Dolar

32,4933

Euro

34,9474

Altın

2.428,81

Bist

9.795,46

Şam'ın evlerinden Şam yönetimine

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-12-15 09:53:22

Şam'ın evlerinden Şam yönetimine

2005 yılının yine böyle bir kış günüydü. Suriye'de dışarıdan bakınca kaç katlı olduğu kestirilemeyen yüksekçe ve soğuk duvarları olan, dışa kapalı içerisi ise birçok kapıdan, birçok avludan oluşan kale gibi evlerden birinde kalıyordum.

Tipik bir Şam evi olan evimizde, okuldan döndüğümüzde çay fincanlarımızı kapar o sarmaşıklı avluda buluşur ve farklı milletlerden, ülkelerden olan arkadaşlarımızla ülkelerimizi konuşurduk, ailelerimizi.  Hiç kimse Suriye hakkında konuşmazdı ama.

Nasıl olduysa bir şekilde Şam'ın yerlilerinden bir arkadaş edinmiştim ve kendimi evlerine davet ettirmiştim. Aylarca ev yemeği yememiştim dolayısıyla şehrin en güzel, en gösterişli semtinde geleneksel arap yemekleriyle  bezeli masayı  görmek benim için tarifi imkansız bir şeydi.

Tabi her ne kadar hemen masaya odaklansam da o masayı hazırlayan arkadaşımın annesi beyaz örtüsüyle, güler yüzüyle gösterdiği misafirperverliği,  hissettirdiği sıcaklığı anlatmazsam hatırsızlık etmiş olurum.

Yemekler, tatlılar, kahveler, çaylar birbirini takip etti. Gösterişli koltuklar, kadife, ağır perdeler tam oryantalistlerin ilgisini çekebilecek ve tasvirlerine konu olacak şeylerdi. Sakallı ve beyaz bir takke takan evin babasının hatıralarına geçtiğimizdeyse nerden bilecektim beni Ortadoğu okumaları yapmaya itecek ilk kıvılcımların o gün çakılacağını.

Baba, gençliğinde Esed'in çoğunlukla Dürziler ve Nusayrilerden oluşan, ancak sadakatini ispat etmiş çok az Sünninin girebildiği bir özel askeri birlikte görevliymiş.  Ben tabiî ki o zamanlar Esed'den tam olarak neden hazzetmediğimi bilmiyordum. Belki en fazla yurttaki korkunç hikayelerden ibaretti bilgim. Babanın oğlunu, öğretmenin öğrencisini “muhaberat”a şikayet ettiği ve cezaevine girenin asla dışarı çıkmadığı Suriye zindanlarının korkunçluğunu biliyordum sadece. O da sıklıkla Türk arkadaşlarımca uyarılmış olmam sebebiyle.

Şimdi evinlerinde acı kahve içtiğim bu insanlar Esedçi miydi?  Yüzüme ne kadar yansıdı bilmem ama kendimi içten içe yiyip bitirmeye başlamıştım bile. Ne işin var senin diye azarlıyordum kendimi. Acaba yanlış bir şey söylemiş olabilir miyim, acaba beni muhaberata teslim ederler mi. Kürt olduğumdan bahsetmiştim acaba bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi. 

O sırada arkadaşım güler yüzüyle kahve fincanlarını alıp bir süre sonra da elinde ananas dilimlerinin olduğu bir tabakla girdi ve önüme koydu. Artık benim bir şey yiyecek mecalim kalmamıştı. Yutkunmaktan boğazım kurumuştu ama su istemeye de çekiniyordum.

Evin babası tabaktaki ananastan bir dilim alıp konuşmaya devam etti. İsrail'e karşı gösterdikleri mukavemeti, şanlı direnişi anlatıyordu. Golan Tepelerini anlattı epey, o dönemi. Nasıl büyük bir zafer kazandıklarını anlatıyordu, İsrail'in tüm oyunlarını Suriye'nin bozduğunu… Tabi ben cahil kafamla dinliyorum, herhalde onların Kurtuluş Savaşları gibi bir şey, diyorum içimden.

Suriye olmasa İsrail'in Müslümanların başına ne çoraplar öreceğinden bahsediyordu. Kafam karışıyordu tabiî ki. Suriye'ye sahip olan bölgeye sahip olur o yüzden Suriye'nin rolü çok mühim dediğinde artık ben ikna olmuştum bile.

Aradan epey zaman geçti. Ortadoğu üzerine okumalar yapmaya başladığımda artık Suriye'nin siyasi tarihinin darbeler tarihinden ibaret olduğunu, Baas rejiminin nasıl zorba bir tek parti olduğunu biliyordum.  Bir avuç azınlığın tahakkümünü öğrenmiştim. Nusayri ve Dürzilerin dini bir mezhep olmanın dışında bölgede her daim Batı için kullanışlı azınlıklar olduğunu ve Haçlı seferlerinde topraklarını işgal eden düşmanla flört ettiklerini, onlardan gebe kaldıklarını ve bu günkü Nusayri iktidarın bu gayri meşru ilişkinin devamı olduğunu not etmiştim .

Kendi arkadaşlarını tek kalemde harcayan, Baas'ın milliyetçi Araplarını sürgüne gitmeye zorlayan bir parti ile karşı karşıyaydım.  Baas'ın aile partisi olduğunu İsrail ile savaşıyormuş gibi görünüp aslında hiç savaşmadığını görmem beni çok şaşırtmıştı. Golan Tepelerinin hiçbir direniş gösterilmeden İsrail'e teslim edildiğini, Şam Radyosu henüz İsrail Golan'a girmeden Golan'ın düştüğünü ilan ettiğini…. Başka şeyler de öğrendim elbette. Baba Esed'in Müslüman kardeşlere karşı başlattığı kıyımda Kardeşliğe yakın bütün şehirleri, kasabaları yerle bir ettiğini. Camileri bombalayıp, kuranı kerim yırttıklarını ve az sayıdaki sadık sünni askerin buna dayanamayıp tepki göstermesi üzerine bu askerlerin kurşundan geçirildiğini de öğrendim.

Kendi halkını katletmenin bir yönetim şekli olduğunu anladım Esedgillerde. Babasının yolundan giden Esed'in bu gün Halep'te yaptıklarının bir geleneğin ürünü olduğunu söylemek çok acı. Onurlu isyanlarında halk ikinci defa katledilmişti. İsrail'e karşı bir tek kurşun sıkmamış Baba-oğul'un İsrail tehlikesini gösterip kendi halkını o arada katletmesine Müslümanlar genelde hep cılız tepkiler vermişler. Asıl acı kısmı bu.

İran'ın Nusayrilere karşı gösterdiği hamiliğin sebebinin mezhepsel olduğunu düşünürdüm. Ama Nusayriliği araştırdığımda dini açıdan Şii sayılmama sebeplerinden en önemli olanı bu mezhebin kurucusunun Hz. Muhammed'i son peygamber olarak görmemesi ve kendini nebi olarak ilan etmesi yatıyor. Şii alimlerin çok iyi bildiği bir şekilde kurucusunun peygamberlik iddiasında bulunduğu her mezhep “yoldan çıkmış, sapkın” görülürken nasıl oluyor da birçok Şii alimin muhalefetine rağmen  “İslam Devrimi” başarıya ulaşınca Nusayriler birden yıllar önce kaybolmuş  “kardeş” ilan edildi ?…

Bölgede uzun zamandır sahibini arayan bir rol olduğunu, bu rol arayışında kimsenin umrunda olmayan mezheplerin, dinlerin asıl işlevinin meşrulaştırma olduğunu da öğreniyor insan ah çeke çeke. Bir mezhep savasından çok, yer kapma savaşı olduğu aşikarken bir de dini yaralar alıyoruz ya kabuk tutulmasına izin verilmeyen yerimizden. Kahır üstüne kahır…

Hiç Ortadoğu uzmanları gibi lafı dolandırmayacağım;

Beşar Esad tıpkı babası gibi yalancı. Tıpkı babası gibi azılı bir katil. Golan Tepeleri kendileri için hezimetken zafer gibi anlatanlar, Halep için de “zafer” diyorlar. Suriye Haber Ajansı kendi halkını öldürmenin zafer naralarını atıyor. Şam'ın yönetimi de Şam'ın evleri gibi duvarların ardında apayrı bir yüze sahip, karanlık ve ürkütücü bir yüze. Bu arada Şam'ın evlerinin altındaki mezarlardan bahsetmeyi unutmuşum. Bu çok mühim bir ayrıntı. İnsanlar evlerinin en alt odasına gömülüyor tıpkı Şam yönetiminin altında da halka ait bir toplu mezarlığının olması gibi.

Haber Ara