Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Dil kendisini konuşan halkın içinde anlamını bulur

Eğer biz, Kürtçenin Cumhuriyet tarihi boyunca yasaklanmasının nedenlerine inersek; Kürtçenin bizzat devletin yasaklamak suretiyle siyasallaştırıldığını görebiliriz.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-06-03 15:55:47

Dil kendisini konuşan halkın içinde anlamını bulur
İbrahim GENÇ’in Kürtçe dili ve dilin siyasallaşması üzerine analizi:

Dilin Siyasallaşması ve Kürtçe

Talep edilmesi gereken şey, Kürtçe üzerine çalışıp Kürtçeyi zenginleştirecek insanlara ekonomik finansmanın sağlanmasıdır. Bir dil, devletin hizmetine sunularak değil; kendisini konuşan halkın içinde anlamını bulur. Ülkemizdeki tüm dillere siyasal kaygılarla yapılan resmi yaklaşımlar, dilleri kendi doğal mecrasından çıkarıyor.

Toplumlar arasında dil, siyasetin esas malzemesi durumuna gelmiş ve dil planlamaları yapılmaya çalışılmıştır. Toplum dil bilim konuları içinde "dil siyasası", "dil mühendisliği", "dil düzenlemesi" şeklinde de ifade edilen dil planlaması; toplumların ölçünlenmiş dillerinin yazılmasını ya da bir dil standartlaştırılması çabasını ifade eder. Bu haliyle dilin doğasından gelmeyen, devletlerin politik kaygılarıyla yaptıkları her müdahale "dil mühendisliği"dir. Çünkü bu haliyle yaratılmak istenen lingua franca (geçerli dil) için dilsel benzeştirme yoluna gidilir ve zorunlu kültür değişiklikleri yapılır. Bu, özellikle milliyetçiliğin gelişmesiyle beraber dilin ana unsur olmasıyla yaygınlık kazanmıştır. Öyle ki dil, ulus-devletlerin tek-tipleştirmede kullandığı başlıca dönüşüm aracı olmuş ve böylece dilsel kaygılar ikinci planda kalmıştır. Bu haliyle topluma dil aracılığıyla yayılmayı ve toplumu dil mühendisliğiyle dönüştürmeyi amaçlayan her ulus-devletin dil ile ilişkisi siyasi olmuştur. Nasıl ki ulus-devletin dille ilişkisi siyasi bir nitelik taşıyorsa, devletin dayattığı dil mühendisliğine karşı duruş da kendi içinde siyasal bir hale gelmiştir. Çünkü dil; varlığı ve özelliği itibarıyla toplumsaldır. Öyle ki bugün yaygın ve gelişmiş dillerin hiçbiri kendi doğal ortamlarında büyümediler. Her dil, belli toplumsal hareketlenmeler ve siyasal tercihler sonucunda kendine yeni bir yol açmıştır.

Tam da bu sebeplerden dolayı Engin Gülbey tarafından yazılan "Kürtçenin siyasallaştırılması" (Zaman, 16 Mayıs 2012) adlı makalede "siyasallaştırılma"nın tek taraflı ele alınması sorunludur. Çünkü Kürtçenin siyasal olarak görülmesi, ilkin Kürtlerden kaynaklanan bir sorun değildir. Eğer biz, Kürtçenin Cumhuriyet tarihi boyunca yasaklanmasının nedenlerine inersek; Kürtçenin bizzat devletin yasaklamak suretiyle siyasallaştırıldığını görebiliriz. Gülbey, makalesinde başta Kürt sorunu olmak üzere, bu sorunun ana unsuru olan Kürtçeye "siyasi strateji" gözüyle bakmaktadır. Oysa Kürtçeye dil bilimsel bakış; dilin toplumun kimliği olması itibarıyla toplumun kendini kabul ettirmede dili ön plana çıkarmasının mantığını verir. Ki bir halk da ancak konuştuğu dil için taleplerde bulunur. Söz konusu halkın ya da bireylerin fazlasıyla siyasi olması, kimseyi ilgilendirmeyebilir de! Ki bu, dilin de kendi doğasından kaynaklanan dilsel nedenlerle dili de ilgilendirmez. Ama ne olursa olsun kendini yeni dünyada var etmek isteyen, kültürünü çocuklarına taşımak isteyen bir "ulus"u ilgilendirir.

KÜRTÇE NEDEN SİYASALLAŞTI?

Bu sebeple de "Kürtçenin siyasallaştırılması"ndan bugün korkmak yerine bu siyasallaşmanın anlaşılması gerekiyor. Zaten Türkiye olarak her şeyin normalleşmesi için ilk önce siyaset düzlemine gelmesini beklemiyor muyuz? Burada siyasallaşmaktan korkmak yerine "ideolojileşme"den korkmalıyız. Çünkü siyasallaşma, toplumda kendine yer bulmayı ve uyum için medeni uzlaşmayı simgelerken; ideolojileşme, kamplaşmanın bilinçsel edimini simgeleyebilir. Böylece Ahmet İnsel'in ifadesiyle "Kürt sorununun silahlar aracılığıyla değil, siyaset aracılığıyla tartışılmasının adıdır 'siyasallaşma'. Demokratik bir düzende, demokrasi güçleri sorunların siyasal alana taşınmasını isterler. Bunu teşvik ederler. Çünkü siyasallaşma, meşruiyetini fiziki güç kullanmadan, yurttaşlar topluluğunun bir kesiminin onayını ve desteğini, siyasal yollardan kazanma mücadelesidir (Radikal İki, 27.01.2002)." diyebiliriz.

Gülbey, bunları anlamak yerine olaya siyasi bir çerçeveden bakmakla Kürdoloji tartışmalarına uzak olduğunu gösteriyor. Bir halkın kendi dil bilimcileri ve aydınlarının kendi dilleri üzerindeki her yaklaşımını "siyasi" olarak nitelemek geçmişin emniyet raporlarını hatırlatıyor. Nasıl ki geçmişte Kürtçe ana dil talebi söz konusu olduğunda bunu PKK'nın siyasallaşma hamlesi olarak görenler bugün iktidar yanlısı olmayan her Kürt'ün dile yaklaşımını siyasi olarak nitelendirebiliyorlar. Oysa Diyarbakır Belediye Başkanı olduğu dönemde Feridun Çelik'in dediği gibi, "Kürt kültürü ve dili, baskı ve inkâr politikaları sonucu iradesi dışında siyasallaşmıştır." Çünkü bütün bu olumsuz politikaların toplumda yarattığı "dilin kaybedilmesi korkusu" beraberinde toplumsal ve/ya bireysel duruş takınmayı zorunlu kılmıştır. Tam da bu noktada KCK yargılamalarında sanıkların bilinçli olarak Kürtçe savunma yapmak istemeleri de; mahkemelerin bireyin evrensel haklardan doğan bu hakkını kullandırtmayıp Kürtçeyi hâlâ "bilinmeyen bir dil" şeklinde kayıtlara geçirmesi de karşılıklı bir "siyasallaşma"yı ifade eder.

Aynı şekilde Gülbey'in, Kürtçenin köken, lehçe, alfabe ve sözlük gibi sorunlarına yönelik Kürdoloji çalışmalarını, siyasallaşmaya neden olan sorun olarak görmesi de sorunludur. Bu tür yaklaşımların ne kadar sorunlu olduğu, Türk dünyasının benzer sorunları bilinerek daha kolay anlaşılabilir. Çünkü özellikle Orta Asya Türklüğünün dil, lehçe ve alfabe ile ilgili olarak yaşadığı sorunlar Kürtlerin yaşadıklarıyla benzerlik göstermektedir. Tabii ülkemizde Türk dil bilimcileri ve tarihçilerinin pasif duruşundan dolayı bu tür konuları genellikle siyasiler konuşuyor. Öyle ki bilimsel bir temele dayanmadan bugün hâlâ Kürtçenin dünya dilleri arasındaki yerini görmezlikten geliyoruz. Kürtçenin kök ve yapı özellikleri itibarıyla Hint-Avrupa dil ailesinin İranî dil grubuna girdiğine dair yaygın ve genel bir kabul varken Gülbey'in "net bir kabul yoktur" ifadesi ancak art niyetli olabilir.

Makalede tartışılan alfabe sorunu, inkâr ve asimilasyondan kurtulup nefes almaya başlayan her dilin ilk tartıştığı konulardandır. Çünkü alfabeler, dillerin kendi ses özelliklerine göre karşılandığı sembollerdir. Dilin anlaşılması, birlik-beraberliğin sağlanması, ifade kabiliyeti ve yayılmasında alfabe etkilidir. Farklı ülke parçalarında yaşayan milletler de bunları gözeterek ortak alfabe için çalışırlar. Bunlar neticesinde siyasi tercihle de bir alfabe seçilebilir. Ki Azerbaycan'da da alfabe tartışmaları yaşanmış, birçok kişi ideolojik ve sosyo-politik eğilimlerine göre tavır alabilmişlerdir. Bu amaçla Kürtlerin de yoğun olarak tartıştığı ve arzuladığı ortak alfabe meselesinin siyasi bir görüntü çizmesi normal karşılanmalı. Yine de genel tartışmalarda Kürtçenin özelliklerine göre bir alfabe arzulandığını belirtelim. Tartışmalarda Latin alfabesi ön plana çıkıyor; çünkü Türkçe gibi ünlüleri bol olan Kürtçe için ünlüleri az olan ve bitişik yazılmadığı için kolay anlaşılmayan Arap alfabesi tercih edilmiyor. Ki zamanında Azeri Türklerinin de Latin alfabesi kullanması istendiğinde nasıl ki Azeriler bile alfabeye kendileri için farklı harfler girmesini talep ettilerse Kürtlerin de buna yönelik talepleri "PKK/KCK çizgisinin istemleri" olarak yaftalanmamalı.

LEHÇE SORUNLARININ KÖKENİ

Lehçe sorunları da aynı şekilde karşılaştırılmalı olarak incelenmeli ki bir empati oluşabilsin. Bugün her dilin kendine ait lehçe ve şiveleri var. Bazı dillerde lehçe/şive farkı her lehçenin ayrı bir dil olma yoluna girmesine neden olabilir. Burada dil bilimci Noam Chomsky'nin de dediği gibi aslında insanlar bir dili değil, bir lehçeyi konuşur. Ama bir dilin lehçelerinin farklılaşması ya da insanların sadece bir lehçeyi konuşması, bir dilin lehçelerinin farklı kökenlerden olduğunu göstermez. Ahmet İnsel'in ifadesiyle "Türk dilinin farklı lehçeleri karşısında heyecanlanıp, sevecen gözyaşları dökenler, Kürtçenin farklı lehçeleri olmasını bir aşağılama veya yetersizlik unsuru olarak gördüler." Bunu yapanların; bir zamanlar Rusya'da Türk dilleri arasındaki lehçe/şive farklılıklarını abartıp farklı diller yaratmaya çalışan İlminski ve Khun'lardan ne farkları var? Ki o zamanlarda Gaspıralı İsmail de Türkçenin lehçe ve şiveleri arasındaki farklılıkların çok olmasına rağmen hepsinin bir olduğunu söyler. Durum böyleyken özellikle devlet ve Tunceli ile Bingöl'de kurulan üniversiteler vasıtasıyla Zazacanın Kürtçeden ayrı gösterilmesinin sebebi nedir? Milletvekillerinin bildikleri diller gösterilirken de "Kürtçe, Zazaca" şeklinde yazılması peki? Oysa Soane, Lacoq, Minorski, İzady ve birçok Kürdoloğun çalışmaları genel itibarıyla Zazacayı, Kürtçe genel dilin bir alt kolu sayar. Burada sıkıntı, Zazacanın siyasal alana fazla çıkmamasıdır. Bu da beraberinde bazı Zazalarda dışlanmışlık hissi uyandırıyor ve beraberinde de bir Zaza milliyetçiliği ortaya çıkıyor. Bunu da Türkçenin lehçeleri arasındaki farklılıkları abartıp böl-yönet siyaseti güden İlminski gibi Türkologlara benzer şekilde devletin kendisi yapmaya çalışıyor.

Son olarak sözlük çalışmalarının devlet tarafından yapılmamasını eksiklik sayan Gülbey, Kürtçeden İslam kökenli kelimelerin atılmasını hedefleyenlerin olduğunu dile getiriyor. Bu iddiayı temellendirecek herhangi bir bulguya rastlamadım. Ki bugün Kürt dil bilimciler kendi çabalarıyla bu konularda çalışmalar yürütüyorlar. Hâlihazırda hazırlanmış sözlükler de var. Bunları alıp incelediğimizde Gülbey'in ifadelerinin temelsizliği hemen ortaya çıkar. Çünkü bugün okuduğum hiçbir Kürt dil bilimcinin böylesi ilkel bir kompleksle hareket ettiğine de tanık olmadım. Burada talep edilmesi gereken şey, Kürtçe üzerine çalışıp Kürtçeyi zenginleştirecek insanlara ekonomik finansmanın sağlanmasıdır. Bir dil, devletin hizmetine sunularak değil; kendisini konuşan halkın içinde anlamını bulur. Sonuç olarak ülkemizdeki tüm dillere siyasal kaygılarla yapılan resmi yaklaşımlar, dilleri kendi doğal mecrasından çıkarıyor. Bu sebeple de her dile sadece dilsel nedenlerle yaklaşılıp ana dilde eğitimin önü açılmalı ve dillerini geliştirmek isteyen her halka finansman kaynaklar sunulmalıdır.

ZAMAN
SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara