Bundan yaklaşık 9 yıl önce yine foto muhabiri arkadaşım İlker Akgüngör ile birlikte, yine Irak Kürdistanı'nda Osman Öcalan ile söyleşi yapmıştık. O zaman Musul'da yaşıyordu ama Süleymaniye'de buluşmuştuk, bu sefer Köy Sancak adlı ilçede, ailesiyle yaşadığı evde biraraya geldik. Öcalan ve bir grup üst düzey PKK yöneticisi örgütten ayrılıp PWD adında yeni bir parti kurmuşlardı ve ilk söyleşilerini de bize veriyorlardı.
Geçen süre içinde Osman Öcalan iki kez evlendi, üç çocuğu oldu. Bir ara fırıncılık yapıp iflas etti, arada sırada Türk medyasına konuştu ve kendi deyimiyle umutla bekledi. Arada birkaç kez ölümden de dönmüş olduğu söyleniyor. Kendisiyle yeni İmralı sürecini konuştuk.
- 9 yılda ne değişti?
Öcalan: PKK önderliği o dönemde bizim bulunduğumuz noktaya geldi. O dönemde biz barışçı siyasi çözüm sürecini başlatmak istiyorduk ama PKK lideri ve yönetimi buna karşıydı. Karşıtlığını da savaşı yeniden başlatarak gösterdi. Bu 9 yıldır süren savaş bizim için hiç anlamlı değil. Her iki taraf için de kayıp yıllar oldu.
- PKK 9 yıl önce devlet karşısında kendisini güçsüz hissederken şimdi daha güçlü hissediyor diyebilir miyiz?
Öcalan: Fark şudur: O zaman daha dinamiktiler, şimdiyse yorgun düştüler. Gerilla sayısı daha fazlaydı, halk desteği şimdikinden az değildi, siyasi çözüm yolları tıkansa daha meşru bir savaş başlatılabilirdi. O enerjiyi tüketip yorgun düştüler. PKK'nin üst lider kadrosu dağda gerillacılık yapacak enerjiye sahip değil.
- Bu arada siz ne yaptınız?
Öcalan : Biraz olgunlaştık, bekledik, sonuç vermeyecek siyasi çalışmalarla kendimizi yıpratmadık, kredimizi tüketmedik. Umutlu bir bekleyiş içersinde olduk.
- Bir başka parti kurmuştunuz, ne oldu ona?
Öcalan : O dönemde gerek İran, gerek ABD, gerekse Irak Kürdistanı çözüme hazır olmadıkları için yeni bir oluşum ve buna bağlı olarak PKK'nın dağılmasını istemiyorlardı. Türkiye'de de AKP yeni hükümet olmuştu ama iktidarı tam olarak kontrol edemiyordu. Ergenekon hâlâ etkiliydi ve çözüm istemiyordu çünkü çözüm AKP'nin hanesine yazılacaktı. ABD de AKP'nin iktidarda tutunup tutunamayacağından emin değildi.
- O zaman ABD'ye çok sıcak mesajlar vermiştiniz?
Öcalan: Bugün de “ABD dünyanın önder gücüdür, herkes bir biçimde onu hesaba katmalıdır” diyoruz. Avrupa dün çözüm istemiyordu, bugün tereddütlü ama ABD artık çözüm istiyor. Çünkü AKP ile birlikte Ortadoğu'yu yeniden düzenlemek istiyorlar. Bu nedenle son İmralı süreci önemlidir, çünkü düzenleme yapmanın tam zamanıdır. Fazla zaman yok: Suriye rejimi devrilir devrilmez birkaç sene içinde herşey yeniden biçimlendirilmelidir.
- Bu sefer olacak mı?
Öcalan: Mecburlar, daha fazla bekletemezler. Ortadoğu'yu yeniden şekillendirilirken Kürt sorununun daha fazla Türkiye'nin elini ayağını bağlamasına taham-mülleri yok. Türkiye'de Kürtlerin yüzde 40 civarı devlete karşı kemikleşmiş durumda. Kimse kendisini geri kalan yüzde 60 ile aldatmasın, bu yüzde 40 Türkiye'yi durdurucu bir güçtür.
- Bu sürecin başarısını istemeyenlerin başında İran'ın geldiği iddiasına katılıyor musunuz?
Öcalan: Evet İran istemez. Ama İran'ın düşmanları çok ve gücü sınırlı, bu daha da azalabilir. Tarihte de görüldüğü gibi İran'ı sınırlandırabilecek olan esas güç, eğer gerekli ittifakları geliştirebilirse Türkiye olacaktır.
- Yeni sürecin önündeki en büyük engel nedir sizce?
Öcalan: Türkiye'nin mağrurluğu. Sayın Erdoğan yine “Kürt sorunu yok, Kürt kardeşlerimin sorunu vardır” dedi. Kardeşlerinin sorunu varsa Kürt sorunu var demektir zaten. Bu mağrurluğa rağmen çözüm için ideal bir hükümet var, en azından halkın yüzde 50'sinin desteğine sahip. Kaldı ki büyük sorunları hep büyük liderler çözmüştür. Sistem kurucu lider Mustafa Kemal'in ardından gelen Menderes ve Özal dört dörtlük liderler değildi. Sayın Erdoğan ise bir lider gibi davranıyor. Çözüm üretebilir, bunun sitemini kurabilir. Bu güce ve yeteneğe sahiptir.
- Karşısındaysa abiniz var...
Öcalan: Abim Kürtler içinde liderlik konumunda olan tek kişidir. Öcalan Kürt hareketini sıfırdan yarattı. O bir Kürt uluslaşma süreci başlattı ve bunu başardı. Sadece Türkiye'de değil, İran ve Suriye'de de Kürtlerden büyük destek görür, Irak Kürtlerinde de büyük bir saygınlığa sahiptir. Yani Kürtlerin içinde Erdoğan'dan geri bir konumda değildir. Tek başına karar alıp uygulatabilecek güç ve yeteneğe sahiptir.
- O bazı kararlar alsa Kandil buna uyacak mı?
Öcalan: Kandil savaşı sürdürebilecek bir enerjiye sahip değil. Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan, Mustafa Karasu herkesten daha çok bu sürecin barışla sonuçlanmasını isterler. Ayak sürseler bile bu gösteriden öteye gitmez. Bana göre PKK komple çözüme hazır ve Öcalan'ı dinler. Bunu cezaevleri direnişinde gördük: Bir günde hepsi durdu. Bir kere daha Apo'nun PKK'den birkaç kat güçlü olduğu gördük.
- Lider kadro barış ortamına uyum sağlayabilir mi?
Öcalan: Mesela bizler epey sıkıntı çektik ama ayak uydurduk, onlar da uyduracaklardır. Önemli olan Türkiye'nin toleranslı davranmasıdır. PKK'nin en büyük gücü şu anda Türkiye'de ve cezaevinde. 8 bin kişi bana mısın demiyor. Devlet sayesinde cezaevleri PKK'nin kadro eğitim alanlarına dönüştü. Onların çıkmasıyla birlikte müthiş bir siyasi patlama olur ve Kürt siyasi hareketi gücünü ikiye katlar. Dağda yorulmuş olanların, Avustralya mı olur yoksa başka bir ülke mi, bir-iki sene dinlenmelerinde fayda var. Silah bırakma tabii ki kademeli olacak, belli bir süre gerekecek.
- Ya Öcalan ne olacak?
Öcalan: Bu gece bir rüya gördüm: İmralı'nın kendisi ev hapsine dönüşüyor. Bence iki aşama gerekiyor: Önce İmralı'da, ardından ülkenin uygun bir yerinde ev hapsi. Daha sonraki yıllarda da tam özgürlük olmalıdır ve bu da büyük bir talep değildir.
- Toparlayacak olursak, umutlu musunuz?
Öcalan: Eğer çözüm olmazsa Türkiye bir iç savaşa sürüklenir. Sanırım yöneticiler de bunu görüyor. Başka tercihleri yoktur: Çözecekler, çözecekler, çözecekler. Ya çözüm ya da kıyamet. Ama bu bir mevsim önce olur, bir mevsim sonra olur, o ayrı konu.
- Siz ne yapacaksınız?
Öcalan: Umutla Türkiye'ye dönmeyi bekliyoruz. Orada doğduk, büyüdük, yaşadık. Umutlu bir bekleyiş içinde Başkan Öcalan'ın çözüm çabalarını destekleyeceğiz. Abim 4 Nisan doğumludur, üçüncü çocuğum geçen yıl 7 Nisan'da doğdu ve adını da Abdullah koydum. Siyasi olarak hayalimse Şanlıurfa'ya belediye başkanı olmak.
‘Sakine'yi Rıza Altun öldürtmüş olmalı'
- Sakine Cansız'ı tanır mıydınız?
Öcalan: İyi tanırdım. Sakine'yi herkes tanırdı ama PKK içinde siyasi ağırlığı yoktu. İnatçı bir kişiliği vardı ve genel eğilimi siyasi çözümdü.
- Sizce onu kim öldürdü?
Öcalan: Bakın, PKK Avrupa'da faaliyetlerini Hollanda merkezli yürütürdü. 2001'de Murat Karayılan Avrupa'da başarılı olamayınca yerine Rıza Altun gönderildi. O ise Fransa'da örgütlenmeyi tercih etti. Hatırlıyorum, biz PKK'den ayrıldıktan sonra bir yerde oturuyorduk, o Nizamettin Taş'a telefon açtı ve “Sizle birlikte hareket etmek için geliyorum, yanımda bir miktar da para getireceğim” demişti. Sonra Rıza gelmedi. Fransa'da ikamet aldığını söylediler. PKK ile arasını da düzeltti. Sanıyorum, geleceğini güvenceye almak için bir kısım örgüt parasını zimmetine geçirdi. Biz de beklediğimiz desteği bulamadığımız için bizlere katılmadı, o parayı da kendine sakladı. Sakine muhtemelen Altun'un bu yaptıklarını tespit etti, üzerine gitti. Bunun üzerine Rıza rahatsız oldu. Biraz çetevari, Mafyavari bir kişiliği olduğu için o suikast gündeme geldi. Tabii elimde herhangi bir belge filan yok. Öte yandan bazı Ergenekon artıklarının yapma ihtimali de bütünüyle yadsınamaz. Ama PKK'nin örgüt yapısı Sakine'yi tasfiye etmez çünkü o hiçbir dönem PKK yönetimine tehlike oluşturabilecek bir ağırlığa sahip değildi.
- Tetikçiler PKK içinden olabilir mi?
Öcalan: Rıza Altun'un hem Türk derin devletiyle, hem bir dönem İran sorumlusu olduğu için İran istihbaratıyla ve nihayet Fransız istihbaratıyla iyi ilişkileri olmuştur. Dolayısıyla Ergenekon ile İran ve Fransız istihbaratları Rıza üzerinde etkili olmuş olabilirler.
Gazete Vatan