Dolar

32,3432

Euro

35,1171

Altın

2.307,86

Bist

9.079,97

Memur-Sen tarafından 1. Aile Kongresi düzenlendi

Memur-Sen tarafından düzenlenen 1. Aile Kongresi'nde konuşan AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş, 'Kadın haklarını sonuna kadar savunmak, kadına karşı şiddete sonuna kadar karşı çıkmak, kadına karşı şiddet gösteren birisinin değil adam, insan dahi olmadığı bilinci ile kadına karşı şiddetin tüm yollarını kapatmak mecburiyetindeyiz' dedi.

4 Yıl Önce Güncellendi

2020-08-14 13:09:16

Memur-Sen tarafından 1. Aile Kongresi düzenlendi
Memur-Sen tarafından düzenlenen 1. Aile Kongresi'nde konuşan AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş, "Kadın haklarını sonuna kadar savunmak, kadına karşı şiddete sonuna kadar karşı çıkmak, kadına karşı şiddet gösteren birisinin değil adam, insan dahi olmadığı bilinci ile kadına karşı şiddetin tüm yollarını kapatmak mecburiyetindeyiz" dedi.

Memur-Sen tarafından düzenlenen 1. Aile Kongresi 'Disiplinler Arası Yaklaşımla Aile' başlığı altında gerçekleşti. Kongrede konuşan AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş, aile olgusunun bütün toplumların ortak özelliği olduğunu belirterek, "Cenab-ı Allah kainatı yoktan var etti. Kendi varlığı ile kainattaki tüm mahlukatı yarattı. Bu yaratılışın temelinde ise 3 tane temel olgu var. Bunlardan birisi, yaratılışın her noktasında var olan kusursuz ahenk, bir diğeri mükemmel bir denge ve bir başkası ise muhteşem benzersiz bir harmoni. Bu ahenk, denge ve harmoni üçü bir arada olduğu için kainat, Allah'ın yarattığı kurallar içerisinde kusursuz bir denge içerisinde işlemektedir" ifadelerini kullandı.

"Adem ve Havva'dan gelen bu aile yapısı, bir kadın ve bir erkekten oluşan aile yapısı aslında toplumların kök hücresidir"

İnsanlığın Adem ve Havva'dan itibaren bir fıtrat doğrultusunda hareket ettiğini ancak daha sonra insanlık fıtratına aykırı yollara başvurduğunu dile getiren AK Parti Genel Başkan Vekili Kurtulmuş, "Temel vazifemizin fıtrata uygun bir insanlık oluşmasını temin etmek ve bunu bir şekilde ortadan kaldıracak sapmaları ortadan kaldırmak ve insanlığı korumaktır. İşte ailenin korunması geliştirilmesi meselesinde de temel önceliğimizin bu olması gerektiğini belirtmek isterim. Fıtrat yaratımın ana eksenidir. Bu eksenden saptığınız zaman yaratılışın bir şekilde dışına çıkmış ve o kuralların ötesine geçmiş olursunuz. Bu bakımdan baktığımızda aile üzerine az önce ifade edildiği gibi, toplumu inşa eden ilk birim aile. Hangi toplumdan olursa olsun, hangi dinden, hangi kültürden, hangi çağdan olursa olsun, 19. yüzyılın ailesi başka 25. yüzyılın ailesi başka değildir. Birinci yüzyılın ailesi ne ise son yüzyılın ailesi de aynı mantık içerisinde ele alınmalıdır. Tabii ki zamanın şartları değişecek tabi ki değişen şartlar içerisinde insanlığın şartları da değişecek. Ama insanların ihtiyaçlarını sınırsız heva ve hevesler içerisinde değil fıtratın bize vermiş olduğu anahtar çerçevesinde göreceğiz ve halletmeye çalışacağız. Dolayısıyla Adem ve Havva'dan gelen bu aile yapısı, bir kadın ve bir erkekten oluşan aile yapısı aslında toplumların kök hücresidir. Bunun da altını çizmek isterim" şeklinde konuştu.

"Kadının ve erkeğin haklarının eşit olduğunu bize öğreten çok sağlam bir gelenekten geliyoruz"

"Kadının erkeğe erkeğin de kadına zerre miktar üstünlüğü yoktur" diyen Numan Kurtulmuş şunları kaydetti:

"Kadının ve erkeğin haklarının eşit olduğunu bize öğreten çok sağlam bir gelenekten geliyoruz. Birileri eğer kadın ve erkeğin yaratılıştan ya da insani özellikler bakımından üstünlük ve ayrıcalığı üzerinden konuşuyorsa bunun yanlış olduğunu ifade etmek isterim. Ayrıca Hz. Ali efendimiz Malik Bin Eşter'i vali olarak gönderirken şu tavsiyede bulunuyor 'Ey Malik! Bil ki insanlar iki sınıftır. Ya yaratılıştan eşittir ya da dinde kardeştir.' Bu anlamda kainatın nimetlerinden istifade etmek anlamında yaratılışta eşit olan kadın ve erkeği birbirine düşman haline getiren zihniyet bir hastalıktır. Dolayısıyla bunlara karşı uyanık olmak ve ailemizi korumak durumundayız. Türkiye veya dünyanın başka yerinde aileyi kadın ve çocuktan ayrı ve bağımsız ele alamazsınız. Kadın haklarını sonuna kadar savunmak, kadına karşı şiddete sonuna kadar karşı çıkmak, kadına karşı şiddet gösteren birisinin değil adam, insan dahi olmadığı bilinci ile kadına karşı şiddetin tüm yollarını kapatmak mecburiyetindeyiz. Zaten kadına karşı şiddet bizim toplumumuzun geniş kesimlerinin nefret ile yaklaştığı ama maalesef bazı kendini bilmezlerin ise bir şekilde bunun içerisinde yer aldığı bir hastalıktır. Kadına şiddetin Türk toplumunun bir özelliğiymiş gibi gösterilmesini de şiddetle kınıyorum. Kadına karşı şiddet bir insanlıktır. Kim kadına karşı şiddet, her hangi bir gerekçe ile savunuyorsa, tecavüzden, istismara kadar, dayağa ve öldürmeye kadar yeltenenler insan değildir. Bunlara sonuna kadar karşıyız. İnsanlık suçu olduğunu sonuna kadar savunuyoruz. Ama bu kadına şiddetin sanki Türk toplumunun bir özelliğiymiş gibi gösterilmek istenmesini asla doğru bulmadığımı söylemek isterim."

