Dolar

34,8655

Euro

36,6086

Altın

3.045,48

Bist

10.058,47

Çamlıca'ya değil, Türkiye'ye cami...

'Müslüman bir ülkede ve coğrafyada yaşayan bizler İslam Medeniyetine ait bir mimari kimliğe yeniden ulaşmalıyız.Bu kimliği oluşturmak için önce camilerimizin yenilenmesinden ve medeniyetimize yakışan camiler tasarlamalıyız. AVM’ leri değil Camilerimizi çekim merkezi haline getirmeliyiz.. '

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-08-16 13:48:59

Çamlıca'ya değil, Türkiye'ye cami...
EVREN DİGA *

Her seçim döneminde tartışılan “Taksim’e Cami” meselesine ilave olarak Çamlıca tepesine yapılması planlanan cami ve Ataşehir’de Başbakanın açılışını yaptığı Mimar Sinan Camii “cami tartışmaları”na yeni bir boyut getirdi. “Cami mimarisi” olarak tanımlayabileceğimiz bu boyuta dair pek çok kimse olumlu ya da olumsuz görüş bildirdi. Gazetecisinden sosyologuna, şehir plancısından mimarına, belediye başkanından muhtarına kadar birçok kişi değerlendirmelerde bulundu. İçlerinden sadece bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda insan asıl konuşulması gereken konulara değindi.

Asıl konuşulması gereken nedir?

Evet, Taksime cami bir ihtiyaç, mutlaka yapılmalı. Çamlıca Camii ise, bu coğrafyayı tanıyan, İslam medeniyetine vakıf, cami mimarisi ve şehircilik üzerinde bilimsel çalışmalar yapmış kişilerce tüm detaylarıyla tartışıldıktan ve bölgede yaşayan insanların sürece dahil edilmesiyle oluşacak kararlardan sonra projelendirilip hayata geçmesi gereklidir.

Bu konular, her zaman siyaset malzemesi olarak kullanılmaya çalışıldığı için bugüne kadar olması gerekenleri ve bugüne kadar yaşanan sorunları konuşmaya fırsat bulunamadı. Ve o yüzdendir bir asır boyunca gelip giden yöneticilerin hiç biri arkasında bu medeniyete ait ismiyle birlikte anılan bir eser bırakamadı.

Konuşulması gereken bu sorunlar ve yapılması gerekenler aslında şunlardı.



1- Cami mimarisinde kimlik ve işlevsellik

Hangi dine ait olduğuna bakılmaksızın tarihte tüm ibadethaneler görünüş ve estetik olarak ait oldukları toplum ve medeniyetin birer sembolü olmuşlardır. Yapım teknolojisiyle de günümüz mimarisine birçok açıdan öncülük etmiş ve yeni tasarımların doğmasına sebep olmuştur. İslam medeniyeti ise süslemeleri, çinileri ve hat sanatları ile gören kişileri kendisine hayran bırakacak şekilde camilerimizin duvarlarında hayat bulmuştur. Cumhuriyet döneminden sonra ise bugüne kadar özgün, günümüz gereksinimlerine cevap verebilecek yeni cami projeleri oluşturamamıştır. Bu dönemde inşa edilen bu camiler Selçuklu ve Osmanlı camilerin kötü birer kopyası olmaktan öteye geçememiştir.

Ülkemizde standart diyebileceğimiz bir mahalle camisi günde kaç yaklaşık 2,5 – 3 saat kullanılmaktadır. Bir hafta içerisinde ise bu 24 saat bile etmemektedir. Cemaatinin yaptığı yardımlarla ve halkın verdiği vergilerle inşa edilmiş ve bu kadar az kullanılan camiler inşa etmek, israftan başka bir şey değildir. Camilerin tarihteki fonksiyonları elbette günümüzle kıyaslanmayacak kadar genişti.

O zaman yapılması gereken, içerisinde / çevresinde sağlık ocağı, mahalle konağı, okuma salonu, karakol, muhtarlık gibi sosyal – kültürel alanların bulunduğu, vatandaşların – cemaatin 24 saat boyunca kullanacağı daha işlevsel camiler inşa etmektir. Öyle ki Cumhuriyet’ten sonra yapılan camilerin hiçbiri Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılan camilerin işlevselliğine ulaşamamıştır. Bu mahallerle donatılmış kimi camiler ise herhangi bir nitelik taşımadıkları gibi gerekli dini, sosyal ve kültürel işlevler ile bütünleşememiştir.???

İncelendiğinde görülecektir ki, Osmanlı ve Selçuklu döneminde yapılan ise camiler kentlerde insanların en kolay ulaşacağı yerlere yapılmış ve birer çekim merkezi olmaları sağlanmıştır. Süleymaniye, Şehzade, Bayezid, Sultanahmet, Fatih ve Yeni Cami kentin merkezinde çarşılar ve kalabalıklarla yaşarlar. Bursa’da ki Ulu cami ise etrafındaki han ve hamamlarla tek vücut olmuş ve bu özelliğini günümüze kadar taşımıştır.

Özetle, mimari olarak aynı fabrikadan çıkmışçasına standart tipte hepsi birbirine benzeyen estetik olmayan yapıların geçmişin üzerine bir yorgan gibi örtülmüş olması gelinen son noktadır. Son yıllarda açılan birçok cami birbirinin hemen hemen kopyasıdır. Camileri günümüzün modernizm simgesi olarak görülen kibir kulelerinin, zenginliğin simgesi haline gelen rezidansların yanında küçük düşürmemek için şunu hatırlamalıyız. Camiyi güzel yapan ise küçük, büyük hepsi yarım küre olan kubbeler, Uzun minareler değil İç mekânın insanları birleştiren gücüdür.


2- Cumhuriyet döneminde yapılan camiler depreme dayanıklı mı?

Bugün ülkemizde yaklaşık olarak 100 bin adet cami mevcut. Bunların büyük bir bölümü Cumhuriyetin ilanından sonra inşa edilmiş. Bu dönemde yaşanan hızlı kentleşmenin sonucu olan çarpık yapılanma cami yapımını da olumsuz etkilediği gözler önünde. Yapım aşamasında projeler ve inşa süreci çoğu zaman denetlenemediğini biliyoruz. Kontrolsüz inşa edilmiş bu camilerin deprem, yangın ve benzeri durumlarda binlerce insan için oluşturabileceği tehlike de ortada. Bunu Büyük Marmara Depreminde İstanbul, Kocaeli, Sakaryai Yalova ve Düzce’de yaşadık.

Bu depremde Plan – Proje ile inşa edilen kamu ve özel binaların yanında en çok zarar gören yapılar camilerimiz olmuştur. Hastanelerin, Okulların, Kamu binalarının hızla yenilenerek depreme dayanıklı hale getirildiği ve ülke çapında KENTSEL DÖNÜŞÜM çalışmalarının yapıldığı bu günlerde camilerimizin de ivedi bir şekilde denetlenmesi ve kontrollerinin sağlanması gerekmektedir. Öncelikle akıllara gelmesi gereken konu budur.

Sonuç olarak, Müslüman bir ülkede ve coğrafyada yaşayan bizler İslam Medeniyetine ait bir mimari kimliği yeniden üretmeli, yeniden oluşturmalı, yeniden inşa etmeliyiz.

Bu kimliği oluşturmak için önce camilerimizin yenilenmesinden başlanmalı ve medeniyetimize yakışan camiler tasarlamalıyız. Bugüne kadar modernlik adı altında yaşam ve kültür taklitçiliğinin gölgesinde yapılan yanlışları tekrar etmemeli, ülkemizde Cumhuriyetin ilanından bugüne kadar yapılan camileri gerekiyorsa yıkıp yeniden inşa etmeli ve onları daha işlevsel ve daha fazla kullanılabilir yapmalıyız. AVM’ leri değil camilerimizi çekim merkezi haline getirmeliyiz. Bunun için yaşadığı coğrafyanın tarihini bilen, medeniyet değerlerini içselleştirmiş ve bu değerleri yüceltecek bir neslin yetişmesi gerekmektedir. Bu konuda yöneticilere büyük görev düşüyor. Belki o zaman bazı şeyler daha iyi anlaşılır, yaşanır ve hayat bulur…

* Medeniyet Gençliği 
https://twitter.com/evrendiga 

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara