Dolar

34,8729

Euro

36,6419

Altın

3.048,51

Bist

10.058,47

Avrupa parçalanıyor!

İngiliz tarihçi yazar: “Sadece İskoçya değil, neredeyse her büyük Avrupa devleti, ayrılıkçı hareketlerin tehdidi altında. Tarih bize sonucun kan, kaos ve acı olabileceğini söylüyor.”

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-12-04 19:10:03

Avrupa parçalanıyor!


TİMETÜRK/Dominic Sandbrook*

Yıl 2022. Brüksel’deki Genel Merkez’in yaldızlı şaşası içinde AB Başkanı zor bir ikilemle karşı karşıya...

Son bütçeyi nihayetlendirmesi için üzerindeki baskı artıyor. Buna rağmen sorunlar fazlasıyla inatçı görünüyor. Fon için tırmalayan bu kadar küçük yeni devletle, anlaşma imkansız gibi....

Örneğin Katalonya AB idari harcamalarında derin kısıntı isterken, İskoçlar daha yüksek refah yardımı çağrısı yapıyor. Yeni devletler Lombardiya ve Toskona boynuz boynuza; hükümetlerin son yolsuzluğunun ardından Korsikalılar hala gözden düşmüş bir halde ve Valonlar, yıllardır ortak avro fonuna tek bir kuruş dahi ödememiş. 


Parçalanan bir kıta: Neredeyse her bir büyük Avrupa devleti, ayrılıkçı hareketlerin tehdidi altında.

Kıta’nın yeni haritası, müdahaleci Avrupa Birliği’nce yönetilen rakip devletlerin deli kırkyaması daha büyük bir hikayesini anlatır. Güçlü ulusların devri sona erdi. İngiltere, tarihin hurdalığında İtalya, İspanya ve Belçika’ya katıldı.

Bu hayali bir senaryo gibi görünebilir yine de İskoçya’da yaklaşan bağımsızlık referandumu dahil tüm Avrupa’daki son olayların anlattığı hikaye çok farklı.

Altı gün önce İspanya’nın en müreffeh bölgesi Katalonya halkı İspanya hakimiyetinden ayrılmayı savunan partileri ezici şekilde destekledi. Sonuç olarak artık Katalan parlamentosundaki her 3 sandalyeden 2’sini bağımsızlık için referandum isteyen siyasetçiler işgal ediyor.

Alex Salmond’un SNP’sinin 2014 için referandumu garantiye aldığı İskoçya’daki duruma karşı konulmaz şekilde benzeşiyor. Yine de Katalanlar birbirleriyle dövüşmekle o kadar meşguller ki, İspanya devletinin gecenin sabahına parçalanması pek mümkün değil.

Buna rağmen imkansız denemez. Bunun muğlak yerel ağız kavgasından çok daha fazla olduğunu da akılda tutmak yaralı olacaktır. 

İspanya, Avrupa’nın 5’nci büyük ekonomisidir ve Katalonya da İspanya’nın açık ara en zengin ve en dinamik bölgesidir. En büyük Katalan şehri Barcelona, sadece Akdeniz’in en girişimci metropollerinden biri değil aynı zamanda GSMH açısından ABD’nin dördüncü büyük kentidir.


Bağımsızlık: Katalonya halkı, İspanyol idaresinden ayrılmayı savunan partilere ezici şekilde destek verdi.


Katalan yurdu: Bölgedeki birçokları, 2009’da Brüksel’de görüldüğü gibi bağımsızlık için uzun süredir çaba gösteriyor.

Katalanların kendi dilleri, bayrakları, mutfakları, edebiyatları ve meclisleri var. Ekonomileri Portekiz’le aynı büyüklüktedir ve Barcelona’yı ziyaret edenlerin her yerde gördüğü çizgili bayrağın da doğruladığı gibi Katalan kültürü, ayrılıkçı duyguyla yoğrulmuştur.

Çok az Katalan, 1975’lere kadar İspanyol faşizminin çizmesi altında yerel duyguları bastırmaya çalışan General Franco’nun diktatörlüğündeki korkunç muameleyi unutmuştur.

Birçok Katalan, daha fakir İspanyol bölgelerine vergi verdikleri için içerliyor ve kendi başlarına çok daha iyi olacaklarına inanıyor.

Dışarıdan bakan biri için bağımsız bir Katalonya, doğal olarak hiç de anlamsız değildir. Buna rağmen Katalanlar ayrılırsa, tüm İspanyol devletinin çöküşünü tetikleyebilir. Basklar da kesinlikle bağımsızlık isteyeceklerdir. Galicia ve Aragon gibi diğer bölgeler de bunları izleyecektir.

Bu İngiltere’deki bizler için özel bir yankısı vardır.

İspanyollar gibi coğrafi ve etnik olarak farklı bir ülkede yaşıyoruz. Bir zamanlar dünyanın en büyük imparatorluklardan birinin merkezi olan bu ülke, popüler olsa da yaşlı bir kraliyetin altında tarihin mirası ile birbirine bağlıdır.


Lider: En büyük Katalan şehri Barcelona, Akdeniz’in en girişimci metropollerinden biridir ve GSMH’ya göre AB’nin en büyük dördüncü şehridir.

Bugün çok az insan farkında olsa da, Birleşik Krallık’ın geleceği belirsizdir. Katalanlar hala referandumları hakkında tartışırken, İskoç Ulusalcıları kendilerininkini 2014 için çoktan hazır ettiler.

Beraber daha iyi olduğumuza tutkuyla inananları büyük ölçüde rahatlatacak şekilde yoklamalar, İskoç ayrılıkçılarının hezimete doğru gittiklerini gösteriyor.

Özellikle kurnaz Salmond’un büyüklerinden daha radikal oldukları düşünülen 16-17 yaşındakilerin oylarını kazandığı için bu hızla değişebilir.

Bir başka ifadeyle 2 sene içerisinde Büyük Britanya’nın artık var olmaması gayet mümkündür.

Hadrian Duvarı’nın güneyinde yaşayan bizler, kendimizi İngiltere, Galler ve Kuzey İrlanda’dan oluşan kalıntı bir imparatorlukta bulacağız. Ulusalcı momentum muhtemelen durdurulamayacak. Kısa süre tek bir ülke dört haline gelecek.

Bana göre bu berbat bir trajedi olacaktır. Fakat aynı zamanda bir eğilimin de bir parçasıdır. Tüm Avrupa’da ayrılıkçı hareketler yükselmektedir. Yıllarca karanlıkta uğraşılarının ardından birçoğu, hükmeden elitlere karşı popüler gücenikliği istismar ederek Avrupa ekonomisinin çöküşünden çıkar sağladı.

Örneğin Bask Ülkesi’nde ayrılıkçılar Ekim’deki parlamento seçiminde 75 sandalyeden 48’ini kazandı.

İtalya’da endüstriyel kuzey için daha fazla otonomi talep eden ayrılıkçı Lombardiya Partisi, kısa süre önce yapılan bölgesel seçimlerde rekor şekilde yüzde 26 oy aldı.

Almanca-konuşan Flamanlar ve Fransızca konuşan Valanlar ile 10 yıldan fazla süredir Belçika etnik gerilimle işlemez bir haldedir.

Gerçekten de (Kuzey Avrupa’nın en büyük limanlarından biri olan) Antwerp, Flaman bağımsızlığını isteyen bir parti tarafından kontrol edildiği için birçok uzman Belçika’nın parçalanmasının an meselesi olduğuna inanıyor.

Tarihsel olarak Avrupa’nın en merkezi ve bölgesel farklılıklara müsamaha göstermemekle ünlü ülkesi Fransa dahi ayrılıkçı duygu nokasında bir yükselişe şahit olmaktadır. Napolyon’un memleketi Korsika’nın bağımsızlık desteği 2004’ten bu yana 3 kat arttı ve Korsikalı ulusalcılar 2010’nun bölgesel seçimlerinde ikinci geldi.

Tüm bunları, onları yoksulluğa sürüklemiş yozlaşmış siyasi sınıflara karşı öfke ve hüsranlarını ifade etmek için sıradan seçmenlerin ulusalcılara dönmesiyle avro bölgesinin eyvahlarına bir tepki olarak yok saymak elbette daha caziptir.  

Fakat ayrılıkçılığın yükselişi aynı zamanda hiçbir devletin sonsuza dek sürmeyeceğinin de bir hatırlatıcısıdır. Avrupa’nın 1912, 1942, 1962 ve hatta 1992’de haritalarına bakın 2012’den çok farklı bir resim göreceksiniz.

Şu anki mevcut ulus-devletlerimizi çantada keklik görüyoruz ancak Alsas’ın bir zamanlar Alman, Calais’in bir zamanlar İngiliz ve Napoli’nin bir zamanlar İspanyol olduğunu unutuyoruz.

Prag bir zamanlar Çekoslovakya denilen bir ülkenin başkentiydi, Viyana Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun mücevheriydi ve Dublin Kalesi üzerinde İngiliz Kraliyet Arması dalgalanıyordu.

Nispeten yakın zamana kadar İtalya ve Almanya denilen ülkeler hiçbir zaman var olmamıştı.

Oxfordlu tarihçi Norman Davies geçen yılki parlak kitabı Yok Olan Krallıklar’da belirttiği gibi geçmiş, ölü Avrupalı devletlerin cesetleriyle yığılıdır.

Bu “yok olmuş krallıklarından” bazıları, Bizans İmparatorluğu ve Sovyetler Birliği gibi devasa süpergüçlerdi. Aquitaine’in Vizigot Krallığı ya da Burgonya’nın 7 farklı krallığı gibi diğerleri tarihin sisleri altında neredeyse tamamen unutuldu.

Litvanya, Estonya ve Karadağ gibi diğerleri de heyecan verici dönüş yapmak için haritadan silindiler.

Benim ömrümde dahi Avrupa, tasavvurun ötesinde değişti. Büyürken SSCB, Doğu Almanya, Çekoslovakya ve Yugoslavya’nın bir gün haritadan yok olacağını düşünmemiştim.

Bazı durumlarda ayrılma muhtemelen fazlasıyla gecikmiştir. Ziyaret etmek için zararsız bir yer olsa da Belçika, miadından fazla yaşamış yapay bir devletin klasik bir örneğidir.

Belçika devleti, Alman efendilerine karşı Katolik sakinlerinin 1831’deki isyanının ardından yaratıldı.

İngiltere, stratejik olarak hayati limanlarının Fransa tarafından yutulacağından korktu. Sonuç olarak farklı 2 dil konuşsalar da Flamanlar ve Valanlar, kendi kendilerine bağımsız bir ülke haline geldi. Ayrılmayla karşı karşıya olan diğer ülke 1860’lara kadar bağımsız olarak var olmayan İtalya’dır. Gerçekten de tarihçi David Gilmour’un yakınlarda öne sürdüğü gibi İtalya’nın hiçbir manası yoktur.

Halkı yüzyıllarca farklı hükümetler altında yaşamıştır. Bölgeler tamamen farklı ekonomik kalkınma seviyelerindedir. Ve hatta tamamen farklı yemekler yerler.

Her şey bir yana aynı dili bile konuşmuyorlardı. Hepsi Toskanya’da olmak üzere yüzde 3’ten azı İtalyanca dediğimiz diyalekti kullanıyordu. 

İtalya’nın böylesi bir karışıklık içinde olmasına şaşmamak gerek. Kazanova, Mussolini ve Benny Hill’in berbat bir melezi olan itici Silvi Berlusconi’nin dönüş ihtimalinin git gide artışı herkesin tüylerini ürpertirken 40 yıl içindeki 27 başbakan olayı açıkça anlatıyor.  

Belki de İtalya’yı, eski Yugoslavya’nın eyaletleri gibi herkesin kendi yoluna gittiği Toskonya, Venedik, Napoli ve Sicilya olarak ayırmak daha iyi olacaktır. Yine de Yugoslavya benzerliği, ayrılıkçı ulusalcılığın korkunç tehlikelerinin ürpertici bir anımsatıcısıdır.

Onlarca yıl Yugoslavya, barışçıl ve mutlu bir ülke gibi göründü. İspanya ve İtalya gibi 1980’lerde İngiliz ziyaretçilerin gözbebeği haline geldi. Kumsalları binlerce güneş-arayan turistlerle doldu.

Fakat sonraki on yıldaki olayları takip etmeyenler, ardından ne olduğunu kolayca unutabilir. Komünist sistem çöktüğünde yeni nesil ulusalcı siyasetçiler, en meşumu Sırp lider Slobadan Miloseviç, Yugoslavya’nın etnik farklılıklarını acımasızca istismar etti.

Yabancı düşmanlığı fırtınasını tahrik eden medyayla, yıkıcı neticelerle komşu komşunun aleyhine döndü.

Hırvatistan’ın bağımsızlık savaşında 14 bin kişi öldürüldü. Kana bulanmış Bosna’da rakip ulusalcı çeteler, çoğunluğu kadın ve çocuk 64 bin insanı katletti.

Yugoslavya’da olanlar kaçınılmaz değildi. Örneğin Çekoslovakya’da Slovak ulusalcılar, Kadife Devrim yoluyla barışçıl bir ayrılığı kotarabildi. Sovyetler Birliği de sürpriz şekilde çok az şiddetle ayrıldı.


Acımasız: Komünist sistem çöktüğünde Sırp lider Slobadan Miloseviç, Yugoslavya’nın etnik farklılıklarını istismar etti.

Yine de ayrılık hala fazlasıyla risklidir. Çok az devlet düşmanlık ya da kan dökülme olmadan ayrılabilmiştir. Ve sonuçlar genelde ulusalcı partizanların beklentilerinden çok daha farklı olmuştur.

Baskıcı bir hükümet karşı isyan ederek, sadece bir diğerini başa getirirler. Ve genelde eskinden daha hükmedici, müdahaleci ve zalim olur. Ayrılıkçılığın yükselişi sürerse, Avrupa için neticeleri gerçekten kasvetli olabilir.

Etnik temizlikleri, esir kamplarını, mülteci akınlarını ve muhasara altındaki şehirleri tasavvur etmek inanması güç olabilir. Ancak daha önce hiç olmamış değildir. Sadece 20 yıl önce bunlar, başlıkların her günkü malzemeleriydi.

En kötüsünün olmayacağını hayal etsek dahi dalaşan küçük devletçikler neslinin doğuşunu göreceğiz.

Ve bu elbette Brüksel eliti için bir hediye olacaktır zira bunu ulus-devletin harcanması pahasına AB’nin bürokratik erkini güçlendirmek için mükemmel bir fırsat olarak göreceklerdir.

İngiltere’deki bizler için burada özel bir ders vardır.

İngiliz ve İskoç taçlarının 1603’te James I’de birleştirilmesinden itibaren geçen 4 yüzyıl içerisinde ortak bir tarih paylaştık.

Beraber çalışarak dünyanın gördüğü en başarılı devleti kurduk, endüstrinin gücünü salıverdik. Bilimin dehası ile ahlakımızın gücü, modern dünyanın temellerinin atılması için bir örnek oldu.

Büyük Britanya Limited Şirketi’nin ortakları olarak dünyanın ilk modern ekonomisini kurmakla kalmadık, ticaretin bayrağını dünyanın her yerine taşıdık, Hitler’in Nazi İmparatorluğu’nu yıktık ve dünyaya model olan tutkulu bir refah devleti kurduk.

Tüm bunları önemsiz ve dar-görüşlü ulusalcılık adına atmak, başardıklarımızın trajik bir israfı olacaktır. Bizi daha zayıf, daha küçük ve daha fakir yapacaktır.

Elbette tüm devletlerin doğal bir ömrü vardır. Şair Thomas Gray’in dediği gibi “Zaferin yolları sadece mezara çıkar”.

Fakat ben yolumuzun o kadere yakın bir yere gittiğine inanmıyorum. Mevcut sancılarımız sadece orta-yaş krizinin sızılarıdır.

Alternatif düşünmek için çok iç karartıcı olduğu için basitçe İngiliz aslanında hala hayat olması gerekir.

* İngiliz tarihçi ve yazar. “Eugene McCarthy: Savaş-Ardılı Amerikan Liberalizm’inin Yükselişi ve Çöküşü-2004”, “Süveyş’ten Beatles’a İngiltere Tarihi-2005”, “Heyecanın Doruğu: Ritmik 60’larda İngiltere Tarihi-2006”, “Olağanüstü Hal: 1970-1974 İngiltere’si-2010”, “Zırdelilik: 1970’lerin Krizi ve Popülist Sağ’ın Yükselişi-2011” ve “Güneş Mevsimleri: İngiltere Muharebesi-2012” adlı kitapların yazarıdır.

Dailymail.co.uk’daki bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir. 

 

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara