50 bin baraja bedel
Hasankeyfliler Ilısu Barajı'nı istemiyor: 'Dünya üzerinde eşi benzeri olmayan yeri 50 yıllık bir baraja mahkum ediyorlar. Turizme açsalar 50 bin baraj eder'
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-06-26 12:07:12
40-50 yaşınızdan sonra yepyeni bir yere taşınıp kendinize yeni bir geçim kaynağı yaratmak zorunda kaldığınızı, bahçe içindeki tek katlı evinizin birkaç bin liraya sayılıp apartman dairesine yerleştiğinizi düşünebiliyor musunuz? Ya da bahçenizde kendi emeğinizle yetiştirdiğiniz sebze ve meyveleri yiyerek yaşarken bunları marketten satın almak durumunda kaldığınızı? Anne-babanızın, çocuklarınızın, büyüklerinizin mezarlarının sular altında kaldığını, bir daha onları yattıkları yerde ziyaret edemeyeceğinizi hayal edebiliyor musunuz?
Mağarada yaşanır mı?
Hasankeyfliler için içinde yaşadıkları antik kent, hiçbir zaman “sadece tarih” olmamış. Çarşıdaki dükkanında hediyelik eşya satan esnaf Mehmet Ali Bey, bu yaşayan tarihle olan bağını böyle anlatıyor: “Şimdi oraya çıkınca zannedeceksin ki bin yıl önce terk edilmiş bir yer, ama öyle değil. Ben hatırlıyorum o mağaraların hepsi sağlam, hepsinin çok güzel şöminesi vardı, şimdiki lüks saraylarda bile öylesi yok. Annem babam orda doğmuş, düşünebiliyor musun?”
Ilısu Barajı projesi, ilk olarak 1950’li yıllarda tartışılmaya başlandı. 1959-60 yıllarında ise Hasankeyflilerin 50 yıldır devam eden taşınma, yeniden yerleşme ve bir dahaki sürgünü bekleme süreçleri başlıyor. Bu süreci Hasankeyf’teki Has Bahçe pansiyonunun sahibi Fırat Argun anlatıyor: “Burdaki ilk talihsizlik 59-60 yıllarında insanların kaleden indirilip konutlara yerleştirilmesi oldu. Bir gün Cumhurbaşkanı Hasankeyf tarafına geliyor, ‘Bu devirde mağarada yaşanır mı?’ diyor. O anda karar veriyorlar, tarihi eserlerin üzerinden dozerle geçip bir saha oluşturuyorlar, şimdiki konut alanı dikiliyor.” 1960’lı yıllarda 15-20 bin, kimilerine göre de 30 bin olan Hasankeyf nüfusu, bugün 2 bin 900 kişiye düşmüş.
Mağdur olacağız!
80 yaşlarındaki Feris amca, Hasankeyflilerin geleneksel mesleği olan dokumacılıkla uğraşıyor. Küçük dükkanındaki el tezgahında sabahın erken saatlerinden akşama kadar kilimler, halılar dokuyor, bunlar gelen turistlere satılıyor. Esnaf Mehmet Ali’den de dinlediğimiz üzere: “Dokumacılık şu anda düşmüş. Mesela benim dedem pamuk topluyordu, iplik haline getiriyordu. O iplikler kumaş oluyordu, kumaşı da kök boyasıyla boyuyordu, elbise oluyordu. Bölgenin şimdiki Bursa’sıydı burası. Burda her evde bir dokumacı vardı. Ondan sonra hazır giyim çıktı, parçalandı bitti.”
Feris amca yeni yerleşim yerine gitmek istemediğini, ama kimse kalmazsa mecburen gideceğini söylüyor. Orada mesleğini devam ettirip ettiremeyeceğini sorduğumuzda, “Kimse o tarafa gelmiyor” cevabını alıyoruz. Hazır giyim sanayiyle beraber azalan dokumacılık sanatı, yeni yerleşim yerine geçilmesiyle beraber tarihe karışma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.
Eskiden Hasankeyfliler dokumacılığın yanında tarım, hayvancılık, balıkçılık ve Dicle üzerinden keleklerle yapılan ticaretle geçiniyorlarmış. Şimdi bölgenin en önemli geçim kaynağı turizm. Barajın yapılması halinde bu da kalmayacak. Çarşıda bir bakkal işleten esnaf Ömer Güzel, “Daireler bedava dahi verilse biz orda mağdur olacağız. Buraya gelen insanların yüzde 99’u buranın tarihi güzelliğini görmek için geliyor” diyor.
Konuştuğumuz kimse gönüllü olarak yeni yerleşime geçmeyeceğini söylüyor. Kimisi mecburen gitmek zorunda kalacaklarını ifade ederken, kimisi de buralardan tamamen göç edeceğini söylüyor.
Üniversite giriş sınavına hazırlanan Sabri Özbek, “Hem oraya taşınacağız hem üzerine para vereceğiz, Hasankeyf halkı buna tepkili” diyor. Taşınmanın maliyeti konusunda henüz ortada kesin bir rakam yok ama, içinde yaşadıkları evlerin 30-35 bin TL’ye sayılacağı, TOKİ’ye 70-80 bin liradan borçlanılacağı söylentileri dolaşıyor. Zaten Hasankeyf’te konuştuğumuz herkes, kulak misafiri olduğumuz her sohbet, huzursuz bir bekleyişin izlerini taşıyor. Belirsizlik en kötüsü, “muallak”, “sabit değil” en çok duyduğumuz kelimeler oldu.
İş alanları daralıyor
Hasankeyf’in tamamının sit alanı ilan edilmesinden dolayı bölgede inşaat yasağı var. Ömer Güzel, bu durumun yarattığı çelişkiyi ifade ediyor: “Biz burda kendi memleketimize bir çivi çakamıyoruz sit alanı olduğu için, ama devlet istediği yerde barajını yapabiliyor.”
Birsen Argun, Hasankeyf’in yavaş yavaş taşınmaya başladığını anlatıyor: “Bir hastanemiz vardı, onu bile yavaş yavaş kaldırıyorlar. Şu an acile gidersen kapının önünde kalırsın, haftasonları doktor yok, acil yok. Ya özel arabanla Batman ’a gideceksin ya da bir saat sonra ambulans gelip seni götürecek. Bu iki-üç aydır böyle. Burda akrep, yılan sokmaları oluyor. Akrep sokan bir kişi nasıl iki saat bekleyecek orda?”
Sit alanı ilan edilen Hasankeyf’te bir yandan imar yasağı devam eder, bir yandan da sağlık hizmetlerinde kısıtlamaya gidilirken, bölgenin ana geçim kaynağı olan turizm sektöründeki iş alanları da daralıyor. Esnaf Mehmet Ali bey son yıllardaki gelişmeleri anlatıyor: “Aşağı kısımda otuza yakın iş yeri vardı, binlerce kişi çalışıyordu. Çardakların üzerinde yiyecekler, içecekler seriliyordu, gelen misafirler orda Dicle kenarında ağırlanıyordu. Onları geçen yıl kapattırdılar. Şimdi millet işsiz, güçsüz, aç.” İstihdam olanakları azaldıkça yazın nüfusun azaldığından, genç erkeklerin çalışmak için geçici olarak Bodrum’a, Marmaris’e, Antalya ’ya gittiğinden bahsediyor ve ekliyor: “Dünya üzerinde eşi benzeri olmayan bir yeri 50 yıllık bir baraja mahkum ediyorlar.
Burayı turizme açsalar 50 bin tane baraj eder.”
Batman Turizm Tanıtım Derneği kurucularından Emin Bulut, barajın yapılmasının kalkınmayla, sulamayla alakası olmadığını, 60 köy, bir ilçe ve bunların etrafındaki birçok verimli tarım arazisinin sular altında kalacağını, 60 bin insanın göçe sürükleneceğini söylüyor.
(Radikal)
SON VİDEO HABER
Haber Ara