Dolar

32,5004

Euro

34,6901

Altın

2.496,45

Bist

9.693,46

Obama medyayı nasıl yönlendiriyor?

Obama’nın dış siyaset metinlerini kaleme alan ve kararlar üzerinde önemli bir etkisi olan Ben Rhodes’un medyayı yönlendirme ve algı oluşturma yöntemleri neler?

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-05-10 17:39:45

Obama medyayı nasıl yönlendiriyor?

TİMETURK I HABER MERKEZİ
MELAHAT KEMAL

ABD başkanı Obama'nın ulusal güvenlik iletişim sorumlusu Ben Rhodes, son bir haftadır ülke basınını yoğun bir biçimde meşgul ediyor.  New York Times'tan David Samuels, Rhodes'u anlatan uzun bir yazı kaleme aldı ve onun üzerine çok sayıda yeni yazı üretildi. Samuels yazısında Rhodes'i “Obama'nın yanı sıra ABD dış siyasetine yön veren tek ve en etkili kişi” olarak tanımladı. Peki, Rhodes Samuels'in iddia ettiği gibi ABD'nin dış siyasetinde karar verici mi yoksa sadece Obama tarafından belirlenen siyasetin pazarlanması görevini mi üstleniyor?

İş, Obama'nın dış ve iç güvenlik siyasetinin kamuoyuna pazarlanmasına gelince elbette Rhodes en önemli kişi olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle de 2015 yılında İran ile yapılan ve tartışmalara sebep olan nükleer anlaşmada Rhodes önemli bir rol üstlenmişti.

İRAN ANLAŞMASI ABD HALKINA NASIL PAZARLANDI?

Samuels, Rhodes'in İran anlaşmasının ABD halkına sunulma ve pazarlanma şeklini “yenilikçi bir kampanya” olarak nitelendiriyor ve dış siyasetin Kongre ve halka anlatılması açısından gelecek yönetimlere “örnek” olması gerektiğini söylüyor.

Amerikalıların İran anlaşmasına dair okudukları tüm haberler anlaşmanın pazarlanması için üretilmişti. Haberlerde Obama yönetiminin, 2013 yılından beri seçimlerle iktidara gelen ‘ılımlı İranlı yetkililerle' görüşmekte olduğuna yer verilmişti. Bu olaydaki kişiler her ne kadar gerçek ve doğru ise de gerçekleşen olaylar kamuoyuna yanlış ve taraflı aktarıldı.

Ortak Hareket Planı'nın uygulamaya konulmasının ardından Rhodes, yönetimin dış siyaset amaçları ve önceliklerinin İran'ınkilerle nasıl birleştirilebileceğinin yollarını aramaya koyuldu. O “Bu meseleleri çözmek için farklı yollar bulabiliyorsak bu tarz çatışma döngülerinde boğulmamamız gerekiyor” diyor ve ekliyordu “ ‘ABD'ki Yahudi lobisi, İsrail hükümeti ve Körfez ülkeleri bundan hoşlanmaz' gibi geleneksel düşünceleri aşmamız gerek. Düşmanlarımızla ilişkilerimizi geliştirmenin yolu budur”.

Kısacası Rhodes İran anlaşmasının “hikayesi”ni şöyle şekillendirmişti: İran anlaşmasının temelleri 2013 yılında atılmaya başladı. Hasan Ruhani'nin temsil ettiği “ılımlı” kanat, son seçimlerde rejimin “muhafazakar” kanadını yenilgiye uğratmış ve “açıklık” politikası izleneceğini belirtmişti. Bu yeni politika kapsamında yasadışı nükleer silah programına bir son vermek üzere müzakerelere başlama imkanı doğmuştu.

ABD başkanı 14 Temmuz 2015'te anlaşmaya varıldığını açıkladığı konuşmasında kendi tarafından anlaşmaya giden yolu tasvir etmişti: “Bugün iki yıl süren müzakerelerden sonra ABD, bölgesel müttefikleri ile birlikte çalışarak on yıllardır devam eden düşmanlığa karşı başarı elde etmiştir”.

Obama'nın konuması teknik olarak doğru görünse de tamamen yanıltıcıydı. Zira İran ile müzakerelerin en önemli kısmı 2012 yılı ortalarında başlamıştı ki o zamanlar dini lider Hamaney tarafından özenli bir biçimde seçilip adaylığa hazırlanan Ruhani ve “ılımlı” kanat henüz yönetimde değildi.

İran'da yeni bir gerçeklik vardı ve bu da Obama yönetimi için oldukça kullanışlıydı: Kamuoyuna, İran rejiminde ciddi bir değişim olduğu ve yönetimin Amerika ve komşularla iyi geçinmeyi isteyen “ılımlı İranlılar”ın eline geçtiği “anlatılıyordu”.

İran'ın nükleer programı hakkında hakim olan endişeye bir son vererek yönetim iki ülke arasındaki yapısal gerginliğe son verecek ve böylece ABD kendisini Suudi Arabistan, Mısır, İsrail ve Türkiye gibi ülkelerin müttefikliklerine bağımlı olma durumdan kurtulmuş olacaktı.

“SAVAŞ ODASI”

İran anlaşmasının Kongre'ye anlatılması ve pazarlanması için Temmuz'dan Eylül ayına kadar üç ay vardı. Eski çalışanlar bu işin halledilmesi için Beyaz Saray'da bir “savaş odası” kurulduğunu söylüyor. Bu odada Dışişleri, Hazine, Savunma, Enerji bakanlıklarından ve Amerika'nın BM temsilcileri ve Ulusal Güvenlik Konseyi'nden 6 kişi çalışıyordu. Takımın lideri hiç şüphesiz Rhodes'ti.

Rhodes, anlaşmayı “barış ya da savaş” arasındaki seçim olarak yansıtıyordu ki, bu girişimi epey işe yaramıştı.

Rhodes, anlaşmanın halk, alimler, uzmanlar, Cumhuriyetçiler ve Kongre üzerindeki etkisini takip etmek üzere bir sosyal medya hesabı açtırdı. Rhodes bu hesap üzerinden İran anlaşması ile ilgili olarak istediği ‘algı'yı oluşturmayı başarmıştı.

Rhodes'un sosyal medya çalışması sadece iyi bir biçimde planlanmasından ileri gelmiyordu; O müzakerelerde bizzat bulunmuş ve görüşmeleri biçimlendirmişti. İlk görüşmeler 2015 yılının Temmuz ayında Umman'da başlamıştı. Bu görüşmelerin hiç birinde Obama yoktu ancak Rhodes oradaydı.

Nükleer anlaşmanın iki safhada ilerlemesine karar verilmişti; biri iç anlaşma diğeri de nihai anlaşma olacaktı. Nihai anlaşmanın temeli olan iç anlaşmanın taslağı Ruhani iktidara gelmeden 3 ay önce hazılanmıştı.

Müzakereler sürecinde Rhodes'un aklını meşgul eden tek bir mesele vardı: Anlaşmanın Kongre'ye ve Amerikan halkına nasıl anlatılıp pazarlanacağı.

EKO ÇEMBERİ

Rhodes, Kongre ve halkı İran anlaşmasına ikna etmek için Beyaz Saray'da bir “eko çemberi” oluşturduklarını söylüyor ve kafasını sallayarak şöyle diyordu “Elimizde mantıklı bir söylem olmadığında elimizde olanlardan pekiştirici bir söylem oluştururuz. Mesajımızı etkin bir biçimde kişileri ve tozu dumana katacak Iran Project gibi dış grupların ön çalışmasını yapmıştık. Ve sonunda tüm bunların işe yaradığını gördük. Anlaşmaya karşıt olanları ‘çılgına çevirdik'”.

Belirli bir propaganda sürecinin (manipülasyon ve abartıya dayalı şekilde) kriminal olarak ele alınması istenilen kapalı verilerin açık kaynaklara sızdırılması için kullanılan taktir.

Amerikan kamuoyunu bir haftaya yakın süredir meşgul eden “Ben Rhodes tartışması” daha ne kadar devam eder bilinmez.

Obama'nın dış siyaset konuşmalarını kaleme alan Rhodes'un dış siyaset kararlarının alınmasında mı yoksa alınan kararların pazarlanmasında mı daha etkin olduğu tartışılmakla birlikte Rhodes'un ABD siyasetinde bu işi üstlenen tek ve biricik insan olmadığı biliniyor.

George W. Bush döneminde Dick Cheney ve Donald Rumsfeld, Amerika'nın dış politikasını özellikle de Irak işgalini yönlendiren önemli isimler olarak karşımıza çıkmakta. Dick Cheney, Saddam Hüseyin'in asla bulunamayan nükleer ve biyolojik silahları olduğu yönündeki haberleri uluslararası medyaya pazarlamıştı.

Haber Ara