Ülkemizde darbe geleneğinin başladığı tarih
Ülkemizde darbe geleneğinin başlangıcı kabul edilen Bab-ı Ali Baskını'nın bugün tam 100. Yılı...
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-01-23 11:51:27
TIMETURK / Haber Merkezi
Bir kişi öldürürseniz katil, binlercesini öldürürseniz kahraman olursunuz derler... Ülkemizde buna benzer bir sürecin ilk adımı 100 sene önce bugün yaşandı...
Güpegündüz Sadaret (başbakanlık) makamına silahlı baskın verip hükümet üyelerinden bazılarını öldüren, sadrazamın (başbakanın) önüne kağıt koyup "istifa dilekçeni yaz" diye eşkiyalığın tam da 100. Yılı bugün...
Bab-ı Âli Baskını, 23 Ocak 1913'te, Balkan Savaşı'nın yenilgiyle sonuçlanacağının anlaşıldığı günlerde Bulgar orduları Edirne ve Çatalca önlerindeyken yapıldı. İttihat ve Terakki Fırkası'nın önde gelen ismi Binbaşı Enver (Enver Paşa), yanında çalıştığı Harbiye Nazırı (Genelkurmay Başkanı) Nazım Paşa'nın makamını, yanında fırkanın silahşörlerinden Yakup Cemil ve adamları olduğu halde bastı.
Baskın şu şekilde başladı...
Meclis-i Vükelânın (Bakanlar Kurulu'nun), şu an İstanbul Valiliği olarak kullanılan Bâb-i Alî'de toplantı halinde bulundugu sırada, o yıllarda İttihâtçıların genel merkezi durumunda olan, sonrasında yakın zamana kadar Cumhuriyet gazetesi tarafından kullanılan bina çevresinde toplandılar.
(O gün yalan bir dedikodu ile Edirne'nin Bulgarlara bırakıldığı açıklanacak ve böylece halkı galeyana getirmek kolay olacaktı. Halbuki Kamil Paşa Hükümeti, Edirne'yi Bulgarlara terk etmemeye karar vermişti. Ama İttihatçılar darbeden hemen sonra kendileri Edirne'yi hemen Bulgarlara verdiler...
Ne kadar tanıdık senaryolar değil mi? Halkın galeyana getirecek konu bulunması, 12 Eylül darbesinden hemen sonra Yunanistan'ın NATO'ya girmesine onay verilmesi vs.. vs... Hep aynı oyunlar...)
Biz yine devam edelim 100 sene evvel tam bugün ne olduğuna...
23 Ocak 1913 günü hava soğuk ve yağışlıydı. Önce Babıâli'nin telefon ve telgraf bağlantısını kestiler. İçerideki işbirlikçiler vasıtasıyla Babıâli'yi korumakla görevli bölük eğitim bahanesiyle dışarı çıkarıldı... (1993'teki Sivas Katliamında da askerler otel ateşe verilmeden az evvel oradan uzaklaştırıldı. Halbaki havaya 2 el ateş etselerde kalabalık dağılacak durumdaydı ama bu istenmedi)
İttihatçıların Alman ve Avusturya elçiliklerini de durumdan haberdar ettikleri anlaşılıyordu, çünkü bu iki ülkenin elçisi de olay yerinde hazırdı.
İttihatçılar saat 15.00 civarında, Talat Bey'in (ünlü Talat Paşa) emriyle yola koyuldular. Enver Bey (Enver Paşa) en önde at üzerindeydi. Etrafında iki yüze yakın fedai ile yola çıktı.
Ellerinde küçük bayraklar olan baskıncılar Cağaloğlu tarafindan, "Yaşasın Enver Bey, Yaşasın Millet" bağırtılarıyla Bâb-i Ali'ye yürüdüler. Talat Bey, daha önce gelerek bir kaç zabit ile beraber içeri girdi.
Enver Paşa atından inip merdivenlerden çıktı ve adamlarıyla içeri girdi. Baskının en kanlı safhalari dış sofada cereyan etti. Hepsi silâhli olan baskıncılar, gürültüyle sofaya girdikleri sırada kendilerine silâh çeken sadâret yaveri Nafiz Bey'le, harbiye nezâreti yaverlerinden Kıbrıslı Tevfik Bey'i, sadâret dâiresi kapısında duran iki nöbetçi askeri ve isimleri bilinmeyen diger 6 kişiyi öldürdüler. Kendilerinden de Mustafa Necip Bey isminde biri öldürüldü. Dış sofada on kişiyi öldüren çeteciler, başlarında Talat ve Enver oldugu hâlde iç sofaya girdiler.
Baskında Harbiye Nazırı (Genelkurmay Başkanı) Nazım Paşa öldürüldü.
Daha sonra Sadrazam (Başbakan) Kamil Paşa'nın makamına giden baskıncılar, sadrazamı silah zoruyla istifaya zorladılar. Bu olay İttihat ve Terakki'nin yönetime el koymasına giden yolu açtı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun 1914'te I. Dünya Savaşı'na Almanya safında girişi ve ne yazık ki dağılmasına giden gelişmeler zinciri de böyle başladı. Koca imparatorluk böyle battı... Milyonlarca Mehmetçik bu oyunlar yüzünden şehit oldu...
Bâb-i Alî baskinindan sonra devlet İttihât ve Terakkî çetesinin eline geçti. Örfî İdare (Sıkıyönetim) ilân edildi.
İttihât ve Terakkiye muhalif olan kimseler tutuklandılar. Bekir Aga bölügü denilen askerî tevkifhaneye (tutuk evine) gönderildiler. Sultan ikinci Abdülhamîd Han'a müstebid hükümdar, kizil sultân diyen ve onun basina sansür uyguladigini iddia eden ittihâd ve Terakki mensuplari, muhaliflerini tutuklamakla kalmayıp, basına sıkı sansür koydular. Kurduklari darağaçlarinda masum kimseleri bir bahaneyle îdâm ettiler.
Denilebilir ki, o dönemde gerçekte ne olup bittiğiyle ilgili perdeleme olayı uzun yıllar devam etti. O kadar ki, Sarıkamış'ta 90 bin askerin donarak şehit olduğu haberi bile uzun zaman saklandı.
Şu an Silivri'de sürmekte olan davaları sulandırmak isteyenler ve sanki bu ülkede bu tür olaylar hiç yaşanmamış gibi saf ayaklarına yatanlar, İttihatçıların günümüzdeki uzantıları olduğunda kuşku yoktur... Ellerine fırsat geçse aynı yolun yolcusu olacaklarında da tereddüt yoktur... Balyoz Darbe Planı da bunun örneklerinden biridir...
100 sene önce gerçekte ne olduğunu bilmeden, ülkemizin 100 yıllık darbe ve cuntacılar döneminin genetik kodlarını çözmek mümkün değildir
23 Ocak 1913 tarihi asla unutulmamalıdır...
Prof. Dr. Osman Özsoy - Haber 7
Haber Ara