Dolar

32,6016

Euro

34,7997

Altın

2.497,68

Bist

9.481,20

Kötülüğün sembolü olan varlık: Şeytan

Şeytan, Yüce Allah’ın Âdem’e secde emrine karşı gelip isyan ettiği için ilâhi rahmetten kovulan ve insanların amansız düşmanı olan, cin taifesinin inkarcı kesiminden (el-Kehf, 18/50) gizli bir varlıktır. Diğer isimleri ise Garûr, Vesvs, Hannâs, Kâfir, Sağîr, Mârid, Tâif, Fâtin, Mel’ûn, Mez’ûm, Medhûr, Mekzû, Kefr, Hazûl, Adüvv, Mudill, Merid’dir.

5 Yıl Önce Güncellendi

2019-04-12 17:09:35

Kötülüğün sembolü olan varlık: Şeytan

Hz. Âdem'e karşı büyüklük taslaması ve secde emrine isyanı neticesinde ilâhi rahmetten ebediyen kovuluşu “İblis” adını almasına sebep oldu. Hz. Âdem'e secde emri karşısında isyan eden ve hakikatle ilgili bütün bağları koparılan ve melekler arasındaki yerini de kaybederek tamamen yalnız kalan şeytan bu defa intikam peşine düştü. Bir başka deyişle şeytanca tutum içerisine girdi. Hedefi insandı. Çünkü insan yüzünden ilâhi rahmetten uzaklaştırılmıştı. Amacına ulaşabilmek için de Allah'tan kıyamete kadar mühlet istedi.

Hz. Âdem (a.s.)'a secde emri karşısında büyüklük taslaması sonucu ilâhi rahmetten ümidini kesen ve tamamen yalnız kalan şeytan, hayatından da endişe etmeye başladı. “İnsanların tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver” (el-A'raf, 7/14) diye Allah'a yalvardı. İnsanların tekrar dirilecekleri günden maksat ise sûr'a ikinci üfürülüş zamanıdır (ez-Zümer, 39/68; el-Mutaffin, 83/6). Bu şekilde mühlet istemekle tekrar dirilmeden sonra artık ölümün olmayacağını biliyor ve böylece ölümden kurtulacağını sanıyordu. Onun bu ölümsüzlük isteği, “...belirli bir zamana kadar” (el-Hicr, 15/38) kaydıyla, “Sen mühlet verilenlerdensin!.” (el-A'raf, 7/15) seklinde cevaplandırıldı. Belirli bir zamandan maksat ise, sûr'a birinci üfleniş zamanıdır (en-Neml, 27/87). Bununla o, zillet ve hakaret dolu bir hayatı ölüme tercih etti. Onun için esas düşüş de bu oldu.

Buradan da anlaşılacağı gibi, şeytan aslında Allah'ı ve öldükten sonra dirilmeyi inkâr etmediği gibi Âdem'in nesli ve zürriyeti olacağını, dünyada bir müddet yaşayıp sonra öleceklerini ve bir gün gelip tekrar diriltileceklerini de biliyordu. Şu halde onun küfrü, Allah'ı ve âhireti inkâr şeklinde değil, teklif edilen emrin gereğini yerine getirmeyi kabul etmeme ve itiraz şeklindedir.

Belirli bir zamana kadar mühlet verilen şeytan, hatasını anlayıp tevbe ederek suçunu affettirme yoluna gitmedi. Bilakis daha da azgınlaştı. Kendisine, kıyamete kadar meşgul olabileceği bir hedef seçti. Bu hedef, İlâhi rahmetten uzaklaştırılmasına sebep olan insandı. Gönlünü intikam duyguları bürümüştü. Cüretkâr bir edâ ile bu duygularını Yüce Allah'a şöyle açıkladı: “Beni azdırdığın için yemin ederim ki, yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim ve onların hepsini saptıracağım” (el-Hicr, 15/39).

Görüldüğü gibi, Yüce Allah, isyanından dolayı şeytanı hemen huzurundan kovmamış, önce ona konuşma fırsatı vermiş, hatasını anlayıp tevbe etme imkânı tanımış; fakat o, inat ve küfründe ısrar edince, bulunduğu makamdan indirmiş ve tasarladığı plânlarını şöylece sınırlayıvermiştir:

“Halis kullarım üzerinde senin bir nüfûzun olamaz. Ancak sana uyan sapıklar bunun dışındadır” (el-Hicr, 15/42).

“Yerilmiş ve koğulmuş olarak defol. Yemin olsun ki; insanlardan sana kim uyarsa, sizin hepinizi Cehennem'e dolduracağım” (el-A'raf, 7/18). Şu halde şeytana uyan ondan, onun tebaasından olup onun akîbetine uğrayacaktır. Bu âyetlerden de anlaşılacağı gibi şeytana, Allah'ın hâlis kulları üzerinde etkili olabilecek hiçbir güç verilmemiştir. Binaenaleyh düşüncesinde, yaşayışında ve huyunda şeytana karşı olan insan, “Allah'ın kulu” sıfatını koruyacaktır. Şeytana ait bir vasfı taşıyan kimsede ise, şeytandan bir haslet var demektir.

“Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helâl şeylerden yiyin, şeytana ayak uydurmayın, zira o sizin için apaçık bir düşmandır. Muhakkak size kötülüğü, hayâsızlığı, Allah'a karşı da bilmediğiniz şeyi söylemenizi emreder” (el-Bakara, 2/168-169).

“Onlar Allah'ı bırakıp tanrıçalara taparlar ve ‘Elbette senin kullarından belli bir takımı alıp onları saptıracağım, develerin kulaklarını yarmalarını emredeceğim, onlara kuruntu kurduracağım, Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim' diyen, Allah'ın lanet ettiği azgın şeytana taparlar. Allah'ı bırakıp şeytanı dost edinen, şüphesiz açıktan açığa kayba uğramıştır. Şeytan onlara vaat ediyor, onları kuruntulara düşürüyor; ancak aldatmak için vaatte bulunuyor. İşte onların varacağı yer cehennemdir. Oradan kaçacak yer de bulamayacaklardır.” (en-Nisa, 4/117-121)

Şeytanın kendilerine te'sir edemeyeceği kimseler de âyetlerde şu şekilde belirtilmiştir: “Şeytan seni dürtecek olursa Allah'a sığın, doğrusunu O işitir ve bilir. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca, Allah'ı anarlar ve hemen gerçeği görürler” (el-A'raf, 7/200-201), “Kur'an okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın. Doğrusu şeytanın, inananlar ve yalnız Rablerine güvenenler üzerinde bir nüfûzu yoktur. Onun nüfûzu sadece, onu dost edinenler ve Allah'a ortak koşanlar üzerindedir” (en-Nahl, 16/98-100). Allah'ın hâlis kullarına te'sir edemeyeceğini, şeytan, bizzat kendisi de itiraf etmiştir (el-Hıcr, 15/28-43; el-İsrâ, 17/61).

Haber Ara