Dolar

32,5446

Euro

34,9065

Altın

2.426,46

Bist

9.684,49

Temiz hava için çözüm temiz enerji

Nükleer Enerji Mühendisi Alim Kırışık, 'Enerji ihtiyacını karşılamak için hava kirliliğine sebep olan fosil yakıt santralleri yerine yenilenebilir enerji ve nükleer enerji kullanılmalı. Temiz hava için fosil yakıt kullanımına 'dur' denilmeli' dedi.

4 Yıl Önce Güncellendi

2020-06-16 11:07:32

Temiz hava için çözüm temiz enerji
Nükleer Enerji Mühendisi Alim Kırışık, "Enerji ihtiyacını karşılamak için hava kirliliğine sebep olan fosil yakıt santralleri yerine yenilenebilir enerji ve nükleer enerji kullanılmalı. Temiz hava için fosil yakıt kullanımına 'dur' denilmeli" dedi.

Fosil yakıtların neden olduğu hava kirliliği, korona virüs (Covid-19) salgınında öne çıkan gündem maddelerinden biri oldu. Araştırmacılar, korona virüs salgınıyla açığa çıkan hava kirliliği tehlikesinin ve karantina sürecinde azalan endüstriyel faaliyetler nedeniyle geçici olarak görülen temiz havaların, uzun soluklu bir değişimi beraberinde getirmesi umudunu taşıyor. Bilim insanlarına göre eğer yakıt emisyonu sıfıra indirilirse, ortalama yaşam süresi bir yıl artacak. Buna paralel olarak atılacak diğer adımlarla ortalama yaşam süresi 30 aydan fazla artırılmış olacak.

'European Heart Journal' bilim dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, hava kirliliği dünya genelinde insan ömrünü ortalama 3 yıl kısaltıyor. Her yıl bu sebeple 8.8 milyon erken ölüm gerçekleşiyor. Araştırmayı yorumlayan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Halk Sağlığı, Sağlığın Çevresel ve Sosyal Etkenleri Direktörü Dr. Maria Neira, bu verilerin hükümetlere ekonomilerini yeniden şekillendirme konusunda rehber olması gerektiğini belirterek, "Maskelerimizi sonunda yüzümüzden çıkardığımızda temiz hava solumaya devam etmek istiyoruz. Eğer gerçekten dünyamız, ülkelerimiz ve toplumlarımızın sağlığı ile ilgili kaygılarımız varsa, kaynağı fosil yakıt olmayan bir enerji üretim şekli bulmalıyız" ifadelerini kullandı.

Dünya genelinde, pandemi ile mücadele kapsamında fabrikalarda üretimin durması, seyahat, karantina ve sokağa çıkma kısıtlaması gibi uygulamalar sonucunda Avrupa şehirlerinde hava kirliliği seviyeleri, 2019 yılına kıyasla ortalama yüzde 45 oranında azaldı. Avrupa Uzay Ajansı'nın (ESA) uydudan çekilen görüntülerinde de hava kirliliğinin azaldığı belirgin şekilde görülüyor.

Daha sağlıklı ve yeşil iyileşme

Kuzey İtalya gibi havası çok kirli bölgelerde salgının etkisinin yüksek olması, 2003 yılındaki SARS salgını ile kirli hava arasında bir bağlantı olması, dikkate değer olgular arasında gösteriliyor. Harvard Üniversitesi'nde bir grup bilim insanı tarafından yapılan bir araştırma, hava kirliliğinin ülke genelindeki Covid-19 kaynaklı yüksek ölüm oranlarıyla bağlantılı olduğunu vurguluyor. Ancak bu ve benzer araştırmalarla ilgili uzmanlar halen tartışmaya devam ediyor.

Covid-19 salgınında hava kirliliğinin etkisinin henüz kesinlik kazanmadığını dile getiren DSÖ Direktörü Dr. Neira, "Elimizde ölüm oranının artışıyla doğrudan bağlantılı bir kanıt bulunmuyor ama hava kirliliğine maruz kaldığınızda, hastalıktan daha ciddi bir şekilde etkilenme ihtimalinin arttığını biliyoruz. Fakat araştırmalar hangi sonucu ortaya koyarsa koysun, en mühim mesele, Covid-19'dan sonraki iyileşmenin sağlıklı bir iyileşme olacağından emin olmamız gerektiğidir. Çünkü korunmasızlığımızı azaltmak istiyoruz" değerlendirmesini yaptı.

DSÖ olarak, insanların karantina süresince gördükleri temiz gökyüzünü fotoğraflamalarını istediklerini kaydeden Neira, "Bu temiz anıları daha sağlıklı ve yeşil bir iyileşmeye ilham vermek için kullanabiliriz" şeklinde konuştu. "Ancak ekonomik argümanlar da sunulmalı" diye ekleyen Neira, fosil yakıtların faydalandığı sübvansiyonların, hava kirliliğinin insan sağlığına zararı ve sağlık hizmetlerine eklenen yüklü masrafların altını çizdi.

11 bin kişi ölümden kurtulmuş olabilir

Fosil yakıtların neden olduğu hava kirliliğine uzun süre maruz kalmak kardiyovasküler ve solunum yolu hastalıkları riskini de artırıyor. Son dönemde yapılan birçok araştırma, salgın döneminde hava kirliliğinin azalmasıyla binlerce kişinin hayatının kurtulduğunu ortaya koyuyor. Finlandiya merkezli Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi (CREA), korona virüs tedbirleri ile sokağa çıkma kısıtlamaları uygulanan Avrupa'da, temizlenen hava sebebi ile mart ayından 24 Nisan'a kadar geçen 1 aylık dönemde, bin 700'ü İngiltere'de olmak üzere toplam 11 bin kişinin hava kirliliği kaynaklı ölümden kurtulduğunu hesapladı. CREA uzmanlarından Lauri Myllyvirta, "Virüse karşı alınan önlemlerin amaçlanmamış bir sonucu olarak hava kirliliği seviyeleri düşüyor, fakat bu bir 'umut ışığı' olarak görülmemeli. Ancak bu, hava kirliliği kaynaklı çok sayıdaki ölümün nasıl doğallaştığını bize gösteriyor ve temiz enerjiye geçiş yaparsak nelerin kurtarılabileceğine dikkat çekiyor" diye konuştu.

Temiz hava için küresel çaba gerekiyor

Türkiye'de de pandemi döneminde alınan uygulama ve önlemlerle 29 büyükşehirde hava kirliğinin azaldığı gözlendi. İstanbul'dan kilometrelerce uzakta bulunan Uludağ'ın karlı zirvelerinin fotoğraflarının çekilebilmesi, bir 'şehir efsanesi'ni gerçeğe dönüştürürken, bu dönemin de simgelerinden biri oldu. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Toros, korona virüsle mücadelenin bu dönemde hava kirliliğinin azalmasında etkili olduğunu belirterek, hava kalitesinin sağlık için önemine dikkat çekti. Toros, "İnsanların soluduğu havanın kalitesi de solunum sistemlerimizin çalışmasını etkiler. Hava kalitesinin iyi olması korona virüsle mücadelede lehimize savaşmasına ve bizim safımızda yer almasına katkı sağlıyor. Hava kirliliğinin insan sağlığına ve çevreye verdiği zarar konusunda tüm dünyada farkındalık ve duyarlılık oluşturulması ve salgın hastalık sonrasında da hava kalitesinin iyi olması için küresel çaba gösterilmesi beklenilmektedir" ifadelerini kullandı.

Ortak sorun fosil yakıt kullanımı

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan, 'Türkiye 2019 Hava Kirliliği Raporu'nda, Türkiye'de, kent ölçeğinde en az 75 milyon kişinin kirli hava soluduğunu ortaya koydu. Buna göre hava kirliliğinin en yoğun olduğu kentler; Bursa, Adana, Ankara, İstanbul, Iğdır, Şırnak, Muş, Manisa, Kahramanmaraş, Karabük, Çanakkale, Denizli, Zonguldak, Edirne-Keşan ile Şanlıurfa.

Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu, bu raporla ilgili yaptığı açıklamada, Covid-19 salgını önlemleri sonucunda hava kalitesinde oluşan geçici iyileşmenin sadece bu döneme özgü olduğunu, hava kirliliğinin azalması için kalıcı çözümlerin üretilmesi gerektiğine dikkat çekti. Kirliliğin sanayi, ısınma ve taşıtlardan kaynaklandığını ifade eden Bozoğlu'na göre ortak sorun, fosil yakıt yakılması sonucu oluşan kirlilik. Bozoğlu, Türkiye'deki durumu ise şu sözlerle özetledi:

"2014'ten bu yana hava kalitesine dair yayımladığımız raporlar incelendiğinde, neredeyse bütün kentlerimizde hava kalitesinin her yıl gittikçe kötüleştiği ve 5 yıldır üst üste tüm şehirlerde kirli hava solunduğu görülebilmektedir."

Mücadele mümkün

Hava kirliliğine kontrolsüz fosil yakıt kullanımı ile kontrolsüz yakılan maddelerin havada birikmesinin yol açtığını dile getiren Nükleer Enerji Mühendisi Alim Kırışık ise Türkiye gibi enerjisinin büyük bölümünü fosil yakıtlardan karşılayan ülkelerde hava kirliliğinin sınır değerlerin üstünde olduğunu söyledi. "Enerji ihtiyacını karşılamak için hava kirliliğine sebep olan fosil yakıt santralleri yerine yenilenebilir enerji ve nükleer enerji kullanılmalı. Temiz hava için fosil yakıt kullanımına 'dur' deyin" şeklinde konuşan Kırışık, toplu taşımanın yaygınlaştırılmasının, elektrikli taşıtların geliştirilmesinin ve benzin gibi fosil yakıtların bireysel tüketiminin azaltılmasına yönelik çalışmaların da hava kirliliği ile mücadeleyi güçlendireceğine işaret etti. "Fosil yakıtlar ile hava kalitesi arasındaki ilişkiyi anlatmak için Almanya örneğini vermek istiyorum" diyen Kırışık, şöyle devam etti:

"Almanya, Fukuşima'nın hemen ardından elektrik üretiminde yüzde 25 gibi ciddi bir paya sahip olan 17 nükleer güç santralini 2022'ye kadar kapatma kararını almıştı. 2011 yılından bugüne kadar geçen yaklaşık 9 yıla baktığımızda, Almanya'nın enerji sektöründe oldukça riskli bir yola doğru ilerlediğini görüyoruz. Şu anda işletmede olan 6 nükleer santrali elektrik ihtiyacının sadece yüzde 12.36'sını karşılıyor. Alman hükümetinin bu sürede çevre dostu elektrikli taşıtların kullanımını teşvik eden politikalar izlemesi, ekonomik büyümesi, nüfus artışı ve çeşitli diğer faktörler nedeniyle ülkede elektrik enerjisine olan talep ve ihtiyaç arttı. Nükleer enerjinin yokluğundan doğan enerji boşluğuna bu artan talep de eklenince, enerji ihtiyacı çoğunlukla kömür santralleriyle giderilmeye çalışıldı. Bu durum, sera gazlarında ve santrallerin işletildiği bölgelerde ciddi sağlık problemlerinin kaynağı olan hava kirliliğinde artışlara sebep oldu. Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu'nun (National Bureau of Economic Research-NBER) yayınladığı rapora göre, Almanya'da her yıl hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı bin yüz kişi daha arttı. Almanya'nın nükleer enerjiyi tamamen saf dışı bıraktığında doğacak enerji açığını yenilenebilir enerji kaynakları ile karşılayabilip karşılayamayacağı da ayrı bir merak konusu. İklim değişikliği ve hava kirliliği için önlem alırken, enerji ve ekonomi açısından da büyüme sağlamak istiyorsak, şu anda nükleer enerjiden daha iyi bir alternatifimiz yok. Türkiye bu konuda Akkuyu Nükleer Santrali ile atağa kalktı. Güneş, rüzgar ve hidroelektrik gibi temiz enerji seçenekleri arasına günün 24 saati, hiçbir hava koşuluna bağlı olmaksızın elektrik üreten nükleeri eklemek, enerji arzını güvenceye almak demektir. Bu pandemi sürecinde nükleer santrallerin kesintisiz elektrik üretmesi, enerji ihtiyacının güvenceye alınmasında ne kadar önemli olduklarını ortaya koydu."

Haber Ara