Kürt sorununda toplumsal mutabakat ihmalkârlığı
Kürt sorununun çözümü için sadece AKP?CHP anlaşması 'toplumsal mutabakat' olarak adlandırılamaz. Buna ancak 'kısmi siyasi mutabakat' denilebilir.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-06-21 09:39:00
AK Parti ile CHP arasında başlayan Kürt sorunu merkezli görüşmeler için “Hiç yoktan iyidir” diyebilir miyiz?
“Hiç yoktan iyidir” diyebileceğimiz işler olduğu gibi “Eksik başlanırsa felaketle sonuçlanır” diyebileceğimiz durumlar da vardır.
Kürt sorununda ‘eksik çözümün sorunları büyüteceği, zihinsel kopuşu, ayrışmayı tırmandıracağı’ bir kavşağa geldiğimizi açıkyüreklilikle söylemeliyiz. Öyleyse ‘Kürt sorununun çözümü’ diye masaya konan her paketin olabildiğince az eksik (mümkünse tam) olması lazım. Çözüme dair mutabakatın ‘geniş’ ve ‘derin’ olması çözümü kolaylaştıracaktır. Mutabakatın geniş ve derin olmasının temel şartı ‘toplumsal mutabakat’tır, yani mutabakatın sadece siyasi olması değil toplumsal olmasıdır.
Tam burada ‘toplumsal mutabakatın unsurlarının neler olması’ gerektiğine dair ciddi bir tartışmaya ihtiyaç duyulduğunu Başbakan Erdoğan’ın sözleri açıkça ortaya koyuyor. Şöyle demiş:
”Toplumsal mutabakat dediğiniz yüzde yüz olmak anlamına gelmez. Ana muhalefet ile iktidar partisi mutabakatı sağladığı zaman zaten bu işte mutabakat sağlanmıştır. Bu milli, can yakan, hayati bir mesele, çelik gibi sinirlerin yanında ilkeli, tutarlı, dirayetli duruşu zorunlu kılan, çark etmeyi kaldırmayacak bir mesele. CHP Genel Başkanı’ndan da en azından bu meselede ilkeli, tutarlı, sağlam bir duruş bekliyoruz. Doğru bulduğumuz yolda tek başımıza da kalsak yolumuza devam ederiz.”
Başbakan’a göre; 1-AK Parti ile CHP’nin anlaşması ‘toplumsal mutabakat’ sayılır. 2-Kılıçdaroğlu, ilkeli, tutarlı, sağlam bir duruş sergiler, çark etmeyi düşünmezse mutabakat sürer. 3-CHP kararlı ve sağlam duruş gösteremezse AK Parti süreci tek başına yürütür.
TOPLUMSAL MUTABAKATIN UNSURLARI NELERDİR?
İyi bir ‘toplumsal mutabakat’ için tarafların ve toplumun ‘olabildiğince’ en geniş kesimlerinin çözümün içeriğine dair kabulü olmasının yanında yine mümkün olan en geniş toplumsal katılımın sağlanmış olması gerekir.
Kürt sorununun çözümü için geniş bir toplumsal mutabakatı ve toplumsal katılımı nasıl sağlayabiliriz? Bu soruya benim –şimdilik- cevabım şu olacaktır: Şimdilik diyorum çünkü bu formülü tartışmaya açığım.
* TBMM merkezli bir ‘siyasal mutabakat’ şarttır. AK Parti–CHP diyaloğu bu açıdan önemlidir, başlangıç için de hayatidir.
* TBMM merkezli ‘siyasal mutabakat’ AK Parti ve CHP ile sınırlı kalmamalıdır. Mutabakata MHP–BDP’den bireysel de olsa (keşke kurumsal olsa) destekler alınmalıdır. BDP’li Leyla Zana’nın açıklamaları bu açıdan değerlidir.
* ‘Siyasal mutabakat’ TBMM dışından da HAS Parti, Saadet Partisi, DP, BBP, HAK–PAR gibi partilerden kurumsal veya bireysel destekler sağlanarak genişletilmelidir.
Kürt sorununun çözümünde ‘siyasal mutabakat’ toplumsal mutabakatın -çok önemli de olsa- sadece bir ayağıdır. ‘Mutabakatın gerçekten toplumsal olması’ için sürece dahil edilmesi gereken başka dinamikler de var.
Sosyal, kültürel, ekonomik, dini, etnik merkezler, dinamikler, kurumlar, gruplar sürece dahil olmalı/edilmelidir. Yani Kürt sorununun çözümünde toplumsal mutabakat, siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, dini ve etnik dinamikler üzerinden inşa edilmelidir. Ancak bu dinamikler–hassasiyetler üzerinden toplumun çoğunluğuna ulaşma imkânı olacaktır.
Çözümde sahicilik, doğallık gerekir. Kürt sorununun çözümünde ‘âkil adamlar’ arayışı bu açıdan bakıldığında eksik ve PR’cı bir çaba olarak gözüküyor. ‘Âkil adamlar’dan önce ‘siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, dini ve etnik dinamikler’i konuşmalıyız. Bu konuşmalardan sonra ‘âkil adamlar’ veya ‘çözümcü insanlar’ listesi kendiliğinden oluşacaktır.
2009 AÇILIMININ EKSİĞİ HALKSIZ MUTABAKAT
‘Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’ olarak kayıtlara geçen 2009 yılı Kürt açılımının temel eksiği sürecin sadece ‘siyasal aktörler’ üzerinden planlanmış olması idi. AK Parti hükümeti “Ben BDP ile anlaştıktan sonra bu işi çözerim” diye düşündü ve bundan dolayı da süreci tahkim edici hiçbir çaba içine girmedi. BDP’nin süreçte aktif olması çözüm için büyük bir imkân oluşturmuştu ancak kalıcı çözüm için bu yetmezdi. Çünkü mutabakat sadece siyaset üzerinden şekillendirilmiş, ‘halk’ ihmal edilmişti.
Başbakan Erdoğan’ın “Toplumsal mutabakat dediğiniz yüzde yüz olmak anlamına gelmez. Ana muhalefet ile iktidar partisi mutabakatı sağladığı zaman zaten bu işte mutabakat sağlanmıştır” cümlesi hatada ısrar anlamına geliyor. 2009 yılında “Biz BDP ile anlaştıktan sonra bu işi çözeriz” anlayışı şimdi “Biz CHP ile anlaştıktan sonra bu işi çözeriz” olarak şekil değiştirmiş.
Kürt sorununun çözümü için sadece AK Parti–CHP anlaşması ‘toplumsal mutabakat’ olmayacağı gibi ‘tam siyasal mutabakat’ da değildir, buna ‘kısmi siyasi mutabakat’ denilebilir.
ERTELEYİCİ VEYA ENGELLEYİCİ DEĞİL, EN GENİŞ ZEMİN
“Daha iyi, iyinin düşmanıdır” sözünde olduğu gibi “Mükemmel ve kusursuz bir mutabakat arayışı, çözümsüzlük demektir” diyenler çıkabilir. Onun için ‘herkesle mutabık kalmak’ gibi bir zorunluluk önermiyorum, mümkün de görmüyorum.
Yazının başlarındaki şu ifademin altını çizmek istiyorum: “İyi bir ‘toplumsal mutabakat’ için tarafların ve toplumun ‘olabildiğince’ en geniş kesimlerinin çözümün içeriğine dair kabulü olmasının yanında yine mümkün olan en geniş toplumsal katılımın sağlanmış olması gerekir.”
‘Olabildiğince’ kelimesinin altını ısrarla çizmek niyetindeyim. Çünkü 2009 açılımı ‘olabildiğince dar’ inşa edildi, şimdi ise ‘olabildiğince geniş’ bir çözüm zemini bulmalıyız.
Başbakan Erdoğan’ın da ‘siyasal mutabakat’, ‘toplumsal mutabakat’ ve bunlarla ilişkili kavramlar üzerinde yeniden düşünmesi gerekir. AK Parti ile CHP arasında başlayan görüşmeler için “Hiç yoktan iyidir” diyemeyiz, ‘gerçekten iyi’ bir çözüm paketine ve sürecine ihtiyacımız var.
* Radikal - (Erol Erdoğan: HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı, İlahiyatçı–Sosyolog)
SON VİDEO HABER
Haber Ara