Erdoğan’a mektup var
Başbakan Erdoğan öyle entelektüel eleştiriye, mantıklı itiraza, doğru yolu birlikte bulma önerilerine hiç aldırmayan bir siyasetçi. Tam aksine entelektüel olan her şeyden nefret ediyor.
Çevresine, medyasına, yazarlarına baktığınızda onun hızlı bir lümpenleşme sürecine girdiğini, “aydın” dendiğinde aklına kitap, sanat, bilim değil “Boğaz’a bakarak alkollü içki içen insanlar” geldiğini, ancak onu “yüce lider” olarak görecek düzeydeki insanlara tahammül edebildiğini görüyorsunuz.
Fikirlerle ilişkisinin kesilmesinin ana nedeni de sanırım “sandıktaki oylara” tapınır hâle gelmesi; kendisinde en fazla ne varsa onu seviyor, şu anda da fikirden ziyade oy var elinde, o da her şeyi “oylarla” sayıyor.
Bilerek ya da bilmeyerek “halkı fevkalade küçümseyen” bir anlayışı sahiplendiğinden, halkın oylarının “fikirlerle” oluştuğu gerçeğini de tümüyle unutuyor.
Sanıyor ki fikirsiz bir “karizma” çekiciliğini sürdürebilir.
Fikir eksildikçe karizmanın da eriyeceğinin farkında değil.
Bir insandaki bu özellikleri öyle yazıyla falan değiştiremezsiniz.
Gazete yazılarının “Başbakan’a akıl öğretmek veya onu etkilemek için yazıldığını” sanacak kadar ahmaksanız bütün çabalarınız boşa gider ama yazıların “halk için yazıldığını”, doğru eleştirilerin, akılcı önerilerin sudaki halkalar gibi yayılarak insanlara ulaştığını düşünüyorsanız, her yazının, her dürüst eleştirinin önemini kavrarsınız.
Neredeyse bütün medyanın Erdoğan’a esir olduğu, gönüllü kölelik yaptığı bir dönemden geçiyoruz.
Birçok gazete Uludere’den söz bile etmiyor.
Böyle bir zamanda Metropoll Şirketi için çok güvenilir isimler bir kamuoyu araştırması yaptı.
Araştırmaya katılanların “BDP’nin kapatılması” konusundaki sorulara verdikleri cevaplardan “milliyetçi, sağ” bir damarın kuvvetli bir şekilde attığını görüyorsunuz, kesintisiz dalgalar hâlinde gelen ölümlerin yarattığı “öfkenin” inşa ettiği yüksek duvarlar bu konuda aklın içeri girmesine şimdilik izin vermiyor.
“Milliyetçi, sağ” seçmen özellikle Erdoğan’ın önem verdiği kesim, bundan sonraki seçimlerde sadece onlardan oy alacak çünkü.
İşte bu “milliyetçi” seçmen, “Uludere olayı, Suriye’de düşen uçak ve Afyon’da cephane patlaması gibi olayların ordu içerisinde gerektiği gibi soruşturulduğu kanaatinde misiniz” sorusuna yüzde 59 oranında “Hayır”, yüzde 25, 1 oranında
“Evet” cevabı veriyor.
Belli ki Başbakan’ın “benim Genelkurmay başkanım, benim ordum, benim askerim” tiratları insanları etkilememiş.
Toplumun üçte ikisi, “gerçekleri ortaya çıkarmadınız” diyor.
Başbakan’ın da, medyasının da oturup, “biz bu Uludere olayını sonuna kadar saklamak için çabaladık, Uludere meselesini sorgulamanın hainlik olduğunu söylemeye kadar vardırdık işi, peki halk nasıl oldu da bize hiç inanmadı” diye kendilerine bir sorması gerek herhalde.
Onca gazete, onca televizyon, onca dalkavuk, Başbakan’ın onca nutku halkı etkilemiyor bu konularda.
Gerçeği istiyorlar.
Düşünün ki “Uludere’de gerçek ortaya çıkmadı” diyen halkın yüzde 41’i hâlâ Erdoğan’ı “en güvenilir” lider olarak görüyor.
Kendisine böyle güvenen insanları bile inandıramamış Başbakan.
Halkın yüzde 56’sı “Suriye politikasının” da yanlış olduğuna karar vermiş.
Bu konuda da Başbakan’ın medyasının “propagandaları” işe yaramamış.
Ordunun medyayı kullanması nasıl sonuç vermediyse, Erdoğan’ın medyayı kullanması da bir sonuç vermiyor.
Medyada gerçekler az insan tarafından dile getirilse de kalabalığın yalanlarını yeniyor.
Tabii Erdoğan’ı asıl rahatsız edecek sonuçlar “cumhurbaşkanlığı” sorusunda ortaya çıkıyor.
Halka, “cumhurbaşkanlığı için Gül’le Erdoğan’dan hangisini tercih edersiniz” diye sorulduğunda yüzde 56’sı “Gül” diyor.
“Erdoğan” diyenler sadece yüzde 22, 7.
Son dönemlerde “cumhurbaşkanlığını” neredeyse bir takıntıya dönüştüren, bütün siyasetini “Çankaya’ya çıkmak” üstüne bina eden, sırf bu amaçla şiddeti, baskıyı arttıran Erdoğan bu konuda halktan destek görmüyor.
Erdoğan’ın Çankaya için beslediği gerginlik de tümüyle ters tepmiş gözüküyor.
“Hayatımdan memnunum” diyenler son beş ayda yüzde 13 azalarak yüzde 48’e inmiş.
Memnuniyetteki düşüş hızı dehşet verici.
Halkın yüzde 54, 9’u kendini geçen yıla kıyasla “daha az güvende”, yüzde 45, 5’i ise daha az özgür hissediyor.
Memnuniyet, güven, özgürlük hissi büyük bir erozyona uğramış gözüküyor.
Başbakan’ın medyasının “her şey mükemmel” propagandaları bu konularda da işe yaramamış.
Bütün bu verilere yan yana baktığınızda, Başbakan Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmak için çırpındıkça Çankaya’dan daha uzaklaştığını görüyorsunuz.
Eğer kendisini toparlamazsa, partisinin tüzüğü ve halkın cumhurbaşkanı tercihi nedeniyle iki yıla kadar koltuksuz kalacak bir çizgide ilerliyor.
Belki bu rakamlardan bir ders çıkartır da “tek adamcılık” oynamaktan vazgeçer.
Başbakan Erdoğan öyle entelektüel eleştiriye, mantıklı itiraza, doğru yolu birlikte bulma önerilerine hiç aldırmayan bir siyasetçi. Tam aksine entelektüel olan her şeyden nefret ediyor.
Çevresine, medyasına, yazarlarına baktığınızda onun hızlı bir lümpenleşme sürecine girdiğini, “aydın” dendiğinde aklına kitap, sanat, bilim değil “Boğaz’a bakarak alkollü içki içen insanlar” geldiğini, ancak onu “yüce lider” olarak görecek düzeydeki insanlara tahammül edebildiğini görüyorsunuz.
Fikirlerle ilişkisinin kesilmesinin ana nedeni de sanırım “sandıktaki oylara” tapınır hâle gelmesi; kendisinde en fazla ne varsa onu seviyor, şu anda da fikirden ziyade oy var elinde, o da her şeyi “oylarla” sayıyor.
Bilerek ya da bilmeyerek “halkı fevkalade küçümseyen” bir anlayışı sahiplendiğinden, halkın oylarının “fikirlerle” oluştuğu gerçeğini de tümüyle unutuyor.
Sanıyor ki fikirsiz bir “karizma” çekiciliğini sürdürebilir.
Fikir eksildikçe karizmanın da eriyeceğinin farkında değil.
Bir insandaki bu özellikleri öyle yazıyla falan değiştiremezsiniz.
Gazete yazılarının “Başbakan’a akıl öğretmek veya onu etkilemek için yazıldığını” sanacak kadar ahmaksanız bütün çabalarınız boşa gider ama yazıların “halk için yazıldığını”, doğru eleştirilerin, akılcı önerilerin sudaki halkalar gibi yayılarak insanlara ulaştığını düşünüyorsanız, her yazının, her dürüst eleştirinin önemini kavrarsınız.
Neredeyse bütün medyanın Erdoğan’a esir olduğu, gönüllü kölelik yaptığı bir dönemden geçiyoruz.
Birçok gazete Uludere’den söz bile etmiyor.
Böyle bir zamanda Metropoll Şirketi için çok güvenilir isimler bir kamuoyu araştırması yaptı.
Araştırmaya katılanların “BDP’nin kapatılması” konusundaki sorulara verdikleri cevaplardan “milliyetçi, sağ” bir damarın kuvvetli bir şekilde attığını görüyorsunuz, kesintisiz dalgalar hâlinde gelen ölümlerin yarattığı “öfkenin” inşa ettiği yüksek duvarlar bu konuda aklın içeri girmesine şimdilik izin vermiyor.
“Milliyetçi, sağ” seçmen özellikle Erdoğan’ın önem verdiği kesim, bundan sonraki seçimlerde sadece onlardan oy alacak çünkü.
İşte bu “milliyetçi” seçmen, “Uludere olayı, Suriye’de düşen uçak ve Afyon’da cephane patlaması gibi olayların ordu içerisinde gerektiği gibi soruşturulduğu kanaatinde misiniz” sorusuna yüzde 59 oranında “Hayır”, yüzde 25, 1 oranında
“Evet” cevabı veriyor.
Belli ki Başbakan’ın “benim Genelkurmay başkanım, benim ordum, benim askerim” tiratları insanları etkilememiş.
Toplumun üçte ikisi, “gerçekleri ortaya çıkarmadınız” diyor.
Başbakan’ın da, medyasının da oturup, “biz bu Uludere olayını sonuna kadar saklamak için çabaladık, Uludere meselesini sorgulamanın hainlik olduğunu söylemeye kadar vardırdık işi, peki halk nasıl oldu da bize hiç inanmadı” diye kendilerine bir sorması gerek herhalde.
Onca gazete, onca televizyon, onca dalkavuk, Başbakan’ın onca nutku halkı etkilemiyor bu konularda.
Gerçeği istiyorlar.
Düşünün ki “Uludere’de gerçek ortaya çıkmadı” diyen halkın yüzde 41’i hâlâ Erdoğan’ı “en güvenilir” lider olarak görüyor.
Kendisine böyle güvenen insanları bile inandıramamış Başbakan.
Halkın yüzde 56’sı “Suriye politikasının” da yanlış olduğuna karar vermiş.
Bu konuda da Başbakan’ın medyasının “propagandaları” işe yaramamış.
Ordunun medyayı kullanması nasıl sonuç vermediyse, Erdoğan’ın medyayı kullanması da bir sonuç vermiyor.
Medyada gerçekler az insan tarafından dile getirilse de kalabalığın yalanlarını yeniyor.
Tabii Erdoğan’ı asıl rahatsız edecek sonuçlar “cumhurbaşkanlığı” sorusunda ortaya çıkıyor.
Halka, “cumhurbaşkanlığı için Gül’le Erdoğan’dan hangisini tercih edersiniz” diye sorulduğunda yüzde 56’sı “Gül” diyor.
“Erdoğan” diyenler sadece yüzde 22, 7.
Son dönemlerde “cumhurbaşkanlığını” neredeyse bir takıntıya dönüştüren, bütün siyasetini “Çankaya’ya çıkmak” üstüne bina eden, sırf bu amaçla şiddeti, baskıyı arttıran Erdoğan bu konuda halktan destek görmüyor.
Erdoğan’ın Çankaya için beslediği gerginlik de tümüyle ters tepmiş gözüküyor.
“Hayatımdan memnunum” diyenler son beş ayda yüzde 13 azalarak yüzde 48’e inmiş.
Memnuniyetteki düşüş hızı dehşet verici.
Halkın yüzde 54, 9’u kendini geçen yıla kıyasla “daha az güvende”, yüzde 45, 5’i ise daha az özgür hissediyor.
Memnuniyet, güven, özgürlük hissi büyük bir erozyona uğramış gözüküyor.
Başbakan’ın medyasının “her şey mükemmel” propagandaları bu konularda da işe yaramamış.
Bütün bu verilere yan yana baktığınızda, Başbakan Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmak için çırpındıkça Çankaya’dan daha uzaklaştığını görüyorsunuz.
Eğer kendisini toparlamazsa, partisinin tüzüğü ve halkın cumhurbaşkanı tercihi nedeniyle iki yıla kadar koltuksuz kalacak bir çizgide ilerliyor.
Belki bu rakamlardan bir ders çıkartır da “tek adamcılık” oynamaktan vazgeçer.