New York metrosundaki protestonun perde arkası
New York metrosuna asılan ve Müslümanları kötüleyen afişleri boyamasının ardından tutuklanan Mona Elthawy’nin kendi dilinden olan yaşananlar...
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-10-16 12:41:58
New York metrosundaki ırkçı ve yobaz afişin üzerine boyadıktan 5 gün sonra, birileri kardeşimin devam ettiği mescidi ateşe verdi. Dört yeğenim dahil caminin kreşi çocuklar dolu olmasından birkaç saat sonra bu saldırı meydana geldi.
Bu tesadüfi bir bağıntı. Fakat metronun duvarlarında asılı nefret söylemleriyle –ki yargıcın biri bunları “mahfuz siyasi ifade” olduğuna hükmetti– ya da “terörizm eylemi” olarak nitelenen – ve şüphelisi nefret suçu işlemekle suçlanan– Ohio’daki kundaklamayla ilgili sıradan hiçbir şey yok.
Beni sayısız kere “fahişe” ve “kaltak” diye çağıran Amerikan sağcıları, sizlere benim Anayasanın birinci maddesinin harikalığını takdir etmekten aciz “İslam-Nazi’si ve ifade-karşıtı nankör bir göçmen” olduğumu söylüyorlar. Sağ, tüm yanlış işlere dair ciddilikte inanılmaz beceriklidir. Aşağı Manhattan’da İslami toplum merkezi açılmasına destek için 2010’da kaldırım göstericilerine katılmama neden olan şey, anayasanın birinci maddesine duyduğum aşktı. –“Neden birkaç blok uzağa gitmiyorsunuz? Duygularımızı rencide ettiğinizi görmüyor musunuz?” gibi sorularla varlıkları dahi bir suç olarak nitelenen bir azınlığın üyesi olarak elbette rencide etme hakkına inanıyorum. Bu karşılıklı bir olaydır.
Park51’in kapı önüne köpek-pisliği dolu bir torba bırakıldı; tavanında hurda bir füze bulunan bir araba binayı ve gösterinin etrafını dolaştı ve Çay Partililer dalaşmak için sıklıkla gösterimizi ziyaret etti.
Bu metro ilanlarını ilk duyduğumda, aklıma derhal Park51 geldi. Bir kez daha Müslümanları ve Arapları sindirmek için Amerikan cehaletinin derinliklerini kazma azmiyle Pamela Geller, nefretle bağlantı kuruyordu. Amerika’nın İslamlaşmasını Durdur adlı grubu, “Sıfır Noktası Cami” diye adlandırarak Park51’in kapatılması çabalarının arkasındaydı. Müslüman-karşıtı Amerikan Özgürlük Savunma İnisiyatifi tarafından parası ödenen son metro ilanı, (bu ülkedeki kanlı ve insanlıktan çıkmış tarihle yüklü adi [siyahlara ve Kızılderililer sorun] bir kelime olan) “vahşi” ve Filistin/Müslüman/Arap ile “Cihat” kelimelerini bir arada kullanıyordu.
Hepimiz bir tarafa toparlanmış ve tüm bu şeylerin antitezi olarak –iyi, medeni ve bizim “vahşiliğimiz” karşısındaki yegane seçim– İsrail’in de öte tarafta olduğu söyleniyordu. Afiş şunları söylüyor:
“Medeni insan ile vahşiler arasındaki savaşta, medeni olanı destekleyin”.
İki Davut yıldızı arasında şunu ekliyor:
“İsrail’i destekleyin. Cihadı yenin”
İslam’a değil de “Cihat”a karşı sesini yükselttiğine dair iki yüzlü argümanına karşı durun. Geert Wilders ve İngiliz Savunma Birliği gibi Avrupa’daki İslam-fobikler Geller’i ziyaret etmek ve Andrew Bolt ile Newt Gingrich gibi ağır top Cumhuriyetçilerle görüşmek için toplandıklarında, anlamalısınız ki bunun yegane nedeni tüm Müslümanlara iftira etmek ve kötülemektir.
