Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Rusya Suriye’de havlu attı

'Her durumda Türkiye, Rusya’nın Doğu Akdeniz’in dışında istemektedir. Yani Suriye’deki rejim değişikliği, Rusya için ciddi bir stratejik yenilgidir.'

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-12-14 16:53:56

Rusya Suriye’de havlu attı


TİMETÜRK
 / M K Bhadrakumar*

Neredeyse 2 yıldır parlayan Soğuk Savaş-dönemi retoriğinin ardından Rusya, Suriye’de havlu atıyor. Suriye’de Batılı müdahaleyi engellemek için veto kartını elinde tutarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde inatla mevzilenmişti ancak sahada yenildi ve Şam’da desteklediği rejimin hızla geçmişe ait bir şeye dönüştüğüne dair emrivakiyi kabullenmek durumunda kaldı.

Kremlin’in Suriye özel temsilcisi Mihail Bogdanov, Perşembe günü ilk kez muhaliflerin kazanma yolunda olduğunu ve momentumun onları hükümet güçlerine karşısında kesin bir zafere yaklaştırabileceğini itiraf etti. Bogdanov, muhalif bir zaferi ele alıyordu. Ağzında gevelemeden, “Gerçeklerle yüzleşmek gerek. Ne yazık ki Suriye muhalefetinin zaferi göz ardı edilemez” diyecekti.

Bu samimi açıklama Kuzey Atlantik Paktı (NATO) Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’in –aynı Perşembe günü– söylediği “Şam’daki rejim düşüşe yaklaşıyor” zafer ifadesinde yankı buldu.   

Bogdanov’un glasnostu (ÇN:Sovyetler Birliği’nin açıklık/dağılma politikası), Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Rusya’nın “Suriye’de Libya benzerinin yaşanmasına izin vermeyeceğine” dair uğursuz açıklamasından sadece 3 gün içinde geldi.

Şimdiye kadar Suriye’de gerçekten Batılı doğrudan bir müdahale olmadığı ve muhtemelen de olmayacağı noktasında Lavrov’un haklılık payı var. Aslında Libya-benzeri bir müdahaleye de ihtiyaç olmayabilir. Şablon, 2001 Afganistan’ı gibi olabilir. NATO Taliban rejimini devirmesinden sonra Batılı çizmeler arkadan gelen rejimin komutasını almak için Hindikuş Dağları’nda görünmüştü.

Ancak özünde bu bir kez daha Libya’dır. Batı dünyasına stratejik olarak karşı koyan bir Orta Doğu rejimi daha devrilmektedir ve dünya toplumuna bunu kabul etme dışında başka bir seçenek sunulmamaktadır. Nokta.

Nihayetinde ahlakı ya da uluslararası hukuk altında meşruiyeti ya da hatta (ironidir ki Avrupa’nın kanlı tarihinden doğmuş) Vestfalya sistemine (ÇN:Avrupa'daki 30 ve 80 yıl savaşlarının ardından 1648'de imzalanan anlaşma) göre böylesi bir dünya düzeninde ne olacağına dair sonu gelmez kelime oyunları yapılabilir ancak olay, bunun sürekli aynı şekilde olmasıdır.   

Arap Baharı idealizminin Suriye’deki ayaklanmaya neden olduğu artık iddia edilemez. Oyunun adını “jeopolitiktir”. Batılı güçler, önümüzdeki hafta Türkiye’de Suriye muhalefetinin askeri kanadıyla toplanacaktır. Bu arada yüzlerce bin Suriyeli evsiz kalmış ya da telaş içerisinde sürgüne gitmiştir. Suriye direnişi de artık Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin finans ve ekipman ile eğitim, barınma, istihbarat ve lojistik destek sağlayarak savaşı desteklediğini saklamıyor. Ayrıca yüzlerce yabancı gönüllünün saflarında savaştığını da gizlemiyorlar.

Rusya yalnız kaldı

Fakat Rus retoriği bu haftaya kadar durmaksızın devam etti. Daha Çarşamba günü Moskova, Birleşik Devletler Başkanı Barack Obama’nın yeni oluşan Suriye muhalefet birliğinin siyasi tanınmasını kabul etme kararına kıyasıya saldırdı. Lavrov şunları söyledi:

“ABD’nin başkanı vasıtasıyla Suriye halkının tek meşru temsilcisi olarak milli koalisyonu tanımasını öğrendiğimde biraz şaşırdım. Bu, ülke hükümet temsilcileri bir yanda muhalefet öte yanda olmak üzere tüm Suriye’yi diyaloga çağıran Cenevre bildirisinde kayıtlı anlaşmalara uygun değildir.”

Bogdanov’un kimyasal silahlara dair hassas meseledeki tonunu değiştirmesi ilginçtir. Daha 3 gün önce Rusya’nın güvenlik patronu Nikolas Patruşev, Suriye rejiminin kimyasal silah kullanma niyetini yok saymıştı şimdi Boğdanov buna ne olursa olsun ciddi bir sorunun var olduğu uyarısını ekledi zira kimyasal silahlar Suriye muhalefeti arasındaki radikal grupların eline geçebilirdi.

Boğdanov şunları söyledi “En büyük tehlike Suriye’nin bölgelerinin aşırılar, teröristler ve El-Kaide’nin güçlü olduğu muhalefetin kontrolü altına girmesidir. Bunun çok ciddi sonuçları olacaktır”. 

Peki, şimdi Rusya ne yapacak? Suriye sorununda Moskova oldukça yalnız kalmış ve kendisine fiilen köşeye sıkıştırmıştır. Mesele, Çarşamba günü “Suriye’nin dostları” toplantısında yeni oluşan Suriye muhalif ittifakını yüzlerce ülkenin tanımış olmasıdır.

Moskova için tek çıkış yolu Birleşik Devletler ile bir anlaşmayı kotarmaktır ki Rus diplomatları bu işte mahirdirler. Rusya’nın şansına ABD de girift bir durumla pençeleşmektedir.

Suriye muhalifleri, Şam’daki rejim değişikliğinin hızlanmasını sağlarken ejimin demokratik muhalifleri elinden inisiyatifi de fiilen almış oldu. (Katar’ın yardımıyla) ABD, yakınlarda oluşmuş muhalif ittifakını kabaca bir araya getirmek için mücadele verdi ancak bir zamanlar Josef Stalin’in Vatikan’daki Papa’yı merak etmesi gibi bu oluşum dişsizdir zira savaşçılar üzerinde hiçbir kontrolü yoktur ki kas gücü anarşi hakim olduğunda hayati bir değerdir. Her ne kadar yeni rejimi kaldırmak için bir “Bonn Konferansı” (Aralık 2001) ihtiyacı varsa da Afganistan’la benzerlik bu noktada kırılmaktadır.

Pazarlıkta muhalif savaşçılar arasındaki radikal grupların uygunsuz bir avantaj elde edebileceğine dair gerçek bir tehlike mevcuttur. Bu olasılık Washington’u da endişelendirmektedir. Halihazırda Libya’da yakıcı bir deneyimle yüz yüzedir. O halde bu “paylaşılan endişe” Rus diplomatlar için bir fırsat penceresi sağlamaktadır. Moskova, Suriye’yle ilgili Washington’da çıkarların yakınsamasını artırabilirse başarılı olabilir.  

Rus-Amerikan tangosunda Suriye’de bir “ödünleşim” mümkün olmayabilir zira Rusya, dezavantajlı bir konumdan müzakere edecektir. Farklı ifade edecek olursak Moskova’nın ABD ile çalışma ihtiyacı Washington’un Rus yardımına ihtiyacından hiç şüphesiz çok daha fazladır ki Amerikalılar da bunun farkındadır.

Stratejik bir yenilgi

Ancak Moskova’nın elinde bir koz daha vardır. O da ülke çözülürse uluslararası güvenliği düşündüren Suriye’deki kimyasal silah stoklarının heyulasıdır. Rus istihbaratının Suriye’nin kimyasal silah depolarının yeri hakkında iyi bir fikri olması çok makuldür. Bu istihbarat, hızla gelişen durumda “takas edilebilir” bir emtia olabilir.

Bogdanov, herkesin zihnindeki bu tartışmalı konu hakkında Perşembe günü alenen spekülasyon yaparken, kurnaz bir ağız yoklaması icra etmiş olabilir. “Amerikalı ortaklarımız dahil herkes korkuyor” diyen Bogdanov sözlerine uçaksavar füzeleri dahil milislerin Suriye ordu mühimmatının kontrolünü sahada elde etmeye başladığını da ekledi.

