Genişleme yorgunluk değil güçlenmedir
Bilindiği gibi bugün katılım müzakerelerini yürüttüğümüz Avrupa Birliği’ne ilk üyelik başvurumuzun tarihi, Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kuruluşunun 2 yıl sonrasına, 1959’a gidiyor.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-07-16 09:27:06
Bilindiği gibi bugün katılım müzakerelerini yürüttüğümüz Avrupa Birliği’ne ilk üyelik başvurumuzun tarihi, Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kuruluşunun 2 yıl sonrasına, 1959’a gidiyor. Ama buna rağmen hâlihazırda Türkiye’nin üye olmadığı tek Avrupa organizasyonu maalesef Avrupa Birliği’dir.
Oysa İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa Konseyi kurulduğunda, Bakanlar Konseyi’nin ilk kararı Türkiye’yi üyeliğe davet etmek olmuştur.
Bu örgüte Türkiye 1949’da katılırken, İspanya ve Portekiz 1970 sonunda üye olabilmiş, Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri ise 1990’lara doğru üye olmaya başlamışlardır.
Türkiye, NATO’ya kuruluşundan 3 yıl sonra, 1952’de, Almanya’nın katılımından 3 yıl önce üye olmuştur.
***
Sadece bu hususları dikkate alarak dahi şunu rahatlıkla söyleyebilmeliyiz: Türkiye’nin Avrupalılığını da, AB üyeliğini de tartışmanın zamanı çoktan geçmiştir.
Şurası çok açıktır ki NATO çerçevesinde 60 yıldır Avrupa halklarıyla ortak bir mücadele veren Türkiye’nin AB içerisinde yer almaması çok ciddi bir tezattır.
Türkiye bugün sadece bölgesel anlamda değil, küresel ölçekte de insanlığın karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümü için eşsiz bir fırsat sunmaktadır.
Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan; laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti özelliğiyle Türkiye, geniş bir coğrafyada barış ve hoşgörü çağrılarının en güçlü savunuculuğunu yapıyor ve bu çağrılar önemli bir karşılık buluyor.
Türkiye modeli, 21.yüzyılda Avrupa Birliği’nin de benimsemesi gerektiğini düşündüğümüz kapsayıcı vizyonun vazgeçilmez bir unsurunu teşkil ediyor.
Bu bağlamda Avrupa Birliği’nin “genişleme yorgunluğundan” ziyade yeni “genişleme dalgalarını” konuşması, bunları tartışması daha isabetli, daha anlamlı bir yaklaşım olacaktır.
Genişlemeyi bir yorgunluk değil, bir güçlenme unsuru olarak değerlendiriyoruz.
Esasen bugün küresel ekonomik krizlerin etkileriyle ciddi şekilde boğuşan Avrupa Birliği için tek çıkar yol genişlemedir. Avrupa Birliği’ne üye olan her yeni ülke Birliğin kültürel çeşitliliğine, değerlerine ve her şeyden önemlisi gelecek vizyonuna eşsiz katkılarda bulunmuştur.
Türkiye olarak, Avrupa Birliği’nin daha geniş bir coğrafyada ve küresel ölçekte daha barışçıl, istikrarlı, uyumlu ve refah üreten bir ortamın sağlanmasında üstleneceği role büyük önem atfediyoruz.
Ancak Avrupa Birliği’nin bu tartışmalar çerçevesinde, Türkiye üzerinden bir içe kapanma eğilimi göstermesi ve verilen sözleri, atılan imzaları tekrar tartışmaya açması üzücü ve AB açısından da talihsiz bir durumdur.
Türkiye Avrupa Birliği için asla ayrıştırıcı değil; aksine üye ülkeleri daha güçlü, daha etkin ve daha vizyoner bir Avrupa Birliği hedefi etrafında birleştirici bir unsur teşkil ediyor.
Şunu unutmamak gerekir ki Türkiye’nin Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerini başlatan kararının altında bütün AB üyesi ülkelerin imzaları bulunuyor.
Türkiye ve Avrupa’yı birbirine bağlayan gerçek unsur esasen yaklaşık 120 bin sayfalık AB müktesebatından daha öteye toplumlarımızın paylaştığı ortak değerlerdir.
Buna rağmen, halen Türkiye’nin AB üyeliğinin ve hatta bu bağlamda Türkiye’nin Avrupalılığının tartışılıyor olması ne hakkaniyetle, ne ahde vefayla, ne de tarihi ve coğrafi gerçeklerle bağdaşıyor.
Açıkçası bu tartışmaların son derece gereksiz olduğunu sadece tarihi, coğrafi ve kültürel argümanlarla değil, Türkiye’nin son dönemde özellikle demokratikleşme noktasında attığı adımlarla ispat etmekten de büyük memnuniyet duyuyoruz.
Türkiye, Hükümetimizin 9.5 yıldan bu yana attığı kararlı adımlar sonucunda bugün hiç olmadığı kadar Avrupa ile bütünleşmiştir ve AB üyeliğine her zamankinden daha yakın bir noktaya ulaşmıştır.
Türkiye olarak Avrupa Birliği standartlarını yakalama ve hatta bunların da üzerine çıkma kararlılığımız artık sorgulanmaması ve bizim de tekrarlamaya lüzum görmediğimiz bir husustur.
Elbette bu süreçte üzerimize düşen sorumlulukları biliyor ve yerine getiriyoruz. AB müktesebatına uyum için gerekli adımları sürece uygun bir şekilde atıyoruz. Bu noktada en küçük bir tereddüdümüz yok.
***
Bütün siyasi engellemelere rağmen, bütün motivasyon kırıcı yaklaşımlara rağmen şu anda 13 fasılda müzakereleri açmamız ve bunlardan birinin hem açılışını hem de kapanışını gerçekleştirmemiz, Hükümetimizin bu hedefe sıkı sıkıya bağlı olmasının bir tezahürüdür.
Bizim temel gayemiz Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmak, milletimize her yönden Avrupa standartlarında bir ülkenin imkânlarını sunmaktır ve bunun için de en önemli mekanizma Avrupa Birliği’dir.
O nedenle biz fasıllar noktasında gerekli kriterleri yerine getireceğiz, getiriyoruz.
Biz bu zamana kadar olduğu gibi, bundan sonra da üzerimize düşenleri yapmaya devam edeceğiz. Aynı yaklaşımı Avrupa Birliği’nin de göstermesi gerektiğini her fırsatta dile getireceğiz.
Nitekim Pozitif Gündem süreci de tamamen bu noktada Avrupa Birliği Komisyonu ile ortak noktada buluştuğumuz ve engeller kalktığında bizi anına fasılları açmaya götürecek bir köprüdür.
Türkiye ile vize diyalogunun başlaması konusunda Avrupa Birliği Konseyi’nin AB Komisyonu’na yetki vermesi tarihi bir eşiği aşmamızı sağladı. Bu kararın altında tanımadığımız bir toplumun da imzasının olması AB içerisindeki bazı istismar çabalarının artık Türkiye’nin haklı tezlerini gölgelemeyeceğine işarettir.
Türkiye asla, duygularıyla mantığı arasına sıkışan bir Avrupa Birliği’nin mağduru olmayacaktır.
Biz bu sürece bütün özgüvenimizle devam ediyoruz. Demokratikleşme ve insan hakları noktasında Hükümetimizin attığı cesur adımlar, tamamen bu özgüvenin bir neticesidir.
Türkiye artık kendi tabularını tartışır hale gelmiş, demokrasi noktasında herhangi bir zafiyete fırsat vermeyen, bütün vatandaşlarının özgürlüğünü teminat altına alma noktasında her türlü cesareti gösteren bir ülke konumuna yükselmiştir.
Demokratikleşme ve kalkınma noktasında Türkiye’nin şimdiden AB üyesi birçok ülkeden daha ileri noktalarda olduğu açıktır.
Ümit ediyoruz ki Avrupa Birliği üyesi bazı ülkeler de bugün kendi tabularını tartışır hale gelirler, özgüvenlerini yeniden tesis ederler.
Türkiye’nin artık ilerlemeden, kalkınmadan, demokrasiden, hukuk ve özgürlüklerden taviz vermesi, bu yoldan geriye dönmesi mümkün değildir.(star)
SON VİDEO HABER
Haber Ara