Dolar

32,5004

Euro

34,6901

Altın

2.496,45

Bist

9.693,46

Osmanlı yüzünü nasıl Batı'ya çevirdi?

Viyana kapılarına kadar dayanan Osmanlı Devleti uzun bir durgunluk döneminden sonra 18. yüzyıla doğru siyasi ve askeri gücünü yitirir. Art arda gelen askeri yenilgiler ve toprak kayıpları üzerine Osmanlı, mecburen Batı’ya yönelir.

3 Yıl Önce Güncellendi

2021-09-06 23:19:30

Osmanlı yüzünü nasıl Batı'ya çevirdi?

“Batılılaşma” olarak adlandırılan Osmanlı'daki değişimler bir takım temel olgulara dayanmaktadır. Lale Devri'yle başlayan Batı'ya öykünme, sonrasında askeri alandaki yenileşme çabaları, bunu izlen Tanzimat ve Islahat fermanları ile Meşrutiyet'in yolunu açan II. Abdülhamid dönemi, değişimin temel dinamiklerini teşkil eder.
Viyana kapılarına kadar dayanan Osmanlı Devleti uzun bir durgunluk döneminden sonra 18. yüzyıla doğru siyasi ve askeri gücünü yitirir. Art arda gelen askeri yenilgiler ve toprak kayıpları üzerine Osmanlı, mecburen Batı'ya yönelir.

Üçüncü Ahmet dönemi ve toparlanma fırsatı

Avrupa'nın önlemez yükselişine karşı bir ilgi uyanır, gelişmeler izlenmeye çalışır. Kısa süreli de olsa barış ve huzurun hüküm sürdüğü III. Ahmed Dönemi (1703-1730) İmparatorluğun kendini toparlanması ve yenilemesi açısından bir fırsat olarak düşünülür. Avrupa devletleriyle resmi düzeyde ilişkiye geçilerek buradaki gelişmeler irdelenir. Ancak, Batı'nın teknolojik ve ilmi gelişmelerinden çok yaşam tarzı ve sanatı üzerinde durulur. Batıya öykünen zevk ve sefa eğlenceleri düzenlenir. “Lale Devri” olarak adlandıran bu dönem giderek dışa dönük bir karakter kazan yaşam tarzını başlatır.
Lale Devri'nden Tanzimat'a kadar olan süreç, daha çok askeri ve ona bağlı olarak eğitim alanında yeniliklerin görüldüğü bir dönemdir. Bu bazı teknik gelişmeleri de beraberinde
getirir. Ordunun ıslahı için açılan kışla ve okullar için Batılı uzmanlara kapılar açılır. Nitelikli askerler yetiştirmek amacıyla Batılı eğitim ilkeleri Osmanlıya girer. Batı normlarına göre Nizam-ı Cedid adında yeni orduyu kurulur. Modernleşme çabaları yeni ordu dışında, Avrupa'nın ilim ve sanat alanındaki gelişmeleri de kapsar. Birçok ilmi ve askeri eser tercüme edilir.

İkinci Mahmud dönemi açılımları

"Osmanlı'da batılılaşma döneminin dinamikleri, Tarihsel çerçeve, toplum ve kültür" çalışmasına imza atan Prof. Dr. Kıymet Giray çalışmasında şunlara dikkati çekiyor: Okullarda teknik dersleri yanında resim, felsefe, astronomi ve dil dersleri verilir. Başta, ordunun çağdaşlaştırılması amacıyla gelen yeni teknoloji, yeni okul, yeni kışla yapıları ile bunların uygulayıcısı olarak gelen Batılıların taşıdıkları yeni imgeler Osmanlı batılılaşmasının ilk adımlarıdır. II. Mahmud'un (1808-1839) yenileşmenin önündeki en büyük engel olan “Yeniçeri Ocağı”nı kaldırması ve “Sened-i İttifak”ın imzalanarak ayanların bir güç olarak tanınması yeni bir dönemi başlatır. Yenişleşme harekelerinin daha hızlı ve sistemli bir şekil alır. Bu dönemde toplum yaşantısına giren yeni düzenler, biçimler ve eğilimler kendin sonrakileri de derinden etkiler.

Batı normunda yeni kurumlar

Sultan Abdülmecid'le birlikte başlayan Tanzimat Dönemi, Osmanlı'nın modern bir devlet teşkilatlanmasına gittiği evredir. İmparatorluğun içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtulmanın
siyasi, idari ve sosyo-ekonomik alanda yapılacak yeniliklerle mümkün olacağına inanılarak oluşturulan Tanzimat Fermanı (1839), genel olarak din ve ırk farkı gözetmeksizin herkesin
temel hak ve hürriyetlerinin korunması üzerine kuruludur. İnkılâpçı bir Rönesanssı esas aldığı ve Türklerin ilk halklar beyannamesi olarak kabul edilen bu vesikayla, din devletinden hukuk devletine geçişin temelleri atılır. Eğitim ve idari alanda batı normlarında yeni kurumlar oluşturulur.

Islahat Fermanı süreci

1856'da ilan edilen Islahat Fermanı Tanzimat'ın devamı niteliğindedir. Aslında Hıristiyan ulusun haklarını düzenlemek ve korumak amacıyla Osmanlı Devleti'ne dayatılan
hükümleri içeren ferman, ferdi hakların alt yapısını oluşturmuş ve bir bakıma meşrutiyetçi akımın yolunu açmıştır. Osmanlı'nın hemen hemen bütün müesseselerini yenileştirecek, hatta dayandığı fikri esaslarda derin değişmeler yapacak nitelikteki Islahat Fermanı, Meşrutiyet'e kadarki sürecin siyasi argümanı olur. Gerek Tanzimat gerekse Islahat Fermanı'yla, Osmanlı toplumunun gündelik hayat biçiminin oluşturan mahallenin sosyo-kültürel çerçevesi yıkılmış, dışa kapalı geleneksel içeriği çok merkezli bir kent yaşantısı içersinde erimeye başlamıştır.

Güç dengeleri değişiyor

Avrupa'daki güç dengelerinin değişmesi, iç ve dış ayaklanmalar çağdaşlaşma yönündeki nemli bir adımı oluşturan Tanzimat rejiminin sonunu getirir. Tanzimat'ın siyasi düşüncesinde
olgunlaşmış ve batılı anlamdaki özgürlüğün temsilcisi olan bir gurup aydının meydana getirdiği “Yeni Osmanlı”cılar siyasal bir güç oluşturur. Bunların baskısıyla II. Abdülhamid
tahta getirilerek Türklerin ilk anayasası olarak kabul edilen Kanun-i Esasi (1876) ilan edilir. Osmanlı aydının ülkeyi Batılılaştırma arzusunun bir belgesi olan bu anayasa Osmanlı tarihi içinde bir dönüm noktası teşkil eder. Yeni anayasa gereği Meşruti yönetime geçilir. Ancak, kısa süren bu denemeden sonra II. Abdülhamid'in “İstibdat” dönemi başlar.
Abdülhamid'in baskı rejimi ordu bünyesindeki isyancı gurupların örgütlenmesine yol açar.

Ulusçuluk'a uzanan çizgi

“Jön Türkler” adını alan bu örgütlenme Cumhuriyet'in temellerini atacak olan İttihat ve Terakki Cemiyetini kurar. Ordu ve yönetimde ağırlığı hissettiren İttihat ve Terakki Cemiyeti
1908'de II. Meşrutiyet'i ilan ettirir. Ardından çıkan 31 Mart Ayaklanması ile II. Abdülhamid tahttan indirilir. Yerine geçen oğlu IV. Mhmed Reşad'ın gölgesinde İttihat ve Terakki
yönetimi başlar. Cumhuriyet'in de temellerini atacak olan İttihat ve Terakkinin “ulusçuluk” politikası çok uluslu Osmanlı Devleti'nin de sonunu getirir.

Haber Ara