"Birleşik Arap Emirlikleri'nin açıktan Filistin davasını satmasını protesto ettiğimizi açık bir şekilde ifade etmek istiyorum"

Filistin davasından hiçbir zaman vazgeçmeyeceklerini belirten Kurtulmuş, "Son günlerde kamuoyuna Amerika Başkanı tarafından ilan edilen, Birleşik Arap Emirlikleri'nin İsrail ile yapmış olduğu yeni anlaşmayı, yani Birleşik Arap Emirlikleri'nin açıktan Filistin davasını satmasını protesto ettiğimizi açık bir şekilde ifade etmek istiyorum" ifadelerini kullandı.

"Çalışma hayatının sağlamlığı ailenin da sağlamlığının teminatı olduğu gibi fay hatları da aile hayatındaki depremlerin önemli bir sebebidir"

Ailenin toplumun temel taşı olduğunu belirten Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın şunları kaydetti:

"Sapkın birliktelikler ve nikahsız ilişkilerle oluşturulan gayrı meşru yapılar geleneksel ailenin yerine yeni aile formları olarak ikame ediliyor. Bunun yanı sıra, başta İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunun dilinde aile, kadının ezildiği, şiddetin merkezi kriminal bir mekan, bir olay yeri olarak negatif çağrışımların yıkıcılığı ile ele alınıyor. Medeniyet müktesebatımız bize büyük bir miras bıraktığı halde, aileyi toplumsal, dini, kültürel yapımıza yabancılaşmış fikirleri taşıyan düzenlemelerle koruyamayacağımız artık görülmelidir. Bu noktada bütüncül bir perspektifle olaylara ve olgulara yaklaşmak zorundayız. Biz, gerek ulusal ölçekte gerekse küresel ölçeğinde yürüttüğümüz faaliyetlerde hep bir konunun altını çiziyoruz. Hayatımız baştan çıkarıcı teorilerle daraltılıyor, parçalanıyor. Konuşmamın başında belirttiğim gibi bu teoriler insanı kuşatıp, yalıtıyor, tabiri caizse toza dönüştürerek atomize ediyor. Bu stratejinin taktik aparatı da çalışma hayatı. İnsan, emeği ile tehdit ediliyor, bu yetmiyor, emeğinin içi boşaltılıyor, büyük büyük teorilerle, ürettiği emek anlam kaymasına sebep oluyor. Eğer aileyi merkeze alarak toplumu, toplumsal sağlımızı da koruyacaksak, çalışma hayatına ilişkin adil çözümlerin paydaşı olmak zorundayız hep birlikte. Zira çalışma hayatının dinamikleri, aile hayatını etkilemenin ötesinde adeta onu yeniden şekillendirmektedir. Bu meyanda, emek mücadelesinin içinde yer alan biri olarak bizzat müşahede ettiğim şu gerçeğin altını çizmek isterim, Çalışma hayatı ailenin yaşadığı dönüşümlerin merkez üssüdür. Çalışma hayatının sağlamlığı ailenin da sağlamlığının teminatı olduğu gibi fay hatları da aile hayatındaki depremlerin önemli bir sebebidir. İster bir tespit isterse de bir uyarı olarak alınsın; açık ve net bir gerçeği ifade etmek istiyorum. Çalışma hayatında aileyi örseleyen her düzenleme aile hayatında yıkıma neden olmaktadır. İstihdam türünden emekliliğe, mesai düzeninden ücretlendirmeye değin çalışma hayatının geniş yelpazesindeki dinamiklerin her biri aile hayatını doğrudan etkilemekte, şekillendirmekte ve hatta belirlemektedir. Mevcut çalışma koşulları ve piyasa dinamikleri aileyi, piyasa imkânları içinde değerlendirmektedir. Aileyi korumak istiyorsak bize bakan yönüyle, öncelikle, yoksullukla ve gelir dağılımındaki adaletsizliklerle mücadele etmek, insan onuruna yaraşır işleri artırmak, iş-aile uyumunu, örneğin aile bütünlüğünü bozan, eşlerin ve çocukların ayrı kalmasına neden olan sözleşmeli istihdam gibi sorunları da ortadan kaldıracak nitelikte bir sistem oluşturmak zorundayız."

Programa, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan'ın yanı sıra Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Sıdıka Aydın ile akademisyenler ve diğer davetliler katıldı.

Haber Ara