Dolar

32,3294

Euro

35,0613

Altın

2.284,99

Bist

8.982,03

Öze dönüş

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-08-08 16:24:05

Öze dönüş

Son yirmi yılın siyaset nabzını –yakından-tutanlardan biriyim.

Bu süre içerisinde yaşadıklarım, omuzladıklarım, şahit olduklarım herhalde yazmaya kalksam bir fasikülü geçer.

Siyaseti bir dava şuuru ile yaşamında önceleyenlerden tutunda, makam mevki aracı olması bakımından bir sıçrama tahtası olarak kullananlara kadar diyebilirim ki hemen her çeşit sureti gördüm tanıdım.(kendimce)

Menfaatçiler,fırsatçılar,istihbaratçılar (bilgi sızdırma) basit bir makam için adam satan, kırk takla atan insan müsveddeleri..

Birde zemin ve zamana göre değişkenlik gösteren akımlar, iş çevreleri, cemaatler var ki.

Bunlardan ikisi -koalisyon kurulması konusunda ısrarcı açıklamalar yapınca- zınk diye hafıza geçmişimde yeniden şekillendiler. Ne kadar engel olmak istesem de bilinçaltıma yerleşen geçmiş şecereleri bir bir zihnimde beliriverdi.

Kimler mi?

28 Şubatın en büyük destekçilerinden olan cemaat ve Doğan grubu.

Hatırlanacağı üzere AKP ilk kuruluş aşamasında bu iki cenahtan büyük destek alarak sürdürmüştü iktidar yürüyüşünü..

28 Şubatın üzerinden ezip geçtiği düşünülen siyasi örgütlenmenin –Milli görüş-tüm izlerinden kurtulmak istenmişti ve bunun için hiçbir zaman o hareketi benimsememiş bu iki yeni dostun kollarına girilmişti.

Beklenen de olmuştu elbet. Birbirlerini besleyenler karşılıklı memnuniyet etrafında uzun soluklu bir sürecin ortak paydalarını oluşturmuştu.

Ancak bu pragmatik birliktelik doğal olarak sürdürülemedi ve gözlerimiz önünde tuz buz oldu..

Ki, bu bana göre asla şaşırtıcı değildi.

Çünkü birbirinden farklı anlayışların matematik hesabı ile yüzde yüz “fayda sağlaması, örtüşmesi ” bilimsel anlamda da imkânsız görülmüştür, manevi anlamda da.

Keza bir inanç etrafında toplanmakla, karşılıklı çıkar ilişkisi içerisinde bulunmak tamamen farklı amaçlar taşır, dolayısıyla da farklı sonuca ulaşır..

İşin aslına bakarsanız zaten siyaseti aynı inanç ve amaç etrafında toplanarak yapan davadaşlar bu pragmatik düşünceye kurban edildiğinde işin bereketi kaçtı, büyüsü bozuldu..

Gemisini yürüten kaptan oldu, arkada kalanlar ise oyun dışı bırakıldı.

Kendilerine meşruiyet kazandıracağı umulan yeni dostlarla sarmaş dolaş olanlar şimdi hakikat ışığına itibar etmemenin faturasını ödemekteler. Her birerimize de ödetmekteler.

Elde edilen imtiyazların sarhoşluğu ile geçmişlerine adeta tövbe edenler, şimdi öteledikleri eski dostlara ulaşmak için can havli ile feryat ediyorlar. Eski yol arkadaşlarını toplamaya çalışıyor oradan oraya haber uçuruyorlar.

Fakat bir şeyi unutuyorlar; kırılan bardak nasıl yenilenemezse kaybedilen güven de öyle tazelenemez.

Açıkçası üzerimizden silkelemek istediğimiz geçmişe dönme telaşının “dar boğazdan kurtulma” çabası değil, gerçek anlamda bir- öze dönme-arzusundan kaynaklanmasını ummak istiyor gönül..

Kendini reddeden, halkın gönlüne dokunarak kendi elitini kuran bir sistem elbet rızaya dokunacaktır. Çünkü o, rızayı inkâr eden değil önemseyen ama önceleyemeyendir.

Oysa yola çıkarken “rıza”yı her şeyin önünde tutmaya yemin edilmiştir.

Maksat ideal olana ulaşmak iken elde edilenleri kaybetmemek adına-göya- yanlışlarımıza rıza göstermek asıl “Rıza” makamına dokunmuştur.

Dün hükümeti aşk ile alkışlayanlar bu gün “gücü azalsın” diye çaba gösteriyorsa bundan çıkarılması gereken ders büyüktür.

Biz; iktidar sahibi, güç sahibi, makam sahibi, sermaye sahibi olmak, nefislermizin tatmini için yemin ettirilmemiş, bilakis son nefesimize kadar “ümmet ve insanlık” için mücadeleye yemin etmiştik.

Yeminimize sadık kalmayışımızın bedelini birileri ile -hem de yeminimize ters düştüğü halde-ödüyoruz.

Nitekim ümmeti reddeden -cemaat-geleneği ile, İslami çevreleri harcamaya adanmış zihniyetler-Doğan grubu- söz konusu zafiyete örneklik teşkil edebilir.

Bu gün her ikisi de “AKP yeniden güçlenmesin” diye seçime gidilmesine karşı çıkıyor ve kendini paralıyorsa bunun arka planına veya popüler değimiyle -bacgrounduna- bakmakta fayda var.

Dolayısı ile İslam'ı ve Müslümanları hedefine almış kartelcilere, cemaatinin menfaatini ümmetin her türlü menfaatinin önünde görenlere- tüm uyarılara rağmen-güvenmekte ısrar edenler bu gün yaşananları yadırgama hakkına sahip değillerdir.

Olsa olsa bundan samimiyetle ders çıkarmaya ve sonraki hesaplarını ümmet ve insanlığın menfaatine göre dizayn etme mecburiyetleri vardır..

Ömrümüzün neredeyse çocukluğu, gençliği “istikbalin iyi olması” umudu ile adandı ve asıl kaybı olanlalar fırsatçılar menfaatçiler değil bizleriz.

Bu güne kadar –hayatımız pahasına- biriktirdiklerimizi çar çur etmekten kaçınmayanlar,bundan sonra aynen devam ederlerse artık affı olmaz!.

İhtirasın, kibrin, şımarıklığın, aymazlığın içinde kendini yitirmiş kimliksiz insanların oyuncağı haline getirilmiş bir siyasi yürüyüş kendi kendini bitirir.

Aksi halde “fırsat bu fırsat” deyip meydanı gasp eden din düşmanı, millet düşmanı, ümmet düşmanı bozgunculara hayıflanmanın bir anlamı olmaz.

Birileri çıkıp “bu toz duman arasında sırası mı şimdi” diyebilir.

Evet sırası. Süngülerimiz düşmüşken tamda sırası.

Elbet sözüm önce nefsime, içinde bulunduğum camiaya, iktidarı yöneten ve yönlendirenlere ve tabi ki cemiyet, cemaat, STK gibi pek çok kesimedir.

Şimdi bütün yaşadıklarımızdan sonra mazeret sıralamaya hiç mi hiç gerek yok.;

Aklımızı başımızdan alan dünyalıkları elimizin tersi ile itip “bizim bir misyonumuz var” diyerek özümüze dönüyor muyuz-samimiyetle-dönmüyor muyuz, onu söyleyin bana..

İçi boş mazeretlere karnım tok zira.

Haber Ara