[WASHINGTON] Bizden niye nefret ediyorlar?
Amerikan MSNBC televizyonu perşembe gecesi 11 Eylül 2001 saldırılarının olduğu günkü yayınını tekrarlarken, yaşanan şoku bir kez daha müşahede ettim. Çoğu Amerikalının havsalası bu çapta bir terör saldırısına uğramış olmayı almıyordu.
Akla ilk gelen sorulardan olan 'Bizden niye nefret ediyorlar?'ın cevabı ise toplumsal şuuraltında peşinen şöyle verilmişti: Biz iyiliği, onlar kötülüğü temsil ettiği için.
Halkın kahir ekseriyetinin olayları basite indirgemesi, bir ölçüde mazur görülebilir. Çünkü hemen her yerde olduğu gibi Amerika'da da temel eğitim sistemi milliyetçilik üzerine bina edilmiştir. Ortalama vatandaşta baskın olan kanaat, kendi ülkesinin mutlak masumiyetidir. Ama idari beyinlerin böylesi kolaycılıklara kaçması kabul edilemez. Tüm düşmanca hareketlerin doğru teşhisi ve tedavisi, ancak ve ancak 'Bizden niye nefret ediyorlar?' sorusuna gerçekçi ve cesur cevaplar aramaktan geçer. Bu sadece ABD değil, Türkiye dahil tüm ülkeler için geçerli.
Dünyayı hayır ve şer eksenlerine, insanları 'biz ve onlar'a bölerek sadece teröristleri değil neş'et ettikleri tüm coğrafya ve kültürü de töhmet altında bırakan Bush yönetimine Amerikan halkı neden sekiz yıl sarıldı? Duymak istediklerini söylediği, korku ve intikam psikolojisine oynadığı için. 'Bizden niye nefret ediyorlar?' sorusuna empatik cevaplar arayan ve bulanlar ise fazla ön plana çıkamadı. Bu tür değerlendirmeler, siyasi kararlara pek yansıtılamadı. Tıpkı Türkiye'deki gibi...
ABD'ye nefreti sadece kültürel faktörlerle açıklarken altında yatan en önemli olguyu, yani sömürgecilik (koloniyalizm) travmasını görmeyen (ya da gizleyen) yaklaşım, 11 Eylül saldırılarının üzerinden yedi yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ baskın. Özellikle Washington'a hakim olan kadrolar, nefreti körükleyen eylemlerini artırarak devam ettirdi. Bilindiği gibi El Kaide şebekesinin elebaşısı Suudi Usame bin Ladin de, 11 Eylül öncesi ve sonrasındaki açıklamalarında ABD'nin ve Batılı müttefiklerinin İslam coğrafyasındaki koloniyalist politikalarına karşı çıktığını açıkça ilan ediyordu. Mesela Ladin'in memleketinde binlerce Amerikan askerini barındıran (1991 Körfez Savaşı'nda bu rakam 550 bini bulmuştu) üsler vardı. Bunların en büyüğü olan Prens Sultan Hava Üssü 2003'te boşaltıldı. Ancak İslam dünyasında milliyetçi ve dinî muhalefet duygularını depreştiren, şiddete meyyal muhalifleri kışkırtan Afganistan ve Irak işgalleri yapıldı.
Terörün kökünü kazımak için yapıldığı ilan edilen söz konusu işgallerden sonra, İslam coğrafyasında ABD'ye karşı nefret patlaması oldu. Amerikan hedeflerine yönelik terörist saldırılarda azalma değil artış gözlemlendi. Dünyanın en güçlü ülkesi olmanın verdiği özgüvenle Amerikan yönetimi, 'Biz kendi ulusal çıkarlarımız adına istediğimiz politikayı uygulayalım. Tepkileri nasılsa sert ve yumuşak gücümüzle bastırırız' şeklinde düşünmüştü. Ne var ki, evdeki hesap Müslüman çarşısına uymadı. ABD bir ara Afganistan'da kazandığını zannederken şimdilerde yeniden kaybetme telaşında. Irak'taki direniş hareketlerinin mevcut nispi sükunetine de aldanmamalı. ABD sadece kendinden nefret edenlerinkini değil, kendi davranışlarını da düzeltmeye çalışmadıkça, sorunların devamı mukadder.
İnsan psikolojisi işte; empatiyi başarmak güç, başkalarına tavsiye etmekse kolay. Mesela biz Amerikalıları kendi terör sorunlarının köklerine bakmaya davet ederken, acaba bir kısım Kürtlerin ve Ermenilerin yer aldığı Türk nefretine dayalı bazı oluşumlarla mücadelemizde 'Bizden niye nefret ediyorlar?' sorusuna gerçekçi ve empatik cevaplar bulmaya ne ölçüde çalışıyoruz?
Yeri gelmişken, Kürt meselesinde son dönemde devletin sivil ve askerî kanatlarınca kapsamlı çözüm yolunda yapılan bazı yeni açılımların ve Cumhurbaşkanı Gül'ün Ermenistan'ın başkenti Erivan'ı ziyaretinin, Washington'da genelde takdir gördüğünü belirtelim. Ankara ve Erivan arasında Washington'un öteden beri arzu ettiği bu yakınlaşma, her üç başkent için de büyük stratejik kazançlara gebedir. Ancak Birinci Dünya Savaşı'ndaki Müslüman-Hıristiyan olaylarının halklarda açtığı derin yaralar sarılmadan, kazanma kuşağına girilmesi zor. Onun da yolu, karşılıklı diyalog ve empatiden geçiyor. 'Bizden niye nefret ediyorlar?' sorusuna cevap arayanlar, işlerine gelmeyen, kabul etmek istemedikleri verilere ulaşabilir. Ancak amaç nefreti ve şiddeti ortadan kaldırmaksa, adım atmaktan çekinmemek lazım. Atılan iyi niyetli adımların karşılığı genelde alınıyor. Ben empatinin ulusal ve uluslararası husumetlerin tamirinde önemli kapılar açabileceğini düşünüyorum. ABD ve Türkiye'ye birbirleri ve başkalarıyla ilgili bol empatiler...
ZAMAN