Dolar

32,5272

Euro

34,7531

Altın

2.491,26

Bist

9.524,59

Ne Avrasya, ne Atlantik; üçüncü yol Balasafa

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-12-16 15:51:43

Ne Avrasya, ne Atlantik; üçüncü yol Balasafa

Küresel güç olarak tanımlanan devletlerin güçlerini tahkim etmek ve bu gücü yeni coğrafyalara yaymak için geliştirdikleri jeostratejik plânlar, çağdaş mandacılığın geldiği boyutu da gösteriyor açıkça.

Irak'ın, Suriye'nin, Afganistan'ın, Mısır'ın; şimdilerde ise Ukrayna'nın ödediği ve ileride ödeyeceği bedeller, sadece ve sadece bu küresel güçlerin jeopolitik menfaatleri adına ödetilmektedir.

Samuel P. Huntington ve Francis Fukuyama gibi Batı medeniyeti savunucuları kadar; Alexander Geleviç Dugin gibi Neo-Avrasyacılar da, kendi dâhil oldukları kültür ve medeniyet dairesinin tahakkümünü önceleyen projeler geliştirmektedirler.

George Friedman'ın “Gelecek 10 Yıl” adlı eserine göre; Batı'nın temsilcisi olan ABD'nin küresel gücü gelecek yıllarda da devam edecek, hatta belki de artarak devam edecek ama bu durum, “adâlet”, “hukuk”, “hak” gibi evrensel kavramlara rağmen gerçekleşecek.

Bütün küresel kurgular, dünyayı küresel bir diktaya teslim etmek için gerçekleştirilmektedir sanki. Ve şunu diyecektir tüm dünyada dizginleri elinde tutan küresel dikta: “âdil olan uygulama, ben neyi âdil bulursam odur”, “özgürlük ise, benim güvenliğimi sağlamaktır.”

TÜRKİYE'Yİ DURDURMA GÖREVİ İRAN VE RUSYA'YA MI VERİLDİ?

Türkiye bile, âli menfaatler uğruna bir anda defterden silinebilir. Küresel hegemonyayı sağlamak adına Mısır'a, Suriye'ye, Irak'a reva görülen iç karışıklıklar, kavgalar, vahşetler Türkiye'ye de bir anda reva görülür.

Söyledikleri “önemli”, yaptıkları “doğru”, plânları “gerçekçi” olan bir ülkenin savlarını dünya kamuoyunun gözünden düşürmenin yegâne yolu, onu gerçek süsü verilmiş “iftira” bombalarıyla yıprattıkça yıpratmaktır.

Bunun için de algı yönetimi projeleri hayata sokulur. Örneğin; çeşitli iç karışıklıklar çıkarılır, memleketin damarlarına oluk oluk fitne ve fesat enjekte edilir, âile fertleri dahi birbirinin yüzüne bakamayacak hale getirilir.

Aslında gördüklerimiz, üretilmiş ve bilinçlice yayılmış birer algıdan ibarettir. Üstelik medya, internet ve iletişim alanında mâhir gizli ilüzyonistler maharetiyle kurgulanıp sunulmuştur bu algı projeleri.

Soğuk savaş döneminde en tehlikeli düşman olarak görülen bir ülke bile, doğalgaz, petrol vb. menfaatler söz konusu olduğunda bir anda stratejik bir ortak kabul edilecektir.

Mesela; Ukrayna'ya destek vermek adına yapılan girişimler aslında Kırım'ı bir bölgesel güce vermenin hazırlıklarıdır ama biz farkına bile varamayız bunun. Bu hazırlıklar da aslında, gelecekte Karadeniz'de bölgesel bir güç olacağı açık olan Türkiye'nin özgüven yoluna bir taş koymak için yapılmaktadır.

Ya da Irak aslında bölünecektir, bölgesel iktidar bir mezhebin elinden alınıp farklı bir mezhebin eline verilecektir de, o yüzden oraya girilmiştir. Veyahut da, Rusya'nın İran, Irak, Suriye hattı boyunca Akdeniz'e inmesini sağlamak ve böylece bölgedeki etki gücünü arttırmakta olan Türkiye'nin başına yeni çoraplar örülmek istenmektedir.

Suriye'nin Rusya, İran, Çin gibi bölgesel güçlerin insiyatifine bırakılması gibi girişimler de, Türkiye'nin bölgesel saygınlığının yükselişini engellemek için öngörülmüş küresel plânların birer sonucudur.

TÜRKİYE HEDEFLERİNDEN VAZ GEÇMEMELİ

Belli ki, küresel seküler güçler Türkiye'den ve Türkiye'nin muhteşem geleceğinden ürkmüştür. Bu ürküntünün insiyakıyla yeni plân ve projeleri hayata sokma gereği hissettiler.

İşte tam da bu noktada Türkiye, kendi plânlarını hazırlamalı ve kendi bölgesel projelerini hayata sokmalıdır. Türkiye, bir zamanlar Osmanlı devletinin yüzlerce vilayetinden birisi olan Suriye'de de varlığını gösterecektir, Musul'a da girecektir ve de gerekirse Ege Denizindeki haklarını da gündeme getirecektir.

Öncelikle Türkiye, insanlığın temel ihtiyaçlarını, bugünün küresel güçleri tarafından yadsınan ve adeta yok sayılan temel ihtiyaçlarını gidermeyi güçlü bir şekilde taahhüd etmelidir. Mesela adâlet ihtiyacı ki, bu en büyük küresel güçlerin dahi sınıfta kaldığı bir alanın adıdır.

Türkiye kuracağı Gerçek Adâlet Enstitüleriyle ve inşa edeceği adâleti vurgulayan diğer kurumlarıyla tüm dünya çapında adâlet kavramıyla markalaşmış bir ülke olmalıdır.

Evet, Türkiye, adâlet projeleri üretmekle kalmamalı, bir an önce bütün insanlığın görüp deneyimleyebileceği Geçek Adâlet Uygulamalarını pilot kurumlarda ve bölgelerde hayata sokmalıdır.

İkinci olaraksa Türkiye, Rusya-Çin-İran (Neo Avrasya) paktı ile ABD-Avrupa (Atlantik) paktı arasında bir tercih yapmak zorunda olmadığını anlamalıdır.

TÜRKİYE ÜÇÜNCÜ YOLU İNŞA EDECEK

Bu önemli adımlar, Türkiye'nin kendi kararlarını kendisinin verebileceğini gösteren birer “istiklâliyet” simgesi olacaktır. Bu sembolik adımların hemen ardından yapmamız gerekense, kendi bölgesel birliğimizi, sonrasında ise küresel adâlet birliğimizi kurmak zorundayız.

Özetle söylemek gerekirse, Türkiye güçlü olmalıdır ama adâletli gücüyle diğer küresel ve bölgesel güçlerden farklı olduğunu ortaya koymalıdır. Hem güçlü hem de âdil bir Türkiye, Rusya'nın da, İran'ın da, Çin'in de ulaşamayacağı boşlukları doldurabilir.

Bir zamanlar Moğol ordularının gücün kuvvetine dayanarak Asya'yı ve Ortadoğu'yu talan edişi gibi, bugün de yıkıcı güçlerine güvenerek Suriye, Irak gibi ülkeleri yangın yerine çevirenler var. Moğolların bu topraklardan çıkıp gidişi ya da zamanla asimle oluşu gibi o zâlim güçler de yenilgiye mahkûmdur.

Türkiye, bizim BALASAFA Birliği olarak adlandırdığımız üçüncü bir yolu ortaya koymalı ve insanlığın, Atlantik ya da Avrasya gruplaşmalarından birisine dâhil olmaya mecbur olmadığını açıkça göstermelidir.

Böylece Türkiye; “Medeniyetler Çatışması” yerine, tüm dünyayı kuşatacak bir “Adâlet Dayanışması”yolunu açacaktır.

Böylece Türkiye; “Tarihin Sonu”nun Kapitalizm ve Liberal Demokrasi değil, “Gerçek Adâlet”olduğunu tüm insanlığa gösterecektir.

Böylece Türkiye; târihî, medenî, kültürel ve coğrafî gerçekliğinin kendisine yüklemiş olduğu bütün o aydınlık anlamlarla kuşatıverecektir bütün bu karanlıkları.

Haber Ara