12 Haziran 2011 genel milletvekili seçimleri 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yapılan yüzde on seçim barajlı sekizinci seçim. Bu sekiz seçimin beşinde bir parti (seçimde oyların yarısını alamasa da) kazandığı milletvekili sayısıyla tek başına iktidara olabilirken, üç seçimde hiçbir parti tek başına iktidar olma çoğunluğunu elde edemedi.
Bu dönemde tek parti iktidarı kurma olanağına sahip olan ilk parti 1983, 1987 seçimleriyle Anavatan Partisi (ANAP), ikinci parti ise 2002, 2007, 2011 seçimleriyle Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) oldu.
12 Eylül sonrasının ilk iki seçiminde ANAP, altıncı ve sonraki (yedinci-sekizinci) genel milletvekili seçimlerinde AK Parti, nasıl oldu da tek başına iktidar olabilecek milletvekili sayısına eriştiler ve ilk kez katıldığı seçimde ve izleyen seçimlerinde oyları nereden, kimlerden aldı?
Bu soruya yanıt verebilmek için öncelikle değişimin zaman içinde karşılaştırma yoluyla izlenebileceği alt birimlerin bulunması gerekiyordu. Örneğin 1983 seçimleri döneminde Türkiye idari yapısında 67 il varken 2002 seçimlerine değin bu sayı 81'e yükseliyor, böylece il ölçeğinde ve zaman boyutunda karşılaştırma yapabilme şansı yok oluyordu.
Ayrıca 12 Eylül sonrasının ilk seçimlerinde her seferinde sınırları değişen seçim çevrelerine göre milletvekili seçimlerinin yapılması, karşılaştırmalı değişim analizlerinin gerçekleştirilebilme olasılığını azaltıyordu. Değişen sadece seçim çevresi tanımları, il sınırları değildi.
Mahalle, köy, ilçe sınırları, adları değişirken bazen birimler bölünerek, kimi zaman da birleştirilerek yeni yerleşim yerleri oluşturulduğu için sürekli yitirilen, izlenemez hale getirilen devamlılık oluyor ve böylece zaman - mekan boyutunda değişim analizleri yapılamaz hale geliyordu.
Bu yaratılan engeli aşmanın yolu yok muydu? Elbette vardı; iğneyle kuyu kazmak. İşte biz de öyle yaptık. 1983'den bugüne tüm genel milletvekili seçimleri sandık bazlı verilerinden yararlanarak her genel milletvekili seçim sonuçlarını 81 il, mahalle / köy ayrımlı bir veri tabanına çevirdik*.
Bu dönüştürme işlemlerini yaparken il ya da seçim çevrelerine parti ayrımında yansıtılan yurtdışı oyları ile cezaevi/askeri birlik toplu oylarını ayıklayıp, 81 il ölçeğinde yerleşik seçmen veri tabanı oluşturuldu.
Bu veri tabanını kullanarak, 81 il mahalle / köy toplamları ayrımında birbirini izleyen iki seçim döneminin karşılaştırılması yoluyla partilerin oy kazanım ve kayıpları hesaplanarak kendi içlerinde ayrı ayrı toplandığında, Türkiye genelinde partiler arası oy kaymaları ortaya çıkarılabiliyor.
Partiler arası oy kaymaları, 81 ilin mahalle / köy ayrımıyla 162 ayrı yerleşim seçim karşılaştırma biriminin her birinde iki seçim arasındaki partilerin değişen oy sayılarıyla ortaya çıkan kayıp ve kazançlar, bir model çerçevesinde hesaplanıyor. Bu modelin varsayımları ise şunlar:
* Her yerleşim seçim karşılaştırma biriminde bir önceki seçime göre seçmen sayısı artışı yeni seçmen olarak tanımlanıyor. Bu yeni seçmenler bulundukları karşılaştırma biriminde eski seçmenler nasıl bir oy dağılımı sergiliyorlarsa, onların da aynı seçimde aynı dağılımı sergileyecekleri beklenir.
* Her yerleşim seçim karşılaştırma biriminde yeni seçmen oy paylaşımaları yapıldıktan sonra ortaya çıkan dağılım bir önceki seçimle karşılaştırılarak oy kazanan ya da yitiren partiler/bağımsızlar açığa çıkarılır. Oy kazananlar kazandıkları oyları önce kendilerine yakın oy kaybeden partilerden, sonra uzak partilerden ve sandık başına gitmeyenlerden transfer eder. Oy yitiren partilerin seçmenleri de aynı sırayla oy kazanan partilere göre dağılıma tabi tutulur.
* Oylarını önceki seçime göre arttıran herhangi bir parti tüm seçim karşılaştırma birimlerinde oy kazanan parti olabileceği gibi, kimi yerlerde oy kazanırken başka yerlerde de oy yitiren parti olabilir. Aynı şey toplamda oy yitiren partiler için de geçerlidir. Dolayısıyla partilerin herhangi bir seçimde, önceki seçime göre hem oy yitirdiği hem de oy kazandığı ayrı ayrı yerler olabilir.
* Yerleşim bazıyla yapılan analizler seçim karşılaştırma birimleri ölçeğinde yapıldığı için bu modelde yeni seçmen iki ayrı gruptan oluşuyor. İlk grup, daha önce yaşı nedeniyle ya da kayıt olmadığı için seçmen olmayanların kayıtlı seçmen konumuna geçmeleriyle oluşuyor. İkinci grup yeni seçmen ise, göç nedeniyle bucak ve köylerden mahalleli (kentsel) yerleşimlere ya da bir il'den bir başka ile taşınmasıyla, taşındığı yerleşim seçim karşılaştırma birimi için yeni seçmen olarak tanımlanıyor. Herhangi bir seçim karşılaştırma biriminde seçmen azalması için de iki neden var. Birincisi göç, ikincisi ise eksik seçmen kaydı. Yeni seçmen nasıl partiler için bir oy kazanımı yaratıyorsa, seçmenin kayıttan düşmesi de partileri oy kayıplarıyla karşı karşıya bırakıyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 seçimlerinden kısa bir süre önce Fazilet Partisi'nin (FP) Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması sürecinde kuruldu. 1999 seçimlerinde oy oranları sırasına göre, Demokratik Sol Parti (DSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Doğru Yol Partisi (DYP), FP ve ANAP kayıtlı seçmenlerin yüzde 10'u ile 18,4'ü arasında oy alarak seçim barajını geçen beş parti oldular.
Bu beş partinin üçü DSP, MHP ve ANAP Bülent Ecevit'in başkanlığında bir koalisyon hükümeti oluşturup iktidar oldular. Ne var ki önce 1999 Kocaeli depremi, ardından 2001 krizi, Ecevit'in hastalığı, bu hükümetin ancak 2002 yaz başına değin sürmesine olanak tanıdı.
2002 yazında MHP lideri ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin isteğiyle seçim kararı alındı ve 3 Kasım 2002'de, 12 Eylül dönemin altıncı genel milletvekili seçimi yapıldı.
Bu seçimde AK Parti toplam kayıtlı seçmenlerin yüzde 26,06'sının, Cumhuriyet Hak Partisi (CHP) yüzde 14,74'ünün oyunu alırken diğer tüm partiler geçerli oylar bazında yüzde 10 barajını geçemedikler için iki partili bir meclis ortaya çıktı. Bu seçim yapısının doğal sonucuolarak da AK Parti, mecliste üçte ikilik milletvekili çoğunluğuyla tek başına iktidar oldu.
Kuruluşunun birkaç ay sonrasında 2002 seçimleriyle tek başına iktidara gelen AK Parti, 2007 ve 2011 seçimlerini de kazanarak tek başına iktidar oluş süresini -en azından- 2015'e değin uzatma şansına sahip olurken, kayıtlı seçmen bazındaki oy oranını da yüzde 26,06'dan önce yüzde 38,05'e sonra da yüzde 42,45'e kadar yükseltti.
Burada akla gelen soru "Peki, AK Parti oyunu hangi partilere oy veren seçmenlerden aldı? Ve AK Parti hangi partilerin seçmenlerinden oy almaya devam etti?" Bu soruların yanıtı aşağıdaki tabloda sergileniyor.
AK Parti 2002 seçimlerinde, bir önceki seçimde oylarını anayasa mahkemesi kararıyla kapatılan Fazilet Partisi'ne vermiş seçmenlerden üç milyonun üzerinde oy almış.
