Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

AKP’yi bitirme planları bitmiyor

Suriye olaylarında tehlikeli bir biçimde karşımıza çıkan PKK-Ergenekon ittifakının hedefinde Başbakan Erdoğan ve Mesut Barzani var. Her iki tarafın da bunu görerek pozisyon aldığı/alacağı kanaatindeyim. Bu süreçte AK Parti’ye karşı PKK uzantılarının da içinde yer alacağı bir muhalefet cephesinin oluşturulmak istenmesinin tesadüf olmadığını açık.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-08-06 09:45:15

AKP’yi bitirme planları bitmiyor
Öcalan ABD tarafından yakalanıp Türkiye’ye teslim edildiğinde ne demişti: “İzin verirseniz Türkiye’ye hizmet etmeye hazırım.” Öcalan’ın Türkiye dediği aslında askeri komuta kademesiydi. Başka bir deyişle, ordunun bizatihi kendisiydi. Çünkü Öcalan Türkiye’nin sahibi olarak orduyu görüyordu.

Öcalan’ı Türkiye’ye getiren ve İmralı’da sorgulayan ekip, bugün Ergenekon davasında tutuklu bulunuyor. O tarihte onların egemen olduğu bir düzen vardı. Güç ve iktidar her anlamda kendilerindeydi. Seçilmiş hükümetlerin sadece kağıt üstünde bir hükmü vardı. İmralı’da malum ekibin Öcalan’la sürdürdükleri müzakerelerden adım gibi eminim o dönemdeki hükümetlerin haberi bile yoktu. Türkiye için gerekli olan politikaları onlar belirliyorlardı ve MGK marifetiyle hükümetlere dikte ediyorlardı.

O tarihte isteselerdi PKK sorununu temelli bitirebilirlerdi. Ama istemediler. Çünkü PKK gibi bir düşmana ihtiyaçları vardı. PKK sayesinde na-meşru iktidarlarını sürdürebilme imkanına sahiptiler. Öcalan’ın talimatıyla silahlı güçlerin sınır dışına çekildiği bir dönemde ilginç ve ibretamiz bir gelişme yaşanır. Öcalan’ın bizatihi kendisinin çok sonraları avukatlarına yaptığı açıklamalardan anlıyoruz ki, kendisiyle müzakere yürüten malum ekip kendisinden PKK’lı bazı silahlı unsurların içerde tutulması talebinde bulunmuşlar.

PKK’nın Öcalan tarafından kurucu felsefesiyle tasfiye edildiği bir dönemde örgütsel varlığını da sonlandırma imkanı doğmuşken niye bu yola başvurulmadığını sorgulamak gerekir. Bu sorgulama dün yapılmadığı içindir ki bugün Suriye bağlamında bir kez daha gündeme gelen PKK-Ergenekon işbirliği doğru dürüst analiz edilemiyor.

Ulusalcı Öcalan!

Ergenekoncu-ulusalcı düzenin sürmesi için PKK’ya, yani bölücü terör olgusuna ihtiyaç vardı. O yüzden PKK bitirilmek istenmedi. AK Parti’yi bitirme senaryosunu ordu içinde kuvveden fiile çıkarmak isteyen malum güç odaklarının bir yandan da PKK’yı nasıl AK Parti’nin üzerine Öcalan marifetiyle salıverdikleri artık sır değil. AK Parti’nin iktidara gelip demokratik reformları hayata geçirmek istediği bir dönemde Öcalan’ın Kandil’deki örgütüne tekrar silaha sarılma talimatını vermesi tesadüfle izah edilemez. Çünkü aynı tarihlerde ordu içinde AK Parti Hükümetini devirmek için ciddi planların yapıldığı biliniyor. Bu planları yapan yüksek askeri zevatın daha alt düzeydeki elemanları marifetiyle sürekli Öcalan’la ilişki halinde olduğu da artık herkesçe bilinen bir gerçeklik.

AK Parti Hükümetini devirmek için planlar yapanlar süreç içinde bir bir tutuklandılar. Öcalan’la İmralı’da yıllarca teşrik-i mesai yapan görevliler de… Paradoksa bakınız ki bunlar için gözyaşı döken bizzat Öcalan’ın kendisi oldu. Silivri’de yatanlara Öcalan açıkça sahip çıktı. İlginç ve şaşırtıcı bir mantıkla Ergenekon sanıklarına ve darbeci subaylara sahip çıkan Öcalan özetle şöyle diyordu: “Kürt meselesinde çözüm isteyenler AK Parti tarafından Ergenekoncu diye damgalanarak Silivri’ye tıkıldılar. Çözümsüzlük isteyenler ise dışarıda, AK Parti’ye işbirliği halindeler. AK Parti muhalefeti susturuyor.”

Bu sözler biliyorum size hiç mi hiç yabancı gelmedi. Aynı sözleri Ergenekoncuların medyadaki ve siyaset dünyasındaki uzantıları da söyleyip duruyorlar çünkü. “Kürt meselesinin çözümü” gibi lafları bir tarafa bırakacak olursa Öcalan’ın dediği de tıpkı Ergenekoncuların dediğinin aynıdır: “Ergenekon fasa fisodur.” Oysa Silivri’de yatanlar içinde Güneydoğu’da adı faili meçhullere karışmış subaylar da vardı. Paradoksa bakınız ki, Öcalan’ın partisi olarak siyaset sahnesinde bulunan BDP ise faili meçhullerden hesap sormak gerektiğini söyleyip duruyordu. Ama ne hikmetse Ergenekon davasına sırtlarını çeviriyorlardı. Düşmanca bakışlarını ise, tıpkı Ergenekoncuların ağzından dökülen, “sivil faşizm!” suçlamaları eşliğinde AK Parti’ye yöneltiyorlardı. Bu söylem beraberliği tesadüf olabilir mi?

Sıkı durun, asıl şimdi söyleyeceklerim, söylem beraberliğinin hangi kerteye taşındığını göstermek bakımından ibretlik belge niteliğindedir.

Öcalan’ın yakalandıktan sonra neler söylediklerini bir hatırlayalım isterseniz.

Öcalan, Türkiye’ye yönelik düşmanca teşebbüslerin arkasında ABD’yi görüyordu. ABD’nin kısa adı BOP diye anılan “Büyük Ortadoğu Projesi”yle aslında Türkiye’yi çökertmek istediğini söylüyordu. Öcalan bu bağlamda Türkiye’ye yöneltilmiş iki düşman güçten bahsediyordu. Biri, dışarıda Barzani ve Talabani. Diğeri, içerde Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti. Öcalan, ABD’nin BOP aracılığıyla Barzani ve Talabani ikilisine bir Kürdistan kurdurtmak istediğini, içeride de iktidara getirdiği AK Parti aracılığıyla rejimin temellerini yok etmeye yöneldiğini söylüyordu. Başka bir deyişle, Öcalan’a göre, Türkiye’nin iki büyük düşmanı vardı. Barzani-Talabani üzerinden gelen Kürt milliyetçi dalgası Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü tehdit ediyordu, AK Parti marifetiyle de Kemalist Cumhuriyet’in laik temelleri imha edilmek isteniyordu. Öcalan’ın buradan hareketle Genelkurmay katına önerdiği bir öneri vardı. “İstenirse biz bu iç ve dış tehdide karşı Türkiye’nin safında savaşmaya hazırız.”

Şimdi anladınız mi AK Parti iktidara geldikten kısa bir süre sonra ordu içinde darbe planları hazırlanırken Öcalan’ın talimatıyla da PKK silahlarının AK Parti Hükümetine karşı niye konuşturulduğunu?

Öcalan nasıl bir “Kürt milliyetçisi”dir ki Barzani ve Talabani’ye ateş püskürmektedir. Kuzey Irak’ta kurulan Federal Kürdistan’ı “ilkel milliyetçi ve gerici” diye suçlayıp mahkum edebilmekte, oradaki Kürt varlığının Türkiye’nin ulusal bütünlüğü için tehdit oluşturduğu ihbarında bulunabilmektedir. Bu söylemler, Ergenekoncuların söylemlerinin birebir aynı değil de nedir söyler misiniz?

Barzani’nin tavrı ne olur?

Ergenekoncuların Başbakan Erdoğan ve AK Parti Hükümeti için söylediklerinin aynısını söyleyen bir Öcalan ve PKK var karşımızda. Her ikisinin de ortak düşmanı: Erdoğan ve AK Parti. Darbeler döneminin kapandığını esefle gören Ergenekoncuların AK Parti’yi sandıkta devirmenin de imkansız olduğunu gördükten sonra nasıl PKK ipine dört elle sarıldıklarını görmemek için kör olmak lazım. Milliyetçilik-ulusalcılık bahsinde mangalda kül bırakmayan bilumum gazeteci ve yazarlar PKK’yı şirin ve mazur göstermek için kelimelere takla attırıyorlar. AK Parti’yi zayıflatmak veya devirmek için PKK kartını kullananların Suriye’deki gelişmeleri nasıl bilerek ve isteyerek çarpıttıklarını görüyoruz işte.

PKK onlar için hem bir korku pompalama, hem de eylemleri dolayısıyla AK Parti Hükümetini zayıflatma aracı olarak görüldüğü için müthiş bir himaye sebebi haline gelmiş bulunmaktadır.

Birbirlerini nasıl da besleyip duruyorlar.

Derin bir ittifakla karşı karşıya bulunduğumuzu Suriye olaylarıyla bir kez daha görmüş olduk.

PKK, Kuzey Suriye bölgesinde Esad ordusunun bilinçli olarak kendilerine bıraktığı yerlere Öcalan posteri ve PKK bayrağı çekerek içerde AK Parti Hükümetine karşı milliyetçi-ulusalcı bir dalganın oluşmasını sağlamak istiyor. Bunun Ergenekoncuların ne kadar çok işine yaradığını söylemeye sanırım gerek yok. Ergenekoncular ise PKK’nın yarattığı sözümona bu “Kürdistan korkusu” dolayısıyla toplumu AK Parti Hükümetine karşı kışkırtma yoluna gidiyorlar. PKK, tekrar Türkiye’de Barzani düşmanlığının kök salmasını bilerek sağlamak isterken, Ergenekoncular ise PKK tarafından kendilerine sağlanan bu pası gole çevirmek için psikolojik harekat yürütmeye çoktan başladılar bile.

PKK ile Ergenekoncu unsurların iç ve dış düşman tanımlarını tekrar hatırlayarak Suriye olaylarını değerlendirmeliyiz diyorum. Bu derin paslaşmayı anladığımız zaman Suriye’deki PKK uzantısı PYD’nin rolünü de, tahrik siyasetini de doğru çözümlemiş oluruz.

Barzani’nin “Kürtlerin birliği” adına siyaseten körleştiği tek nokta, PKK’nın kolu olan PYD’yi Kürt Ulusal Konseyi’nin içine dahil etme ihtiyacı duymuş olmasıdır. Kanaatim o ki Barzani, PYD’yi bir cephenin unsuru haline getirerek kontrol altına alma düşüncesiyle hareket etmiştir. PYD üzerinden PKK’nın aslında Barzani ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmek istediğini göremeyen Barzani, gereksiz yere hem kendini sıkıntıya sokmuş oldu, hem de yeni Suriye’nin birliği önünde Kürtlerin bir engel olduğu algısının oluşmasına sebebiyet verdi. Oysa Kürt Ulusal Cephesi’ni Türkiye Hükümetinin katkısıyla Suriye Ulusal Cephesi’ne eklemleme başarısını sergilemiş olsaydı hem PYD’nin oyun planını boşa çıkartmış olurdu, hem de Suriye Kürtlerinin her bakımdan kazançlı çıkacakları yeni bir sürece kapı aralamış olurdu.

Bu imkan hala var. Bu fırsat henüz kaçmış değil. Erbil’de Barzani ile görüşmeye giden Davutoğlu böyle bir imkanı ve fırsatı sunuyor. Türkiye’nin önerileri, herkese kazandıracak yeni bir dönemin habercisi olabilir. İçimdeki ses, Barzani’nin AK Parti Hükümetinin hem Irak Kürtlerinin, hem de Suriye Kürtlerinin kazanımları için hayati öneme sahip önerilerini dikkate alıp yeni bir politika geliştireceğini söylüyor.

Suriye olaylarında tehlikeli bir biçimde karşımıza çıkan PKK-Ergenekon ittifakının hedefinde Başbakan Erdoğan ve Mesut Barzani var. Her iki tarafın da bunu görerek pozisyon aldığı/alacağı kanaatindeyim. Bu süreçte AK Parti’ye karşı PKK uzantılarının da içinde yer alacağı bir muhalefet cephesinin oluşturulmak istenmesinin tesadüfi olmadığını söylemeye bile gerek yok sanırım. Medyadaki unsurlar çoktan sıralandılar bile. Şimdi sıra siyasetin dizaynında. Başarılı olabilirler mi? Asla! Çünkü Türk Baasçılığının da, Kürt Baasçılığının da son kullanma tarihi geçti./MEHMET METİNER / Star

Haber Ara