Erdoğan'ın CNN'e verdiği röportajının tam metni
CNN’in tanınmış sunucusu Christiane Amanpour’a İstanbul’da verdiği röportajda Başbakan Erdoğan , Suriye krizi ve İran’ın nükleer programı gibi birçok konuyu değerlendirmişti. Başbakanlık basın merkezi tarafından görsel ve yazılı medyaya servis edilen röportajın tamamı servis edilmemişti. İşte o röportajın tam metni
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-09-22 00:17:11
SORU: Sayın Başbakan programımıza katıldığınız için çok teşekkür ederim.
ERDOĞAN: Ben teşekkür ederim.
SORU: Suriye ile ilgili bir soru soracağım. Suriye’deki katliamı durdurmak için çok mu geç. Durdurabilecek bir şey var mı?
ERDOĞAN: Zamanında gerekli müdahaleler, uyarılar yapıldı ama bütün bunlara rağmen Esad babasının izinden yürümeye devam ediyor ve maalesef bu, Suriye’nin geleceğini tehlikeye atıyor.
SORU: Türkiye şimdi ne görmek istiyor, tampon bölge mi, güvenli bölge mi? Bunun gerçekleşmesi olası mı?
ERDOĞAN: Uçuşa yasak bölge olmaksızın aşağıda kurulacak böyle bir bölge kesinlikle yeni bir Srebrenitsa Katliamı gibi bir katliama vesile olabilir, çünkü karşınızda gözü dönmüş bir rejim var ve uçaklarla saldırıyor. Uçaklarla saldırarak oradaki insanları acımasızca katlediyor. Böyle birşey çok büyük bir risk olur. Bu yüzden ilk olarak uçuşa yasak bölge ilan etmeliyiz ancak daha sonra tampon bölge oluşturabiliriz. Türkiye’ye gelen 100.000′den fazla sığınmacı var ve biz bu sayının ne kadarıyla başedebiliriz bilmiyoruz.
SORU: Fransa kısmi bir uçuşa yasak bölgeyi koruyabileceğini duyurdu. Uçuşa yasak bir bölgenin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?
ERDOĞAN: Şu anda Rusya’da, İran’da ve Çin’de bu gelişmeler açıkça görülüyor. Beşar Esad’ın sonunu oldukça açık bir şekilde görüyorlar. Açıkça söylüyorum siyasi olarak Esad bitmiştir.
SORU: Siz ve diğerleri geçtiğimiz 18 ay boyunca sonun yakın olduğunu söylediniz ancak Esad hâlâ görevini sürdürüyor.
ERDOĞAN: Ne zaman mümkün olacağını bilmiyorum. Bu hafta mı, gelecek hafta mı olacağını bilmiyorum. Ancak er ya da geç halkın iradesi üstün gelecek, zafer kazanacak. Gelişmeler çok açık ve net olarak bunu gösteriyor.
SORU: Eğer ABD katılsaydı Türkiye harekete geçer miydi? ABD liderlik yapsa Türkiye bir askerî harekâta katılır mıydı?
ERDOĞAN: Burada uluslararası hukuk neyi gerektiriyorsa tabii ki onu yaparız. Kosova’daki durum Suriye’dekine çok benziyordu. Kosova’da NATO birliklerinin mevcut olduğunu görüyorsunuz. NATO’nun burada bir inisiyatif alıp almaması hayati önemde.
SORU: Şimdi soru şu Dışişleri Bakanınız Washington’a gitti, Dışişleri Bakanı Clinton ile uzun uzun konuştu. Siz Dışişleri Bakanı Clinton ile ve ABD Başkanı Obama ile görüştünüz. Türk yetkililerden anladığımız, Türkiye’nin teklif ettiği tampon bölge, güvenli bölgeler, insani yardım koridorları, Özgür Suriye Ordusunun desteklenmesi, vb. her şey ABD tarafından geri çevrildi. Sizce bu neden? ABD’de seçim olacağı için mi? Örneğin isyancıları silahlandırmak istememeleri veya uçuşa yasak bölge, tampon bölgeler, güvenli bölgeler gibi konuları konuşmamaları sizi şaşırtıyor mu?
ERDOĞAN: Tabii Amerika’dan beklenen şeyler daha fazla. Şu an ne yazık ki bekleneni henüz Amerika da verebilmiş değil. Belki seçimlerden, belki seçim öncesi olmasından kaynaklanıyor. Kimse bize bunun sebeplerini söylemedi ve zorunda da değil. Ancak en azından bu rejime karşı olduklarını ifade ettiler. Aynısını Rusya ve Çin’den de bekliyoruz. Ez azından bu rejime karşı olduklarını ifade etmeliler. Beşar Esad başka bir ülkeye gönderilebilir bu sayede barış sağlanmış olabilirdi.
SORU: Sizin kendi Dışişleri Bakanınız Güvenlik Konseyi ile görüştü ve temelde kimsenin bir şey yapmayı istemediğini ifade etti. Sizce neden?
ERDOĞAN: Tabii burada özellikle açık olmak gerekli. Bu da BM Güvenlik Konseyi ve yapılanması ile ilişkili. Bu yapı ile BMGK dünya barışına kolay kolay hizmet edemez. Çok açık konuşuyorum, eğer bir üye kararları veto ederse herhangi bir karar almanız mümkün olmuyor. Putin ve Çin liderinden naçizane arzum ayağa kalkıp birşeyler yapmaları, Suriye’deki olaylara destek vermediklerini söylemelerine rağmen, Güvenlik Konseyi’nde Dışişleri Bakanıma hiç destek vermediler.
SORU: İran konusuna gelelim. İranlılarla Batı arasında köprü olmaya çalışmıştınız. Şu anda nükleer programla ilgili bir İran krizi var gibi gözüküyor. İsrail’in İran’a nükleer tesisleri ve nükleer programı sebebiyle saldıracağına inanıyor musunuz?
ERDOĞAN: Bu konu ile ilgili olarak düşüncelerimi çok açıkça ortaya koymam lazım. Şu ana kadar İran’ın nükleer kapasitesiyle ve bu kapasiteyi silah üretiminde kullanıp kullanmayacağıyla ilgili net bir bilgi yok. İran’ın dini lideri Hamaney ile görüştüm. Hamaney bana dinimizin binlerce insanın aynı anda ölümüne sebep olabilecek kitle imha silahları üretmemize izin vermediğini söyledi.
SORU: Ona inanıyor musunuz?
ERDOĞAN: Tabii ben söylenene inanmak durumundayım. Yaptıklarının sadece nükleer enerji yatırımı olduğunu söylediler. Bir süre önce Brezilya ve Türkiye arabulucu olmuşlardı. O zaman çok ilginç bir takım girişimlerde bulunduk. ABD ile ve Batılı ülkelerdeki diğer dostlarımızla görüştük, görüşme yapabileceğimiz çerçeveyi çizdik ve Tahran’da imzalanabilecek bir protokol oluşturduk. Ancak maalesef eğer o protokole saygı gösterilseydi İran hammaddeyi üretemeyecek Batı’dan almak zorunda kalacaktı. Türkiye’de takas yapılacaktı ve süreç çok akıcı gerçekleşecekti. Ancak o zaman o koşullar kabul edilmedi. Bir şiir okuduğum için cezaevine giren birisiyim. Hapiste olmanm ne demek olduğunu bilen birisiyim. İran durmak bilmeksizin çalıştı ve önceden ABD tarafından kendilerine verilecek bu hammaddeyi üretebilecek duruma geldi. Şu andaki açık tablo budur. O zaman bu protokole saygı gösterilseydi bütün süreç kontrol altında olurdu. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun bu konuda yapacağı açıklamaları ve bir dahaki sefere ne söyleyeceklerini çok merak ediyorum.
SORU: Ne olacağını düşünüyorsunuz?
ERDOĞAN: Sizin ifade ettiğiniz, sorunuzda belirttiğiniz şekilde İsrail’in İran’a saldıracağına inanmıyorum. Bu pek de mümkün değil. Aksi durumda bölgede kıyamet yaratmış olur. Bu İsrail için de çok acı verici olur. Bütün tablo bir gecede değişir. Bana göre şu ana kadar yapılanlar İran tarafından İsrail’e yöneltilen yanlış ifadeler. İsrail de benzer uygunsuz beyanatları İran’a karşı yaptı. İki taraf da birbirlerine karşı çok sert bir dil kullanıyor. Bu ifadelerin bir tür askerî müdahaleye hangi ölçüde dönüşeceğini bilmiyorum. Ancak bölgemde böyle bir şeyin gerçekleşmesini istemediğimden eminim. Çünkü bu dönemde bölgenin barış ve istikrara ihtiyacı var.
SORU: Büyük Arap Baharından konuşalım. Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da neler olduğuna bakalım ve Suriye hakkında konuşalım. Bu hükümetlerin ve sistemlerin geleceği ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu demokrasi mi? İslam mı? Demokrasi ve İslam’ın, örneğin Mısır’da, bir arada nasıl işleyeceğini düşünüyorsunuz?
ERDOĞAN: Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi’nin Hristiyan danışmanları var. Bu partide ve diğer partilerde Müslümanlar var. Başörtüsü takan ve takmayan kadın temsilcileri var. Bu nedenle herkese güzel bir mesaj veriyor ve Mısır’ın geleceğiyle ilgili endişe duyulacak bir durum olmadığını söylüyor. Herkes inanışına göre ve modaya uygun biçimde yaşayabilir. Şu anda ne olduğuna bakmadan Mısır’ı desteklememiz gerekir.
SORU: Herkesin inanışında başörtüsü takma yahut takmama konusunda serbest olduğundan bahsediyorsunuz. Siz bir Başbakan olarak bile Türkiye’de sorun yaşadınız. Üniversitelerde başörtüsü takma yasağı vardı ve kızlarınızı serbestçe başörtülerini takabilmeleri için ABD ve İngiltere’deki üniversitelere gönderdiniz. Bu size ne hissettirdi? Demokrasi ve İslam ile ilgili olarak ne söyleyeceksiniz?
ERDOĞAN: Konuyu siz açtınız çok teşekkür ediyorum. AK Parti, iktidara geldiğinde bayanların üniversitede başörtüsü takmalarına müsaade etti. Bundan önce kızlarımı kolej eğitimi için ABD’ye göndermek zorunda kalmıştım, tek nedeni de buydu. Amerika halen buna müsaade ediyor ancak benim ülkem bu sorunu yeni yeni çözüyor. İktidara geldiğimizde bu sorunu tek başımıza çözmeye muktedir değildik. Şayet bir kişi başörtüsü ile üniversiteye giremiyorsa ortada çok açık bir ayrımcılık vardır. Bir ülkenin tüm çocuklarının ne yapmak istediklerine kendilerinin karar verebilme erdemine sahip olmasını istiyoruz.
SORU: İktidarla ilgili konuşalım. 11 yıldır süren ve üç kez seçim kazandığınız bir iktidarı sürdürüyorsunuz. İktidara geldiğinizden beri Türkiye’de birçok şeyi başardınız. GSYİH’de patlama yaşandı, yargı ve azınlıklar konusunda reformlar gerçekleştirildi ve dahası. Ancak insanlar Erdoğan’ın sonsuza kadar mı iktidarda kalmak istediğini sormaya başladılar. İstiyor mu?
ERDOĞAN: Tam aksine. Partimizde bir kural vardır ve buna göre bir parti üyesi üç dönem seçildikten sonra bir dönem ara vermek zorundadır ve ardından tekrar seçime girebilir. Tek bir endişem var. Halkıma hizmet etmek istiyorum. Bu belirli bir siyasi partinin ya da parlamentonun çatısı altında olmak zorunda değil. Bir kuruluşta ya da bir düşünce kuruluşunda da görev alarak aynı şekilde hizmet etmeye devam edebilirsiniz.
SORU: Ancak birçok kişi aslında sizin cumhurbaşkanı olmak istediğinizi söylüyor. Bunun için belki düzenlemelerde bazı değişiklikler ya da cumhurbaşkanı olmak için ne gerekliyse onu yapacağınızı söylüyorlar. Belki bunun Putin-Medvedev durumuna benzeyeceği, siz ve sayın Gül arasında bir makam değişikliği olabileceğini söylüyorlar. Cumhurbaşkanı olmak istiyor musunuz?
ERDOĞAN: Bugüne kadar cumhurbaşkanı parlamento tarafından seçiliyordu. Ancak artık Türk halkı kendi cumhurbaşkanını seçebilecek. Ahmet ya da Mehmet kim olursa.
SORU: Cumhurbaşkanlığına aday olacak mısınız? Cumhurbaşkanı olacağınızı düşünüyor musunuz?
ERDOĞAN: Şu anda önümüzde iki yıl var. İki yıla kim öle, kim kala. Birçok şey değişebilir.
SORU: Demokrasilerde insanların daima özgür olmaları gerektiğini söylediniz. Türkiye’de eleştiride bulunmak, muhalif tarafta yer almak isteyenlerin ve gazetecilerin işinin gitgide zorlaştığı yönünde bir hissiyat var. Ekim ayında yayımlanacak bir rapora göre, Türkiye’de 60′tan fazla gazeteci yaptıkları iş nedeniyle hapiste bulunuyor. Bu rakam Çin ve İran’dakinden daha fazla. Burada soru şu olmak durumunda: Türkiye bölgede demokrasi yolunu gösteren bir ülke. Çok fazla sayıda gazeteci hapisteyken ülkenin bu niteliğini nasıl sürdüreceksiniz?
ERDOĞAN: Açıklamalarımda çok açık ve net biçimde belirttim. Sizin haber kaynaklarınızı bilmiyorum. Bir şiir okuduğum için cezaevine giren birisiyim. Hapiste olmanın ne demek olduğunu bilen birisiyim. Size aktarılanlar partimizi ve hükümetimizi lekelemek üzere atılmış adımlardır. Şu an cezaevinde olan 80 kişiden sadece dokuzunun sarı basın kartı mevcuttur ve geri kalanı da zaten terör eylemleri ve örgütleri ile ilişki içerisinde olmakla suçlanmaktadırlar.
SORU: Sayın Başbakan birçok liderden “şayet gazeteciyseniz ve hapisteyseniz o zaman teröristsiniz “sözünü duydum. Bu konuyu irdelemek istiyorum. Çünkü ben bir gazeteciyim ve ifade özgürlüğü demokrasiyi işaret eder. Bir başbakan eleştiri sınırlarının dışında mıdır? Türkiye başbakanı, bir gazeteci, yorumcu ya da köşe yazarı tarafından işinden ya da özgürlüğünden olma korkusu yaşamadan eleştirilebilir mi?
ERDOĞAN: Beni çok eleştiriyorlar. Keşke bu eleştirilerin hepsini bir arada size aktarabilsem. Ailem ve oğlum hakarete uğradı. Eleştiriye her zaman evet dedim. Eleştirileri her zaman dikkate aldım. Ben herhalde en fazla ve en sert eleştiriye maruz kalan başbakanım. Bu eleştirilere hep sabırla yaklaştım. Bazılarına dayanamadığımda bu eleştirileri yapanlar hakkında şikayette bulundum. Ancak daha sonra bu başvurularımı geri çektim ama anlamadılar ve yine arka arkaya bedel ödedim. Hakaret başka bir şey, eleştiri başka bir şey. Hakarete uğramaya asla tahammül etmeyeceğim. Eleştiriye daima evet der ve tahammül ederim. Eleştirilmekten memnuniyet duyarım ve gözden geçirilmenin bazı faydaları olduğunu düşünüyorum. Aldığım eleştirilerin ışığında geleceğimi ve izlediğim yolu şekillendirmeye çalışırım. Benim tutumum daima böyle olmuştur. Ancak bana ya da aileme karşı yapılan hakaretlere tahammül etmem(Mansettv)
SON VİDEO HABER
Haber Ara