TİMETÜRK / Oğuz Eser
İsrail’in adını kutsal kitaptan arakladığı Bulut Sütunu operasyonu, 14 Kasım 2012’de saat 16.00’da Hamas askeri kanat lideri Ahmet Cebari’nin aracına yaptığı suikastla başladı.
Bulut Sütunu Vahşeti’nden önce, ay başında, İsrail, top oynayan 22 yaşındaki bir Filistinliyi tank ateşiyle katlederek, 2008-2009 Dökme Kurşun Katliamı’ndan sonra yapılan ateşkesi ilk bozan taraftı. Arkasından akli melekelere sahip olmayan 20 yaşındaki başka bir Filistinliyi de tellere yaklaştığı bahanesiyle katletti.
Arkasından Direniş’in verdiği misillemeleri bahane edip dünyaya her zamanki gibi yalan söyleyerek 8 günlük Gazze katliamlarına ve cinayetlerine başladı. Bin 500’e yakın hava, deniz ve kara bombardımanı yapan İsrail, vahşeti esnasında 162+ Gazzeli insanı öldürdü.
Bunlardan en az 35’i İsrail’in parçalayarak, yakarak, diri diri toprağa gömerek ya da yakınlarında patlattığı bombalarla kalplerinin ve iç organlarının iflasına neden olarak katlettiği çocuklardı. 11 kadın ve 10’un üzerinde de yaşlı insan bu süreçte İsrail Ordusu’nun cinayetlerine kurban gitti. Yüzde 80’i çocuk ve kadın olmak üzere en az bin 200 insan da İsrail’in saldırganlığı neticesinde yaralandı.
İsrail’in ilk hezimeti kuşkusuz medya alanında oldu. Başta Twitter olmak üzere Facebook gibi sosyal medya mecralarında Gazze’ye destek veren #GazeUnderAttack gibi hashtaglar, #IsraelUnderAttack gibi İsrail yanlısı olanların en az 20 katıydı. 15 Kasım’da Washington Post, IDF’in 808 mention alırken Gazze desteklerinin 120 bin olduğunu yazdı.
“İsrail’in yanındayım” diye bir yazıyla resim çektiren Mark Zuckerberg’in sahip olduğu Facebook’un Gazze yanlısı kullanıcıların hesaplarını olur olmaz bahanelerle kapatmasına, Twitter’ın Gazze’ye destek hashgtag’lerini Trendler’den silmesine rağmen İsrail, online medyadaki savaşını ağır bir hezimetle kaybetti.
İsrail’in yanında ana akım medya da savaşı kaybeden tarafta yer aldı. Sermayeleri Hasbara’nın elinde olan ve her köşe başını tutan maaşlı troll yorumcularına rağmen, ana akım medya İsrail’in Gazze vahşetinde inanılırlıklarını iyice yitirdi. Hakikati arayan insanlar, ana akım medya yerine alternatif ve online medyaya yöneldiler.
Örneğin İsrail’in 2’nci gün oğlunu katlettiği muhabirin çalıştığı BBC, “Üç İsrailli Gazze’den gelen roket atışıyla öldürülürken, Çarşamba günü Hamas liderini öldürmesinden bu yana İsrail hava saldırılarında 13 Filistinli öldü” diye yazdı. Aynı şekilde adı özgürlük olmasına rağmen “The Independent” “20’den fazla İsraillinin terörden yaralanmasına rağmen İsrail, ateşkese razı oldu” diyordu.
“Filistinlilerin öldüğü ve İsraillilerin öldürüldüğü” şekilde yazılan burada sayamayacağımız kadar çok örnek, ana akım medyanın zaten pamuk ipliğine bağlı güvenilirliğini iyice sarstı. Maaşlı hasbara trolleri ise İngilizce ana akım medyada aktif olsalar da farklı dillerdeki alternatif ve online medyaya yetişemedi. Denemeleri ise bu mecralardaki insanların farkındalığıyla boşa çıkarıldı.
İsrail’in medya hezimetinde ana akım medyanın yanında bir zamanlar Arap dünyasının sesi konumunda olan El-Cezire de büyük kan kaybetti. Pek yansımadı ancak Mısır’daki El-Cezire ofisi öfkeli Mısırlılar tarafından yakıldı. Bunun yerine Russia Today yükseldi. RT spikerinin IDF sözcüsünü sıkıştırdığı ve madara ettiği videoyu seyretmenizi öneririm.
Aslında İsrail, vahşete başladığı dakikada kaybetti. Çünkü Ariel Sharon’un oğlu Gilad’ın “Gazze’yi dümdüz etmeliyiz” ve İçişleri Bakanı Eli Yişai’nin “Gazze’yi ortaçağa döndüreceğiz” ifadelerinden başka İsrail’in kazanabileceği ne siyasi ne de askeri bir sonuç bulunuyordu.
Başta İslam coğrafyası olmak üzere dünya eskisi gibi olsaydı İsrail, bunu rahatlıkla yapardı. Yapmak da istedi. Kara saldırısına hazır olmasına rağmen cesaret edemedi.
Dünyanın en yoğun 4’ncü nüfusuna sahip Gazze’ye yapılacak bir kara saldırısı büyük sivil kayıplara neden olurdu. İsrail ve hasbarası her saatte katlettiği 2 insanı açıklayamazken kara saldırısındaki yüzlerce cinayetini hiçbir şekilde savunamayacaktı.
İsrail’in yalanlarına rağmen Hamas, sivil halktan mümkün olduğu kadar uzak durdu. Bir tek basına açıklama yapmak medya binasındayken İsrail hava saldırısı yaptı. Buradaki direnişçilerle beraber 1 gazeteciyi yaraladı. Ertesi gün de daha Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Arap bakanlar bölgedeyken 3 gazeteciyi araçlarında katletti.
Hamas, İsrail’e 2008-2009’da olduğu kadar savunmasız olmadığını gösterdi. Başta Tel Aviv ve işgal altındaki Kudüs bölgeleri olmak üzere İsrail’deki her noktaya misilleme yapabileceğini ispatladı. Ayrıca resmen üstlenmese de Tel Aviv’deki otobüs bombalaması, Hamas’ın asimetrik savaştaki yeteneğini de gözler önüne serdi.
Hamas, 8 günlük İsrail vahşetinde, sınırındaki İsrail kara birliklerine saldırmayı tercih etmedi. Bunun yerine korku yaratmak ve güç göstermek birincil politikaları oldu. Haklıydılar da çünkü böylesi yoğun sivil nüfusun olduğu bir yerde kara direnişi, İsrail’in havadaki ve denizdeki ölüm makineleri nedeniyle, korumak için silahlandığı bir halkın devasa kayıplarına neden olurdu.
İsrail kaybetti çünkü İslam coğrafyasında Gazze’nin yalnızlığı sonlandırılmış oldu. Suudi Arabistan hariç neredeyse tüm İslam ülkeleri, delegasyon, yardım, doktor ve malzeme göndererek İsrail’e karşı tek vücut halde Gazze’nin yanında durdu. İsrail’in 6 senedir uyguladığı insanlık dışı abluka da fiili olarak delindi.
İsrail kaybetti çünkü karşısında artık Arap dünyasını temsil edebilecek bir Mısır’ı doğurmuş oldu. Mısır Devlet Başkanı Mursi, devrimden sonraki ilk gerçek sınavını başarıyla verdi. İsrail’i diplomatik olarak durdurmayı başardı. Halit Meşal’in Kahire’de basın toplantısı düzenlemesi Mübarek döneminin tabutuna çakılan son çiviydi.
İsrail kaybetti çünkü Hamas meşruiyet kazandı. Gazze’deki siyasi ve askeri bir güç olduğu ateşkes maddelerinin içeriği ile doğrulandı. Doğrudan Hamas’la görüşmekten imtina eden ABD dahi dolaylı yoldan Hamas’ın meşruiyetini tanımış oldu.
İsrail kaybetti çünkü Türkiye, Batı’nın çıkarlarıyla Arap halklarının haklarının sentezlenebileceği bir zemin olabileceğini ispatladı. Ateşkeste Mısır, Arapları temsil ederken Türkiye de Filistin halkının haklı mücadelesini Batı’nın anlayacağı şekilde tercüme etmeyi kotarabildi.
İsrail kaybetti çünkü Obama yönetimi, odak noktasını Güney Doğu Asya’ya kaydırma ve Orta Doğu’dan çıkma politikasının devamı olarak, İsrail’e sorunlarını “Mısır ve Türkiye ile kendin çöz” demiş oldu. Her ne kadar “kaya gibi arkandayız” dese de İsrail’e ABD, vatandaşlarını çıkartmak için gemi göndermeyi de ihmal etmedi.
İsrail kaybetti çünkü ateşkes maddelerinden biri Gazze’nin kara, deniz ve hava sahasına meşruiyet kazandırdı. Hemen olmasa da artık İsrail donanması Gazzeli balıkçılara ateş açamayacak ve gelen filoları da engelleyemeyecek. Ayrıca İsrail’in daha önce bombaladığı uluslararası hava alanı da yakında açılabilecek.
İsrail kaybetti çünkü İsrail’in firavun Mübarek ile yaptığı abluka anlaşması artık geçersiz hale geldi. Mısır, Refah sınırından insan ya da malzeme geçişi noktasında sorumlu tutulamayacak. Bu da artık ablukanın fiili olarak nihayete erdiği anlamına geliyor.
İsrail kaybetti çünkü artık AB dahil tüm dünya Filistin’in bir devlet olması gerektiğinin farkına varmış oldu. Ayrıca Hamas’ın İsrail’e karşı askeri direniş gücünün varlığı Batı Şeria’daki Filistin yönetiminin İsrail’e karşı diplomatik elini güçlendirdi. Yani İsrail artık ne kadar karşı çıksa da Filistin’in BM’deki üyeliği garanti altına alındı.
Yukarıda saydığım tüm kazanımlara rağmen, İslam dünyasının alması gereken çok büyük mesafeler var. Bunların başında da bu coğrafyadaki Müslüman kanının bu kadar ucuz olmasının engellenmesi yer alıyor.
Canın en kutsal olduğu bir dine mensup olanların, bu kadar kolay kan dökmesi hiçbir şekilde anlaşılabilir değil. Başta Suriye olmak üzere İslam coğrafyasının önceliği bir an önce akan kanı durdurmak olmalıdır.
Gazze’nin ardından bölge gücü olarak tescillenen Mısır ve Türkiye, Suriye’de çözüm noktasında çok büyük kazanımlar sağlayabilir. İran’ı dahil edecek 3’lü bir oluşum her gün yüzler nispetinde kanını döken Suriye halkının huzurunu yeniden sağlayabilir.
Diğer başlık ise bilim ve teknolojinin bir an önce İslam coğrafyasının öncelikleri arasına girerek Batı’yla arasındaki en az 1 yüzyıllık farkı kapatmasıdır. İslam ülkeleri, nüfus gücü yanında bilim ve arkasından gelecek askeri güç ile ancak istenen denge sağlayıcı konumuna yükselebilir.
İsrail Devleti, dünyanın Beni İsrail’in dedelerinin kan ve gözyaşları için ödediği bir bedeldi. Gazze’de döktüğü kan ve gözyaşı da Beni İsrail’in torunlarının ödemek zorunda kalacakları bir borç olacak.