Dolar

32,5888

Euro

34,8592

Altın

2.504,44

Bist

9.690,38

Rusya'nın Ortadoğu politikası: İdeolojiden pragmatizme

Vladimir Putin’in 2012 yılında tekrar yönetime gelmesinin ardından Rusya’nın dış siyasetinde köklü bir değişim oldu: Rusya uluslararası arenada artık daha hırslı ve daha iddialıydı.

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-01-29 18:34:33

Rusya'nın Ortadoğu politikası: İdeolojiden pragmatizme

TİMETURK I HABER MERKEZİ

Melahat KEMAL

2012 yılında yeniden yönetimi ele almasıyla yeni bir dış siyaset ve güvenlik stratejileri benimseyen Putin, Rusya'nın Avrasya'daki etkisini arttırmaktan ve istikrarsızlıkları Rusya'yı ve güvenliğini doğrudan etkileyen Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya odaklanmaktan bahsediyordu.

Büyük ölçüde Arap Baharı'nın etkili olduğu bir bilinçlenme dönemine giren Rus hükümeti, eski Sovyet ülkelerini etkilemesi muhtemel olan rejim değişiklikleri ile mücade etmek için pro-aktif bir politika izlemenin gerektiğinin farkına vardı.

Putin, Kremlin'deki ilk yıllarında Ortadoğu ve Kuzey Afrika siyasetinin çerçevesini belirlemeye muktedir değildi. Bunun sebeplerinden biri ülkenin içinde bulunduğu finansal sıkıntılar bir diğeri de hükümetin bölgede Batı ile işbirliği yapma kararında olmasıydı.

Boris Yeltsin'in 1990'lı yıllardaki başkanlık döneminde Rusya'nın Ortadoğu'daki niyetleri pek de net değildi. Yeltsin'in Rusya'sında bölgede tutarlı bir siyaset oluşturulamamıştı. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının ardınan Ortadoğu ülkelerine silah satışında ve ülkenin bölgedeki müttefiklerine finansal yardımında ciddi bir düşüş yaşandı.

PUTİN VE RUSYA'NIN ÖNCELİĞİ ORTADOĞU'DA

Vladimir Putin Yeltsin'in yerine geçtiğinde Ortadoğu, Moskova'nın siyasi önceliği hakine geldi.

Aslında 2000'li yılların başında Rusya da 11 Eylül saldırılarından sonra Batı'nın başlattığı küresel terörle mücadele kervanına katılmaya karar verdi.

Moskova bu kervana katılarak, Batı'nın bir parçası olmasa da bir üyesi gibi görülmeyi umuyordu.

Putin 2007 yılında yaptığı ünlü Münih konuşmasında, tek kutuplu bir dünyaya müsamaha göstermeyeceğini ve Amerika'nın kurallarına göre oynamayacağını söylüyordu. Bu konuşma “uysal Rusya”ya artık son verildiğinin ve ülkenin artık kararlı bir dış siyaset izleyeceğinin kanıtıydı.

ARAP BAHARI RUSYA'YI TEHDİT EDİYOR

Rusya, Arap Baharı protestoları tüm bölgeye yayılana kadar bölgeye çok ilgi göstermiyordu.

Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov'a göre Arap Baharı'nın gerçekleşmesi herkesin beklediği ancak ne zaman olacağını bilmediği bir sürprizdi.

Rus siyasetçiler Ortadoğu'daki devrim dalgasına benzer gelişmelere, 2000'li yılların başında Rusya sınırlarına yakın bölgelerde şahit olmuşlardı. Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan'daki siyasi darbeler ile idareye güçlü Rus karşıtı hükümetleri iş başına getirmişti.

Arap Baharı, Rusya'ya muhalifleri tarafından etkili bir dış siyaset aracı olarak kullanılan “Renkli Devrimler”i hatırlatmıştı.

NATO'nun Libya'ya düzenlediği askeri harekat, Rusya'nın ‘rejim değişimi operasyonu' olarak değerlendirdiği bir diğer gelişmeydi. Rusya, Libya operasyonu ile kendini kandırılmış hissetti zira Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin operasyona dair kararını veto etme yoluna gitmemişti.

Tüm bunlar yaşanırken Rusya içerisinde Putin'in ikinci kez devlet başkanı olup olmaması tartışılıyordu. Kaddafi'nin ölümü, Putin'in tekrar iktidara gelmesi düşüncesini pekiştirdi. Zira Kremlin, Libya'nın başına gelenlerin Rusya'nın başına gelmesinden çekiniyor ve daha kararlı bir dış siyaset izlenmesi gerektiğine inanıyordu. Bu kararlı siyaseti ise Batı ile iyi ilişkiler kurmak isteyen liberal Medvedev'in yapması zordu.

30 Kasım 2016'da yeniden düzenlenmiş haliyle Rusya'nın Dış Siyaset Stratejisi'nde Ortadoğu, istikrarsızlığı ile Rusya'yı doğrudan etkileyecek bir bölge olarak tanımlanıyordu.

ORTADOĞU'DA ABD HAKİMİYETİ İLE MÜCADELE

Amerikalıların bıraktığı boşluğu doldurmak, Soğuk Savaş döneminde izlenen politikalardan biriydi ve çoğu zaman da emek harcamayı gerektirmiyordu. Buna en güzel örneği Mısır teşkil ediyor.

ABD eski başkanı Barack Obama'nın Kahire'ye finansal yardımı kestiğini açıklamasının hemen ardından Putin-Sisi ittifakı ortaya çıktı ve bu ittifak neticesinde 3 buçuk milyar dolar değerinde 1972'den sonra ilk defa bir silah satışı anlaşması imzalandı.

Rusya, Suriye'deki karar sürecinde ABD'yi saf dışı bırakmak için askeri ve diplomatik tüm imkanlarını kullandı.

RUSYA'YA GÜVENLİK TEHDİDİ

Vladimir Putin Rusya'yı Ortadoğu'daki yeni güç dengesinin kurulmasında meşru bir aktör olarak görüyor. Bunun sebebi sadece bölgede yabancı aktör olarak gördüğü ABD'yi saf dışı bırakmak değil. En önemli sebep Ortadoğulu güçlerin karşı karşıya kaldıkları güvenlik tehditlerinin herkesten çok Rusya'ya güvenlik tehditi oluşturuyor olması.

Rusya, bu tehditleri en aza indirme stratejisinin bir parçası olarak bölge genelinde askeri potansiyelini arttırma yoluna gidiyor.

Bu strateji kapsamında Rusya bir yandan Ortadoğu'daki eski askeri üslerini yeniden aktif hale getirirken bir yandan da bölgedeki en büyük silah tedarikçilerinden biri oldu.

Suriye'nin Akdeniz sahilinde bulunan Humeymîm ve Tartus üslerinin daimi hale getirilmesi Rusya'nın Ortadoğu'da yer edinmek istediğinin en önemli göstergesiydi.

Moskova'nın diğer yandan Kahire ile Mısır'ın Akdeniz sahiline bir donanma üssü kurma konusunda görüşmeler yürüttüğü de aktarılıyordu.

 

Haber Ara