Dolar

32,3761

Euro

34,9809

Altın

2.325,66

Bist

9.085,17

'Timeturk'ün Derviş Baba Yazısının düşündürdükleri'

Sitemizde yayınlanan 06.01.2021 tarihli 'İstanbul’un göbeğinde insanları istismar eden bir oluşum Derviş Baba Nam-ı Diğer Deliler Kahvehanesi' başlıklı haber ve 18.02.2021 tarihinde 'Deliler ve Veliler Derneği Yönetim Kuruluna ve Kamuoyuna duyuru' başlıklı yayınlamış olduğumuz haber için okuyucularımızdan birçok olumlu mesaj geldi.

3 Yıl Önce Güncellendi

2021-02-20 16:22:14

'Timeturk'ün Derviş Baba Yazısının düşündürdükleri'

Bu konu için çok sayıda belge paylaşan okuyucularımız yazılarını bize göndermeye devam ediyor.

Haberlerimizi okuyarak bir yazı paylaşan Feraye Taşçı isimli okurumuzun yazısı ise şu şekilde:

Neden Bazen İnsanlar Haklı Olduklarını Anlatmakta Zorluk Çeker

6.02.2021 tarihinde Timeturk'de yayımlanan yazıya istinaden aklımda beliren bazı konuları kaleme almak ihtiyacı hissettim. Umarım faydalı ve seviyeli bir tartışmaya vesile olur. (https://www.timeturk.com/istanbul-un-gobeginde-insanlari-istismar-eden-bir-olusum-dervis-baba-nam-i-diger-deliler-kahvehanesi/haber-1673763)

Timeturk'ün insanları istismar eden bir oluşum; Derviş Baba yazısıyla ilgilenip bu tartışmayı açmak istememin iki sebebi var. Birincisi nesnel olarak cemaat, tarikat, mürit ilişkilerine ilgi duymam. İkincisi ise daha öznel bir sebep. Nesnel sebeplerime geçmeden önce bu konunun neden kişisel olarak ilgimi çektiğiyle ilgili kısa bir kaç cümle etmek isterim. Bundan yaklaşık 25 yıl kadar önce çok ağır lohusalık depresyonu geçiren bir arkadaşımı acı bir şekilde kaybettim. Yaşadığı kötü bir hamileliğin ardından ağır bir depresyona girmiş ve intihar düşünceleri ile doktora giden arkadaşıma gittiği doktor tehlikeli bir süreçte olduğunu ve derhal bir psikiyatri hastanesine yatarak tedavi alması gerektiğini söylemişti. Ne yazık ki ailesi modern tıbba güvenmek yerine onu bir "hocaya" götürüp okutup üfletmeyi tercih etti. Hocanın söylediğine göre arkadaşım cinlenmişti. Ve cinlerin kendisinden gitmesi için bir takım tavsiyeler alındı. Kısa bir süre sonra cinlendiği söylenen arkadaşımın kendisini yaktığını duydum. Bir hafta kadar hastanede ağır acılar içinde can çekişti. Ve sonra vefat etti. Ardında 20 günlük bir bebeği bırakarak...O günden beri ne zaman cin peri işleriyle uğraşan birilerini görsem çok rahatsız olurum, kalbimin bir köşesi acır.

Timeturk'te yayımlanan yazıyı ilk okuduğumda dikkatli bir okuma ile bunun çok "içerden" yani Derviş Baba cemaatinde belki de uzun süre yer almış, birden fazla insanın tecrübesine dayandığını düşündüm. Verilen kimi detaylar; insanlara cinlerle manevi baskı kurmak, ayrılan kişileri cinlerle ya da boğazını keserek tehdit etmek, Ali Denizci'nin yalan ve dengesiz davranışları, Tayyar Baba'nın cinsel taciz söylentilerinin ardından cemaatten insanların ayrılması vb. bariz bir şekilde çok "içerden" gözlemlerdi. Bir de iddiaların medyayı tarayarak ulaşılabilecek yanları var. TEDX konuşması, Ayşe Arman röportajı gibi...

Cemaatsel yapılanmaları mercek altına alırken ayrılanların tecrübeleri çok önemlidir. Çünkü o kişiler bir süre cemaatle vakit geçirmiş, hizmet etmiş, yaşadıkları kötü tecrübelerin etkisiyle zor olanı başarıp ayrılarak oluşuma mesafe alanlardan oluşur. Yani bir nevi "efsundan" kurtulmuş olanlardır ayrılanlar. En önemli ve çarpıcı doneleri bu tür oluşumlar hakkında onlar verir. Tabi akıl ve kanıt süzgecinden geçirmek kaydıyla.

Basit bir şema ile düşünürsek bir cemaat iddiasıyla karşılaştığımız zaman karşımıza şöyle bir tablo çıkar: Birincisi bu cemaatle hiç tanışmamış ya da çok az tanışıklığı olan okurlar, onlar zaten olayın dışında, oldukça daha nesnel yaklaşma potansiyeline sahip bir kesimdir. Diğeri cemaatin içinde olanlar. Onları da kendi içinde sınıflandırabiliriz. Cemaatleri iç içe geçmiş halkalar olarak düşünürsek en dış halka cemaatle çok sıkı organik ilişkisi olmayan, gelip giden ya da olayların çok iç yüzüne vakıf olmayan gönüllüler, sempatizanlar ve bağlılardır. Daha iç halka daha uzun süre cemaate hizmet eden, idari, mali kararlara ortaklık eden, sorumluluk yüklenen bağlılardır. En iç halka ise lider konumunda olan insanlara en yakınlar, bir nevi liderin eli ayağı olan kişilerdir. Cemaatle ilgili iddialar gündeme geldiği zaman her iki kesimin; hem ayrılanların hem de halen cemaatte yer alanların, dışarıdaki topluma anlatma çabasını gözlemleriz. Fazladan ayrılanlar içerde kalan bağlılara da derdini anlatmaya, onlara seslenmeye çalışır. Bağlılığın Psikolojisi

Bir cemaate, lidere, otoriteye, dini yapılanmaya, tarikata gönül vermek insanlık tarihinde yeni bir şey olmasa da Batı toplumu uzun zamandır "Milenyum Tarikatler" diyebileceğimiz modern çağa ait, zaman zaman ise çok tehlikeli olabilecek yapılanmalarla tanıştı. Bunlardan The Branch Davidians, Peoples Temple, Solar Temple, Heavens Gate gibi bazıları yüzlerce insanın feci şekilde ölümüyle sonuçlanan olaylara sebep oldular. (https://forneo.net/kose/batida-ortaya-cikmis-yeni-akimlardan-intihar-kultleri) Maddi, manevi, cinsel istismarın en uç noktalarının yaşanabildiği bu cemaatlerin hiçbirisi ortaya başlangıçta çirkin, kötü, şeytani bir amaç için çıkmamıştı. İnsanlara iyilik, güzellik, eşitlik, sosyal adalet, kurtuluş, yardımlaşma vaad ettiler. Ve büyük bir kısmı görünürde bunun için çabalamaktaydı da. Buna rağmen sonları hazin oldu. Sona giden yolda bağlıların çoğu bazen Jim Jones'un kurucusu olduğu Peoples Temple'da olduğu gibi yüzlerce insan birlikte ve çocuklarına da vermek suretiyle siyanürlü su ile intihar edene kadar canhıraş liderlerini ve topluluklarını savunmaya devam ettiler. Savunma eylemine kimi zaman cinayetler eşlik etti. Toplumun farklı sosyal sınıflarından, değişik eğitim düzeylerine sahip binlerce insan bu tarikatlarda en kötü şekilde cinsel istismarlar yaşanırken, şiddet olaylarına şahit olunurken ya sustu, ya görmezden geldi, ya mağduru oldu ya da zamanla düzenin gönüllü bir parçası haline dönüştü. Bizim ülkemizde de bu tür oluşumların en uç örneklerinden birini 1976'dan beri yüzlerce ailenin canını yakan, bugünlerde rekor hapis cezaları ve ne yazık ki sadece işin magazinel boyutu ile gündeme gelen Adnan Oktar cemaatinde gördük.

WhatsApp Image 2021-02-20 at 16.26.50 (1)

Adnan Oktar cemaati sosyal psikoloji alanıyla ilgili olanlar için çok önemli bir deneyimdi oysa. Bağlılarının çoğu çok iyi eğitimli kesimden olan, sosyoekonomik durumu yüksek sınıftan bu insanlar akıl almaz bir şekilde trajikomik hallere düşmenin ötesinde son derece vahim suçlara ortak oldular. Bir filmi seyrederken aklımızda en vahim olan son sahneler kalır çoğu zaman. Adnan Oktar cemaatinden de aklımızda kalanlar böyle oldu. Oysa Oktar cemaati de en azından inançlı insanları mutlu eden bir çıkışla ilk yıllar gündeme gelmişti. Çoğu müslümanın o günlerde sempati duyduğu bu cemaat, müteddeyyin kesimin ulaşamayacağı gençlere ulaşıyor, onlara dinin hakikatini, güzelliklerini anlatıyor, evrim teorisi hakkında çalışmalar yaparak eğitimli, üst sınıfları ateizmden İslam'a yöneltmeye çalışıyordu. On yıllar boyunca toplumun büyük bir kesimi, "dindar" medya kendilerine büyük sempatiyle yaklaştı. Hatta çalışmaları, reklamları büyük destek aldı. Üniversitelerde konferanslara katıldılar. Önleri alabildiğine açıldı.

Başlangıçtaki sorumuza dönersek o trajikomik sona gelene kadar bağlılarını esir alan psikoloji neydi? Gelin bunun üzerinde biraz düşünelim. Asch Uyum Deneyi

Marjinal cemaatlerdeki istismar olayları söz konusu olduğunda gerçek genellikle komplike ve girifttir ve olaydan olaya farklı yönleriyle cereyan eder. Hiçbir zaman basit bir baş ağrısı ilacı gibi hastalık budur iç ve başının ağrısı kesilsin diyebileceğimiz bir durum söz konusu değildir. Kimi cemaatlerde olaylara, uyuşturucu maddeden, şantaj ağına hapsolmuş müritlere kadar duruma özel kriminal olaylar karışırken bazı cemaatlerde işler daha çok inanç, bağlılık ekseninde gerçekleşir.

WhatsApp Image 2021-02-20 at 16.26.50

Cemaatin en iç halkasında yer alan lider, yakınları ve yapılanlara ortak olan insanlar doğal olarak oluşumu savunmak zorundadır. Çünkü bu insanlar gönül birliğinin ötesinde hem çıkar ortaklığına hem de kader birliğine sahiptir. Gemi batarsa en başta zarar görecek olanlar onlardır çünkü. Merkezi bir yana bırakırsak sıradan gönüllüleri (ya da müritleri) bağlı oldukları cemaatlerin yanlışlarını savunmaya iten dürtü nedir? Neden liderlere ve cemaate kayıtsız şartsız bağlı kalınır, sorgulanmaz ya da en azından bir iddia karşısında onlardan şüphelenmek bile akıllara gelmez. Kendi örneğimizden yola çıkarsak Derviş Baba cemaati hakkında bazı iddialara sıradan gönüllülerin vakıf olmadığını tahmin edebiliriz. Mesela cinsel istismar olayları gibi. Ama büyük ihtimalle çoğu insanın gözünün önünde yaşanan örnekler de olmalı. Ali Denizci isimli şahsın yalan kimlik bilgisi ve hikâyesi ya da dernekten yardım alan bazı insanlara hakaret edip, tartaklaması, dernekten kovması gibi. Normal bir akla ve vicdana sahip bir insanı durup düşündürmesi gereken bu tür durumlar acaba bir cemaat içerisinde nasıl rasyonalize edilebiliyor. Nasıl göz yumulabiliyor. Gelin bu konuda sosyal psikoloji deneylerinden yardım alalım.

Akademide çalışan insanlar, yıllardır bireysel insan davranışlarının topluluk içerisinde nasıl şekillenip manipüle edilebildiğini açıklamak, lidere, topluluğa, davaya, inanca bağlılık ile ilgili davranışsal kalıpları incelemek amacıyla çeşitli deneyler yaptılar. Sosyal psikoloji alanında yapılan Milgram ve Stanford deneyleri gibi deneylerin toplum içerisinde sosyal davranışları inceleyen bazen çok dehşet verici sonuçları olsa da (https://www.pressturk.com/5-sosyal-psikoloji-deneyi/14725/) biz daha az sarsıcı ama bir o kadar konumuzla alakalı olabilecek diğer bir deneyden; Asch Uyum deneyinden bahsedelim.

" Asch deneyi, 1953'te yayımlanan ve insanın karar verme sürecinde çevresinin etkisinin ne denli önemli olduğunu anlamaya çalışan bir deneydir. ''Uyma deneyi'' olarak da bilinir. Deneyi Polonya asıllı Amerikalı sosyal psikolog Solomon Asch yürütmüştür.

WhatsApp Image 2021-02-20 at 16.26.49

Deneye katılacak olan katılımcılara bir görüş testine girecekleri söylenir. Deneyde tüm katılımcılara bir çift kart gösterilecektir. Bu kartların birinde biri kısa, biri orta ve biri uzun olmak üzere 3 çizgi vardır. Diğer kartta ise tek bir çizgi bulunmaktadır ve diğer karttaki 3 çizgiden biriyle aynı boydadır. Daha sonra deneklere bu karttaki çizginin diğer karttaki çizgilerden hangisine benzediği sorulur. Deneyde, katılımcılardan biri hariç diğer hepsi Asch'ın asistanlarıdır ve önceden belirlenen davranışları yapmaktadırlar. Deneyin amacı gerçek deneğin davranışlarının diğer deneklerden ne derece etkilendiğini bulmaktır. Katılımcıların hepsi aynı odada durmaktadır ve kendilerine kart çiftleri gösterildikten sonra sırayla cevap vermeleri istenmektedir. Ve gerçek deneğe sıra en son gelir. Sıra ona gelene kadar denek diğer katılımcıların cevaplarını duyar. İlk birkaç denemede tüm denekler doğru cevap vermektedir. Fakat daha sonra gerçek denek dışındaki katılımcılar hep birlikte yanlış cevaplar vermeye başlar. Cevap sırası kendisine gelen gerçek deneklerden %32'si grubun yanlış da olsa söylediği cevaba katılır." Wikipedia

Basit bir kart uzunluğu deneyinde bile bu kadar manipülatif sonuçlara sebep olan topluluğa uyma davranışını gelin bir kaç söyleme uyarlayalım. "Şeyhimiz keramet sahibi, gönlümüzden geçen her şeyi okuyor. Senin hastalığının ilacını söyledi." "Adnan ağbinin yüzünden yayılan nuru gördün mü, eminim ahir zaman mehdisi o!" "Falanca kişi derneğimize böyle iftiralar atıyor çünkü biliyoruz o hem şizofren hem de hırsız!" Bu iddiaların merkezdeki liderden başlayarak dalga dalga bir, iki, üç beş on insan tarafından dile getirildiğini düşünelim şimdi de. Kaç insan burada söylemlerin gerçekliğinden şüphe duyar, kaçı benim cemaatim, benim ağbim, benim şeyhim, haksızlık ediyor ya da saçmalıyor diyebilir? Üstelik bu gerçeklerle yüzleşme işine cemaat mensuplarının yıllar süren emeği, çabası ve o cemaat içinde bir kimlik oluşturma sürecini de katarsak işler iyice çetrefilli bir hal alır. Çünkü gönüllü içsel olarak şunu bilir. Yıllardır maddi manevi bir çok şey vermiştir bu cemaate. Oluşum içerisinde bir kimlik kazanmış, belki de kendine özsaygısı artmıştır. Birçok dostlukları cemaat içinde oluşmuştur. Ayrılan yalnızdır. Aykırı olan sevilmez. Ve dönüp kendi hikâyesine bakınca bir hezimet, boş yere heba edilmiş bir ömürle karşılaşmaktan, ince ince kurduğu "kahramanlık hikâyesinin" iflas ettiğini kabul etmekten daha zor az şey vardır dünyada. Ayrılanları Taşlayın!

Cemaatlerle ilgili olanların gözlemleyebileceği bir diğer şey de şudur. Çoğu oluşum kendisine tabi olmayana değil bilâkis en çok kendi bünyesinden ayrılanlara hırsla saldırır ve kin güder. En büyük itibarsızlaştırma çabaları ayrılanlar üzerinedir. Çünkü Asch uyum deneyi ya da Milgram gibi deneyleri bize şunu söyler: İtiraz eden uyum ve itaat sürecine büyük zarar verir. Bu kartın muadili o değil budur diye doğru kartı gösterenler ya da denek acı çekiyor ona elektrik vermeyi ret ediyorum diyenler ortaya çıktıkça ve sayısı arttıkça hızla "efsun" bozulmaya başlar. Ve kopmalar, itirazlar, parçalanma kaçınılmaz hale gelir. Öyleyse yol yakınken yapılacak en iyi şey ayrılanları itibarsızlaştırmaktır.

Başlıktaki sorumuza gelirsek; haklı olanlar neden bazen haklılıklarını anlatmakta zorlanır? Çünkü ayrılanlar için gerçekleri alenen konuşmak riskli ve yorucu bir süreçtir. Sonu gelmez ithamların, aforoz mekanizmasının, sorgu suallerin, bazen yaşanan yüz kızartıcı mağduriyetlerin ortaya saçılması gerekir. Kimi zaman da Adnan Oktar vakıasındaki gibi tehdit, şantaj ve bitip tükenmek bilmeyen mahkeme süreçleri ve yüklü tazminat davaları başlar. Kendi hayatları ile ilgili en özel durumların, unutmak istedikleri hakikatlerin, iş ve çevre hayatı ile ilgili risklerin, itibar kaygısının çok iyi düşünülüp tartılması gereken durumlar ile vicdanı arasına sıkışan kişinin önünde iki yol vardır. Ya bir tür Don Kişot'luğa soyunulacak ya da geçmişe sünger çekilip, kalan hayatı için yeni bir sayfa açarak yoluna devam edecek. Ne yazık ki terazinin bu iki kefesi arasında çoğu zaman ikinci kefe belki de haklı olarak ağır basar. Ta ki bu tür oluşumlar Adnan Oktar cemaatinde olduğu gibi kriminal bir engele takılana, tehdit unsurları bağlıların üzerinden devlet tarafından kaldırılana ve bazen de ateş geride kalanlara dokunup acıtana kadar. O zaman bir sürü insanın alenen konuşmaya, anlatmaya başladığını görebiliriz. Pembe Yalanlar mı Acı Veren Gerçekler mi?

Derviş Baba yazısındaki iddialara geri dönersek. Önümüzde bir çok iddianın iç içe geçtiği eğer gerçek ise vahim bir olgu var. Cinsel taciz iddiaları ve işin maddi sömürü boyutu bir yana bırakılırsa sadece insanları cinlerle korkutup manevi baskı altına almanın dahi nasıl yakıcı bir sonuca ulaşabileceğinin şahidi bu satırların yazarı. Elbette ki bu oluşuma gönül veren yüzlerce insanın bir kalemde cemaatlerini silip atamayacağını ve pek çok şeye itiraz edeceğini tahmin etmek zor değil. Ama ya söylenenler doğruysa? Bir defa da olsa düşünmeye, o ayrılanların (aykırıların) sözlerine kulak vermeye değmez mi sizce?

"Tatlı bir yalan söylersen 10 kişi seni alkışlar, acı bir gerçek söylersen 8 kişi sana saldırır. Ama iki kişi sorgulamaya başlar. " demiş Bertrand Russell.

Ve öncelikle o sorgulama potansiyeline sahip iki kişi için yazıldı bu yazı...

Editörün notu: Yazıda kullanılan resimler Ali Denizci ile birlikte Deliler Kahvehanesi'ni kuran nitelikli cinsel tacizden aranan Tayyar Deniztoker'in şiş sokma ayininden alıntıdır.

Haber Ara