Dolar

32,5244

Euro

34,9814

Altın

2.431,49

Bist

9.806,23

“Titanik gibi Amerika da batıyor!”

‘shafaqna.com’da yayınlanan, “Amerikan İmparatorluğunun sonu!” başlıklı analiz haberde, “Titanik gibi Amerika da batıyor. Ancak Titanik’ten farklı olarak, Amerika bir değil birden fazla buzdağına çarptı” denildi.

4 Yıl Önce Güncellendi

2020-10-07 10:25:14

“Titanik gibi Amerika da batıyor!”

‘shafaqna.com'da yayınlanan, “Amerikan İmparatorluğunun sonu!” başlıklı analiz haberde, “Titanik gibi Amerika da batıyor. Ancak Titanik'ten farklı olarak, Amerika bir değil birden fazla buzdağına çarptı” denildi.

Analiz haberin tam metni şöyle:

Titanik gibi Amerika da batıyor. Ancak Titanik'ten farklı olarak, Amerika bir değil birden fazla buzdağına çarptı. Başka farklılıklar da var. Titanik'in kaptanı onurlu bir adamdı. Gemisiyle battı. Amerika'nın kaptanı ya da kaptanları, bir oligarşi tarafından yönetildiği için onurlu erkekler (ve birkaç kadın da) değil. Fareler gibi, Amerika batarken gemiden atlayacaklar.

Kimse bunun çok kasvetli bir resim olduğunu düşünmesin diye gerçekleri bir düşünün. Dünyadaki en yüksek GSYİH'ye sahip olan (Çin yakında bunu geçecek olsa da) ABD, 210.000'den fazla cana mal olan pandemiyle mücadele edemiyor. Aynı zamanda dünyadaki en yüksek enfeksiyon sayısına sahiptir. İşsizlik, süper zenginler yüz milyarlarca dolar kar elde ederken bile yükseliyor. Yaklaşık 27 trilyon dolar ile ABD aynı zamanda dünyadaki en yüksek borca sahip ülkedir. Bu borç GSYİH'sının %137'si seviyesinde ve 2021 yılına kadar toplam ekonomisini aşacak.

Kıyıdan kıyıya, Amerikan şehirleri sistematik ırkçılık ve beyaz olmayan insanlara yönelik polis şiddeti nedeniyle yanıyor. Birçok iç şehir, savaş alanlarına benziyor. Amerika'da “üçüncü dünya” benzeri koşullarda, en az 40 milyon insan mutlak yoksulluk içinde yaşıyor. Evsizlik artıyor. Ve şimdi, Donald Trump'ın Kasım seçim sonuçlarını kaybedip kabul etmeyi reddetmesi halinde bir iç savaşın patlak vereceğine dair artan korkular var. Hatta “Amerikan azameti” davulunu çalan Tom Friedman bile alarm çaldı.

Amerika hakkında başka korkunç istatistikler de var. ABD, 2,3 milyon ile dünyadaki en fazla mahkum sayısına sahip ülke. Kanguru tarzı* mahkemelerden geçtikten sonra daha fazla siyah renkli insanı hapsetmek için hapishaneler inşa etmeye daha fazla para harcanıyor. ABD sağlık sistemi salgının kanıtladığı gibi çöktü. Ve ülke her türden silahla dolu. Bir iç savaş çıkarsa, sonuçları korkunç olur.

Bugün Amerika'yı yöneten gangsterler, Yerli halkların soykırımı ve yüzyıllarca süren kölelik üzerine inşa edilmiş bir sistemin mirasçılarıdır. Aynı soykırım zihniyeti, Amerikan gücünü kıyılarının ötesine taşımakta da işe yarıyor. Eğer ‘Manifest Destiny**' ABD politikasını içeride yönlendirdiyse, ‘indispensable power' (vazgeçilmez güç) efsanesi de yurtdışındaki politikasını besledi. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yüz milyonlarca insan, seyir füzeleri veya B-52 bombardıman uçaklarıyla gönderilen Amerikan “iyilikseverliğine” maruz kaldı.

ABD'nin başarısızlıklarından tek başına Trump'ın sorumlu olduğunu varsaymak cazip ama yanlış olur. O, narsist, özüne kadar ırkçı ve sertifikalı bir dolandırıcı, Amerika'yı kuruluşunda etkilemiş olan hastalığın bir belirtisidir. Oscar Wilde'ın ‘Amerika, medeniyetten geçmeden barbarlıktan çöküşe geçti' şeklindeki esprisi, gerçekliğini kısmen yansıtıyor.

Dünyanın en büyük askeri bütçesine sahip olan ordu -Trump, geçen ay yaptığı BM konuşmasında, ABD'nin dört yılda ordusuna 2,5 trilyon dolar harcadığıyla övündü – acınacak bir başarısızlık siciline sahip. ABD ordusu imha edebilir – ve bunu ayak basmış olduğu her yerde ayrım gözetmeksizin yapmış olsa da- herhangi bir siyasi veya askeri hedefe ulaşmada başarısız oldu. Afganistan, İran, Irak, Suriye, Yemen, Küba ve Venezuela, ABD ordusunun kaybettiği yerlerden sadece birkaçı.

Hem İran hem de Afganistan bunun en iyi örnekleridir. İran'daki İslam Devrimi'nin 1979'daki zaferinden bu yana, ABD ve müttefikleri İslam Cumhuriyeti'nin altını oymaya çalıştı. Yasadışı ve cezai yaptırımlar yoluyla insanlara büyük acılar çektirmesine rağmen, İslami liderlik boyun eğmemiş durumda. İran bölgedeki gücünü artırdı ve bugün en büyük güç konumundadır.

Taliban'ın paçavra çetesi – evet, çok alay edilen Taliban – ABD ordusuna ve müttefiklerine 19 yıllık savaşın ardından kanlı bir burun verdi. ABD, ülke dışına güvenli bir çıkış arıyor. Afganistan, imparatorlukların mezarlığı olduğunu bir kez daha kanıtladı. ABD bu kaderden kaçacağını düşündü; Taliban bunun yanlış olduğunu kanıtladı.

Bazı dikkatli Amerikalılar ( buraya ve buraya bakın ) ABD imparatorluğunun ölümünü öngördü – hiçbir imparatorluk sonsuza kadar yükselişte kalmaz – ancak Amerika'nın çöküş hızı en ölümcül eleştirmenlerini bile şaşırttı. Dünya, bu suçlu varlığın son çöküşünü görmek için nefes nefese beklemekte. Onun yerine başka bir hegemon veya bir grup hegemon ortaya çıksa bile, ABD zorbası olmadan dünya çok daha güvenli bir yer olurdu.

Belki de dünyanın uzun süredir acı çeken insanları nihayet derin bir nefes alabilir.

Crescent International
—————————————————————————————–
*ABD'nin ilk dönemlerinde, 19. yüzyılda henüz coğrafi genişleme devam ederken federal devlete yeni katılan sınır eyaletlerinde kendilerine dava başı ya da mahkûmiyet başı maaş ödenen yargıçlar varmış. Hâkimlerinin, hukuku ihlal etme gibi kaygıları da pek olmadan oradan oraya koşarak karar vermelerinden dolayı bu mahkemelere kanguru mahkemeleri adı verilmiş. Bugün kullanıldığı şekliyle bu deyimin anlamı şu: “Adil olmayan, önyargılı ve aceleye getirilmiş, ağır cezalarla sonuçlanan yargı süreci; mahkeme sürecinde usul, emsal ve kurallara uygun yargılamaya yönelik ihlallerin çok yoğun olduğu mahkemelere argoda verilen ad.

**Açık Kader (İngilizce Manifest Destiny), 19. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri'nde Amerikalı yerleşimcilerce kıtanın doğu kıyısından batı kıyısına kadar genişlemenin mukadder olduğunu ifade eden ideolojidir.

*Bu analiz haberde yer alan görüşler yazarına aittir.

Kaynak://tr.shafaqna.com/
 

Haber Ara