Son film-İHH ve yalnızlaşan İsrail'in kışkırtmaları
'En son ABD’de Peygamberimize yönelik hakaretler içeren ve kışkırtmak amaçlı olduğu açıkça ifade edilen bir film ve sonrasında gelişen hadiseler ile, İngiltere merkezli TİMES’ın Suriye’ye üzerinden İHH’yı ve elbette Başbakan idaresindeki hükümeti hedef alan Sheera Frankel imzalı haberini bu manzara içinde değerlendirmek ve bir kısım ikâzlar yapmak istiyorum.'
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-09-15 08:51:48
TİMETÜRK / Abdullah Kuloğlu
Bundan yaklaşık olarak üç sene önce dünya çapında gelişen hadiselerin değerlendirilmesi amacıyla bir yazı kaleme almıştım. Yazının konusu özelde Ortadoğu üzerinde güç mücadelesi yapan hâkim güçlerin dayandıkları projelerin neler olduğu ile ilgiliydi. O günlerde pek anlaşılamayan fakat son gelişen hadiseler vesilesiyle daha rahat görülebileceğini ümit edebileceğim projeler.
Özetle şöyle idi:
a) Anglo-Sakson Devletlerin güdücülüğünü yaptığı BOP diye meşhur olmuş proje
b) Siyonist beynelminel sermaye ve devletinin (İsrail’in) güdücülüğünü yaptığı Parçalanmış Ortadoğu Projesi (POP)
c) Pers-Şii güdücülüğünde merkezî iradesinin İran olduğu Şii Antiemperyalizmine dayalı bir PERS hegemonyası
d) Müesses bir yapı güdücülüğünden mahrûm ehl-i sünnet dev yığının –farkında olmadan- aradığı ve hayalini yaşattığı ismi konulmamış bir BÜYÜK DOĞU PROJESİ.
İlk üçü devletleşmiş olmanın getirdiği avantajla daha görünür iken sonuncusu muazzam halk hareketlerinin sürüklediği bir dalga halinde kendiliğinden zuhur tepkilerle devletine doğru bir akışı temsil etmekte. Daha doğru ifadesiyle kalıbını arayan bir Ruh halinde.
İster BOP denilsin isterse POP veya Pers hegemonyası rahatlıkla görünmesi gereken husus bu projelerin, uyanan devin “ruh”unun nasıl lehlerine olacak şekilde kullanılabileceği ile ilgili oluşlarıdır. Ruhu pörsümüş olduğu halde fikirde tam olanların, ruhu tam fakat fikirde olamayanlar üzerinden yürüttüğü bir mücadele kısaca.
En son ABD’de Peygamberimize yönelik hakaretler içeren ve kışkırtmak amaçlı olduğu açıkça ifade edilen bir film ve sonrasında gelişen hadiseler ile, İngiltere merkezli TİME’ın Suriye’ye üzerinden İHH’yı ve elbette Başbakan idaresindeki hükümeti hedef alan Sheera Frankel imzalı haberini bu manzara içinde değerlendirmek ve bir kısım ikâzlar yapmak istiyorum.
Birincisiyle hem ABD içine hem de bütün ümmete, ikincisiyle ise Türkiye özelinde İHH ve hükümete gayet hesaplı bir psikolojik operasyon yapıldığı rahatlıkla görülebilir.
Kışkırtmanın her iki kaynağı da Siyonizmin emrinde olan “beynelminel sermaye ve devleti”dir. Hedefi de Anglo-Sakson katarına bağlı batı devletler topluluğu ile -kısaca ABD ile-, merkezî iradeden ve fikirden mahrûm ümmet kadrosunun güdücüleri.
Zira Siyonist İsrail bilmektedir ki, BOP projesi kapsamında Müslümanlara açılan iktidar sahaları uzun vadede –hesap tam tersi olsa da - Müslüman halklar nezdinde İslam’a dayalı bir uyanış ve kurtuluş fikri ve cesaretinin kaynağı olmaktadır. Müslümanlar da bunun farkına varmış ve bu durumu lehlerine kullanmak anlayışı ile hareket etmektedirler. Temel hedefleri ise İsrail’in Ortadoğu’da varlığına nihaî olarak son vermektir. Bu Ortadoğu içinde İsrail’in son kertede yekpareleşmiş bir İslam Dünyası ile baş başa kalması sürecine su taşımak demektir. Siyasî ve iktisadî gücü ile yekpareleşmiş bir İslam Dünyası ile Batının İsrail hatrına bir kavgaya girmesi ise hayaldir. Bu durumda İsrail için gerilim iklimini ayakta tutmak ve İslamî tehdit algısı üzerinden ABD’yi ve dolayısı ile batılı devletleri burnundan halkalamak ve cepheyi mümkün olduğunca geniş tutmak ve yalnızlaşmamak esastır.
ABD’de bugün iktidar olan Obama yönetimi ise Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında İslam Dünyasıyla İsrail güdümünde olmaktan kaynaklanan krize bir çözüm bulmanın ve bu yeni barış ikliminden istifade ile varlığını ve gücünü muhafaza etmek önceliğine inanmaktadır. Çünkü Siyonist güdüme girmiş bir ABD’nin son kertede İslam Dünyasın’nın İsrail ile birlikte hedefi haline geleceğini ve bunun ABD’nin geleceğini tehdit ettiğini görmektedir. Dolayısı ile İsrail mutlaka kendi kontrollerinde bir İslam Dünyası ile dengelenmeli ve İsrail’e alternatifsiz olmadığı hatırlatılmalıdır. Bu bakımdan Türkiye, İran ve Mısır’ın kurucu liderliğinde batı demokrasilerine bağlanmış bir İslam Dünyasının tesisi sağlanmalıdır. Böylece ABD güdümünde kontrollü bir gerilim altında birbirini öncelikli rakip gören ülkelerin idaresi hedeflenmektedir.
Üç aşağı beş yukarı bir makale sınırlarında manzaranın tasviri budur.
Şimdi gelelim mevzuya,
.
Times’da İHH ismini ortaya atan Sheera Frenkel kimdir?
McClatchy Gazetesi adına çalışan ve Kudüs’te yaşayan bir muhabir. Özellikle Obama yönetimine karşı Başkan adayı Romney’i destekleyen, Suriye’de Esed Rejiminin düşüşü halinde İslamcıların hakimiyetini söz konusu eden MOSSAD’ın paravan medya unsuru olarak kullandığı bir isim. Jarusalem Post, The Times of London, McClatchy ve Christian Science Monitor gibi gazetelerde yazan biri. Evangelist akımı temsil eden bir kısım oluşumlara yazılarıyla hizmet etmiş İsrail’in medya uzantısının en ucunda bulunan bir isim. Yani kendisi önemsiz fakat dayandığı güç bakımından kayda değer bir isim.
Film olayının perde arkasında ise yine Evangelist-Siyonist güdüm çoktan deşifre edildi. Bu yüzden detaylarına burada tekrar girmek istemiyorum.
Söz konusu film ve haberin birisinin ABD diğerinin ise İngiltere üzerinden servis edilmesi şüphesiz dikkatinizden kaçmamıştır.
Pekiyi tescilli Mossad tetikçisi Sheera Frankel niçin haberde özellikle İHH ismini zikretmiştir?
Bu sorunun cevabını anlamak için İHH’nın Suriye özelinde ortaya koyduğu performansın İsrail’i hangi bakımdan rahatsız ettiğini anlamamız gerekiyor. Şüphesiz Suriye’den önce, Mavi Marmara hadisesi ile İsrail’in imhâ listesine çoktan girmiş bir vakıftan söz ettiğimizi de unutmayalım.
Yakından takip ettiğim için Suriye’de direnen halka silah yardımı yapmadığını –istese de yapamayacağını- çok iyi bildiğim İHH’nın özellikle silah yardımına aracılık ettiği şeklinde bir suçlamaya muhatap olmasının altında yatan başka bir sebep olması icab eder.
Bu sebep Sheera Frankel’in Esed sonrasına dair Siyonist İsrail’in yaşadığı İslamcı bir iktidar ihtimalinden yaşadığı korkudur.
Çünkü Siyonist İsrail İHH’yı, Başbakan Erdoğan hükümetinin gayri resmi organı olarak lanse ederek hükümeti İHH’yı Suriye özelinde yürüttüğü yardım faaliyetler üzerinden savaşan liderlere söyledikleri bakımından kontrol altında tutmaya zorlamak istiyor. Silah gongu çalındıktan sonra, İHH’nın fundamantalist eğilimler taşıdığı ve hükümetle ilişkileri konularının gündeme gelmesi hiç de şaşırtıcı olmaz. Çünkü İHH Suriye’de Müslümanların hükümranlığının kesinlikle pazarlık konusu yapılmaması yönünde etkili telkinleriyle İsrail’in –Esed’in tutunması mümkün olmadığından- hiç tercih etmediği bir İslamî tavrın oluşması bakımından önünü kesmek istiyor.
Suriye öncesi Libya, Mısır, Tunus, Yemen’de “Arap Baharı”nın hangi anlayışı tetiklediğini ve sonuçlarını son film hadisesi ile ABD kamuoyuna en can acıtıcı şekilde göstermek gayeli hesaplı kışkırtma da bu genel resim içinde değerlendirilebilir.
Hükümet bu oyuna gelmemeli ve İHH ile birlikte gıda, tıbbî malzemeler, bebek maması ve bezi taşımanın yanında esas can alıcı hususun baharı yaza çevirebilecek esas amil olan “dünya görüşü” ve buna dayanan doğru bir projeyi taşımanın gereklerine yapışmalı.
Son olarak film sebebiyle Müslüman halkların gösterdiği çeşitli derecelerdeki tepkilerin “oyuna geliyoruz” paniği ile ele alınışına dair bir değerlendirme ve ikâzla bitirmek isterim.
“Oyuna geliyoruz”dan ibaret pasiflik aşılayan açıklamaların tersinden neye hizmet ettiği bilmem artık görülebiliyor mu ? Oyuna gelmeyelim elbette. Fakat oyuna gelmeyelim oyununa da gelmeyelim. Son iki yıldır “Arap Baharı” ile ayaklanan halkın “sivil demokratik şiddet” örnekleri karşısında hiç sesini çıkarmayanları, söz konusu olan Peygamberini savunmak muhtevalı duygusunun emrinde şiddet olduğunda nasıl yatıştırıcı bir role soyundukları dikkatten kaçmamalı!.. (Malûm camianın –utanmasalar dernek cemiyeti de diyecekler ya!- ağzıyla Mavi Marmara’da açığa çıkan kaygı ile örtüşen bir mantıkla!..) Öyle görünmek durumunda olan resmî sıfatlıları ayrı bir yere koyuyorum elbette. Fakat yine de halk öfkesinin hedefi olan ABD’nin (İSRAİL) tezgâhına ve kışkırtmasına teşne olduğu her durumda her ne kadar tasvip edilmese (!) de hangi “halk” muamelesine maruz kalacaklarını hatırlatmaları yerinde olacaktır. Kendi halkının kışkırtılan iman öfkesini “kendi hesabı” adına bir sıçrama tahtası olarak kullanmanın en çarpıcı misali şüphesiz Mavi Marmara olayı üzerine bina edilen aksiyoner politikalardan süzülebilir. Ve arif olana tarif gerekmez.
SON VİDEO HABER
Haber Ara