1999 seçimlerinde MHP'ye oy vererek bu partiyi koalisyon ortağı yapan seçmenlerden ikibuçuk milyondan fazlası, 2002 seçimlerinde AK Parti'yi tercih etmiş.
İki milyona yakın seçmen de ANAP'a oy vermekten vazgeçerek AK Parti'ye yönelmiş. 1999-2002 iktidarının kurucu partisi DSP'ye oy veren seçmenlerden de bir milyonun tercihi 2002'de AK Parti oluyor.
Demek ki beş buçuk milyon seçmen, ki bunlar AK Parti'ye oy verenlerin yüzde 51,29'unu oluşturuyor, 1999'da iktidar yaptıkları parti yerine yeni kurulan bir partiye yönelip onun iktidar olmasına katkı veriyorlar.
Yeni seçmenlerden AK Parti'nin ilk seçimde bulduğu destek (yüzde 9,59'la) sınırlı kalıyor. Buna karşın 1999 seçimlerinde sandık başına gitmeyenler ya da verdikleri oylar geçersiz olanlar, ilk seçiminde AK Parti'ye mesafeli durup, ona hiç destek vermiyorlar. Süleyman Demirel ve Tansu Çiller sonrasının DYP'li seçmeni de AK Parti'ye yönelen seçmen grupları içerisinde altıncı sırada yer alıyor.
Bu saptamalardan sonra AK Parti'nin tek başına iktidara gelmesine kim, kimler ön-ayak oldu sorusuna;
* İlk sırada 1983 seçimlerinden başlayarak altıncı seçimde de süren 12 Eylül darbe yönetiminin yüzde 10'luk seçim barajı,
* İkinci sırada, 2001 krizi sonrasında 1999-2002 iktidarının seçim kararı alan üçlü koalisyon partileri,
* Üçüncü sırada da anayasa mahkemesi kararıyla Fazilet Partisi'nin kapatılması,
diye verilecek bir yanıt, hem AK Parti oylarının yüzde (%51,29 + % 30,28) 81,57'sini açıklama açısından, hem de kayıtlı seçmenlerin yüzde 26,06'sının desteğiyle tek başına çoğunluk hükümeti kurabilmesi açısından, yeterli olabilir.
İlk seçimde AK Parti'nin tek başına iktidarını sağlayan bu süreç, ikinci ve üçüncü seçimlerde farklılaşarak;
* AK Parti'nin kazandığı seçmeni koruyarak bir sonraki seçimde kendisi için yeniden sandık başına götürebilmesi,
* Yeni seçmenlerle, önceki seçimde sandık başına gitmeyenleri kendi destekçisi haline getirebilmesi,
* Muhafazakar görüşe yakın partilerden oy kazanımını sürdürmesi,
şekline dönüşüyor.
12 Eylül sonrası dönemin tek başına iktidar olan ilk muhafazakar liberal partisi ANAP 1999 seçimlerinde kayıtlı seçmenin yüzde 11'inin oyunu alırken,1999-2002 dönemi iktidar ortaklığı sonrası AK Parti döneminde siyasal yaşamının sonuna geldi.
12 Eylül öncesi dönemin Adalet Partisi'nin devamı olan DYP 1999 seçimlerinde kayıtlı seçmenin yüzde 10'unun oyunu almış olmasına karşın, AK Parti iktidarı döneminde ANAP'la birleşip Demokrat Parti (DP) adını da alarak muhafazakar siyaset alanında yeniden kendine yer ararken 2011 seçimlerinde kayıtlı seçmenlerin ancak yüzde 0,7'sinin oyunu alabilecek bir konuma geriledi.
AK Parti'ye de kaynaklık eden milli görüşün devam partisi FP 1999'da kayıtlı seçmenlerin yüzde 12,8'inin oyunu alırken yeni devam partisi Saadet Partisi (SD) ise 2011'de kayıtlı seçmenlerin yüzde 1,1'inin oyunu alabilecek noktaya gerilemiş durumda.
1999'da kayıtlı seçmenlerin yüzde 3,7'sinin oyunu alan küçük sağ partiler 2011'de toplam oy oranlarını yüzde 1,8 düşürerek, yok olmanın sınırlarına gelmiş gibi görünüyorlar.
2002'den 2011'e AK Parti'nin yok olma sınırına taşıyamadığı tek parti 1999 seçimlerinde kayıtlı seçmenlerin yüzde 14,9'unun oyunu alan ve fakat 2011'de oy oranını kayıtlı seçmenin ancak yüzde 11,1'inin desteğini alabileceği bir noktaya gerileyen Milliyetçi Hareket Parti'sidir.
AK Parti, 1999'da kayıtlı seçmenlerin yüzde 52,4'ünün oyunu alan muhafazakar kesim partilerinin oy oranları toplamını 2011'de yüzde 57,1'e taşırken, oy kullanan her dört muhafazakar seçmenden de üçünün oyunu alan bir parti konumuna gelmiş görünüyor.
AK Parti en büyük seçim başarısını 2007 seçimlerinde oylarını bir önceki seçime göre yüzde 46 artırarak elde ediyor. 2011 seçimlerinde bu oran 2002 seçimlerine göre yüzde 63, 2007 seçimlerine göre ise yüzde 12 olarak gerçekleşiyor.
Doğal olarak bu başarıda, AK Parti'ye oy verenlerin bir sonraki seçimde yine AK Parti'ye oy verme oranlarının 2007 seçimlerinde yüzde 94,5, 2011 seçimlerinde ise yüzde 98,5 olmasının büyük önemi var. Yani son iki seçimin AK Parti açısından ortaya çıkardığı görünüm, AK Parti'nin hem yeni seçmen kazanıyor, hem de seçmen yitirmiyor oluşu.
2007 seçimleri adrese dayalı nüfus kayıt sistemi çerçevesinde oluşturulan seçmen kütükleri ve yaklaşık dört milyonluk bir seçmen kitlesini seçim dışı bırakarak yapılmış, 12 Eylül sonrasının yedinci genel milletvekili seçimidir.
Eksik seçmen kaydı, yukarıdaki tablonun incelemesinden de anlaşılabileceği gibi AK Parti'nin kabaca 586 bin oy kaybına neden olmuş görünüyor. Ancak tablodaki kayıttan düşen seçmen sayısının tamamının eksik kütük yazımından kaynaklanmadığını da burada belirtmeliyiz.
Çünkü kayıttan düşen seçmen sayılarının içerisinde göç nedeniyle bir ilden bir diğer ile ya da kırdan kente nakillerdeki "kayıttan düşen seçmen / yeni seçmen" dağılımları da devreye girmiş oluyor.
Ama bu grup seçmen sayısı 1983-87 seçimleri döneminde yaklaşık 87 bin olurken, 2007-11 seçim döneminde 640 gibi yüksek bir sayıya ulaşıyor. 2011 seçimlerinin ortaya çıkardığı bu yüksek kayıttan düşen seçmen sayısı bile 2002-07 seçimleri dönemindeki 5 milyon 487 bin rakamının yanında çok düşük kalıyor.
2007 seçimlerinde AK Parti'nin en büyük oy kaybı bu kayıttan düşen seçmenlerden kaynaklanıyor (2002'de AK Parti'ye oy verenlerin yüzde 5,44'ü). Tüm seçmen kitlesi, dolayısıyla seçime katılan tüm partiler/bağımsızlar ve sandık başına gitmeyenler bağlamında yüzde 11,42 olan bu oran, AK Parti için 5,44 düzeyinde kalıyor.
Bunun anlamı; ya AK Parti kendisine oy çıkacak bölgelerde seçmen kayıtlarının parti örgütünce sürekli incelendiği ve görülen eksikliklerin anında giderilmeye çalışıldığı, ya da yeni seçmen kütükleri oluşturma çalışmalarının iktidar partisi lehine olacak önceliklerle yürütüldüğü olabilir. Ancak görünen o ki, bu eksik yazılmış seçmen kütüklerinin seçim sonucuna etkisi, AK Parti'nin yeni seçmen kazanma ve kazandığı seçmeni yitirmeme başarısı yanında önemsizdir.
AK Parti 2011 seçimlerinde bir önceki seçime göre çok daha az seçmen yitirip, kendisine oy veren her yüz seçmenin doksan sekiz buçuğunu yeniden kendisine oy vermek için sandık başına çekerken, Kürt seçmenlerden önceki seçimlerde aldığı oyların üçte birinden fazlasını kürtlerin bağımsız milletvekilliği mücadelesi karşısında yitirmiş görünüyor. Bu, AK Parti'nin seçmen kaybıyla ilk karşılaşması diye de değerlendirilebilir.
Üç seçimdeki AK Parti'nin toplam seçmen kazanım ve kaybına ilişkin bulguları özetle yeniden sergileyecek olursak;
* AK Parti'nin, ilk seçimde aldığı toplam oyları üçüncü seçimde iki katına ulaştırdığını,
* İlk seçiminde AK Parti'nin, bağrından çıktığı kapatılan Fazilet Partisinden yüzde 30,28, kendi kendini yok eden koalisyon iktidarı partilerinden (MHP'den yüzde 23,8, ANAP'tan yüzde 18,2, DSP'den yüzde 9,3) yüzde 51,29, yeni seçmen olanlardan yüzde 9,59, DYP'den yüzde 8,11 ve oy kullanmayanlar ile Kürtler ve küçük sağ-sol partilerden de yüzde 0,73 oy alarak 41 milyonun üzerindeki seçmenlerin 10 milyon 800 binine yakınının desteğine kavuştuğunu,
* İlk seçimde 100 olan oylarını üçüncü seçimde 197,90'a ulaştırırken AK Parti'nin desteğini aldığı 21 milyonun üzerindeki seçmenle, 50 milyonun üzerinde kayıtlı seçmenin varlığında; küçük sağ ve küçük sol partilerin kendi içlerindeki toplam oylarını, RP/FP geleneğinin devamı olan Saadet Partisi'ni, DYP'yi ve de DSP'yi bir milyon oyu bile sıçrama olarak değerlendirecek noktaya ittiğini,
* 12 Eylül darbe yönetiminin iki buçuk partili siyasal sistem özlemini, kendisi dışında kalan CHP, MHP ve kürt bağımsızlarıyla üç buçuk parti olarak gerçekleşme evresine taşıyan,
* Önce kayıtlı seçmenlerin yüzde 26,06'sının oyuyla, sonra da yüzde 38,05 ve yüzde 42,45'e yükselen seçmen desteğiyle tek başına iktidar olan, olmayı sürdüren bir parti ve bir siyasal yapının oluşum sürecini görüyoruz.
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 2002, 2007 ve 2011 seçimlerinde muhafazakar - liberal partiler ile yeni seçmenlerden oy çalarak gerçekleşen yükselişi, seçmenlerin mekana dağılımlarıyla ele alındığında acaba ortaya nasıl bir sosyal farklılaşma ya da siyasal görünüm çıkarıyor?
Bu soruya yanıt verebilmek için 2011 seçimi sonuçlarını iktidar / muhalefet oy dağılımlarının önce kır-kent, sonra da kentsel mahalle statüleri ayrımında incelemek*** gerekiyor.
Bucak ve köyler dışarıda bırakıldığında, iktidar ve muhalefet partileri oylarında kentsel ya da kırsal ilçe merkezleri açısından önemli bir farklılık görülmüyor. Ancak bucak ve köyler söz konusu olduğunda iktidar partisinin (AK Parti) oyları, muhalefet partileri toplam oylarının sekiz puan üzerine çıkıyor.
Oysa kentsel yerleşimlerle, kırsal ilçe merkezlerinde muhalefet partilerinin toplam oyları iktidar partisi AK Parti'nin oylarının 1-2 puan üzerinde.
Sonuca kır-kent farklılaşması olmadan Türkiye bütünü açısından bakıldığında iktidar partisinin oylarıyla muhalefet partileri oy toplamları, 2011 genel milletvekili seçimlerinde hemen hemen eşitleniyor.
Söz konusu oy oranları bucak ve köyler söz konusu olduğunda nasıl farklılaşıyorsa, kentsel Türkiye'de mahallelerin statüsel konumları devreye girdiğinde de iktidar ve muhalefet partileri oy oranları büyük değişimler sergiliyor.
"En üst", "üst", "orta üst" statülü mahalleler muhalefetin, "orta alt", "alt", "en alt" statülü mahalleler ise iktidarın ağırlıklı olduğu kentsel mekanları gösteriyor. "Orta" statülü mahalleler ise, "alt" ve "üst" statülü mahalleler arasında, sanki, denge mekanları. Bu mahallelerde iktidar partisi oy oranlarıyla muhalefet partileri oy oranları eşitleniyor.
2011 seçimleri AK Parti'nin iktidar olarak katıldığı ikinci ve tek başına iktidar olacak sayıda milletvekilliği kazandığı üçüncü seçim. Ayrıca bir seçimde AK Parti'ye oy veren seçmen, izleyen seçimde de AK Parti'ye oy vermeye devam ediyor.
Dolayısıyla AK Parti'ye oy veren seçmenleri, geçmiş iki dönemdeki iktidar politika ve uygulamalarını destekleyen, ve benzer uygulama ve politikaların iktidarda kalmasına onay veren bir seçmen kitlesi olarak tanımlayabiliriz.
Bu durumda da söz konusu seçmen kitlesinin, -en genel ve kaba tanımıyla- yukarıdaki tablolardan hareketle;
* Bucak ve köylerde yaşayan tarım, hayvancılık ve benzer faaliyetlerle yaşamlarını sürdüren köylüler,
* Orta alt ve daha alt statülü mahallelerde yaşayan, kentlerin düşük gelir - harcama potansiyeline sahip ve ortalama öğrenim süresinin altında eğitim görmüş kentliler,
şeklinde özelliklendirilmesi yanıltıcı olmayacaktır.
20 bin ve üzeri nüfuslu kentlerde yerleşik seçmenlerin mahalle statüleri ayrımında sergiledikleri siyasal yöneliş farklılaşmaları, birbirinden ayrı özellikler taşıyan seçmen kitlelerinin siyasal ayrışmalarını sergiliyor.
2011'nın rakamlarıyla yıllık ortalama kullanılabilir geliri 27.949.- TL, yıllık ortalama harcaması ise 25.962.- TL olan kentsel Türkiye hanelerinin ortalama büyüklüğü 3,84 kişi.
Bu hanelerde yaşayan altı ve daha büyük yaştaki bireylerin ortalama eğitim düzeyi, 7,3 yıllık bir öğrenim süresini ifade ediyor. Bu süre erkeklerde 7,8 yıla çıkarken, kadınlarda 6,7 yıla geriliyor. Kentlerde yaşayanların ortalama yaşı ise 31,1. Ancak bu ortalamalar mahallelerin statülerine göre önemli oranda farklılaşırken, seçmenlerin siyasal yönelişleri de değişiyor.
"Orta alt", "alt" ve "en alt" statülü mahalleler AK Parti'nin kentsel yerleşimlerde en yüksek oranda oy aldığı alt bölgeleri tanımlıyor. Bu mahallelerde ortalama hane büyüklüğü 3,91 ile 3,98 kişi arasında değişirken, ortalama yaş 29,5 - 29,9 yaş arasında.
Bu mahallelerde yaşayan bireylerin eğitimde geçirdikleri ortalama süre 6,0 - 6,8 yıl olarak hesaplanırken erkekler için bu süre 6,6 - 7,4 yıl, kadınlar için ise 5,3 - 6,2 yıldır.
Bu mahallelerde yaşayanların asıl ayırt edici yönü, hane başına düşen yıllık ortalama kullanılabilir gelir ve harcama rakamlarında belirginleşiyor.
Yıllık ortalama hane kullanılabilir geliri "orta alt" mahallelerde 24.102 TL, alt mahallelerde 19.193 TL ve "en alt" statülü mahallelerde ise 15.247 TL düzeyinde. Bu hanelerin yıllık ortalama harcamaları ise mahalle statülerine göre 23.783 - 20.656 ve 17.533 TL olarak hesaplanıyor ve alt ile en alt statülü mahallelerde eksi tasarruf ortaya çıkıyor.
Bir başka deyişle; bu mahalleler için yıllık ortalama hane harcamaları, yıllık ortalama kullanılabilir hane gelirlerinin üzerinde. İşte bu kesimlerde AK Parti'nin oy oranı kayıtlı seçmen bazıyla yüzde 44,2 ile 46,5 arasında değişiyor. Yani AK Parti'nin kentsel oy ortalamasının 3 ila 5 puan üzerinde.
"Orta alt", "alt" ve "en alt" statülü mahallelerden "orta üst" ve "en üst" statülü mahallelere geçildiğinde AK Parti'nin hızlı bir oy yitim süreciyle karşılaşıyoruz.
"En üst" statülü mahallelerde yaşayan haneler ortalama 3,28 kişilik hane büyüklüğü ile 37,4'lük yaş, 10,1 yıllık eğitim, 53.432.- TL gelir, 38.742.- TL harcama ortalaması ve de yüzde 27,5'luk tasarruf oranıyla kentsel Türkiye'nin en üst sosyo-ekonomik kesimini yansıtıyorlar.
Bu kesimin kayıtlı seçmenlerinden AK Parti, 2011 seçimlerinde yüzde 22,4 oranında oy alabildi. Mahalle statüsü bir basamak düştüğünde AK Parti'nin oyu yüzde 33,3'e yükselirken, yıllık ortalama kullanılabilir hane geliri 41.639.- TL'ye, yıllık harcama 33.772.- TL'ye ve tasarruf oranı da yüzde 18,9'a geriliyor.
Bu kesimde ortalama eğitim süresi 8,7 yıl, ortalama hane büyüklüğü 3,64 kişi ve yaş ortalaması da 34 olarak gerçekleşiyor. Mahalle statüsünün bir basamak daha düşüşü AK Parti'ye kayıtlı seçmen bazında 5,8 puan daha kazandırırken, hane büyüklüğü 3,76'ya yükselip, ortalama yaş 32,2'ye düşüyor.
"Orta üst" statülü mahallelerde yıllık ortalama kullanılabilir gelir 32.976.- TL, harcama 29.409.- TL olarak hesaplanırken tasarruf oranı yüzde 10,8 düzeyinde gerçekleşiyor. İşte bu üç kesim, "en üst", "üst" ve "orta üst" statülü mahallelerde yaşayan kentli seçmenler AK Parti politika ve uygulamalarına en az destek veren toplumsal kesimi oluşturuyorlar.
"Orta" statülü kent mahalleleri AK Parti ve muhalefet partilerinin eşit oy aldığı, ortalama hane büyüklüğünün 3,88 kişi, yaş ortalamasının 30,8 yaş olduğu, ortalama okulda geçirilen sürenin 7,2 yıl, hane tasarruf oranının da yüzde 5,2 olduğu bir kesimin yerleşik olduğu alanları tanımlıyor. Yani Türkiye ortalamasını, Türkiye orta sınıfını ve dengeyi tanımlıyor. Bu da akla bazı sorular getiriyor, tartışılmasında/yanıtlanmasında büyük yararlar olan. Ama önce bu soruları sormak gerekiyor galiba? (ST/BA)
* Veri Araştırma A.Ş.'de 1996'da Ahmet Kardam'la birlikte başlattığımız bu çalışma, bir dönem Sinan Zeyneloğlu ile sonra da Ahmet Payzun ile sürdürülmüştür. 8 seçimli (1983-2011) 81 il mahalle / köy ayrımını yansıtan genel milletvekili seçimleri veritabanının sadece sınırlı bir bölümü bu analizde kullanılmaktadır.
** Kazanılan ve kaybedilen oy sayılarındaki küçük farklılaşmalar yerleşim ölçekli 162 ayrı seçim karşılaştırma biriminde hesaplanan oy kayma oranlarının virgül sonrası değerleri oy sayılarına dönüştürülme sürecinde çok küçük sayısal oynamalara neden olmakta ve dağılım toplamlarında bu oynamalar bazı farklar ortaya çıkarabiliyor.
*** Kentsel Türkiye mahalle statüleri (tabakalaşması) Veri Araştırma A.Ş. tarafından arsa metre kare değerleri, mahallede yaşayanların eğitim düzeyi ortalamaları ve mahalledeki yapıların görünüm indekslerinden hareketle oluşturulmuş bir katmanlaşma modeli olup, 2011 Türkiye'si için 81 ilin 20 bin ve üzeri nüfuslu kentsel yerleşim alanlarında bulunan 9.241 mahalleyi kapsamına almaktadır. Veri Araştırma A.Ş. tarafından sözü edilen model çerçevesinde oluşturulan bu mahalleler veritabanında, sosyo-ekonomik ve demografik değişkenler yanı sıra seçim verileri de yer almaktadır.
* BİANET