Dolar

34,8720

Euro

36,6712

Altın

3.049,00

Bist

10.058,47

Sözcü'den 'domuz' imalı manşet

Türkiye insani gelişmişlikte 187 ülke arasında 92. sırada yer alıyor. Bununla beraber siyasiler Türkiye’nin 2023’te dünyanın en büyük 10. ekonomisi olacağını söylüyor. Ancak ekonomik büyüme, yokluk içinde yaşayan vatandaşlara pek yansımıyor

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-12-10 08:48:02

Sözcü'den 'domuz' imalı manşet

Yurt gazetesinden Mehmet Ali Doğan’ın haberine göre, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim, sosyal hakların yaygınlığı, demokratik katılım imkânları, doğumda yaşam beklentisi, elektrik kullanım oranı, çevresel korunma gibi bir çok faktör kalkınmanın göstergeleridir. Bir ülkenin ne kadar gelişmiş olduğunu da bu faktörler belirliyor.

GELİŞMİŞLİKTE NEREDEYİZ?

Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde açıklanan Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) 2011 yılı İnsani Gelişme Raporu’na göre Türkiye, 187 ülke arasında 92. sırada yer alıyor. Raporu Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faris Karahan ile açıklayan BM Türkiye Koordinatörü ve UNDP Türkiye Temsilcisi Shahid Najam; Türkiye’nin G-20′de ekonomik yönden en güçlü 16. ülke olduğunu vurgulamasına rağmen, insani gelişme endeksi sıralamalarının her yıl sağlık, eğitim ve gelir alanlarından derlenen en güncel uluslararası karşılaştırılabilir veriler ışığında yeniden hesaplandığını, Türkiye’nin ise sıralamada fazla yer değiştirmediğini vurguladı. Prof. Dr. Faris Karahan da toplumsal cinsiyet eşitsizliğindeki duruma dikkat çekti. Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliği endeksi yönünden 77. sırada olduğunu ifade eden Karahan, 2011 seçim sonuçlarına göre oran artsa da 2010 itibariyle Meclis’teki sandalyelerden yüzde 9.1′inin kadınlara ait olduğunu; iş gücü piyasasına kadın katılımının ise yüzde 24 olduğunu söyledi. Bu oran erkeklerde yüzde 69.6.

YOKSULLUK ÇOK BOYUTLU
İnsani Gelişme Raporu’nda açıklanan Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi de önemli verileri ortaya koyuyor. Sağlık, eğitim ve yaşam standatlarındaki eksiklikler, yoksunlaşmış kesimler bu endekse göre ölçümlenebiliyor. 2011 yılı raporunda; Türkiye’de nüfusun yüzde 6.6′sının çok boyutlu yoksunluklar içinde olduğu belirtilirken, yüzde 7.3′lük bir kesimin de çoklu yoksunluklar karşısında hassas konumda olduğu dile getirildi.

BÜYÜME VE GELİŞMİŞLİK İLİŞKİSİ

İşin ilginç yanı, ekonomik büyüme ile insani gelişme arasındaki ilişkinin Türkiye’deki yansıması. Kalkınma Bakanlığı Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Planlama Uzmanı Sırma Demir Şeker’in yaptığı bir araştırmada, “Bir ülkede milli gelir artışının yüksek oluşu o ülkenin gelişmiş bir ülke olarak adlandırılabilmesi için yeterli değildir. Ekonomik açıdan kalkınmış birçok ülkede sosyal sorunların çözülemediğinin görülmesi; ekonomik büyüme ve insani gelişme arasındaki ilişkinin daha iyi kurulması gereğini ortaya çıkarmıştır” diye kaydediliyor. Görünen o ki, bu boyut Türkiye için sorun teşkil ediyor. Bunu gidermek için Türkiye ekonomisinin büyümesi öngörülüyor. Bu nedenle, 2023 yılı motive edici bir tarih olarak belirlendi. Pek çok kesim tarafından Türkiye’nin dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmesi için çeşitli senaryolar hazırlandı.

HEDEF BELİRLEMENİN TARİHİ

İlk olarak Merkez Bankası eski Başkanı Yavuz Canevi’nin başkanlığını yaptığı Forum İstanbul platformunda gündeme gelen vizyon, daha sonra Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından, ihracat hedefleri konularak benimsedi. Buna göre 18 stratejik hedef belirlendi, yol haritaları çizildi. TİM’in hedefleri; daha sonra AKP Hükümeti’nin de programı oldu. Hükümetin 2023 yılı için belirlediği hedeflerine baktığımızda iki önemli nokta dikkat çekiyor. “Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmek” ve “kişi başına düşen geliri 25 bin dolar seviyesine çıkarmak.” Bakıldığında dünyanın en büyük 10 ekonomiden biri olabilmek için, 2023′e kadar yüzde 4’ün üzerinde bir büyüme performansı sergilenmesi gerekiyor.