Boğdanov, bunun kimyasal silah stoklarına da olabileceğini söyledi: “Terörist amaçlar için kullanılabilecek kimyasal bileşenler üreten bir fabrikanın Halep’te ele geçirilmesiyle bu zaten yaşandı”.

Rusya, Washington’daki Manihaist (ÇN: Zerdüştlükten etkilen hem Tanrı’ya hem Şeytan’a tapan Manihaizm taraftarı) korkulardan yararlanmayı umabilir. ABD’nin Nusra Cephesi’ni El-Kaide grubu olarak yaftalama kararı, Obama yönetimin bir gözünün Libya’da olduğunun altını çiziyor. Bir kez daha ABD, muhalif savaşçıları silahlandırmaya girişmedi. Aslında dışişleri bakanlığı sözcüsü Victoria Nuland, Obama’nın Salı günkü açıklamasını “yasal değil siyasi bir adım” olduğunu netleştirdi; “Suriye’de siyasi bir geçiş ile demokratik, çoğulcu ve bütünlükçü bir gelecek için çalışanlara bir desteği” hedeflediğini belirtti.

Bu nedenle her şey göz önüne alındığında mesele ABD ve Rusya arasında önemli bir yakınsama olup olamayacağıdır. Bu yakınsama, Suriye’deki rejim değişikliğinin özüne dair iki ülkenin “ortak endişelerinden” hasıl olacaktır ve önümüzdeki gün ya da haftalarda siyasi rota içerisinde kritik kütle kazanabilir.

ABD bakış açısında Suriye’deki en iyi sonuç, devlet yapılarını bozulmadan bırakacak bir askeri el değiştirme olacaktır. Bu, Mısır’da olduğu gibi, uzlaşılabilir demokratik bir sonuca doğru götürecek Şam’da Amerikan etkisinin genişlemesine bir kapı açabilir. 

Bu noktada Rus diplomasisinin bir tür iyimserliğinin temeli yatmaktadır. Obama yönetimi, Suriye muhalif koalisyonu lideri Muaz El-Hatip’i istişare için Washington’a yakında davet etti. Moskova da bu hafta Suriye’deki infilakın-patronu Katar’a bir uvertür yaparak enerji firması Gazprom’un Doha’da bir ofis açacağını duyurdu.

Asıl mesele nihayetinde Rusya’nın Karadeniz dışında tek varlığı olan Tartus’taki deniz üssünü koruyup koruyamayacağıdır. Fakat ABD-Rusya mevcut ilişkileri bunun olmasını engelleyecektir. Dışişleri Bakanı daha geçen hafta Avrasya’da “yeniden-Sovyetleştirme’nin” olduğu suçlamasını yaptı ve ABD’nin bunu püskürtmeye hazırlandığını söyledi. Bunu derken Rusya’nın Gümrük Birliği ve Avrasya Birliği’ni kastediyordu.

Başkan Vladimir Putin, Clinton’un “saçmaladığına” dair sert tepki verirken kışkırtılmıştı. Zira Washington daha yeni insan hakları ihlallerine bulaştıkları için Rus yetkililerin ziyaretlerine aşağılayıcı kısıtlamalar getirdi.

Bu nedenle her şey düşünüldüğünde Washington Esed-sonrasında Tartus’takki Rus deniz varlığını büyük olasılıkla sonlandıracaktır ve Rusya’yı Doğu Akdeniz’den tamamen sürmeyi düşünecektir. ABD, muazzam Leviathan gaz sahasında Rusya’nın İsrail’le el sıkışmasını halihazırda engellemektedir.

Her durumda Türkiye, Rusya’nın Doğu Akdeniz’in dışında istemektedir. Yani Suriye’deki rejim değişikliği, Rusya için ciddi bir stratejik yenilgidir. Hiç şüphe yok ki Moskova’nın Orta Doğu’daki tarihi dönüşümü etkileme yeteneği ciddi şekilde zarar görmüştür.

* Büyükelçi M K Bhadrakumar, Hindistan Dışişleri’nde deneyimli bir diplomattır. Sovyetler Birliği, Güney Kore, Sri Lanka, Almanya, Afganistan, Pakistan, Özbekistan, Kuveyt ve Türkiye’de görev almıştır.

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir

Haber Ara