığı kimin iştahını kabartmaz ki? Diyanet bile gidişini “Halk Dini”ne göre düzenlemiyor mu?
 
Eğer haysiyet olarak Demokrasi İslam ise, o zaman Kur’an’a iman etmenin anlamı kalmamıştır. Davudoğlu Hoca bu sözlerinin üzerinde bir daha düşünmeli ve Allah’ın dini ile Batılıların Eski Yunan’dan tevarüs ettikleri ve Allah’a hiçbir değerin verilmediği bir rejimle Allah’ın kitabının hükümlerini mukayese etmenin vehametini anlamalı ve bu sözünden tevbe etmelidir.
Mehmet Emin Akın-Vahdet haber

SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara