'Türkiye önemli çünkü...'
Geçtiğimiz yıl, Başbakan olmasından üç ay sonra, David Cameron Ankara’yı ziyaret etmişti. Kendisine “Neden Türkiye” ve “Neden bu kadar kısa bir süre içinde” diye sorulduğunda cevabı: “Çünkü Türkiye ekonomimiz için hayati önem taşıyor, güvenliğimiz için hayati önem taşıyor ve siyasetimiz ile diplomasimiz için hayati önem taşıyor” olmuştu.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-11-22 07:05:18
Türkiye, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birisi. Yarısından fazlası 29 yaşın altında olan nüfusu ile genç, enerjik ve girişimci iş gücü, başarı hikâyesinin ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor. Analistler 2050 itibarıyla Türkiye’nin dünyanın ilk on ekonomisinden birisi olacağını değerlendiriyor. Ekonomik krizden çıkmaya başladığımız şu günlerde, Britanya ile Türkiye arasında güçlü bir ikili ortaklığın gerekliliği hiç bu kadar açık olmamıştı.
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün bu hafta Birleşik Krallık’a yaptığı devlet ziyareti bizlere Türkiye’nin mevcut yapı ve müttefikleri çerçevesinde ve ötesinde kendisi için yeni bir rol ve yeni bağlantılar oluşturmaya başlamış bir ülke olduğunu hatırlatıyor.
Birleşik Krallık ve Türkiye tüm dış politika ve güvenlik konuları yelpazesinde güçlü ilişkilere sahip. Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşik Krallık ile Türkiye arasındaki ilişkileri “altın çağını yaşıyor” olarak tanımlamasını sağlayan hırslı Stratejik Ortaklık Anlaşması aracılığıyla son 18 ay boyunca bu ilişkiler için sağlam ve somut temeller attık. Ve gerçekten de Birleşik Krallık – Türkiye ilişkilerinde altın çağı yaşıyoruz.
Ortaklık Belgesi imzalandığından bu yana, ileride karlı işlere dönüştürülebilecek ana stratejik konuları görüşmek üzere her iki ülkeden de en üst seviyeden 25 kadar işadamını bir araya getiren Birleşik Krallık – Türkiye CEO Forumunu oluşturduk. Bu hafta gerçekleşecek olan Devlet Ziyareti ise daha da derin ticari ortaklıklar kurabilmemiz için bize yeni platformlar sunacak. Birleşik Krallık ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi, 2009 yılında 9 milyar Amerikan Doları civarındaydı. Bu rakamı 2015 yılına kadar ikiye katlamaya kararlıyız ve bu konuda iyi bir ilerleme de kaydediyoruz: ticaret istatistikleri her yıl 25-30% civarında bir artış olduğunu gösteriyor. Ürünlerine talebin düşmesinden endişelenen Britanyalı firmalar artık Türkiye’ye uzanmalılar. Vodafone, Diageo ve Tesco gibi pek çok firma şimdiden bunu yapıyor zaten.
TÜRK enerji sektöründeki gelişmeler ise özellikle heyecan verici. Türkiye, AB için kilit bir enerji ortağı. Hâlihazırda bölgedeki petrol kaynaklarına dolaysız erişim sağlamakta ve ileride sağlanacak olan Hazar doğal gazının Avrupa piyasalarına aktarımı için bir anlaşma imzaladı. Bu, bu on yılın sonuna doğru AB enerji piyasasının istikrarını ve dengesini iyileştirecek ve Türkiye’nin enerji merkezi olma yönündeki hedeflerini destekleyecek yeni bir Güney Doğalgaz Koridoru açılmasını sağlayacak. Ayrıca, Azerbaycan’da 20 milyar dolarlık bir doğalgaz alanı oluşturulmasında en yüksek hisseye sahip BP gibi pek çok Birleşik Krallık firmasına da daha fazla yatırım fırsatı sunacak.
TÜRKİYE, güvenliğimiz için hayati bir önem taşıyor: dünyanın dört bir yanında NATO müttefiki olarak birlikte çalışıyoruz. Afganistan için hedefimiz aynı. Türk askerleri ve diplomatları, en yeni olarak Afganistan için bölgesel destek konulu İstanbul Konferansında sundukları değerli görüşlerle olduğu gibi, ülkede daha güvenli bir gelecek inşa edilmesine çok değerli katkılarda bulunuyorlar. Evimize daha yakın topraklarda, Batı Balkanlar’da ise bölgede istikrarın sağlanması adına son 16 yıldır yapılan çalışmaların güvence altına alınabilmesi için Türkiye ile birlikte çalışıyoruz.
Terörle mücadele alanında geçtiğimiz hafta uzmanlarımız Londra’da bir araya gelerek radikalleşme ile ve PKK terörü derdiyle mücadele konusunda işbirliğimizi nasıl daha güçlü hale getirebileceğimizi görüştü. Ayrıca, Türkiye göç konusunda da bizimle aynı endişeleri paylaşıyor. Yasadışı göçmenlerin Orta ve Güney Asya’dan AB’ne girişlerini engellemek için bir dizi ortak proje geliştirdik.
Türkiye’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde üstlendiği önemli rol son derece açık. Arap Baharı sırasında daha adil, daha yüksek temsil imkânı sağlayan bir hükümet talebiyle sokaklara dökülenlerin çoğu, büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede son derece başarılı, çağdaş bir demokrasi olabileceğinin örneğini Türkiye’de görüyor. AB’nin gelecekte dünyada üstleneceği rolle ilgili kaygıları olan bazı kesimler ile Türkiye’nin Afganistan’dan Somali’ye kadar pek çok konuda uluslararası işbirliğini teşvik etmek için son aylarda üstlendiği özgüvenli yaklaşım arasındaki zıtlık beni şaşırtıyor.
Birleşik Krallık’ın da AB bünyesindeki üye ülkelerin de, önümüzdeki bir kaç yıl içerisinde kuzey Afrika’dan Orta Asya’ya kadar, komşu bölgemizde hızlı bir değişim ve belirsizlik olacağını kabul etmesi gerektiği açık. Hayati öneme sahip bu bölgedeki gelişmeleri etkileyebilecek Türkiye’den daha iyi konuma sahip çok az ülke var. Ve bizler zaten bu katkıdan büyük faydalar görüyoruz.
Türk meslektaşım Sayın Ahmet Davutoğlu, AB’nin dış politika gündeminin tam merkezinde yer alan konulara aktif ve zeki katkılar sunuyor. Sayın Davutoğlu, Türkiye’nin Batı Balkanlar’daki çalışmalarına bizzat ön ayak olmakta. Türkiye ve AB, bu bölgedeki tüm ülkelerin AB’ye katılıma doğru ilerlediğini görmek gibi ortak bir gayeyi paylaşıyor. Tüm bu gelişmeler, uzun süredir savunduğum Türkiye’nin AB’ye katılmasının stratejik gerekliliğine itiraz edilemez olduğu görüşünü daha da güçlendiriyor.
2005 yılında müzakerelere başlanmasından bu yana Türkiye, insan hakları, demokrasi ve yönetişim alanlarında AB standartlarına ulaşmak için çok büyük adımlar attı. Türkiye, ölüm cezasını kaldırdı, işkenceye sıfır tolerans yaklaşımını benimsedi, kadın ve azınlık gruplarının haklarını iyileştirdi ve en son olarak da dini vakıfları telafi etmek için bir takım adımlar attı. Hala yapılması gereken şeyler var, fakat Türk Hükümeti, çağdaş bir demokrasinin gereklerini ve beklentilerini yerine getirecek ve gerçekten tüm Türk vatandaşlarının çıkarlarını temsil edecek yeni bir anayasa ile bu alanlarda daha büyük ilerlemeler kaydetmeye kararlı. Ve bizler de Türk dostlarımızı bundan bile fazlasını yapmaya teşvik ediyoruz.
Ve Türkiye’nin AB ile enerjik müzakerelerine de tam destek mesajımızı iletmek istiyoruz. Müzakerelerin son dönemde aşırı derecede yavaş ilerlemiş olması gerçekten hayal kırıcı. Aynı tempoda devam edecek olurlarsa, geleneksel olarak AB’ye girme taraftarı olan Türk kamuoyunun AB’ye karşı olması ve tarihi bir fırsatın kaçırılması riski doğacaktır. Tabii ki bu kimsenin yararına olmayacaktır. Türkiye’den sabrını ve AB’ye girme kararlılığını korumasını; AB’deki ortaklarımızdan ise hepimizin yararına olacak bu hedefi gerçekleştirmek için çalışmasını rica ediyorum.
AB içerisindeki ekonomik belirsizlik ve kıtanın güney ve doğu sınırlarındaki siyasi belirsizlik, AB ile Türkiye’yi birbirinden ayırmak yerine daha çok birbirine doğru itmelidir. Türkiye’nin AB’ye katılımı Tek Piyasa’ya taze bir enerji getirecektir. Avrupa’nın denizaşırı ülkelerdeki nüfuzunun, Müslüman çoğunluğa sahip bir ülkedeki başarılı bir demokrasinin getirebileceği avantajlara ihtiyacı var. Bu hafta gerçekleşecek devlet ziyaretinin de göstereceğine inandığım gibi, Birleşik Krallık ve Türkiye, birlikte, mevcut küresel siyasi ve ekonomik fırtınadan çıkmak için güvenli bir rota çizilmesine yardımcı olabilir.
H.Planet
SON VİDEO HABER
Haber Ara