Dolar

32,3200

Euro

35,1252

Altın

2.299,02

Bist

9.041,20

Tarihte salgın hastalıklar insanlığın korkusu oldu

Tüm dünya koronavirüs ile mücadele ederken tarihi süreç içerisinde salgın hastalıklar insanlığın korkulu rüyası oldu. İşte tarihi süreç içerisinde büyük salgınlar...

4 Yıl Önce Güncellendi

2020-03-23 10:23:33

Tarihte salgın hastalıklar insanlığın korkusu oldu

Her devirde binlerce insan grip, veba, kolera, tifüs gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklardan hayatını kaybetmiştir. Her ne kadar asırlar, devirler değişse de hastalıklar tarih boyunca hep kendinden söz ettirmeyi başarmıştır.

Uzun zamandır dünya gündemini H1N1 virüsü meşgul etti.İlk ölüme Meksika'da sebep olan ve oradan dünyaya yayıldı. Salgın hastalıkların geçmişi, insanlık tarihi kadar eski. Salgınlar yüzünden, bu güne kadar milyonlarca insan hayatını kaybetmiş durumda. Savaşlar da ve tabiî afetlerde ölenlerden çok daha fazla insan, salgın hastalıkların pençesinden kurtulamamıştır.

Doğrudan doğruya, bir insandan diğerine geçebilecek virüslerin her devirde binlerce insan grip, veba, kolera, tifüs gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklardan hayatını kaybetmiştir. Her ne kadar asırlar, devirler değişse de hastalıklar tarih boyunca hep kendinden söz ettirmeyi başarmıştır.

Yedi Kıta'dan Adem Fidan'ın makalesine göre; hastalıklar her devirde olmuş, binlerce insan veba, kolera, tifüs, cüzzam, frengi, sıtma gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklardan hayatını kaybetmiştir. İşte tarih boyunca en çok can alan hastalıklardan bazıları…

Kara Ölüm (Veba)

İlk veba salgını olarak kabul edilen, Filistin'deki Betsemeş salgını 50 bin kişinin ölümüne sebep olmuştur. Taun adı verilen veba, tarih boyunca milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuş, kimi zaman kıtalarda egemenlik kurmuş ve büyük göçlerle toplulukları sağa sola dağıtmıştır. En korkunç veba salgını 1346-1353 yılları arasında meydana gelmiştir. Çin kaynaklı bu salgının bütün Asya kıtasını kaplamasıyla 25 milyon insan ölmüştür. Öyle ki, İpek Yolu boyunca dolaşan ve Kırım'dan bütün Avrupa'ya yayılan ‘Kara ölüm', 75 milyonluk nüfusunun üç-e biri yok olan Avrupa'nın yapısını değiştirmiştir.

Veba, Anadolu topraklarında da şiddetli salgınlar şeklinde ortaya çıkmıştır. Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde Anadolu'nun çeşitli yerlerinde veba salgınları olmuştur. 1429'da Bursa'da meydana gelen salgında çok sayıda inşanla birlikte şehrin önemli şahsiyetleri, Emir Muhammed Buharî, Mevânâ Şemseddin Fenârî ve Hacı İvaz Paşa da hayatlarını kaybetmişlerdir.

“Beter bir felaket şu veba!” dedirtecek olan bu hasalıktan, 1750 yılında İstanbul'da günde bin, bin iki yüz kişi ölmüştür. 1762'de de Diyarbakır'da 50 bin kişi yine vebadan hayatını kaybetmiştir. 1817 yılından sonra dünyada yayılmaya başlayan kolera salgını, Türkiye'ye de sıçramış ve büyük kayıplara sebep olmuştu. 1830-1831 tarihlerinde ilk kolera salgınında İstanbul'da 5-6 bin kişi can vermişti.

Kara veba Avrupa'yı derinden etkiledi

Kolera Galibiyeti

Tarih nelere şahit. Öyle gözüküyor ki insanların birbirlerine üs-ün- lük sağl amaya çal ışmaları gibi hasta¬lıklar da daha çok ne kadar insan öl-dürebiliriz onun he-abını yapmışlar adeta. Dünya çapında yüzyıllar boyunca diğer salgın hastalıklara galip olan “Kara Ölüm” vebanın saltanatı, 19. yüzyıl sonlarında sarsılmış; tahtını koleraya bırakmaya başlamıştır.

1817 yılından sonra dünyada yayılmaya başlayan kolera salgını, Türkiye'ye de sirayet etmiş ve büyük kayıplara sebep olmuştur. Türkiye'de ilk kolera salgını 1830-1831 tarihlerinde görülmüş ve İstanbul'da 5-6 bin kiminin ölümüne sebebiyet vermiştir. 9 Eylül 1847'de Trabzon'da ortaya çıkan salgın, alınan bütün karantina önlemlerine rağmen İstanbul'da görülmüş, daha sonlaları ise Karadeniz sahili ve bütün İstanbul'u kuşatmış, oradan Rumeli'ye, Balkanlar'a ve Anadolu'ya yayılmıştır. Ortaya çıkmasıyla kısa sürede dünyaya yayılan kolera, 1910 yılında neredeyse Osmanlı topraklarının tamamında görülmüş, 5688 hasta vakası ve 5377 ölüm gerçekleşmiştir.

Orduların Sinsi Düşmanı: Tifüs

Genellikle temiz olmayan ve aşırı kalabalık yerlerde yaşamaktan, açlık ve yorgunluktan kaynaklanan tifüs, orduların sinsi düşmanı ve korkulu rüyası olmuştur. 1489'da Granada'da İspanya Kralı Ferdinand'ın ordusunda 17 bin asker tifüsten ölmüştür. Çok enteresandır ki savaşta ölen askerlerin sayısı sadece ve sadece 4 bindir. 1528 yılında Fransızlar, Napoli'yi kuşattıklarında tifüs salgını çıkmış ve 30 bin asker tifüsten telef olmuştur. Temizliğe son derece dikkat edilen Osmanlı ordusunda ise, son dönem hariç, bu tür salgınlara rastlamak hemen hemen mümkün değildir.

Çiçek hastalığı Çin'den Japonya'ya ve Kuzey Afrika'ya, oradan da ülkelerine dönen Haçlı orduları ile Avrupa'ya yayılmıştı. Hastalık, Amerika'da milyonlarca yerlinin ölümüne neden olmuştu. Avrupa'ya yerleşen hastalık 60 milyon kişinin ölümüne sebep olmuştu. Aynı tarihlerde Osmanlı topraklarında çiçek aşısı çok yaygın olarak bilinmekte ve uygulanmaktaydı.

Cüzzam Korkusu

Cüzzam hastalığının ilk kez ne zaman ortaya çıktığı kesin olarak bilinemezken, ilgili ilk yazılı kayıtlar M.Ö. 600'lü yıllara dayandırılmaktadır. Hastalık yaygınlaşmaya başladıkça cüzzamlılar, halk arasından dışlanmışlar, tedavisinin bilinmediği dönemlerde yerleşim birimlerinden uzak yerlere hatta ıssız adalara sürülerek, buralarda kendi hallerine terk edilmişlerdir.

Diğer Salgın Hastalıklar

1465 yılında Sultan Mesut, ordusuyla birlikte Kilikya'ya girdiğinde – muhtemelen- sıtma salgınına uğramış; Napolyon'un Mısır seferinde Fransız ordusu Nil Nehri'nin hastalıklı sularından içerek dizanteri olmuş, 30 bin askerden 8.915'i ölmüştür.

1849 yılında ise İstanbul'daki hastanelerde tüberküloz vakaları hızla yayılan bir hale gelmiştir. Çiçek hastalığı; Çin'den Japonya'ya, buradan Kuzey Afrika'ya, oradan da ülkelerine dönen Haçlı orduları ile Avrupa'ya yayılmıştır. Bu hastalığın Amerika'da milyonlarca yerlinin ölümüne sebep olduğu bilinir. 1719-1723 tarihlerinde Avrupa'da çok şiddetli çiçek hastalığı hüküm sürmüştür. 18. yüzyılda 60 milyon kişi çiçek salgınlarından ölmüştür. Aynı tarihlerde Osmanlı topraklarında ise çiçek aşısı çok yaygın olarak bilinmekte ve uygulanmaktadır. Nitekim Avrupa, çiçek aşısını Osmanlı'dan öğrenmiştir.

Anadolu'ya frengi bilhassa 1829'da Rus orduları tarafından bulaştırılmış, ordunun savunmada kaldığı yerlerde hastalık mahallî olarak kalmış, fakat bunların yer değiştirme ve terhislerinde yurda yayılmıştır.

Kış Aylarının Yaygın Hastalığı: Grip

Çok eski tarihlerde, M.Ö. 415 senesinde, Sicilya'daki Yunan ordusunda görülen bir grip salgını kayıtlara geçmiştir. Bundan sonra her yüzyılda 2-3 inftuenza (grip) salgını dünyayı sarmış ve milyonlarca insanı öldürmüştür. 1729'dan beri dünyada şiddetli salgınlar görülmüş ve bunların çoğu Asya'da başlamış, oradan Avrupa ve Amerika'ya yayılarak 1-2 yıl sürmüştür. Bir başka grip salgını da 1889-1890 yıllarında Rusya'da ortaya çıkmıştır. “Rus Gribi” olarak adlandırılan hastalık, kıta sürede Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya'ya yayılmış, 1 milyondan fazla insanın ölmesine sebep olmuştur.

Grip, tarihin yakın dönemlerinde de yüz binlerce kilinin hayatını yitirmesine sebep oldu. Birinci Dünya Savaşı sonunda başlayan salgın, öncekiler gibi Uzak Doğu'dan gelmişti. Çin'de, 1917 yılının son aylarında başlayan grip, Çin'i aşarak Japonya'ya gelmiş, sonra Güney ve Güney Doğu'ya yönelerek Hindistan, Türkiye ve Yakın Doğu'ya ulaşmıştır. Sibirya'dan başlayan diğer bir kol ise Rusya'ya ve Baltık sahillerinden de ticaret gemileriyle Amerika'ya sıçramıştır.

1918'de Avrupa'da ve öteki kıtalarda yaygın olarak hüküm süren grip salgınlarının yol açtığı ölümler inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Dünya talihinde bilinen en büyük salgın olan ve İspanyol gribi (Influenza A H1N1) diye adlandırılan bu salgında 20 milyon kilinin öldüğü tahmin edilmektedir. Dünyayı silip süpüren hastalık daha sonraki tarihlerde ise Asya'da 70 bin (1957), Hong Kong'da 700 bin (1968), İngiltere'de 30 bin ki linin ölümüne yol açmıştır. İspanyol gribi olarak isimlendirilen bu salgın domuzdan insana bulaşıyordu.

Hastalığa Karşı Tedbirler

İnsanlar, hayatlarını devam ettirebilmek için yakalandıkları hastalıklara karşı tedaviler geliştirmişler, ilaçlar bulmuşlardır. Eskiden, hastalıkların yayılmasını önlemek için alınan tedbirlerin günümüzde alınan tedbirlerden pek farkı yoktu. Hastalık, kalabalık yerlerde hızla yayılabildiğinden toplantılar yasaklanıyor, okullar tatil ediliyor, kütüphanelerde kitap dağıtımı durduruluyor ve ulaşım araçları dezenfekte ediliyordu. Daha sıkı tedbirler de vardı. Mesela el sıkışma suç sayılıyordu. ABD ordusunda sabahları sirke ve suyla gargara yapmak mecburi olmuştu. En yaygın korunma biçimi ise ağza takılan pamuklu maskelerdi.

Osmanlı'da salgın hastalıkların yayılmasını önlemek için okullarda bulunan talebelerin hususi doktorlar tarafından düzenli sağlık muayenesinden geçirilmesi, çevre temizliğine ehemmiyet verilmesi, hastalığa yakalanan fakir ve aciz kimselerin tedavisi için devlet tarafından hekim gönderilmesi, çocuklar için aşı kampanyaları düzenlenmesi, dış ülkelerden gelen bütün gemilere karantina uygulanması gibi tedbirler alınmıştı.

Bakkalların da Denetlenmesi…

Osmanlı Hükümeti, bazı bulaşıcı hastalıkların mekteplerde baş göstermesi ve gittikçe yayılması endişesiyle daha ciddî tedbirler almak zorunda kalmıştı. Bu sebeple bütün mekteplerde bulunan talebeler özel olarak tayin edil en doktorlar tarafından düzenli bir şekilde sağlık muayenesinden geçirilmiş ve -daha da önemlisi- talebeye yiyecek satan bakkallar da denetimden geçirilmişti.

Şehremaneti bünyesinde toplanan “Umumî Hıfzıssıhha Komisyonunun 11 Kasım 1894'te yaptığı toplantıda, eğitim ve öğretimden verimli sonuç alınabilmesi ve öğrencinin başarılı olabilmesi için kamu olarak bazı şartların ye sine getirilmesi gerektiği, bu şartlardan en önemlisinin -hatta birincisinin- ise, talebelerin sağlığının muntazam olarak kontrol altında tutulması olduğu vurgulanmıştır. Mektepler, bulaşıcı hastalıkların yayılmasına müsait olduğundan, salgınlarla mücadeleden iyi sonuç alınabilmesinin, mekteplerdeki sağlıkla ilgili kontrol ve tedbirlerin arttırılmasına bağlı olduğu belirtilmiştir.

Salgın hastalığın yayılmasını önlemek için belediyelerce tedbirler alınması, çevre temizliğine ehemmiyet verilmesi, hastalığa yakalanan fakir ve aciz kimselerin tedavisi için devlet tarafından hekim gönderilmesi, çocuklar için aşı kampanyaları düzenlenmesi, dış ülkelerden gelen bütün gemilere karantina uygulanması, salgın hastalık çıkan yerlere tedavi amaçlı giden doktorların kordon dışına çıkmadan kendilerini dezenfekte etmeleri, hac mevsiminde Hicaz bölgesinde salgın hastalıkların yayılmasını önlemek için hastanelerin ıslahı, yeniden inşası, eczane, eczacı ve doktor temini ile su yollarının ıslahı ve diğer gerekli tesislerin ihtiyaca cevap verecek surette donatılması, okulların temizlenmek üzere tatil edilmesi, gibi birçok önlem alınmış ve Eczahâne-i Amire eczacıları tarafından bitki özlerinden ilaçlar yapılmıştır.

Devletler arası savaşlar tarih boyunca çok çeşitli şekillerde cereyan etmiştir. Bilhassa 19. yüzyıldan itibaren kimyasal maddelerden üretilen silahların kullanılmasıyla savaşlar daha yıkıcı bir hâl almış-tır. Bunun yanında siyasî rekabet ve hâkimiyet mücadelesine biyolojik silahlar da eklenmiştir.

Son derece gelişmiş laboratuarlarda üretilen virüsler bu asırda insanlığı tehdit etmektedir. Bugün yaşananlar böyle bir tehdidin neticesi olmaktan uzak değildir. Bugün tabii olarak yayılan salgın hastalıkların yanında bir de hususi olarak üretilen virüslerin yol açığı hastalıklar vardır. Bu hastalıklara karşı üretildiği söylenen ilaçların ve aşıların da ne derece faydalı olduğu ve kimlere çıkar sağladığı da ayrı bir tartışma konusudur.

 

Haber Ara