2 trilyon dolarlık milli gelir üreten bir ekonomi için 500 milyon dolarlık ihracat yapılması öngörülüyor. Hedef listesi kabarık ama insanları cezbeden gösterge, kişi başı milli geliri 25 bin dolar olması. Bu verilere göre, üretim yapısının vasatlıktan çıkarılması, yıllık 60 milyar dolar da Ar-Ge’ye yatırım yapılması gerekiyor.

BORÇLANDIRMA TUZAĞI

Peki Türkiye büyürken, dünya yerinde mi sayıyor? Elbette ki değil. Bu açıdan AKP’nin potansiyellerden yola çıkarak koyduğu hedefler; ortaya koydukları ekonomi politikalarıyla pek yaşam bulacak gibi de gözükmüyor. Amerika Merkez Bankası, ekonomiyi canlandırmak için dolar cinsinden neredeyse yüzde 0 (sıfır) faizle vatandaşına kredi veriyor. “Gelişmiş” ülkenin vatandaşı da bu parayı, Türkiye gibi borcu borçla çeviren bir ülkeye gelip “değerlendiriyor.” 1 Ocak-30 Eylül 2012 döneminde İMKB 100 Endeksi Türk Lirası bazında yüzde 29,5 oranında arttı. Dolar kurunun yüzde 5.5 oranında düşmesinin de etkisiyle, borsanın 9 aylık sürede dolar bazında sağladığı getiri yüzde 37,1 olarak gerçekleşti. Yani, ABD vatandaşı, 100 dolarını TL’ye çevirip İMKB’ye yatırdığında, 9 ay sonra 137 dolar kazanıyor. Rakamlar büyüyor, Türk vatandaşı borçlanıyor ancak gelişen başkaları oluyor.

UZMAN GÖRÜŞÜ: BÜYÜYORUZ, GELİŞİYORUZ, KALKINAMIYORUZ

İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinan Alçin ise, “Kalkınmışlığı basit olarak bir ülkedeki kaldırımlara bakarak anlayabiliriz” diyor.

Alçin şölye diyor:

Ekonomik büyüme bir ülkede reel GSYİH artışını anlatmaktadır. Yani, ülkenin üretim kapasitesi arttıkça ekonomi de büyür. 1700′lerden itibaren dünya genelinde ekonomik büyüme trendi pozitif yönlüdür:

ABD’den Uganda’ya kadar -farklı hız da olmakla birlikte- ekonomik büyüme ortaya çıkmaktadır. Söz konusu ekonomik büyümenin gerisinde iki temel unsur yatmaktadır: Makinalaşma ve verimlilik artışı. Makinalaşmayı üretim sürecindeki otomasyonda görmekteyiz. Verimlilik ise işçi başına üretimin artması anlamına gelmektedir. Kapitalist rekabet, firmaları sürekli olarak yeni üretim araçları kullanmaya ve emeğin verimini artıracak üretim sistemleri (toplam kalite yönetimi, sıfır hatalı üretim, Kaisen gibi.) geliştirme yönünde hareketlendirmektedir. Netice itibarıyla ülkelerin ekonomileri büyümekte ve ancak büyüyen pastadan geniş halk kesimleri adil pay alamamaktadır. Örneğin, 24 Ocak 1980 sonrası Türkiye’de reel ücretler sürekli baskılanırken faiz ve rant gelirlerinde hızlı artışlar ortaya çıkmıştır. Bu durum gelişmenin eşitsiz yönünü ifade etmektedir.

KALKINMA GÖSTERGELERİ

Geniş halk kesimlerini daha fazla ilgilendiren şey ülkenin gelişmişlik düzeyi yani kalkınmışlığıdır. Kalkınmışlığı basit olarak bir ülkedeki kaldırımlara bakarak anlayabiliriz. Elbette kalkınma, ekonomik büyümeyi de kapsayan geniş bir kavramdır. Doğumda yaşam beklentisi, elektrik kullanım oranı, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim, sosyal hakların yaygınlığı, demokratik katılım imkânları, çevresel korunma gibi bir çok faktör kalkınmanın göstergeleridir. Bu göstergelerin her biriyle ilgili farklı endeksler geliştirilmektedir. Bunlardan en çok kullanılanı Dünya Bankası tarafından geliştirilen İnsani Kalkınma Endeksi’dir (HDI).

Bu endeks, ülkelerin vatandaşlarına sunduğu sağlıklı yaşam süresi, eğitim ve gelir düzeylerine bağlı olarak hesaplanan bir refah-gelişme endeksidir. Türkiye bu endekste maalesef bir çok Afrika ülkesiyle eşit sıralarda yer almaktadır.

GEÇİŞ KİMİN İÇİN?

2001 yılında Kemal Derviş tarafından geliştirilen ve uygulanmaya başlanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı esas olarak verimlilik artışına dayalı bir ekonomik büyümeyi temel hedef olarak seçmiştir. Bu durum gündelik yaşamda çalışanlar için daha fazla çalışılan ama görece daha az ücret alınan bir durum yaratırken, işsizliğin de hızlı biçimde artmasına yol açmıştır. Bugün ülkenin ekonomik büyüme ve kalkınma açısından resmi tam anlamıyla eşitsiz gelişimin resmidir.

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara