Dolar

32,5170

Euro

34,9440

Altın

2.439,02

Bist

9.716,77

Afrika’da ırkçılığa/bölücülüğe karşı adaleti savunan adam: Desmond Tutu

Avukat Nazım Tural, geçtiğimiz gün hayatını kaybeden Nobel ödüllü barış savunucusu, Güney Afrikalı ünlü siyahi lider Nelson Mandela'nın yoldaşı Desmond Tutu’nın ırkçılık/bölücülük karşıtı mücadelesini yazdı

3 Yıl Önce Güncellendi

2021-12-29 17:48:06

Afrika’da ırkçılığa/bölücülüğe karşı adaleti savunan adam: Desmond Tutu

Avukat Tural, Güney Afrika Cumhuriyeti'nde ve tüm Afrika kıtasında hüküm süren hukuksuzluklarıyla tarihe geçen “Apartheid” rejimine karşı hukuk mücadelesi veren Tutu hakkındaki yazısında 1948-1994 arası söz konusu dönemi kaleme aldı.

Avukat Tural'ın “Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu Başkanı olarak Desmond Tutu” başlıklı değerlendirmesi:

21 Aralık 2021 günü yaşama veda eden Nobel Barış ödülü de alan barış savunucusu Güney Afrikalı Desmond Tutu, yaşamı boyunca ırk ayrımcılığı ve insanların eşitliği alanında mücadele eden bir Hıristiyan rahipti. Barış, sevgi, eşitlik gibi mesajlarıyla, Güney Afrika'da “Apartheid” adı verilen ırk ayrımcılığını yalnızca orada değil tüm Afrika ülkelerinde sona erdirmek için çalışmaktaydı.

Apartheid kısaca; “Güney Afrika'da (GA) 1948-1994 yıllar arasında sürdüğü kabul edilen; siyahların oy hakkı tanınmayarak politik sistemin dışında tutulup ekonomik, sosyal sınırlamalar ve katı yasaklarla yönetildiği ırkçı beyaz azınlık yönetimi/rejimi” olarak tanımlanabilir.

Desmond Tutu ırkçı beyaz azınlık rejimine karşı sürdürdüğü mücadelesi; barışçı, eşitlikçi söylemleri ve saygın kişiliği nedeniyle, 1994'te Güney Afrika'nın ilk siyah cumhurbaşkanı seçilen Nelson Mandela tarafından Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu Başkanlığı'na getirilmişti.

tutu-mandela

Tutu ve Güney Afrikalı lider Nelson Mandela

Geçici anayasa ile birlikte geçiş dönemi mekanizması olarak kurulan bu Komisyon, geçiş dönemi adaletini sağlama amacı nedeniyle özel bir önem taşımaktadır. Siyahların da benimsemesiyle kurulan Komisyon, “Apartheid” döneminde hem ırkçı yönetim hem de siyahlar tarafından işlenmiş işkence ve öldürme gibi ağır insan hakları ihlallerinin sorumlularının mahkemeler yerine bu Komisyon karşısına çıkararak suçlarını itiraf etmeleri durumunda affedilmelerinin yolunu açmaktaydı. Yargılama yerine, “geçiş dönemi adaleti” veya “restore edici adalet” olarak adlandırılan süreçle, geçmiş dönemin yaralarının sarılması ve barış dönemine uzlaşma ile geçilmesi amaçlanmaktaydı.

GA geçiş dönemini düzenlerken, benzer süreçleri yaşayan diğer toplumlar gibi, barışı sağlamaya, sistemi demokratikleştirmeye ve GA özelinde de siyah-beyaz eşitliğini kurmaya öncelik vermişti. Bu süreçlerde politik ve toplumsal gerilimler nedeniyle, adaletin bilinen klasik yargılamalar yoluyla sağlanması ikinci plana itilebilmekteydi. Bu kapsamda, telafi edici, tazmin edici, rehabilite edici çabalar olarak; af, uzlaştırma mekanizmaları, adalet reformları, yasalar ve kamuda reform gibi uygulamalara gidilmesi tercih edilmektedir. (1)

Desmond Tutu'nun Mandela ile yol arkadaşlığı, beyaz ağırlıklı kilise dışında GA'da kiliseleri temsil eden konumu, uluslararası toplumun desteği ile yürüttüğü Apartheid karşıtı kampanya beyaz ırkçı yönetimi ciddi biçimde rahatsız etse de, kendisini engelleyemedikleri görülmektedir. 1982 yılında GA Kiliseleri Konseyi Başkanı olarak Apartheid yasalarını ırkçılık, dinsel bölünme ve sosyo-politik adaletsizlik temelinde eleştiren konuşmaları, yönetim tarafından hem kendisi hem de onu izleyen kiliselerin isyanı ve sivil yönetime itaatsizliği olarak değerlendirildi. Bu suçlamalarla yönetim tarafından Yargıç Eloff başkanlığında kurulan Komisyon tarafından sorgulandı. Tutu savunmasında; Hıristiyan olduğunu ve Hıristiyan olduğunu söyleyen bir hükümet tarafından sorgulanmasının garipliğine işaret ederek, Apartheid'ı Tanrı karşıtı ve günahkâr olarak niteledi ve kınadı; Nazizm ve Komünizm ile karşılaştırdı. (2)

Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, 1993'te kabul edilen Geçici Anayasa'nın son maddesine ve 1995 tarihli Ulusal Birlik ve Uzlaşma Yasası'na göre kuruldu. Adalet Bakanı Dullah Omar, 17 Mayıs 1995 günü tasarıyı parlamentoya sunuşuna, Anayasa'nın son bölümünü anarak başladı:

“Tasarı, Anayasa'nın bahşettiği “tarihsel köprü”ye uzanan bir yol, bir sıçrama taşı sunuyor. Toplumumuz çekişmeler, çatışmalar, anlatılmamış acılar ve adaletsizliklerin damgasını vurduğu geçmişinden, derinden bölünmüş bir toplum olmaktan bu köprüden geçerek sıyrılacak ve yine bu köprüden geçerek insan haklarının tanınmasına, demokrasiye, barış içinde bir arada yaşamaya dayanan; renkleri, ırkları, sınıfları, dinleri ya da cinsiyetleri ne olursa olsun bütün Güney Afrikalılara gelişme fırsatı sunan bir geleceğe doğru yolculuğuna başlayacaktır. Ulusal birlik arayışı, tüm Güney Afrika vatandaşlarının refahı ve barış, Güney Afrika halkı arasında uzlaşmayı ve toplumun yeniden yapılanmasını gerektirmektedir.

…Komisyonun amacı, derinden bölünmüş toplumumuzun ahlaken kabul edilebilir bir temelde sağaltılmasını sağlamaktır. Geçmişle yüzleşecek kadar cesur olmadığımız sürece, geleceğin güç sorunları ile de yüzleşemeyiz. Bu bir cadı avı değil, ulusal bir ahlaki vicdanın yeniden tesis edilmesi ihtiyacından kaynaklanan bir uygulamadır. İnsan haklarına ve insan onuruna saygıya dayalı bir topluma ulaşmak için ciddi şekilde çalışmadığımız sürece, geleceğimiz ulaşılmaz kalacaktır.” (3)

Siyah-beyaz eşitliği üzerine kurulu anayasa çalışmalarına başlandığı dönemde, siyah çoğunluğun siyasi iktidarı ele geçirerek geçmişin öcünü almaya girişme tehlikesi gündeme gelmişti. Diğer yandan güvenlik güçlerinin ve silahları kontrolünde bulunduran binlerce ırkçı beyazın silahlı terör estirme olasılığı da endişe yaratmaktaydı. Böyle bir dönemde Komisyonun kurulmasının, hem siyahların hem de beyazların şiddete başvurmasını önlediği; bu sayede “Apartheid” sonrası geçiş döneminin, beklentilerin aksine toplumda büyük çatışmalara neden olmaksızın geçirilmesini sağladığı genel kabul görmektedir. Komisyon çalışmalarının medya ve TV yayınları ile kamuya açık tutulması ve uluslararası alanda kazandığı ilgi ve popülarite de, akademik ve politik çevrelerce uluslararası alanda önemli bir başarı örneği olarak kabul edilmesine neden olmuştur.

KOMİSYONDA BENİMSENEN ADALET ANLAYIŞI

Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu ile öncelikle kamuya açık yapılan oturumlarda, Apartheid dönemi mağdurlarının yaşadıkları ağır insan hakları ihlallerini anlatarak ruhsal bir rahatlama ile öfkelerinden arınmaları ve böylece siyah ve beyazların barış içinde yaşamaları için gerekli toplumsal uzlaşma ve barış duygusunun yayılması amaçlanmıştı. Mağdurlar yanında failler de Komisyon önünde itiraflarda bulunarak, siyasi nedenlerle işledikleri suçlar ve insan hakları ihlalleri nedeniyle af talebinde bulunabileceklerdi. Suçun af konusu olabilmesi için 1960-1994 yılları arasında politik nedenlerle işlenmiş olması, failin suçu kabul etmesi ve suça ilişkin tüm gerçekleri açıkça ve kapsamlı biçimde açıklaması gerekmekteydi. Ancak, Komisyonun mağdur ve itirafçıları dinlediği oturumların radyo ve televizyonlardan canlı yayınlanması ve ulusal ve uluslararası medyanın yakın ilgisi, mağdur siyah kitlenin beklentilerinin de canlı tutulmasını körüklemişti. Bazı faillerin affedilmeleri de yakınmalara ve sonuçta bu adalet anlayışının eleştirilmesine neden olmuştu.

DESMOND TUTU'NUN İYİLEŞTİRİCİ ADALET ARAYIŞINI SAVUNMASI

Komisyon çalışmalarına yönelik eleştirileri yanıtlamak, benimsenen adalet anlayışına açıklık getirmek ve yorumlamak Başkan olarak Tutu'ya düşmekteydi. Komisyon karşısında mağdurların yaşadıkları travmalara ilişkin anlatımları ve faillerin yaptığı itiraflar, Apartheid döneminin karanlık yüzünü ortaya çıkarması nedeniyle Komisyon çalışmalarına büyük önem atfedilmesine neden oldu. Ancak, işkence gibi ağır insan hakları ihlallerinin yeniden canlanmış olması ciddi üzüntü kaynağı olurken, itirafçıların affedilmesi de mağdurların ciddi tepkilerine neden oldu.

Aynı zamanda insan hakları misyoneri olarak, Apartheid'ın insanlık onuru ve ‘'Tanrı'nın insanı kendi suretinde yarattığı'' Hıristiyan öğretisi ile bağdaşmadığını savunan Desmond Tutu, Komisyon çalışmalarına ilişkin eleştirileri Komisyon raporunun önsözünde değerlendirmiş ve yanıtlamıştır.

Tutu'ya göre, Komisyon cezalandırmadan ziyade ulusal düzeyde ruhsal iyileşme, bağışlama, uzlaşma anlayışını yaymayı ve bunu topluma benimsetmeyi amaçlamıştı. Bu yüzden de Komisyon karşısına çıkan kimi güvenlik görevlileri işlediği suçları itiraf etmeleri karşılığında affedilmişti. Adaletin sadece klasik cezalandırma ile sağlanacağını düşünenler ve mağdurlar için bu durum kabullenilmesi güçtü; ama yalnızca tam itiraf sonrası sınırlı sayıda kişi bağışlanmıştı.

Yine Tutu'ya göre, toplumdaki dengesizlikleri cezalandırma yoluyla giderme yerine, iyileştirme, uyum ve uzlaşma ile kopmuş ilişkileri restore edici adalet tercih edilmeliydi. Geçmişin yaralarını iyileştirmenin acı veren bir deneyim olduğu doğrudur; ancak, yaraların temizlenmesi ve iyileştirilmesi de gerekmektedir.

Komisyonun af yetkisine yapılan itirazlara karşı Tutu, bu sayede Apartheid döneminin karanlık yüzünün, geçmişte işlenen çok sayıda cinayet ve katliamın aydınlandığını savunmakta ve af olmasaydı, adli yargılama ile birçok cinayet ve hak ihlalinin, kanıtlanma zorlukları nedeniyle aydınlanamayacağını ifade etmektedir.

Tutu raporda, Komisyonun geçmişte hem beyazların ve ırkçı beyaz yönetimin, hem de siyahların ağır insan hakları ihlalleri işlediğinin saptandığını; devletin vatandaşlarına karşı yürüttüğü savaş için önemli kaynaklar ayırdığının anlaşıldığını; bu amaçla ölüm mangalarının kurularak işkenceler yapılıp cinayetlerin işlendiğinin yeterli kanıtlarla ortaya çıktığını kaydetmektedir. Aynı zamanda (siyahların) özgürlük hareketinin de üst etik değerler taşımadığını, sık sık halkı kontrol edilemez olaylara teşvik ettiğinin de anlaşıldığını ifade etmektedir.

Apartheid'ın ahlaki değerlerden yoksun oluşunun, moral değerlerin ciddi biçimde düştüğü bir iklim yarattığını ifade eden Tutu; toplumu daha tutkulu, daha özen gösteren, daha nazik, daha paylaşıma açık bir toplum haline getirmek gerektiğini vurgulamaktadır. “Çatışmalar, söylenmeyen acılar ve adaletsizlikle derin biçimde bölünmüş toplumdan, insan hakları, demokrasi ve barış içinde bir arada yaşama ve renk, ırk, sınıf, inanç veya cinsiyet gözetmeksizin tüm Güney Afrikalılar için kalkınma fırsatlarının tanındığı bir geleceğe gidildiğini” söylemektedir. (4)

Komisyonun mağdur ve failleri dinlediği oturumlar Nisan 1996'da başlamıştı. Komisyon çalışmalarına ilişkin rapor 3.500 sayfalık beş bölüm halinde Ekim 1998'de tamamlandı. Ancak af başvurularının değerlendirilmesi için Af Komitesi'ne ek süre verildi. Bu çalışmalar Mayıs 2001'de tamamlandı ve raporların tümü altı bölüm halinde 2003 yılında yayımlandı. Komisyona toplam 21.290 başvuru yapıldı. Bunların 19.050'si mağdur başvurusuydu. Bunların 2000'den fazlası kamuya açık oturumlarda başlarından geçenleri anlattılar. Komisyona 7,000'in üzerinde af başvurusu da yapıldı. Bunlardan 849'u kabul edildi, 5.392'si reddedildi. (5)

SONUÇ / KISA DEĞERLENDİRME

Kuruluşunun onuncu yılında yapılan bir değerlendirme toplantısında, Güney Afrika'nın saygın insan hakları uzmanı olan ve Komisyonun kurulmasında özel bir yeri olan Kader Asmal'ın dediği gibi; temel yanlışlık Komisyonun ırkçı devleti sorgulamak yerine, tek tek insan hakları ihlallerini ele almasıydı. Bu yöntem birçok ihlalin ele alınmasını önlediği gibi önemli sayıda failin de sorumluluktan kurtulmasına yol açmıştı. Diğer yandan, Apartheid dönemi eğitim politikası, siyahların zorla yaşadıkları yerlerden başka yerlere sürülmeleri, ekonomi ve istihdam alanındaki sınırlamalar gibi ırkçı politikaların ele alınmaması Komisyonun zayıflığına işaret etmektedir. (6)

Güney Afrika örneği, yıllar süren etnik bölünmüşlük, öldürme, işkence gibi ağır insan hakları ihlallerinin körüklediği çatışmaların yarattığı nefret ve ayrımcılığın, iyi niyetli çabalarla kurulan, geçiş dönemi adalet aracı olarak değerlendirilebilecek bir Komisyonun çalışmaları ile ortadan kaldırılamadığını göstermektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar; çatışma yaşanan bir toplumsal yapıda karmaşık dönüşüm sürecinin sadece uzlaşma komisyonlarının çalışmalarıyla sınırlı kalmayıp çok daha geniş bir yaklaşımı gerektirdiğini ortaya koymaktadır. Ekonomik ve sosyal yapılar yanında insan unsurunun ön plana çıkarılıp insan hakları ve demokrasi alanında iyileştirici araçlar geliştirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

Komisyon Başkanı Desmond Tutu, Komisyon çalışmalarını anlatan raporun sunuş yazısında toplumsal uzlaşmanın, yalnızca Komisyonun çalışmalarına değil herkesin katkısına bağlı, uzun ve zorlu bir süreç içeren ulusal bir proje olduğunu da vurgulamaktadır.

1- (Mark Freeman, Making Reconciliation Work: the Role of Parliaments, Inter-Parliamentary Union & the International IDEA, SADAG S.A. - France.2005, Sh 6)

2- (Alexander Kokobili, An Insight on Archbishop Desmond Tutu's Struggle Against Apartheid in South Africa, Evangelical Journal of Theology / Vol. XIII No. 1 (2019)

3- (Alex Boraıne, Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, Aram Yay. İst, 2005, Çev: Aylin Kürkçü, Sh 80-81)

4- (Report of the South African Truth and Reconciliation Commission Volume 1 Chapter 1, 22)

5- (Truth and Reconciliation Commission of South Africa

6- (Varushka Jardine, The Truth and Reconciliation Commission: success and failure?

Kaynak: GazeteDuvar

Haber Ara