Dolar

32,4961

Euro

34,5796

Altın

2.476,42

Bist

9.573,29

Özgürlük savaşçılığından ABD tetikçiliğine PKK

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-01-17 15:58:29

Özgürlük savaşçılığından ABD tetikçiliğine PKK

Marksist-Leninist ilkeler doğrultusunda kurulan PKK, sosyalist bir Kürdistan kuracağı iddiasındaydı. “Düşman” bellediği hedeflere karşı şiddet ve terörü de mücadelesinin bir parçası olarak gören PKK, hatırlanacağı gibi, ilk silahlı terör eylemini 1984^te Eruh ve Şemdinli'de gerçekleştirmişti. Ve o günden günümüze imkân ve fırsat bulduğu her yerde terör eylemlerini sürdürmektedir.

PKK'nın terörüne karşı devletin verdiği mücadeleye gelince…

İşte burada durup birkaç soruya cevap aramamız gerekiyor. Çünkü Eski Türkiye'nin malum inkar, asimilasyon ve imha politikaları bu sorunun ana nedenidir. İlk soru, PKK'nın doğup büyümesinde devletin bu politikalarının etkisi ve rolü ne idi? %99'u Müslüman olan ve Türkiye'nin de genelde en mütedeyyin kesimini oluşturan Kürtler arasında Marksist-Leninist düşüncenin, yani dinsizliğin yayılmasında başta biz Müslümanlar olmak üzere devletin ve bir de Diyanet Kurumunun payı ne idi ve nedir? JİTEM, faili meçhul cinayetler, köy yakma eylemleri ve devletin artık mutat hale getirdiği kesintisiz baskı ve zulümler Kürtleri hangi yöne doğru evirdi? Sorular çoğaltılabilir. Ki bu soruların hemen hemen hepsi bugün de hala geçerliliğini korumaktadır.

Yine şahit olduğumuz gibi, devlet, “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” çerçevesinde Çözüm Süreci'ni başlattı. Bize göre bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir devrim idi ve atılan adımlar karanlık bir dönemi kapatmaya aday olacak kadar önemliydi.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından bir süre sonra büyük yaralar alan ve hatta kesintiye uğrayan ittifakımızı ve kardeşliğimizi yeniden tesis edebileceğimize dair ümitler had safhaya ulaştı. Çünkü o günkü siyasi irade, yani Ak Parti Hükümetinin başında bulunan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, siyasi hayatına ve hatta hayatına dahi mal olacağını bilse bile, bundan geri adım atmayacaklarını haykırmıştı.

Ancak içerideki ve dışarıdaki hainler bunu Türkiye'ye çok gördüler ve malum olayları gerçekleştirmek suretiyle süreci akamete uğratmayı başardılar.

7 Haziran 2015 seçimlerinde yeni bir umut doğdu. Çünkü HDP, seçim meydanlarında, artık bütün Türkiye'nin partisi olduklarını, ülkeye barış istediklerini ve “PKK'ya da silahı AKP'nin değil, kendilerinin bıraktıracaklarını” vaat ettiler. Bu vaat millette karşılığını buldu. 80 milletvekili alan HDP milletvekillerinin ilk demeci kaleşnikoflu tehditler oldu. Yani ellerine ilk olarak mazbatayı değil, silahı aldılar.

HDP'li belediyeler de farklı bir şey yapmadılar. Ellerindeki 100 küsur belediye ile “kurtarmayı” iddia ettikleri halka gece gündüz hizmet etmeleri gerekirken, belediyenin kaynaklarının da yanı sıra halktan zorla topladıkları haracı da PKK'ya aktardılar. Daha sonraki süreci biliyoruz; Hendek kazmalar, mayın döşemeler, cinayetler, terör eylemleri, özerklik ilanları vs.

Anlayacağınız, barışı öteleyecek ne varsa yapmaktan geri durmadılar. Öyle ki, bölge halkının 15 Temmuz 2016 darbe girişimine gerçekleştirdikleri eylemleri dahi engellemeye çalıştılar. Ve halkı öyle bir bezdirdiler, öyle bir bıktırdılar ve öyle bir nefret ettirdiler ki, içeri alındıklarında üzülecek kimse bırakmadılar.

Tutuklamalar başlar başlamaz HDP eş başkanları bir kez daha Kürtleri kendilerince kandırmaya kalkıştılar ve halka, “biz sizin iradeniziz, iradenize sahip çıkmak için meydanlara inin” çağrıları yaptılar. Oysa halk HDP'ye cevabını HDP'nin TBMM yerine Kandil'i tercih ettiği ve iradesini Kandil'e teslim ettiği gün kararını vermişti. Bu nedenledir ki, o çağrıları da havada kaldı.

Gelelim yeni duruma.

Suriye'deki gelişmeler; DAEŞ'in kimler tarafından niçin kurdurulduğu, kimlerden yardım aldığı, oynanan oyunlar, hangi güçlerin neden orada oldukları ve orada neler yaptıkları, kimin kime karşı olduğu, kimin kimle beraber olduğu ve kimin kime niçin yardım ettiği ayan beyan ortadadır.

Tabii ki, ilginç olanı, kurduğu DAEŞ ile mücadele amacıyla gelen ABD'nin PKK'ya silah da dâhil her türlü yardımı yapmasıdır. Hele hele ABD yetkililerinin yaptıkları açıklamalarda, “yardımı PKK'YE değil, YPG'ye ve Suriye Demokratik Güçleri'ne yaptıklarını, çünkü bölgede DAEŞ'e karşı savaşan gücün YPG olduğunu” söylemeleri bizim için tehlikenin ne kadar büyük olduğunu görmemize yetiyor.

Düşünün, Kürtleri “işgalci Türklerin zulmünden kurtarmak” amacıyla yola çıkacaksınız. Antiemperyalist olduğunuzu söyleyeceksiniz. Türkiye'yi hem “Kürdistan'ı işgal eden güç” ve hem de “emperyalist ABD'nin ve NATO'nun ileri karakolu” diye tanımlayacaksınız. Ve bütün bu “hizmetlerinizin” mükâfatı olarak ABD'nin tetikçiliğine “terfi” edeceksiniz!

Peki, ya bundan sonrası? Kürtler ne yapıyor ve yapacak? Türkiye ne yapıyor ve ne yapacak?

Bizce Kürtler için endişelenmeye hiç gerek yok. Çünkü Türkiye'ye yönelik başlatılan küresel saldırılara karşı tıpkı yüzyıl öncesi gibi saflardaki yerlerini çoktan almış durumdalar. Emperyalistler Ermenilere verdikleri vaatleri Kürtlere de veriyorlar, ama Ermenileri oyuna getirdikleri gibi, Kürtleri oyuna getirmeyeceklerinden emin olabiliriz. Fakat bu süreci en az bir zarar ile atlatmak istiyorsak eğer, terörle mücadele başta olmak üzere bütün ulusal ve uluslararası politikalarımızın merkezine hakkı ve adaleti koymak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Dolayısıyla cevap bekleyen soru şudur: Türkiye ne yapıyor ve ne yapacak?

Gördüğümüz gibi, Türkiye'nin maruz kaldığı küresel saldırılara karşı savaştığı cephelerden biri de “Eski Türkiye” zihniyetidir. Çünkü her türlü renge ve kılığa girebilen bu zihniyet, askeriyeden emniyete, milli eğitimden diyanete, siyasetten bürokrasiye kadar bu zihniyet var ve ciddi bir güç olarak tahribatını sürdürüyor.

Sizler de takdir edersiniz ki, sicilini inkâr, asimilasyon ve imha politikalarıyla kirleten devletin Kürt karnesi de maalesef kanlıdır. Evet, Kürtler maruz kaldıkları zulümlerden dolayı tepkilerini güçleri oranında gösterdiler, ama devletten yüz çevirmediler. İki kurucu unsurdan biri oldukları devletlerinden nasıl yüz çevirebilirlerdi ki? Bu zulümlerin ilelebet devam edemeyeceği inancıyla sabrettiler ve aklıselimin er ya da geç galip geleceğine dair inançlarını asla yitirmediler.

Küresel bir saldırı altında olan Türkiye de her türlü terörü ortadan kaldırmanın azmi ve kararlılığını ortaya koyduğu gibi, Eski Türkiye'nin zihniyetini çöpe attığını ve bu bağlamda bundan böyle bütün icraatlarında insanı, insani değerleri, kısaca hakkı ve adaleti esas aldığını yine icraatlarıyla ispatlamalıdır.

Hepimiz biliyoruz ki, PKK'nın ikna yolu ile saflarına kattığı insanların sayısı oldukça azdır. Katılımların büyük çoğunluğu zor yoluyla ve dış etkenler üzerinden gerçekleşmiştir. Bu son cümlenin tefsiri şudur: bu çoğunluğun yarısı eğer PKK'nın baskı ve zoruyla dağa çıkmışsa, diğer yarısı da Eski Türkiye'nin inkâr, asimilasyon ve imha politikalarının sonucu olarak dağa çıkmıştır.

Bugün dahi PKK'nın beslendiği en büyük kaynak, devletin bölgede yaptığı hatalardır. Örneğin, PKK'nın sadece hendek vahşetinden dolayı yüzbinlerce insan evini, işini, okulunu ve yerini yitirdi. Devlet bu mağdurlara yeterince sahip çıktığını söyleyebilir mi? size göre de bu vatandaşlarının mağduriyetini gidermemek, PKK'nin zulümleri sonucu her şeylerini yitiren vatandaşları yine PKK'nın vahşeti ile baş başa bırakmak değil mi?

Dış saldırıların Türkiye'yi kolay kolay bölemeyeceğini birçok kez dünyaya ispatlamış bulunuyoruz. Ama bu dış saldırılara eğer devletimiz de ‘Eski Türkiye'nin zihniyetiyle katkıda bulunursa, o zaman işimizin kolay olmayacağını tahmin etmek zor değil.

Ezcümle, Türkiye'nin şefkat ve merhametinin PKK'nın yaptığı vahşet ve saldığı korkudan daha fazla olması da bu kardeşliği yeniden ikame etmeye yetmez. Gece gündüz demeden, onlarca yılın yaralarını hep birlikte sarmalıyız. Diğer bir husus da, konumu ve yetkisi ne olursa olsun devlet erkânının üslubudur. Irkçılık ve ötekileştirme kokan her söylem ve eylem bu yaralarımızın iyileşmesini biraz daha geciktirir.

Kürtleri özgürleştirme iddiasıyla kurulan PKK'nın ve “altın nesil” yetiştirmek iddiasıyla din başta olmak üzere toplumun her şeyini istismar eden FETÖ'nün bu gün birbirileriyle yarışırcasına ABD'ye tetikçilik yaptıkları hiçbir şüpheye mahal vermeyecek kadar açıktır. Türkiye kamuoyu da, adları ve varlıkları ihanetle özdeşleşen ve başkalarının tetikçiliğine soyunan bu tür yapıları bütün kalbiyle mahkûm ettiğine göre, aldıkları mazlum ahı ve döktükleri kan sonlarını getirmeye yetecektir.

Tabii ki bizim de hem devlet ve hem de millet olarak iflahımız hakkı ve adaleti hayatımızın merkezine almakla mümkündür. Aksi halde benzer zillet bizim de akıbetimiz olur.

Haber Ara