Emekli Subay Ekrem Ata: Nerede yanlış yaptık?
Türk Silahlı Kuvvetlerinde 19 yıl forma giyen ve daha sonra ordu ile ilişiği kesilen emekli Subay Ekrem Ata, 'Nerede yanlış yaptık' sorusuna cevap arıyor. Ata, Timetürk için kaleme aldığı yazıda 'Kadere fetva verdiren ve bu terör belasını başımıza saran Kur’ana muhalif 3 büyük yanlışımız var görünüyor.' dedi
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-10-02 10:36:18
Emekli Subay Ekrem Ata'nın yazısı:
Her batıl davanın hak bir tarafı vardır. İnsanlar yaratılış itibari Ahsen-i Takvim (en güzel) suretinde yaratıldığı, daima doğruyu, güzeli, adaleti, eşitliği bulma fıtratında olması hasebi ile tüm tarih boyunca kendine göre doğru bildiği yolda yürüme gayretinde olmuştur. Bazen doğru bildiği yol çok zararlı da olsa ısrarla bu yolda yolculuğuna devam etmiştir. Komünizm gibi bir dava bile temeline baksanız ekmeğin, refahın adilane paylaşımı anlayışı üzerine oturtulduğu halde neticesi itibari ile milyonlarca insanın zulüm görmesine, toplumun büyük kesimin yoksullaşmasına sebebiyet vermiştir. Ama 70 yıl boyunca da milyonları kendisine bir şekilde bağlayabilmiştir.
Bu yönü itibari ile bakıldığı zaman 1984 yılından itibaren fiili olarak içinde olduğumuz bu terör fitnesi neyin nesidir? Niçin bu musibetten kurtulamıyoruz? Neleri yanlış yapıyoruz? Bugün sosyal medyada basit bir amaç uğruna milyonlarca insan dünyanın çeşitli ırklarına, dinlerine, milletlerine bağlı olduğu halde bir araya gelebiliyor, aynı amaç doğrultusunda buluşabiliyorlarsa bizler yüzyıllardır aynı dine, aynı peygambere, aynı kitaba, aynı geçmişe sahip olduğumuz halde niçin beraber yaşamayı beceremiyoruz? Bir yerlerde hatamız olmasa kader bu musibeti başımıza fitne olarak vermezdi.
Çünkü bizler “başınıza gelen musibetler kendi ellerinizle yapmış olduğunuz hatalar sebebi iledir” anlayışına sahip bir dinin fertleriyiz. Hatayı mutlaka öncelikle kendimizde arama mecburiyetindeyiz. Yoksa yaşananlara 3-5 çapulcunun ve dış güçlerin desteği ile olan işler mantığı ile bakarsak sadece kendimizi kandırmış oluruz ve bugüne kadar çoğunlukla olduğu gibi zamanımızı gereksiz yere harcarız. 13-14 yaşında daha henüz çocuk yaştaki teröristi dağa çıkaran sebep nedir, hangi cazibe bu çocuğu dağa çıkarabiliyor? O cazibeyi niçin devlet olarak biz veremiyoruz? Bu soruların cevaplarına mutlaka çok kafa yormalıyız…
Öncelikle kendi ev ödevimize çalışmamız gerekiyor. Bünyemizi hastalıklara karşı sağlam tutmak zorundayız. Bir sınıfta misal olarak iki öğrenciyi ele aldığımızda bir öğrenci sık hasta olduğu halde, diğer öğrenci aynı fiziki ortamda bulunduğu halde hasta olmuyorsa aradaki tek fark hasta olmayan öğrencinin bünyesinin sağlam olmasıdır. Yaşanan hadiseleri dış güçlere havale yapmanın kolaylığından kurtulmamız gerekiyor. Elbette şer güçler elinden geleni ardına koymayacaktır. Bizlere ikinci bir Sevr yaşatılması için her gayreti göstereceklerdir.
Buna eminiz. Nitekim bugün batılı birçok liderin yüzlerine bunu artık açıkça ifade edebiliyoruz. Ancak siz hastalığa eğer doğru teşhis koyabilirseniz hasta süratle tedavi olur. Yanlış teşhis konuldu ise en konforlu hastanelerde de tedavi olsanız, en pahalı ilacı da kullansanız tedavi olmanız mümkün değildir. Hepimizin başına gelmiştir. Bazen basit ve çok ucuz bir ilaç sizi tedavi eder. Bugün kullandığımız ilaç çok pahalı. Ülkenin önemli gelir kaynakları, insan kaynakları, enerjisi boş yere heba edildi, ediliyor.
Doğru teşhis noktasında fikirlerimi arz etmek istiyorum. Kadere fetva verdiren ve bu terör belasını başımıza saran Kur’ana muhalif 3 büyük yanlışımız var görünüyor. İslamiyet’in pek çok kanun-u esasisi vardır. Asayişi muhafaza eden 3 temel prensibi izah etmeye çalışacağım;
1. “Bir kimsenin suçunu başkası yüklenemez. Bir kimsenin suçu yüzünden en yakını dahi (velev ki babası da olsa) suçlanamaz”
Aynı zamanda bu kaide temel hukuk kurallarının en önemlilerindendir. Suçların şahsiliği prensibi vardır. Suçun cezası işleyene aittir. Bu kaideye muhalif olarak bizler bir cani yüzünden bazen bütün köylüyü suçlu ilan ettik. Ona göre muamele yaptık. Babası terörist ise yedi sülalesini terörist ilan ettik. Hiç unutmuyorum. 1987 yılında ilk şark yerim olan Siirt’e tayinim çıktığında 1975-1980 yılları arasında BATMAN petrol rafinerisinde görev yapmış akrabalarım vardı ve şu anda İstanbul’da ikamet ediyorlardı. O köyün muhtarına (şu anda ismini hatırlayamıyorum merkez köylerinden birisi idi) selam söylememi istediler. Rafineride beraber çalışmışlar. Katıldıktan 3 ay sonra o köye gitmiştim ve muhtar ile tanışmıştım.
Sonrasında kendisinden süt-yoğurt aldık ve güzel bir ilişkimiz olmuştu. Akrabalarım ile olan irtibatlarından bahsetmişti ve ne kadar samimi hatıralarını anlatıyordu. Sonrasında ilişkimiz kesildi ve ben köye gittiğimde muhtarı soğuk ve solgun gördüm. Maalesef köyde terörist barındırmaktan, müdahale etmemekten ciddi hesaba çekilmişti. Kendisini tanımasam vatanseverliğinden kuşku duyabilirdim. Ve kendisini gayet bitkin ve küskün görmüştüm.
Çok üzülmüştüm. Hâlbuki değil bir cani, bütün köy cani olsa, içlerinde bir masum olsa o masumun hatırı için o köy helak olsun demeye hakkımız yoktur. Bu hatayı bazen siyasette de acımasızca uyguluyoruz. Kendi partimizden birisini ne kadar kabahatli de olsa kusurlu görmüyoruz, ancak muhalif partiden âlim de olsa kendisini cani ilan edebiliyoruz. Dinimiz mutlak adaleti emreder.
2. “O kavmin efendisi kavmine hizmet edendir. Yani kim milletin efendisi olmak isterse milletine hizmet etme mefkuresinde olacak”
Zamanla İslami terbiyenin zayıflaması ve ubudiyet vazifesinin ihmal edilmesi ile memuriyet bir hâkimiyet, benlik ve tahakküm aleti olmuş. Bu tahakkümün neticesinde de halk memuriyete ve memurlara soğuk bakmış. Özellikle bölge halkında bu soğukluk maalesef günümüze kadar devam etmiş. Adeta bir jandarma eri köyü titretmeye yetmiş. Nerede hizmetçilik, nerede hizmet? Bu konuda yaşanmış çok hikâye var. Bir tanesini anlatsam herhalde meselenin anlaşılması için yeter. Geçtiğimiz hafta bir arkadaş meclisinde idik. Emekli bir Alb. arkadaşım anlatıyor; “Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde bir göreve gidiyoruz. Yolda mola verdik. Köy kahvesine gittim. Selamünaleyküm dedim. Kısa bir şaşkınlıktan sonra köylüden Aleykümselam cevabını aldım. Orada kaldığım yarım saat içinde öyle bir kaynaşma oldu ki kalkmaya yakın köylünün biri biraz da oluşan samimiyet ortamına göre dedi. Siz böylesininiz ama filan köyde bir uzman çavuş var. Ben bu köyün (Haşa) Allah’ım diyor diye. Tabi şaşırdım bir şey diyemedim” dedi. Sadece bu misal bile meselenin anlaşılması için yeterli sanırım.
3. “Hariçteki düşmanlıkların tecavüzlerine karşı dâhildeki adaveti unutmak ve birbirimize tam tesanüt vermektir”
Bu kadar düşmanların silahlarını bize çevirdiği bir zamanda dâhili anlaşmazlıklarımız sebebi ile birbirimiz ile uğraşmak, enerjimizi içerde harcamak ne kadar büyük cahilliktir? Derhal ayrılıklarımızı bir daha erişemeyeceğimiz raflara kaldırmak mecburiyetindeyiz. Halikımız bir, Rezzak’ımız bir, dinimiz bir, kitabımız bir, peygamberimiz bir, vatanımız bir, geçmişimiz bir. Binler kadar bir var. Bu birlerden ancak kuvvetli bir birlik çıkar. Bizleri birbirimize bağlayan nurani bağları tekrar ortaya çıkarmamız gerekiyor. Daha önce anlattığım küçük bir kıssayı yeriş gelmişken tekrar beyan etmek istiyorum. Yıl 1988. İlk şark görevim olan Siirt’teyim. Şirvan ilçesi Özpınar köyüne karakol takviye görevine timimle beraber gidiyorum. Karakol personeli de seçim münasebeti ile köylere seçim sandık muhafaza görevine gidiyor. Köye girişimizi hatırlıyorum. Köylü bizi çok asık suratla karşılamıştı. Yüzlerden anlayabiliyorsunuz. Sanki işgal kuvveti geliyordu, şaşırmıştım. O gün sabahtan karakola yerleştik. Hiç unutmuyorum. İkindi vakti gelmişti.
Hemen köyün içindeki camiye gittim. Namaz kılmak için abdest alıyordum. Abdestim bitti ve arkamı döndüğümde arkamda köylü elinde havlusunu tutuyordu. Ve artık orada görev yaptığım 5 gün süre içinde köylüler bizim dostlarımızdı. Bir anda kaynaşmıştık. Zaman zaman da Siirt merkezindeki Ulu camiye özellikle tatil günlerinde vaktim oldukça giderdim. Halk ile çok iyi bir kaynaşmamız olmuştu.
Dinimizin bölge halkı için ne kadar önemli olduğunu bizzat yaşayarak görüyordum. Hatta tim komutanlarından eğer 5 vakit namazını kılan varsa köylü o timin gönüllü koruyucusuydu. Hepsi gönüllü istihbarat elemanı gibi çalışıyordu. Terörist o köyde barınamıyordu. Bunu görev yapan arkadaşlarımızdan duyuyorduk…
Dinimizin bu 3 temel kaidesi yeniden ele alınsa herhalde hastaya doğru ilacı verebilmek çok daha kolay ve ucuz olabilecektir. Şahsen son zamanlarda yapılanlardan da artık eskisi gibi hata yapılmadığı kanaatine varıyorum. İnşallah bu düsturlar yeni anayasamızın da temel kaideleri olur. Yoksa İspanya modeli, İrlanda modeli gibi çözümler inanın abesle uğraşmaktan başka bir şey değildir. Biz halkı yıllarca devletin soğuk söylemi ile Marksist-Leninist-Stalinist bir terör örgütünün söylemleri arasında sıkıştırdık. Üçüncü bir yola razı olmadık. Halkın milli-manevi değerlerini görmezden geldik. Aslında bu yol her zaman vardı…
Ayrıca son bir nokta olarak ifade etmek isterim ki ne olursa olsun terörist başı ile devletin resmi olarak görüşme yapmak istemesi şahsen vicdanımın kabul edebildiği bir durum değildir.
Bölge halkının sözcüsü olarak Allah peygamber inancı olmayan birisini kabul etmek acizlikten başka bir şey değildir ve aslında bölge halkına da bir hakarettir. Yıllarca bölgede çok etkin olan dini kanaat önderlerini tanımadık. Onları muhatap kabul etmedik. Üstüne üstlük zararlı ve sakıncalı gördük. Onları izledik, konuştuklarını kaydettik.
Hâlbuki milleti birleştirici söylemlerden başka bir ifade kullanmadılar. Allah dediler, peygamber dediler, kitap vatan, bayrak dediler. Sonra da bunları muhatap kabul etmeyip terörist başı ile görüşme yapmak bana göre bir zulümdür. Bugün sadece bu zatlar sebebi ile terörün hayat sahası bulamadığı AĞRI, URFA, ADIYAMAN gibi vilayetlerimizin varlığını unutmayalım.
Her şeye rağmen umutluyuz. Bugün bölge insanı üzerinde yapılan bağımsız anketlerde;
1. Türk bayrağı benim bayrağımdır diyenlerin oranı % 94,85,
2. Türklerle ortak bir gelecek istiyoruz diyenlerin oranı % 90,30,
3. Türklerle aynı mahallede oturmak istemem diyenlerin oranı da sadece % 0,60’dır.
Cenab-ı Hak hepimize ortak, mutlu, güzel bir gelecek nasip etsin inşallah.
SON VİDEO HABER
Haber Ara