Ankara'nın güç durumu
NATO, Suriye birlikleri tarafından F-4 tipi bir Türk savaş uçağının vurulması üzerine toplanıyor.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-06-27 09:26:06
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında başkent Ankara’da peş peşe kriz toplantıları düzenleniyor ancak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, cumartesi günü “uçağın Suriye hava sahasını ihlal etmiş olabileceğini” kabul ederek ve Türkiye’nin “gerekeni yapacağını” belirterek ortamı sakinleştirmeye çalıştı.
Dün gün ortasında Türk diplomasisinin mimarı Ahmet Davutoğlu da bir açıklama yaptı ve Şam’ın “bir hatadan” söz etmesi üzerine “Suriye’nin açıklamalarının biraz yetersiz kaldığını” ifade etti. Davutoğlu, “Uçağın bir eğitim uçuşu gerçekleştirdiği sırada uluslararası hava sahasında vurulduğunu” savunuyor. Dışişleri Bakanı, iki pilottan hâlâ haber alınamaması ve muhtemelen ölü olmalarına rağmen yine de gerginliği tırmandırmaktan kaçındı. Bu tutum, Türk liderlerin nisan ayında Suriye topraklarından sınırdaki Kilis kampına doğru ateş açılması sonucu iki kişinin ölmesinin ardından sergilenen tutumla çelişiyor. Öncelik diplomatik cevapta: Ankara, bir üye devletin güvenliğinin tehdit altında olması durumunda bütün üye devletlerin istişarelerde bulunmasını öngören 4. madde gereğince NATO’dan acil bir toplantı talep etti. Bu ihtiyatlı tavrı, olayın Suriye krizinin geleceği üzerindeki öneminin bilincinde olmasıyla açıklanabilir.
"Uçağın bir füze tarafından vurulduğu ve bunun, Suriye’nin en gelişmiş hava savunma sistemlerini kontrol eden Rusların bilgisi dışında gerçekleşemeyeceğini” belirten uluslararası ilişkiler uzmanı Soli Özel, olayı Moskova’nın bir uyarısı olarak değerlendiriyor. Zira Katar’ın ve Suudi Arabistan’ın tedarik ettiği silahların büyük bir bölümü muhaliflere Türkiye üzerinden ulaşıyor.
Batılıların, tıpkı Ankara gibi, bu şekilde rejimin durumu kontrol edemediğini göstererek Esad’ın görevi bırakması ve ülkede bir siyasi geçiş döneminin başlatılması amacıyla Suriye’yi koruyan Ruslar üzerinde baskıyı artırma çabası içerisinde oldukları iddialar arasında. Soli Özel şöyle bir hatırlatmada bulunuyor: “Bu büyük oyunun içerisinde Türkiye yeniden Batılı müttefikleriyle aynı çizgide bulunuyor: Suriye kriziyle, 2002’den bu yana iktidarda olan muhafazakâr İslamcı hükûmetin, örneğin iki yıl önce İran nükleeri konusundaki ara buluculuk denemesi veya NATO’nun Libya’ya müdahalesi konusundaki eleştirisiyle görüldüğü gibi son yıllarda bağımsızlığını sergilemek ve bölgesel sahnede önemli bir aktör olduğunu göstermek amacıyla gösterdiği gayretler sona eriyor.”
Gerçeğe sert bir dönüş oldu. Türk hükûmeti, Suriye halkının ayaklanması karşısında uzun süre tereddüt edip Beşar Esad’ı “halkını dinlemeye” çağırdıktan sonra 800 kilometre sınır paylaştığı komşusundaki istikrarsızlık riski karşısında rejim değişikliği için çağrı yapmaya başladı.
Türkiye, gerek Suriyeli sivillere yapılacak yardımların tedarikinde, gerekse “insani koridorlar” kurulması konusunda kuşkusuz Suriye ile her türlü çözümde kaçınılmaz bir ülke. Şu an 32 bin Suriyeli mülteciyi ağırlıyor ve Özgür Suriye Ordusuna bir kamp açmış bulunuyor. Ancak Ankara, kamuoyunun her türlü müdahaleye karşı olması sebebiyle tek başına hareket edemez ve etmek de istemiyor. Sol muhalefet partisi (Cumhuriyet Halk Partisi) her türlü “maceraya” karşı uyarıyor.
(başbakanlıkbasınyayınenformasyon)
SON VİDEO HABER
Haber Ara