İlk ölüm tehdidimi, Yale Üniversite Yayınları’nın şimdilerde-meşum Jyllands-Posten’in Peygamber Muhammed’in karikatürlerini kriz sıralarında yayınlayacağı bir kitaptan çıkartmasını kınadığımda almıştım. Gazetenin birçoklarını inciten bu karikatürleri yayınlama hakkını desteklemiştim.
Eğer Geller’in afişindeki nefret-söylemini engellemek isteseydim, üzerini boyamadan iki saat önce şahit olduğum NYC-tarzı işleyişe teslim ederdim. Kendisini “Morgan” diye tanıtan takım elbiseli biri, bir kez de değil iki sefer 49’ncu Cadde İstasyonu’ndaki ilanları üstünkörü yırtıverdi.
Tüm bunları çeken kameramana “Burası New York City. Bu kabul edilemez” dedi. Sorun çıkabileceğini tahmin eden medya da çoktan afişlere gitmeyi öğrendi. Medya göründüğünde birçokları “Irkçı” ya da “Nefret söylemini” afişler üzerine yapıştırıveriyordu.
Yani eğer ifade özgürlüğünü “engellemek” ya da “durdurmak” isteseydim, Time Meydanı istasyonuna siyah boyayla giderdim. Ya da daha kolayı, Morgan-tarzı yırtıverirdim. Bunun yerine, pembeyi seçtim. Pembe ceketime uyuyordu ve pembe oradaki en az şiddet içeren renkti. Hatta pembe arkasını gösteriyordu. Afişin üzerine “IRKÇI” yazmak istiyordum fakat ilk spreyde, kutuyu idare etmenin ne kadar zor olduğunu fark ettim. NYC ve Kahire tenekecilerinden ders almaya başlayacağım ve sonraki sefer yanıma bir de şablon alacağım.
Öncelikle birçok arkadaşıma, muhtemelen tutuklanabileceğimi söyledim. Tutuklanmakla derdim yoktu. Zorbalara tahammülüm edemiyordum ve Geller de para babası bir zorbaydı. Bu kadar medyanın orada bulunabileceğini ya da bir Geller destekçisinin benimle kepaze afiş arasına girip görüntüye ilave olabileceğini ise hiç düşünmezdim.
Profilimi, “mahfuz söylemi” test etmek için bir yorumcu olarak kullanmak istedim: Eğer nefret söylemi mahfuz ise, benim protestom da mahfuz olmalı? Değilse, neden değil? Afişteki seçim tersyüz edilseydi, “Cihat’ı seçin. İsrail’i yenin!” olsaydı? Afiş Afrikalı Amerikalıları, Yahudileri ya da kamuoyunda aşağılanmasının daha az izin verilebilir olduğu başka bir grubu kötüleseydi?
Nefret söylemini yasaklamak ırkçılığı ya da anti-semitizmi bitirmez. Sosyal baskı bunu yapar. Sosyal olarak kabul edilemez hale gelirse olur. Bu türden kabul edilemezlik seviyesine ulaşmak için, Geller gibi nefret-tacirlerine karşı çıkılmalıdır. Açıkça ekserimiz bunu yapmıyor zira Müslümanlara karşı nefret suçları 2010-2011 arasında 3 kat arttı.
Öyle görünüyor ki kadının birinin nefret söylemini “korumak” için bedenini kullandığı zırdeli Alice Harikalar Dünyası’na gelmişiz. Sonradan farkına vardığım Pamela Hall, bir zamanların ünlü New York Times muhabiri Judith Miller’in kaynaklarını korumak için yaptığını nefret söylemi için yapıyordu. Pamela Hall, nefrete insan kalkanıydı. Judith Miller, kaynağını açıklamak yerine hapse girdi. Ancak onun kaynağı tehlike altındaki bir muhbir değildi. O, CIA ajanı Valerie Plame’nin kimliğinin açığa çıkmasına yardımcı olan Dick Cheney danışmanı Scooter Libby’ydi.
Söylediğim gibi sağ, yanlış şeyler hakkında ciddidir. Üzücüdür ki soldakilerin çoğunda hiçbir şey hakkında ciddiyet bulunmaz. Sadece Twitter’da değil her yerde omurgasızlaştırılmışlardır. Geçen sene Mısır güvenlik kuvvetlerince dövülüp, cinsel tacize uğrayıp ve ardından göz altına alındığımda Twitter’ın bana son derece faydalı olduğunu ilk ikrar eden kişiydim. Her gün milyonlarca kişinin metroda gördüğü gibi kamusal alanda nefreti teşvik eden afişlere itirazımızı hashtag’lemek ise (başına # koyup tweet’lere eklemek) omurgasızlığın zirvesidir.
Müslüman bir kadının nefret ilanını pembeye boyaması bana göre usandırıcı “Müslüman galeyanı” klişesinin panzehiridir. Posta kutumu ırkçı ve yobazların, Amerika’nın nasıl işlediğine dair verdiği dersler doldurdu. Fakat aynı sayıda genç Amerikalı, sonraki sivil itaatsizlik eylemlerine katılmak istediklerini söyledi.
Evet, suç işledim. Ne olmuş yani?
Önemli bir noktanın altını çizmek için bunu işledim. 9/11’den 11 yıl sonra Amerikan Müslümanları hala eziliyor ve kötü gösteriliyor.
Missouri Joplin’de bir cami, aynı İslami merkeze yapılan kundaklama teşebbüsünden 1 ay sonra tamamen yakıldı. Tennessee’deki başka İslami bir merkez, var olan caminin genişletilmesi için 2010’da onay almasından bu yana, bombalama tehditlerine, Müslüman-karşıtı fikirlere, sataşmalara ve vandalizme yıllardır göğüs geriyor.
Yahudi ve Hıristiyan gruplar, Geller’in nefret söyleminin yanına asılmak için karşı-ilanlar verdi ve MTA, ilan standartlarını değiştirdi. Bunların benim protestom neticesinde mi oldu bilmiyorum. Birçok kişi nefret afişlerini, yapışkanlarla tahrif etti. Emektar sivil özgürlükler eylemcisi Sherry Wolf ve 19 yaşındaki 3 öğrencisi, aynı şeyi yaptıkları için benimle aynı hücreyi saatlerce paylaştı.
İnanıyorum ki zorbaların artık öğrenmesi gereken Müslümanların onlara orta parmak göstereceğidir. Kasti olarak Pamela Hall’ı boyamadım ya da dokunmadım zira tepkimin bir saldırı ya da şiddet olmasını istemiyordum. Park51 gösterisi esnasında Çay Partisi’ne parmak gösterdim ve afişi boyamak Pamela Geller’e aynı şeyi yapmaktı.
Pembe protesto içindir prensesler için değil. Pembe özellikle yeğenlerim içindir. Onlar; Müslüman, Mısırlı ya da kahverengi oldukları için korkak ya da özür dileyen olarak büyümeyecekler. Zorbaların sindirmesine karşı bu reddiye, bana yazan genç Müslümanlardan sürekli ve sürekli aldığım mesajdır. Birçokları 9/11 olduğunda 10 ya da 11 yaşındaydı ve ilgileri olmadığı bir şey için özür dilemeyi reddediyorlar. Neden dilesinler ki?
Önemsediğim tek hashtag ise #ProudSavage (MağrurVahşi)
*Mona Eltahawy, Arap meseleleriyle ilgilenen bir yazardır. Katar’ın El-Arab, İsrail’in The Jerusalem Post, Metro Canada, The Washington Post ve International Herald Tribune’de yazıları yayınlanmıştır.
The Guardian’da yayınlanan bu yazı Oğuz Eser tarafından Timeturk.com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara