Dolar

32,5093

Euro

34,9415

Altın

2.435,68

Bist

9.716,77

Özdemir Çanakkale'de savaşan Oğuz Amcanın hikayesini yazdı!

Çanakkale'de savaşan Oğuz Amcanın hikayesini Yenişafak Yazarı okuyucuyla paylaştı.

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-11-06 14:34:23

Özdemir Çanakkale'de savaşan Oğuz Amcanın hikayesini yazdı!

Yenişafak Yazarı Mehmet Niyazi Özdemir, Çanakkale'de savaşan Oğuz amcanın anılarını kaleme aldı.

'Hey Gidi Oğuz Amca Hey! - I' başlıklı yazıda, Oğuz amcanın Çanakkale savaşı döneminde yaşadıkları ve kaygıları anlatılıyor.

İşte yazarın Oğuz Amcanın hikayesini anlatan yazısı;

Erzincan ili, Kemah ilçesinin Oğuz Köyü'nden olan Oğuz Amca, Anadolu insanlarından biriydi. Herhalde babası savaştan çok korktuğu için, onu nüfusa yirmi yaş küçük yazdırmıştı. Çanakkale'ye geldiğinde kırk dört yaşını geçiyordu. Ama kendisini zinde hissediyor, oradaki bütün gençlere taş çıkartıyordu. Gece nöbetleri tutuyor, siper kazıyor, Çanakkale Boğazı'ndan geçmek üzere olan düşman gemilerine karşı mermi taşıyordu.

Üç oğlu vardı; bunlardan ikisi Âkif ve Hasan idi; onlar da Sarıkamış Cephesi'nde bulunuyorlardı. Evde sadece, henüz on altı yaşına bile basmamış Mustafa'sı kalmıştı. Oğuz Amca yüreğinde devamlı onun korkusunu çekiyordu; çünkü köylülerin üçte ikisi Türk, üçte biri Ermeniydi... Mustafa'nın askere alınması evdekileri yalnız bırakırdı. Hanesinde karısı Hatice ve dört yaşındaki kızı Nadiye vardı. Savaş haliydi; hanımı ve kızının başına çok şey gelebilirdi.

"ASKERLER FERYAT EDİYORDU"

Düşman gemileri saldırı yapmış tekrar geri çekilmişti. Ardında bıraktığı yıkıntılara koşan subay ve erlerin arasında Oğuz Amca da vardı. Sığınak ve cephanelikler darmadağın olmuştu. Taşların arasında gövdeler çırpınıyor, toza bulanmış kanlı bir kol çimenlerin üzerinde duruyor, bacağı kopmuş bir asker feryat ediyordu. Soluk soluğa gelenlerin bir kısmı hemen yaralıları sırtlarına aldılar, sargı yerinin yolunu tuttular. Oğuz Amca da bunlardan biriydi. Bu yaşananlar içine işlemişti. O gece bir türlü uyuyamıyordu. Erlerden birinin ezilmiş başı hepsini çok etkilemişti, bilhassa Oğuz Amca'yı! Sık sık zihninden 'anası, babası oğullarının başını görseler çıldıracaklardı' diye geçiriyordu. Sarıkamış Cephesindeki oğulları gözlerinin önünden geçti. Bildiği duaları okudu. Ertesi gün zinde olmak zorunda idi; zira o, askerlere örnek olmalıydı. Kendisini uyumaya zorladı, ama yine uyuyamadı. Ancak gökyüzündeki yıldızlar seyrekleşince uykuya dalmıştı.

'Dağı taşı inleten rüzgâr çığlıklar savuruyor, toz bulutuna dönüşmüş kar, nefesleri tıkamasına rağmen; tüfeklerini ellerine almış, süngüleri takılı askerler Ruslara saldırıyorlardı. Binlerce askerin arasında oğulları Hasan'la Âkif'i de görüyordu. Tepeler yükseldikçe sanki rüzgârın zincirleri iyice boşalıyor, yoğunlaşan kar tanecikleri ortalığı göz gözü görmez hale getiriyordu. Düşen kalkamıyor, ama çoğu tepeleri aşıyordu. Hasan ve Âkif saldırıya devam ediyordu. O ezilmiş baş önlerindeki tepede duruyordu. İkisi de onu alıp kendi başlarının yerine oturtacaklardı. Oğuz Amca bağırmaya başladı:

Hasan! Âkif!

Ezineli Yahya Çavuş yatağından doğrulmuş, bakışlarını sağ yanında yatan Oğuz'a çevirmişti. Sıkıntılı bir rüya gördüğünü anlamıştı:

Oğuz Ağabey! Oğuz Ağabey! diyerek onu sarstı. Kendisine gelen Oğuz Amca yerinden fırlamıştı. Ona garip duygularla bakan Ezineli Yahya Çavuş:

Allah hayır etsin dedi.

Sağ olun çavuşum, kötü bir rüya gördüm.

Yahya Çavuş, kendisini teselli etti:

Savaş halidir, her şey olabilir. Allah hayırlara tebdil etsin.

Hava bıçak gibi keskindi, Yahya Çavuş yorganını başına tekrar çekti. Oğuz Amca yine uyuyamamıştı; kalktı, fıçıların yanına gitti. Abdest alıp siperden çıktı, bakışlarını çevrede gezdirdi. Tabiat tatlı bir karanlığın içinde idi. Dağlar, tepeler sessizliğe gömülmüş, demir renkli deniz de uykuya dalmıştı. İki rekât namaz kıldı, Allah'a dua etti...

"BÜTÜN ANADOLU KADINLARI GİBİ ACILARINI İÇİNE GÖMDÜ"

Aradan çok zaman geçmemişti ki, Enver Paşa'nın Sarıkamış Harekâtı sırasında iki evladının şehit olduğu haberini almıştı. Karısı Hatice, Oğuz Amca'ya çocuklarının şehit düştüğünü bildirmemiş, bütün Anadolu kadınları gibi acılarını içine gömmüştü. Karısı, köyün imamı Ömer Hoca'ya mektup yazdırıyor, Sarıkamış'taki çocuklarının iyi olduğunu söylüyordu. Hâlbuki Oğuz Amca bir köylüsünden gerçeği öğrenmişti, fakat mektupları gönderirken Sarıkamış'taki çocuklarının adlarını yazıyor, hanımına: 'Onlara mektup gönder, ben buradan yazarım, ama onlar köyden haber bekler,' diye ilave ediyordu.

Üçüncü oğlunun da askere alındığını öğrenmesi Oğuz Amca'ya çok dokunmuştu. Mustafa, acemi eğitimini yaptıktan sonra Arıburnu'ndaki alaya düşmüştü. Kendisi ise boğazın hemen kenarındaki 26. Alayda idi. Aralarında yirmi beş kilometre mesafe vardı; birbirilerini bulmaları son derece zordu.

Ramazan Bayramı gelmişti. Arıburnu'ndaki askerler Kabatepe yolundaki büyük düzlükte bayram namazlarını eda edeceklerdi. Tıbbiyeli Yusuf, açıkgöz bir çocuktu; Oğuz Amca'ya saygısı büyüktü. Kumandanına gidip Oğuz Amca'nın durumunu izah edince ikisine de izin aldı. Namaz kılınacak yere geldiklerinde, Yusuf hem bağırıyor, hem koşuyordu.

'Erzincanlı yok mu?' diye çığlık savuruyordu. Oğuz Amca onu gözden kaybetmemek için çırpınıyordu. Yusuf durmuş, Oğuz Amca'nın yanına gelmişti. İkisinin de göğüs kafesleri kalkıp iniyordu. Önündeki imam tekbiri aldı:

Allahu Ekber!

Namazdan sonra güneş, sisler arasında bir yıldız gibi belirirken değişik yerlerden gelen bağırışlar birbirlerine karışıyordu:

İzmitli var mı?

İstanbullu var mı?

Yusuf ile Oğuz Amca da bağırıyordu:

Erzincanlı var mı? Kemahlı var mı?

Oğuz Amca ve Yusuf o öbekten berikine koşuyor, aynı soruyu tekrarlıyordu...

Her geçen dakika ümitleri eriyor, ama sağa sola koşmaktan geri durmuyorlardı. Değişik yönlere doğru kalabalıkta yürüyorlar, dudaklarında aynı soru eksik olmuyordu:

Erzincanlı var mı? Kemahlı var mı?

Herkes dağılmış, düzlükte onlar kalmıştı. Kendilerini yalnız hissediyorlardı.

Yusuf birden hatırladı; bugün bayramdı, Oğuz Amca'nın elini öpmeliydi.

Hadi bayramlaşalım Oğuz Amca!

Haber Ara