Dolar

34,8647

Euro

36,6366

Altın

3.041,18

Bist

10.058,47

The Washington Post, Obama'yı eleştirdi

The Washington Post editörü, Obama’nın Orta Doğu ve Orta Asya politikalarını eleştirdi. Bir sonraki başkanın bu bölgelerde büyük bir karmaşayı miras alacağını öne sürdü.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-10-08 14:54:00

The Washington Post, Obama'yı eleştirdi
TİMETURK / Fred Hiatt

Başkan Obama, ilk döneminde dış politika öncelikleri olması gerektiğine inandığı meselelere ve bölgelere eğilmeden önce, seleflerinin Orta Doğu ve Orta Asya’da miras bıraktığı pisliği temizlemek zorunda olduğunu hissetti.
Eğer yeniden seçilirse, ikinci döneminde benzer bir hüsranla karşılaşabilir.

Hükümetinin 2011’de bölgenin öneminin zımnen azaldığını ve dış politika “eksen” noktasının Asya olduğunu ilan ettiğinde beri o çatışma bölgesinde yaşanan birkaç gelişmeyi gözden geçirelim.

Yirmi yıldan fazla süredir ilk defa bir ABD büyükelçisi Libya’da öldürüldü ve Kuzey Afrika ülkesinden sızan silahlar ile savaşçılar, güneydeki El-Kaide direnişini ateşledi. Bir zamanlar Obama’nın kurtarmakla böbürlendiği halkın yaşadığı Bingazi’deki varlığını ABD sonlandırmak durumunda kaldı.

İç savaş Suriye’yi ele geçirdi. Çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 30 binden fazla hayata mal oldu ve 1 milyondan fazla insanın yerlerinden etti. Mücadele İslamcı aşırılar için bir mıknatıs ve Sünni-Şii rekabeti ile Lübnan, Irak, Ürdün ve Türkiye’yi istikrarsızlaştıran Kürt emelleri için bir teşvik, bir dürtü haline geldi.

İsrail’in bölgedeki en önemli ilişkileri Mısır’la eski barışı ve Türkiye’yle önceki sıcak dostluğu bozulmaya başladı. Filistin bölgesinin bölünmüş yarıları arasındaki söz verilen uzlaşma gecikirken, İsrail-Filisin barışı her zamankinden çok daha uzak durumda.

İyileşmede olan bir ülkeyi bombalamalar ve mezhep çatışmaları geriletirken Eylül, 2 yıldır Irak’taki en ölümlü ay oldu.
Afganistan’da ABD yetkilileri, The New York Times’ın bildirdiği Taliban’la uzlaşılan geri çekilme stratejisiyle ilgili önemli bir amacından vazgeçtiler. Afgan ordusu ve polisi içerisinde dost olması gerekenlerce 50’den fazla Amerikan askeri öldürüldü. NATO Sekreteri General Anders Fogh Rasmussen’in geçen hafta Guardian’a verdiği demeçteki gibi bu içten gelen moral bozucu saldırılar müttefiklerin planlanandan çok daha önce çekilmesine neden olabilir.

Ülke nükleer geliştirme programını hızlandırıp Obama’nın kabul edilmez ilan ettiği silah kapasitesine doğru yol alırken, İran’la görüşmeler durma noktasına vardı.

Nükleer-silahlı ve istikrarsız Pakistan’la ilişkiler, her zamankinden çok daha bozuk.

Obama, ABD’nin dikkati ve kaynaklarını Pasifik’e kaydırmak isterken hatalı değildi. Endonezya, Singapur ya da Kore’nin ekonomik dinamizmiyle Afganistan, Yemen ya da Somali’ninkini karşılaştırırsanız olayı kavrarsınız. Çin daha fazla kendini hissettirdikçe, komşuları güvenilebilir ve mümkünse de sağduyulu bir ABD varlığı istiyor.

Ancak Obama’nın dediği gibi dünyanın olmazsa olmaz ulusu Birleşik Devletler, her zaman ilgileneceği alanları seçmeyi beceremiyor. Başkan, “savaş dalgası geriliyor” demeyi seviyor fakat böyle söylemek onu gerçek kılmıyor. Ayrıca muharebe meydanında Amerika’nın çekilmesi savaşın bitmesi anlamına gelmiyor.

11 Eylül 2001, bir uyanma çağrısıydı. Sadece El-Kaide ve Usame bin Ladin’in tehlikelerine karşı da değildi bu çağrı. Dünyanın büyük dinleri, küreselleşmeye ve uluslararası insan hakları normlarına uyup uymayacağına ya da nasıl uyumlu haline geleceğini tartışırken, dünyanın önemli bir kısmı istikrarsız. Bu Amerika’nın mücadelesi değil ancak Amerika’nın yok sayamayacağı bir mücadele.

Bu, Obama’nın Başkan George W. Bush’un can atarak yaptığına inandığı gibi Birleşik Devletlerin çatışma içine birlik göndermesi gerektiği anlamına gelmiyor. Fakat fırsatlar ortaya çıktığında Birleşik Devletler’in; Mısır, Libya, Bahreyn ve Tunus’ta demokratları desteklemek ya da Suriye muhalefetini organize ve silahlandırmak için hazır olması gerek. Obama’nın öngördüğü gibi eğer Afganistan’daki çıkarlar ABD birliklerini savaşa göndermeyi gerektiriyorsa o zaman birlikler bir amaç uğruna savaşmalıdır, bir zaman çizelgesi için değil.

Cumhuriyetçi aday Mitt Romney, tıpkı Obama’nın Bush’a yaptığı gibi tüm sıkıntılar için Obama’yı suçluyor. Dış politikası ne kadar ileri görüşlü olursa olsun, aslında her başkan bir bakıma olayların merhametine kalmıştır.

Fakat Obama birçok kez Birleşik Devletler’i devre dışı bıraktı. Bu mesajı açık Amerikalılara (ki bu anlaşılabilir) “Burada vatanımızda ulus-inşasına odaklanma zamanımız gelmiştir” diyor. Hiç şüphesiz ikinci döneminde dahili iyileşmeye ve uygun gördüğü dış politika meselelerine odaklanacak. Örneğin, Asya ekseni yanı sıra Rusya’yla nükleer silah görüşmeleri gibi.
Fakat yakın zamandaki olaylar bir sonraki başkanın, ister Romney ister Obama olsun, Orta Doğu ve Orta Asya’daki çetin ve karmaşık ikilemler içinde boğulacağına işaret ediyor. Amerika’yı liderlik ve olayların şekillendirici rolünden bir başkan ne kadar geri tutarsa, ikilemlerin karmaşıklığı o kadar artacak.

* The Washington Post’un editöryal sayfalarının editörü.

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER

Beşar Esed'ın kardeşi işkenceci Mahir Esed'ın evi

Haber Ara