Dolar

32,5699

Euro

34,9505

Altın

2.427,08

Bist

9.722,09

Metin Topuz hakim karşısında

FETÖ ile iltisaklı eski polis müdürleri ve askerlerin yanı sıra firari eski savcı Zekeriya Öz'le irtibatı tespit edilmesinin ardından tutuklanan ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu görevlisi Metin Topuz, ilk duruşmada savunma yaptı - Metin Topuz: (2) - 'Bizim karşımıza kim çıkarsa çıksın biz işimizi yapmaya çalışıyoruz ama bizim karşımızdaki şahıslar örgüt üyesi ve başka işler yapıyorlar. Biz bunu

6 Yıl Önce Güncellendi

2019-03-26 18:30:17

Metin Topuz hakim karşısında
Fetullahçı Terör Örgütü ile (FETÖ) iltisaklı eski polis müdürleri ve askerlerin yanı sıra firari eski savcı Zekeriya Öz'le irtibatı tespit edilmesinin ardından tutuklanan ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu görevlisi Metin Topuz ilk duruşmada yaptığı savunmada, "Bizim karşımıza kim çıkarsa çıksın biz işimizi yapmaya çalışıyoruz ama bizim karşımızdaki şahıslar örgüt üyesi ve başka işler yapıyorlar. Biz bunu kontrol edemeyiz ki böyle bir yetkimiz, böyle bir gücümüz yok ki bizim." dedi.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki ilk duruşmada, ABD'nin Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Jeff Hovenier, ABD'nin İstanbul Başkonsolosu Jennifer L. Davis ile ABD'li gazeteciler de hazır bulundu. Müştekilerden eski bakan Faruk Çelik'i bir avukat temsil ederken, müşteki Haydar Keskin de duruşmada yer aldı.

ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu görevlisi tutuklu sanık Metin Topuz, savunmasının devamında, İstanbul'da dönemin en yetkilileri olan İstanbul Valisi ve İl Emniyet Müdürü'nün görevlerini kötüye kullanmak suçundan yargılandıklarını gazetelerden takip ettiğini belirterek, ifade veren bir emniyet müdürünün, "İstanbul'daki 120 emniyet müdüründen 80'inin FETÖ üyesi" olduğunu söylediğini hatırlattı.

Topuz, "Bunlara baktığınızda bizim başka şansızım yok ki. Bizim karşımıza kim çıkarsa çıksın biz işimizi yapmaya çalışıyoruz ama bizim karşımızdaki şahıslar örgüt üyesi ve başka işler yapıyorlar. Biz bunu kontrol edemeyiz ki, böyle bir yetkimiz, böyle bir gücümüz yok ki bizim." ifadesini kullandı.

İddianamede, kendisi ve ABD Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi'ndeki (DEA) amirleri arasında ast üst ilişkisi olmadığının belirtildiğini ve bu sonuca nasıl varıldığını bilmediğini anlatan Topuz, ABD kültürü ile Türkiye kültürü arasında çok fark olduğunu, orada insanlara isimleriyle hitap edildiğini ve konsolosluktaki bu ilişkinin böyle anlaşılmış olabileceğini söyledi. Topuz, "Onlar bana 'Metin' der, ben onlara 'George' derim. ABD konsolosluğu içinde böyle bir şey yok. Özel günlerde aileleriyle bir araya geldiğimiz olurdu. Küçük etkinlikler düzenlenirdi. Bu etkinliklere en alttan en üste herkes davetlidir. Hatta içecek servisini de başkonsolos yapıyor bakarsanız." dedi.

- "Amerikalı diplomatın bir Türk vatandaşından emir alması mümkün değil"

"Amerikalı bir diplomatın bir Türk vatandaşından emir alması mümkün mü? Mümkün değil. Ben kimim orada; bir Türk." diyen Topuz, işleri gereği bilgilerini kullanarak oradaki diplomatların işlerini yapmalarına destek verdiklerini, bunun haricinde herhangi bir görev ve yetkilerinin olmadığını söyledi.

Firari savcı Zekeriya Öz ile irtibatıyla ilgili de savunma yapan Topuz, Zekeriya Öz'e soru sorulduğu zaman tercümanlık yaptığını ve oğlu Talha Öz ile telefon görüşmesini ABD'ye vize müracaatı için konsolosluğa geldiği günün sabahı yaptığını dile getirdi.

Topuz, ilk sorgusundan itibaren, DEA'daki amirleriyle Zekeriya Öz ile makamında iki defa görüştüklerini sorulmadığı halde anlattığını ve 25 yılda toplam olarak İstanbul'daki adliye binalarına 5 defa gittiğini savunarak, Beşiktaş Adliyesi'ne 3 kere, Çağlayan Adliyesi'ne de iki kere gittiğini iddia etti.

- "Zekeriya Öz, başsavcıvekilini azarladı, ABD'de VIP karşılama istedi"

Zekeriya Öz ile ilk görüşmesini anlatan Topuz, şöyle devam etti:

"Müdürüm, 'ABD'li bir heyet İstanbul'da temaslarda bulunacak.' dedi, onları Çağlayan'a götürmemiz istendi. Tercümanlık yapacaktım. Protokol girişinden alındık. Bir başsavcıvekilinin makamına aldılar, çay, kahve ikram edildi. Türkiye- ABD arasında adli iş birliğinin nasıl daha iyi yapılabileceği bir konuydu. 10 dakika geçti hışımla kapı açıldı. Zekeriya Öz içeriye girdi. Televizyondan tanıyordum. Varlığımıza aldırmadan, bir babanın oğlunu azarladığı gibi diğer başsavcı yardımcısını azarladı. 'Yukarıda beklediğini, niye haber vermediğini' söyledi. Hiç unutmuyorum o günü. Tabii çok soğuk bir hava esti. Bu azarlamadan sonra Zekeriya Öz ile oturduk genel olarak adli işbirliği nasıl daha iyi olur konuştuk. Toplamda yarım saat süren bir görüşmeydi bu. Sonra izin isteyip ayrıldık.

DEA ile beraber ikinci görüşmemiz, Tamer Ergüven'in soruşturmasının yürütüldüğü safhada 2013 yılıydı. Soruşturmayı yürüten savcının Amerika'da yaşayan Ergüven'e sorduğu sorular birkaç aşamadan (tercüme vs) geçtiği için işlemler zor yapılıyor, zaman alıyordu. Amirim beni çağırarak 'bu yöntem verimli değil, savcıya davet mektubu yazmak istiyorum, ABD'ye davet edelim, Tamer Ergüven'e yüz yüze sorsun, cevaplarını alsın.' dedi. Ben de, 'hukuken böyle bir şey mümkün mü bilmiyorum.' dedim. 'Yakup Saygılı'dan randevu al.' dedi. Randevu aldım bu konuyu görüştüler. Onun da bir fikri yoktu. 'Bunu en iyi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına danışabiliriz.' dedi. Kazım Aksoy'u çağırdı, takip için onu görevlendirdi. Aksoy'un arayıp randevu aldığını bildirmesi üzerine biz o gün adliyeye gittik. Saygılı ve Aksoy ile amirlerim de vardı. Beraberce makam odasına geçtik, karşımızda Zekeriya Öz vardı. Hoşbeşten sonra amirim ziyaretin sebebini anlattı, savcıyı ABD'ye davet etmek istediğini söyledi. Zekeriya Öz'ü de nezaketen davet etti. Öz, bunun üzerine ABD'de VIP karşılama ve ağırlama istedi. Neredeyse listeledi istediklerini yani. ABD'de hiçbir hava limanında, mevkiniz ne olursa olsun VIP karşılanış diye bir şey yok. DEA genel müdürü de 'başka vatandaşların gittiği gibi gidersiniz.' dedi. 'Mümkün olmadığını ama misafirperverlik göstereceğimizi.' söyledik. Öz, hem daveti reddetti hem de savcının gitmesini de gerekli görmedi. Hayatımda Zekeriya Öz'ü gördüğüm iki toplantı budur. Bunun dışında herhangi bir irtibatım, konuşmam olmamıştır."

- 7 Şubat MİT krizi dönemindeki baz sinyalleri

MİT Başkanı Hakan Fidan'ın 7 Şubat 2012'de bir soruşturma kapsamında Beşiktaş Adliyesi'ne çağrılması sürecinde, HTS kayıtlarına göre İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde baz sinyali vermesinin, sözde soruşturmayı yürütenlerle sık görüştüğüne delalet ettiği iddialarını da yanıtlayan Topuz, "Onlarca görüştüğüm şahıs var. Emniyette onlardan birini ziyaret etmiş olabilirim. Bahsi geçen dönem, 7 Şubat 2012, Tamer Ergüven soruşturmasıyla ilgili en yoğun çalıştığımız dönemdi mali şubeyle." dedi.

İstanbul Emniyeti'nin Adem Fidan ve Ramazan Özbek'i soruşturmada görevlendirdiğini ve bu kişilerin davet üzerine 3 Aralık 2011'de ABD'ye Ergüven'i sorgulamaya gittiklerini aktaran Topuz, "Ben de onlarla birlikteydim. Bürosunda ele geçirilen 293 otomobile ait tüm evraklar mali şube yetkililerine teslim edildi delil olmak üzere. Görevimiz bittikten sonra geri döndük. Deliller sonra konsolosluğa geldi ve götürü mali şubeye verdik. Evrakların tamamı İngilizce'ydi. Tekrar görevlendirme yapıldı, 7 Nisan 2012'de ikinci defa ABD'ye gidildi. Tamer Ergüven'in soruşturması 3 Aralık 2011 ve son ifadesi 7 Nisan 2012'de alınıyor. Tam da bu iki vakanın ortasında denk geliyor MİT krizi dönemi. O yüzden, 'olmaz olası Tamer Ergüven davası' diyorum. Keşke olmasaymış." diye konuştu.

İddianamede adı geçen, Yakup Saygılı, Mahir Çakallı, Kazım Aksoy ve Nazmi Ardıç'ın da aralarında bulunduğu dönemin emniyet yetkilileriyle olan görüşmelerinin DEA'daki görevi icabı olduğunu, bunun dışında kendileriyle hiçbir özel ilişkisi olmadığını savunan Topuz, "Bu şahıslarla özel olarak görüşmedik. Kim makama geldiyse onlarla görüştük. bu isimleri bizim DEA olarak seçmek gibi bir şansımız yok. Nazmi Ardıç'ın 17/25 kumpas soruşturmalarından yaklaşık 19 ay önce, Yasin Topçu'nun 17 ay önce, Özcan Bulduk'un 23 ay önce, Hakan Aydın'ın 23 ay önce HTS sinyallerinin konsolosluk civarlarında alındığı tespit edilmiş ve casusluk faaliyetleri kapsamında görüşmeler yaptığı söylenmiş, Bu sonuca nasıl varıldığı konusunda hiçbir somut delil yok." ifadelerini kullandı.

- "101 isimden yüzü kamu görevlisi, biri marangoz"

Konsolosluk civarında baz vermesi kadar doğal bir şey olamayacağını, zamanının çoğunu orada geçirdiğini belirten Topuz, "17/25 Aralık'la hiçbir ilgim yok, hiçbir dahlim yok. Sadece yazılı basından öğrendim. Bana sorulan 101 isimden yüzü kamu görevlisi sadece bir kişi kamu görevlisi değil. Bu kişi 'marangoz Muhittin Usta' olarak tanıdığım birisi. Soy ismini bile bilmiyorum. Sorduklarında 'tanımıyorum' dedim. Sonra resmini gösterdiklerinde hatırladım. Aramızdaki ilişki müşteri-esnaf ilişkisiyle sınırlıdır. Oturup çay içmişliğim bile yoktur." dedi.

Topuz, "Bu kahpe terör örgütü öyle bir yapılanma içinde ki devlet yıllardır, resmi kurum ve kuruluşların içine sızmış örgüt mensuplarını, elindeki bütün imkanlara rağmen hala ortaya çıkartmaya çalışıyor. Şimdi devlette hal böyleyken ben bir sade vatandaş olarak, berberlik yapan, kasap veya esnaf, bu kişilerin terör örgütü üyesi oldukları, onun adına mı çalıştıkları, ne gibi iş yaptıklarını tespit edemem ki." diye konuştu.

Söz konusu marangozla 54 görüşmesinin tespit edildiğini, çoğunu Whatsapp'ta kandil veya özel gün mesajlaşmalarının oluşturduğunu öne süren Topuz, 54 görüşmeden 39'unun 1 Ocak 2007 ve 27 Eylül 2015 tarihi arasında yapıldığını, daha sona 20 ay kadar hiçbir görüşe gerçekleşmediğini kaydetti. Topuz, 29 Temmuz 2017'de oğlu evlendiği için evinin mutfağının tadilatı için ustayla görüştüğünü ileri sürdü.

Mahkeme heyeti başkanının, "Marangoz dediğiniz kişinin ByLock kullandığı iddia ediliyor ve
FETÖ ile iltisaklı Türkiye Yüksek Tahsil Gençliği Öğrenim Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi. Buna ne diyorsunuz?" diye sorduğu Topuz, "Yalnızca iş ilişkisi, başka bir ilişkimiz kesinlikle yok. Karamürsel'de 1990'lı yıllarda tanışmıştık. Bunun dışında çevresini ve kimseyi tanımam." yanıtını verdi.

(Sürecek)


Haber Ara